Netflix'de geçen hafta gösterime giren Ancient Apocalypse 1970'lerde çok moda olan astronot tanrılar teorilerinin yeni bir versiyonu; bilinen tarihe "meydan okuyan", bilimsel hiç bir kanıt olmadığı halde spekülatif değerlendirmelerle "anaakım" arkeoloji ve tarihi "yargılıyor".

Graham Hancock, dizinin birinci bölümünde bir arkeolog veya bilim adamı değil, gazeteci olduğunu ve "anaakım" akademinin bilinen tarihin öncesinde hüküm sürmüş "çok ileri bir uygarlık" fikrini küstahça reddettiğini söylüyor. Ancak ileri sürdüğü tezler çok zayıf. Dahası, dizide konu edilen tezler yeni de değil. Mit ve efsanelerin hayali olayları değil, unutulmuş anıları anlattığı düşüncesi daha önce de savunulmuştu. Bu görüş elbette dikkate alınır, ancak tek bir koşulla: Bilimin muhtelif disiplinlerinin bulguları ile desteklenirse. 

Herhangi bir fikrin çok mantıklı, ya da akla yakın olması bilimsel kabul edilmesi için yeterli değildir. Ayın bir gökcismi değil, bir kaç kilometre ötedeki bir "lamba" olması fikri de mantıklı ve akla yakındır, ancak gerçeklikle bir ilgisi yoktur. Geçmişte su seviyesinin ani ve dramatik bir şekilde yükselmesi sonucu yaşanan bir felaket sonucu "çok ileri" bir uygarlığın yok olduğu, az sayıda insanın da o dönemde çayırlarda, ormanlarda gezinen ilkellere astronomi, mimarlık, matematik öğrettiği tezi en azından bilimsel değil.

Dizide söz konusu edilen antik yapılardan sadece Göbeklitepe, genel kabul gören tarih anlatısına uygun değil, ancak unutmayalım: Göbeklitepe'nin keşfi çok yeni ve Göbeklitepe kazıları da henüz yeterli genişlikte bir alanda yapılmadı. Göbeklitepe bulguları, insanlığın bilinen tarihsel kronolojisinde bir düzeltme yapılmasını zorunlu kılacak gibi görünse de, bu düzeltmenin "çok ileri bir antik uygarlık", Atlantis, Mu, astronot tanrılar gibi spekülatif bir yerlere çıkma olasılığı çok zayıf.

Erich von Däniken'in astronot tanrı tezlerini anlattığı kitapları 1970'lerin başlarında çok yaygındı. Aynı dönemde Bermuda Şeytan Üçgeni, UFO'lar, Atlantis, Mu, "aya gidilmedi" komplo teorileri, korku sineması ve mistisizm de büyük bir patlama ile pop akımlara dönüşmüştü. 1970'lerle günümüz arasındaki benzerlikler bu tip pseudo-bilim akımlarından ibaret değil: Ekonomik durgunluk, borsa düşüşleri, petrol fiyatlarındaki ani ve sert yükseliş, siyasal skandallar, uluslararası anlaşmazlıklar, terör ve siyasal krizler de benzerlikler gösteriyor. Cevabı sosyonomik dönem karakteristiğinde: Akıl ve bilim dışına savrulma düşüş dönemlerinin karakteristiğidir. Aşı karşıtlığı, düz dünya, kripto varlık fantezisi gibi Ancient Apocalypse da çekirdek çitlenerek seyredilecek bir eğlencelik. Fazla ciddiye alınacak bir yanı yok.

Crypto varlıklar:

* Crypto varlıkların toplam piyasa değeri 2021 Ocakta 845M$, yıl içi en yüksek 3T$'ı aşmış (2021 Kasım); son değeri 842M $, 

*Başka bir deyişle büyük yükseliş döneminde yaklaşık dörde katlayan toplam piyasa değeri, 2021'deki kazançların tamamına yakınını geri vermiş. (CoinGecko)

*Bir araştırmaya göre Türkiye'de kripto varlıklara yatırım yapanların sayısı 2020'de 600,000, 2021'de 4 milyon, 2022'de 8 milyon olmuş. Bu rakamın 10-12 milyon civarında olabileceği tahmin ediliyor. (Paribu)

*Başka bir deyişle en az 3,5 ila 7 milyon, bir tahmine göre 10 milyon insan - ki bunların çok büyük çoğunluğu 25-35 yaş arası (Binance) - kripto varlıkların şişip 2022 Kasımda 2021 başındaki değerlerine geri döndüğü bu balon aşamasında gelmiş.

TR'de insanların bu piyasalara ne kadar para soktuğunu bulamadım. Bu 3,5/10 milyon, kişi başı 100$ kaptırmış olsa iyimser tahminle 350m$-1M$, kişi başı 1000$ kaptırmış olsa kötümser tahminle 3,5-10M$ iki yıl içinde kumarhanede ezilmiş. İyimser tarafta kalıp ortalama 1-2M$ diyelim.

Türkler o kadar zengin insanlar değil. Hele ki 25-35 yaşındaki insanlar için kumarhaneye kaptırılan bu milyar $'lar çok büyük paralar. Bu kayıplar ulusal servetten gidiyor. 20 seneyi aşkın zamandır finans piyasalarını çalışan bir insan olarak benim görevim insanları uyarmaktır. Ondan sonra arkamızdan "abi 30 sene grafik baktın, çizgi çubuk mu saydın" demesinler. Varsın çoluk çocuk boomer/moomer diye alay etsin.

İki sene kumarhanede şansını sınayıp yedi denizin sırrını çözdüm zanneden çoluk çocuğun hadi gençliklerine verin, peki yetkililer ülkenin (hadi milyar demeyeyim de) milyonlarca dolarlık mili servetinin bu şekilde heba edilmesine niçin göz yumuyorlar?

Son söz: Bitcoin ölmedi, kalbimizde yaşıyor..

Not 1: Ben herhangi bir vazife peşinde değilim. Olabildiğince çabuk bu ülkeden kaçmak istiyorum… Yaşamım üzüntülerle dolu. İnsan olmam hasebiyle benim de mutluluğa hakkım var. Eğer toplum ya da yaratılış beni bu haktan mahrum etmek isterse ikisine karşı da başkaldıracağım. Artık, ya bu bahtsız ülkeyi tamamen terketmek ya da intiharı kolaylaştıran içkiye sığınmaktan başka çarem kalmadı. Kitapların cansız, kurak sayfaları bana mutluluk vermiyor. Ruhumun derinliklerinde öylesine bir ateş gizli ki; onların tümünü ve bütün toplumsal gelenekleri yakıp kül hâline getirebilir.

Not 2: Benim yaşamım sade, inançlı bir yaşam. Kalbim, dilimle uyum içinde. Insanlar riyakârlığa saygı gösteriyor ve övüyor. Ben, riyakârlıktan elde edilen ün, saygı ve bağlılıktansa, unutulmuşluk içinde ölmeyi ve kimsenin ardımdan ağlamamasını tercih ederim. Kamuoyu çılgınları, beğenilmişlik ve saygınlıklarının kabalığını, dinî ve ahlâkî iktidarın arzusuna göre hareket ederek yaşamlarını sürdürenlere bağışlasınlar. Ben, insan zihninin doğal özgürlüğünü ezen tüm bu gelenek ve göreneklere saygı gösterecek kadar alçak değilim…

Not 3: Adalet, değeri ölçülemeyecek bir hazinedir, ancak onu merhamet duygusunun çapulculuğundan korumak gerekir.

Not 4: Düşmanını sevmek üzerine sevgi: Sevgi iksirden daha etkilidir, sıradan madenleri altına çevirmektedir. Hz.Isa ve Buda sevginin doğasını doğru biçimde idrak etmişler, ancak ahlâkî idealizm tutkusuyla yaşamın gerçeklerini göz ardı etmişlerdir. İnsanın kendi düşmanını sevmesini beklemek çok büyük bir haksızlıktır. Bazı alışılmışın dışındaki şahısların, bu özdeyişi kendi yaşamlarında benimsemiş olmaları mümkün, fakat milli ahlâk kaidesi olarak yanlışlığı ortadadır. Japonlar dinlerine ait bu ahlâkî kaideyi uygulasalardı, Rus-Japon savaşının sonuçları tamamen farklı olurdu.

Eşitlik: Bir fikrin işlevsel gücü, o fikri oluşturan şahsiyetin gücünü bağlıdır. Buda, Hz.İsâ ve Hz. Muhammed (s.a.v.) eşitlik fikrinin yüce görünümleridir. İslâm, dünya üzerinde hâlen eşitlik için çabalayan tek güçtür.

Not 5: Eğitimin gayesi eşyanın kanunu nedir? Sürekli mücadele. Öyleyse eğitimin amaç ve gayesi ne olmalıdır? Kuşkusuz hayat mücadelesine hazırlık! Sadece zihni üstünlük için çalışan uluslar, bu davranış tarzlarıyla kendi güçsüzlüğünü izhar eder. Dünyanın yeniden imarı şahsiyet ve sağlıklı bir tahayyül bulunursa günah ve kederle dolu bu dünyayı hakiki cennet haline getirecek yeni bir yapılanma gerçekleştirilebilir. Kitlelerin önderi olma sanatı(Siyasilerin ikiyüzlülüğü) Eğer kitlelerin önderi olmak istiyorsanız, onları oyalama ve etkileme sanatını bilmeniz gerekir. Basmakalıp sözlerle ve gerekirse yalan uydurarak onları pohpohlayın!
Yaşamda başarı akla değil, azme dayanır.

Not 6: Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı?Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı? Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd ider ihsân.Niçin kılmaz bana dermân meni bîmâr sanmaz mı? Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım. Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı? Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su.Habîbüm fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı? Gamım pinhân dutardım ben dediler yâre kıl rûşen.Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı? Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil.Bana ta’n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı? Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır. Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
Fuzuli

Not 7: Ben kaybetmekten korktuğum her şeyi; Özgür bıraktım, diyor Sabahattin Ali. Ama öyle olmuyor! Bıraktım dediğin her şey seni gelip tekrar buluyor, sana sorular soruyor. Vicdanına yüklediğin her yük seni daha da esir hale getiriyor. Kendi içinde zindanını inşa ediyorsun. Ya da insanı ve sevgiyi merkeze alarak içimizdeki sarayları inşa ediyoruz. Ruh dünyalarımıza ebedi gençlik aşısı yapmanın yolu ümitten, inançtan, ahlaklı olmadan, başkalarına faydalı olmaktan geçiyor. Tahribe kilitlenmiş anarşist ruhlara meydan okumaktan, teslim olmamaktan geçiyor. Umudun elini bırakan kendini karanlıklara salmış olmaz mı? İnancı kadar vicdanı geniştir insanın. Bir insanlığı içine alacak kadar sinesini açan ufuk insanlar gördü bu yeryüzü. İrade felç oldukça insan kaderine isyan eder, varoluşunu inkar eder. Kendi inancını ,kıblesini kaybedenler ise hep güce teslim olagelmiştir ve adaletin gücü yerine güçlülerin adaletine teslim etmişlerdir kendilerini.

Not 8: Çilenin tek başına yaşanması ,çilenin uzleti zordur. İnsan bazen tek başına göğüslemek zorunda kalır hayatı. Mevlâna ne hoş söyler; Herkes seninle aynı yolda, yan yana yürür ama kimse senin için yürümez. Fuzuli yaşadığı yalnızlıkların, katmerli gurbetlerin acısı ile “Dost vefasız, dünya acımasız, dönem huzursuz, dert çok, dert paylaşan yok, düşman güçlü, talih esir/ güçsüz” diyordu ama derman da çok, düşman kavi olsa da tali zebun değil.

Not 9: Bilginin ham haline ulaşmak günümüzde zor değil. Nasıl ve nerede arayacağınızı biliyorsanız, Google bilmişine sorduğunuzda bir hayli bilgiye ulaşmak mümkün. Peki bu bilgiler pratik hayatımıza geçmiyorsa bize ne faydası var? Einstein’in izafiyet teorisini okuduk, zamanın, mekânın, cismin, hareketin birbiriyle olan bağlantısını öğrendik, ya da Cüneyd-i Bağdadi’nin ilk tasavvuf ehlinden olduğunu, hâlin ve ilmin kendisinde en çok yakışan insanlardan birisi olduğunu okuduk. İngilizler “so what” derler. Tüm bu bilgiler biz de bilime ya da kalbi hayatımıza bir fayda sağlamadıktan sonra zihnimizi dolduran çer-çöpten öte nedir ki? İnsanı geveze yapar. Eskiler hâle yansımayan ilim kâle yansısa da kâle almayın derlerdi.

Not 10: Çok bilmek değil, bildiklerimizi yaşamak, pratiğe dökmek kıymetlidir. Hakikat aşıkları dantelasını hep olmaya yönelik nakış nakış örerler, zira nakışa ve desene dönüşmeyen iplik her yerde bulunur.
Bir kavramı çok zikretmekle o eylem hayata geçiyor demek değildir. Adil olalım demekle adaletli olunmadığı gibi, ete kemiğe bürünmeyen bilgi bizi bilgeliğe, hikmete taşıyabilir mi? Aklın geçmiş malumatı ve şu andaki müşâhedeleriyle yeni komprimeler, yeni fikir hüzmeleri elde etmesine “fikir”, bu ameliyeyi yapmaya ise biraz daha cehd ve kendini zorlama mânâsında “tefekkür” diyoruz. Aslında insanın dış dünya ile bağı, eşyanın zihnimizde oluşturduğu fotoğraflar bizim idrak dediğimiz şuuru sağlıyor.

Aynı mantık şahıslara olan sevgimiz için de geçerlidir. Falan şahıs için canım feda, dünyada eşi benzeri yok desek ama sevdiğimizin yanında olmasak, zor günlerinde kederlerini, iyi günde neşelerini paylaşmazsak bu sevgi ne kadar gerçektir?

Not 11: Demokratik sistemler, dinler bile ahlâk üretmede zorlanıyorlar artık. Erdemli, demokratik haklara saygılı bir birey daha kıymetli, ya da erdemli, ahlâklı dindar bir bireye daha çok ihtiyaç var. Mısır’da veya sair Müslüman topluluklarda Kur-an, hadis, siyeri çok iyi bilen, ezberleyen teologlar var ama medeniyete, ahlâka yansımıyorsa bir yerlerde durum düşünmek gerekmez mi? Kulakların doyduğu ama gözlerin aç olduğu bir asırda yaşıyoruz. Fizikteki determinizm, canlı alemle cansız alem arasındaki sebep sonuç ilişkisini gözlerimiz önüne seriyor. Pratik hayata yansımayan bir sürü bilgi uzay boşluğunda ya da zihnimizde ölüme mahkûm oluyor.

Not 12: BÜYÜK İSTANBUL DEPREMİNE çok kalmamış gibi gözüküyor. En güzeli, tarımı olan, kendine yetebilir bir yere çekilmek.

Not 13: Sihacılara: SSCB de uzaya çıktı. Ama sonunda dağıldı. Güçlü ekonomi olmazsa uçurtmazsın bile.

Not 14: Millet çocuk gezdirmek için AVM'ye değil markete gidiyor artık. Oradan bile çıkarken çoğunun eli boş. Hayatımda hiç görmediğim kadar 0-6 yaş arası çocuk görüyorum marketlerde. Sadece benim dikkatimi çekmiyordur umarım.

Not 15: Wealth effect denen zenginlik etkisi tamamen gelirle ilgili. Gelir seviyesi yüksek insan her zaman rahat harcar. Asgari ücretli olduktan sonra isterse Dolmabahçe sarayı senin olsun, kaç yazar? Tek odasını zor ısıtırsın. 

Türkiye’de hanehalkı reel geliri çökmüş durumda. Gerisi hikaye.

Not 16: İlginç bir dönemden geçiyoruz. Milyon TL'lik evlerde oturanlar tulum peyniri alamıyor. İşte sanal zenginleşme diye buna diyoruz. Okullarda ders olarak okutulmalı..

Not 17: Sürekli yapmayacağı veya yapamayacağı şeyleri söyleyip, ardından da hiçbir şey olmamış gibi tam tersini yapmanın ismine siyaset denilmiyor. Aksine bu tavrın ismi siyasetsizliktir. Bugün yaşanan da budur.
Bu siyasetsizliğin temelde üç özelliği var. Birincisi, ilişkilerin yeniden kurulduğu bütün ülkelere el açarak giden kişi o ülkeler aleyhine en ağır cümleleri kurmuş olan Erdoğan’dır. İkincisi, Erdoğan’ın özellikle Rusya işgali sonrası Türkiye’nin jeopolitik ağırlığı ciddi anlamda artmasına rağmen bu sermayeyi kullanmak yerine ilişki kurma düzeyinde harcamasıdır. Üçüncüsü, ülkelerin gerçekten bir itibarı meselesi vardır ve bu denli ucuz bir şekilde harcanmamalıdır.

Not 18: Öğretmenler zaten normal şartlarda meslekte yıllandıkça kademe derece alıyorlar. Verilmek istenen üç kuruşluk iyileştirme kademelere dağıtılarak ve ekstradan akademik gelişim programlarına katılımlarına göre verilemez miydi? 25-30 yıllık bir öğretmen ile 2-3 yıllık bir öğretmenin arasındaki 2000 TL’lik maaş fark sizce de komik değil mi?

2-3 yıllık bir öğretmen maaşı bu günlerde asgari ücret için konuşulan rakamın bir tık üstünü 10 bin TL’yi bile bulmuyor. Şimdi sağdan soldan ek ders ücreti diye koşacaklara şu gerçeği söylemek gerek: öğretmenlerin önemli bir kısmı çeşitli sebeplerle zorunlu ders yüklerini ancak yerine getirebiliyor. Yani maaş karşılığını doldurabilen bir öğretmen 2000 TL arası bir ek ders ücreti ancak alabilir.

Bir başka itiraz da şu “Dışarıda 700 binden fazla öğretmen adayı var. Maaşlarını beğenmiyorlarsa istifa etsinler.” Bir de asgari ücretliler var, sanki bu ücretin sorumlusu öğretmenlermiş gibi itiraz eden. Birilerinin atanamamış olması, birilerinin de asgari ücretle çalışıyor olmaları öğretmenlerin suçu değil. İtirazımızı doğru yere ve doğru şekilde yapmamız gerekiyor.

Yukarıda değindiğim gibi iş biraz da öğretmenlerde bitiyor. Doktorlar –haklı olarak- günlerce sosyal medyayı meşgul ederek, kamuoyu oluşturarak hiçbir gerekçeye gerek duyulmadan bir öğretmen maaşı kadar zam aldılar. Öğretmenleri ise önce öğretmenler ezerken nasıl güçlü olacaklar ki?

Not 19: Değerli ilim adamı, sözü hikmet, sükutu ahlak olan, duruşuyla, vakarıyla, samimiyetiyle, şahsiyetiyle herkese numune-i imtisal olan, ömrünü dinine, Hadis ve Sünnete hizmetle geçirmiş pek muhterem Raşit Küçük Hocamız ahirete irtihal etmiştir. Mekanı cennet, makamı âlî olsun.

Not 20: Sen ey toprağına tohum serpiştiren çiftçi!
Sen ey şair, sen ey usta, kapat kulağını!
Bu şamatanın sana hiçbir yararı var mı?
Bu insanların arasında asla yer alma!
Dizelerde tanrıya şarkılar söyleyen sen
Uzak dur, uzak dur, onlara sakın karışma!

Victor Hugo

Not 21: İnsanların görünüşlerine bakarak onlarda üstünlük bulmaya çalışanlar hep kaybetti. Yanıldı. Hüsrana uğradı. Allah katında makbul olanı görecek göz kimde var? (CAHİT ZARİFOĞLU / Bir Değirmendir Bu Dünya)

Not 22: Yaprak ağaçtan sıkılmıştı sonbahar bahane..