Bahçeli'den Erzincan'daki maden faciasıyla ilgili açıklama: 'İhmali olanların gözünün yaşına bakılmasın'
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Erzincan'daki maden kazasına ilişkin çağrıda bulundu. Yeni bir bilirkişi raporunun hazırlanması gerektiğini söyleyen Bahçeli, "İhmali olanların gözünün yaşına bakılmasın" dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli, Erzincan'da meydana gelen facia hakkında çağrıda bulunurken, yeni bir bilirkişi raporunun hazırlanması gerektiğini söyledi. Ayrıca, ''Madendeki felaketin izlerini beraber sileceğiz. Fail bulunan hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır.'' ifadelerini kullandı.
ANTALYA SEL OLAYI
Geçen hafta Antalya’da yaşanan aşırı yağışlardan kaynaklanan su baskınlarından zarar gören vatandaşlarımızın elinden tutulacağına inanıyor geçmiş olsun diyorum. Hayatını kaybeden vatandaşımıza da Allah’tan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza şifalar diliyorum.
''DEVLETİMİZ ERZİNCAN'DA BÜTÜN İMKANLARIYLA SEFERBER OLDU''
13 Şubat 2024 Salı günü, Erzincan’ın İliç ilçesi Çöpler
Köyü’nde, 2010 yılının Aralık ayından itibaren altın üretimi
yapılan bir maden sahasından çıkarılarak istiflenen toprağın
kaymasıyla milletimizi hüzne boğan bir felaket meydana geldi.
Milyonlarca metreküp toprak kütlesi 200 metrelik yamaçtan bir sel
gibi vadiye akarak geniş bir alana yayıldı. Maalesef 9 maden
işçimiz toprak altında kaldı. Toprak kaymasından hemen sonra kriz
masası kuruldu. Devletimiz gecikmeksizin bütün imkanlarıyla
seferber oldu. İlgili bakan ve bürokratlarımız kısa süre içinde
maden sahasına giderek arama-kurtarma faaliyetlerine refakat etti.
Bir haftadır AFAD ekipleri, gönüllü yardım kuruluşları, hatta yöre
insanımız çalışmalarını fedakarlıkla yürütmektedir. İşçilerimize
ulaşmak ve gün ışığına çıkarabilmek amacıyla maden alanına yığılan
devasa toprak kütlesinin tahliye ve temizlik işlemi dikkatle ve
kararlılıkla sürdürülmektedir. Ancak heyelan bölgesinde hala riskli
alanların varlığı, bu kapsamda yeni toprak kaymalarının zaman zaman
yaşanıyor olması ister istemez arama kurtarma ekiplerini zora
sokmakta, çalışmalarını da aksatmaktadır. Üstelik bölgenin yağışlar
sebebiyle çamur ve balçıkla kaplanmış olması araştırma ve
incelemelerin metal dedektörlerle yapılmasını mecburi hale
getirmektedir.
Kayaçların içindeki altın cevherini siyanürleyip ayrıştıran,
müteakiben kalan siyanürlü atıkları suyla arındırıp tekrar
kullanılmasını sağlayan, yani çok zor şartlarda damla damla dökülen
alın terlerinin bereketiyle helal lokmasını arayan işçilerimizin
hayata döndürülmesi yegane dilek ve beklentimizdir. Üzgün olsak
bile ümitsiz değiliz. Kaldı ki Allah var gam yoktur. Ümitlerimizi
diri tutarak bölgeden gelecek müjdeli haberlere kulağımızı çevirmiş
durumdayız. Çöpler Maden Sahasında toprak kaymasını duyar duymaz
Genel Başkan Yardımcımız ve Erzurum Milletvekilimiz Prof.Dr.Kamil
Aydın başkanlığında teşkil edilen bir heyeti Erzincan İliç’e
gönderdik. Bölgeye derhal intikal eden heyetimiz, arama-kurtarma
faaliyetlerini zaafa uğratmayan bir duyarlılıkla incelemelerini
yapmışlar, hitamında tespitlerini bir rapor tanzim etmek suretiyle
kayda geçirmişlerdir.
''YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ''
Milliyetçi Hareket Partisi olarak 13 Şubat 2024 tarihinden beri
Çöpler Maden Sahasında vuku bulan sıcak gelişmeleri yakinen takip
ediyoruz. Üzerimize düşen veya düşebilecek her sorumluluğu bihakkın
yerine getirmenin samimi niyetindeyiz. 14 Şubat 2024 Çarşamba günü
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin devreye girmesini elbette yerinde
bulduk ve destekledik. Nitekim Erzincan’ın İliç ilçesinde yaşanan
kazanın tüm yönleriyle araştırılması ve benzer kazaların
önlenmesine yönelik tedbirlerin belirlenmesi amacıyla; Anayasa’nın
98, İçtüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri kapsamında Meclis
Araştırması Komisyonunun kurulmasını isabetli bir karar olarak
görüyor ve yanında duruyoruz.
Mezkur altın madeni faciasının her boyutuyla tetkik edilmesi,
konuyla ilgili hiçbir boşluğun, hiçbir kuşkunun, hiçbir sisli
noktanın bırakılmaması arzumuzdur. Özellikle bazı televizyon
yorumcuları, sözde çevreciler, nevzuhur maden uzmanları ve rant
devşirme peşinde koşan siyasetçilerin kamuoyuna yansıyan
iddialarını dikkate alarak, Meclis Araştırması Komisyonu
marifetiyle alayının dinlenmesi kanaatimce doğal ve doğru bir
tercih olacaktır. Herkes eteğindeki taşı döksün de görelim. Kim ne
biliyorsa açıklasın da öğrenelim. Ülkemizi töhmet altında bırakan,
milletimize korku aşılayan, yöre insanımızı istismar eden, heyelan
bölgesini çıkarlarının ikmali için fırsat kapısı gören kim veya
kimler varsa muhakkak görüş ve düşüncelerine müracaat
edilmelidir.
''KARNIYLA KONUŞANLARIN ŞIMARIKLIKLARI TAHAMMÜL SINIRLARINDAN TAŞMIŞTIR''
Milletimizin, ak koyunu da kara koyunu da açıklıkla tefrik
etmesi için uygun zemin oluşturulmalıdır.
Adeta uzaya çıkar gibi, özel koruyucu kıyafetlerin üstüne dehşet
uyandıran maskeler takan ve ikinci Çernobil hezeyanını telaffuz
edip siyanür atıklarının Sabırlı Deresi’ne akıtıldığını ve bu
atıkların yağışla beraber yeraltı sularına karışarak Fırat Nehri’ni
kirlettiğini söyleyenler iddialarını ispatla mükelleftir.
Ağzıyla değil de karnıyla konuşanların şımarıklıkları tahammül
sınırlarından taşmıştır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığı’nın konuyla ilgili kamuoyuyla paylaştığı, “Toprak kayması
sırasında akan malzemenin Fırat Nehri’ne ulaşmasının engellenmesi
amacıyla Sabırlı Deresi’nin Fırat Nehri’ne ulaştığı menfezin
kapaklarının kapatıldığı”na dair açıklama ortadayken, halen
dedikodu üretmenin, halen kaygıları diri tutmanın ahlaken tutarlı
bir yanı var mıdır? 9 canı, 9 hayatı kurtarma çalışmaları
sürüyorken, kayan toprak kütlesinin içinde hangi ağır metallerin
bulunduğuyla ilgili resmi ağızlardan bir açıklama yapılmadığını
eleştirenlerin amacı bize göre üzüm yemek değil, bağcı dövmek için
mevzi almaktır.
Acılarımız üzerinde siyasi ve ideolojik geçim kapısı açmaya
heveslenmek vicdansızlıktır, insafsızlıktır, izansızlıktır, pis bir
fırsatçılıktır. Kayan toprak inşallah kaldırılacaktır, yaralarımız
elbirliğiyle sarılacaktır, peki insanlığını kaybedenler tekrar eski
hallerine nasıl dönebileceklerdir? Ayıp değil mi? Günah değil mi?
Yazık değil mi? Karşımızda çok ciddi bir sorun vardır. Bu ağır
sorunun kalıcı şekilde çözümüyle birlikte, ucu nereye dayanıyorsa
dayansın sorumluluğu somut delillerle belirlenen kurum ya da
kişilerin adli ve idari temelde hesap vermesi acil ve elzem bir
ihtiyaçtır. Bilindiği üzere, dünyanın pek çok ülkesinde müessif
maden kazalarına şahit olunmuştur.
''SIZINTI TESPİT EDİLMEMİŞTİR''
Mesela 2000 yılında Romanya’da meydana gelen maden kazasının
ardından sızan siyanürün nehre karışmasıyla vahim bir çevre
felaketi doğmuş, sızıntı Macaristan ve Sırbistan’a kadar sirayet
etmişti.
2009 yılında Gana’da, 2014 yılında Güney Afrika’da, 2015 yılında
Kanada’da yaşanan maden kazaları çevreyi tahrip etmişti. Fakat
İliç’te böylesi bir tehlikeli sızıntı şu ana kadar tespit
edilmemiştir.
Dünyada altın ayrıştırmasında en fazla kullanılan kimyasal madde
siyanürdür. Altın madenciliğinde, liç işlemiyle, yani sıvı
kimyasallar vasıtasıyla değerli metallerin kazanılmasında
kullanılan siyanür ve ortaya çıkacak diğer ağır metallerin çevre ve
insan sağlığı için olumsuz etkileri olduğu bilinen bir
husustur.
Elbette altın madenciliği yapan kuruluşların her türlü tedbiri
azami düzeyde almaları, risk ve tehlikeleri minimize etmeleri
beklenen, istenen, olması zorunluluk içeren sağlık ve güvenlik
önlemidir. Çöpler Altın Madeninde geçmişe sari var olan ihmaller
zincirinin 13 Şubat faciasındaki payını yok saymak elbette mümkün
değildir.
''BİLİRKİŞİ RAPORUNUN TEKRAR OLUŞTURULMASI EN UYGUN SEÇENEKTİR''
Çalışanların risklerden korunması için alınması gereken
tedbirlerin göz ardı edildiği, Yığınlarda oluşan çatlaklara karşı
gerekli müdahalenin zamanında yapılmadığı, İş güvenliği
uzmanlarının ikazlarına rağmen çatlakların oluştuğu alanlara
solüsyon basılması gibi eksik, hata ve kusurların süreç içerisinde
yaygınlık kazanarak felaketin alt yapısını hazırladığı, ABD’li
şirketin alt işverenleri yeterince denetim ve gözetime tabi
tutmadığı için tali kusurlu, maden operasyonlarından sorumlu
olanların da asli kusurlu sayıldığı, Maden sahasında oluşan
çatlaklar nedeniyle bazı alt yüklenici firmaların işçilerini
çektiği, ancak asıl yüklenici firmanın çalışmaya devam ettiği gibi
iddialar bir haftalık süreç içinde ziyadesiyle gündeme yansımıştır.
Bu kapsamda yürütülen adli soruşturmanın sağlam ve sağlıklı
sonuçlar verebilmesi için hazırlanan bilirkişi raporunun aceleye
getirilmesi bir başka tartışma konusudur.
Bu nedenle bilirkişi raporunun tekrar ele alınması, yeni bir
bilirkişi heyetinin oluşturulması bizim görüşümüze göre akla en
uygun seçenektir.
''MURAT KURUM HEDEF TAHTASI HALİNE GELMİŞTİR''
Çöpler Altın Madeni felaketiyle birlikte Cumhur İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Sayın Murat Kurum ne hikmetse hedef tahtası haline getirilmiştir. İliç’i konuşuyorken konunun Sayın Kurum’un bakanlık dönemine geçiş yapması, nihayetinde haksız ve hayasız eleştirilerin sökün etmesi sinsi bir propagandanın tedavülde olduğuna işaret etmiştir. İstanbul’da havlu atacaklarını şimdiden fark eden müflis zihniyetler Sayın Kurum’u yıpratmak için devreye girmişlerdir. Bir defa Çöpler Altın Madeninin yüklenici firmasına ÇED raporunu veren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı değildir.
"KURUM GÖREVİNİ LAYIKIYLA YAPMIŞTIR"
Söz konusu bakanlık yalnızca çevresel etkileri değerlendirip
denetlemektedir. Bunun yanında altın madeninin çevreye zarar verip
vermediğini incelemektedir. Bahsi geçen altın madeni geçmişte
defalarca denetlenmiş, 21 Haziran 2022 tarihinde de 20 metreküplük
siyanür sızıntısı nedeniyle sorumlu görüldüğünden bu madeni işleten
firmaya Çevre Kanunu’nda belirlenmiş en üst sınırdan para cezası
verilmiştir. Dahası ilgili firmanın faaliyetleri geçici süreyle
durdurulmuştur. Anlaşılacağı üzere, Sayın Murat Kurum görevini
layıkıyla yapmıştır. Verilemeyecek bir hesabının olmadığı ortaya
çıkmıştır.
Altın madeni felaketinin sızısı yüreklerimizi titretiyorken, çok
geçmeden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sürecinin
bir malzemesi haline getirilmesi baştan ayağa yanlıştır,
maksatlıdır, utanmazlıktır.
Menfur ve melun emel sahiplerinin çabaları boşuna, çırpınışları
beyhudedir; Allah’ın izniyle, Türk milletinin teveccühüyle Ankara
altın çağına ulaşacak, İstanbul Muradına kavuşacak, yerel
yönetimler zilletin ayak bağlarından mutlaka kurtarılacaktır. Ne
yaparlarsa yapsınlar, istismarın kazanını olmayacak, ihanetin sonu
olmayacak, iradesizliğin sonucu görülmeyecektir. Çöpler Altın
Madeninde yaşanan felaketin derin izlerini beraberce sileceğiz. Bu
zor günleri Allah’ın izniyle bertaraf edeceğiz.
Milletimize ve yöre insanımıza çok geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
''GÖZÜNÜN YAŞINA BAKILMAMALIDIR''
Toprak altında bulunan işçilerimizin sağ salim çıkarılmalarını
ve aileleriyle kucaklaşmalarını Rabbim’den niyaz ediyorum. Maden
felaketine neden olan ihmallerde payı bulunan hiç kimsenin gözünün
yaşına bakılmaması temennimdir. Taşı toprağı altın olan İliç
ilçemizin ve Çöpler Köyümüzün tekrar belini doğrultacağı günler
yakındır, devlet-millet dayanışmasıyla bu sıkıntılı günler sabırla,
sebatla aşılacaktır.
Dış politikada, doğası gereği, ülkeler arası gerginlikler veya
yakınlıklar zaman zaman farklılaşıp şekil değiştirmektedir.
Uluslararası ilişkiler akışkan ve dinamik bir süreçtir; tarihin,
kültürün, coğrafyanın, jeo-politik ve jeo-stratejik müktesebatın,
aynı şekilde milli hedeflerin bileşkesinde hakiki mana ve
muhtevasını bulmaktadır. Şayet uluslararası ilişkiler statükonun
çekim alanına sabitlenip diyalog ve diplomasi kanalları tıkanırsa
sıcak çatışmalar tetiklenecek, bölgesel ve küresel savaşlar ortaya
çıkacaktır. Devletlerarası ilişkilerde kalıcı dostluktan, kategorik
düşmanlıktan bahsetmek mümkün değildir. Esas olan mütekabiliyet
ilkesi çerçevesinde değerlerle pekişmiş karşılıklı anlayış ve
çıkarlara saygıdır. Dünya genelinde belirsizlikler endişe verici
ölçüde artış halindedir. Küresel siyaset ve diplomasinin
öngörülebilirliği gittikçe zayıflamaktadır. Farklı coğrafyalarda
tezahür eden kriz ve ihtilaflar milletler ve medeniyetler
arasındaki barış, huzur ve istikrarı tehdit etmektedir. Hızlanan,
kızışan ve çapı genişleyen siyasi, ekonomik, ticari ve hegemonik
güç mücadeleleri yumuşama yerine sertliği, diyalog yerine
restleşmeyi, diplomasi yerine dipsiz anlaşmazlıkları
körüklemektedir. Bölgesel ve küresel kutuplaşma kaotik bir dünya
tablosunu resmetmektedir. Türkiye’miz böylesi çalkantılı ve
fırtınalı bir ortamda yüksek öngörü, manevra kabiliyeti, milli ve
manevi değerlerle zenginleştirilmiş diplomasi gücüyle dikkatleri
üzerine çekmektedir.
Hem sahada hem de masada muktedir bir Türkiye gerçeği elbette
taraflı tarafsız herkesin takdirini toplamaktadır. Çok yönlü ve
tesirli diplomasi demek, farklı zaman ve dönemlerde, farklı
taraflarla aynı anda görüşmek, konuşmak ve temas kurmak demektir.
Türkiye’nin yaptığı da budur. Bu sayede milli güvenliğimize, milli
varlığımıza ve egemenlik haklarımıza yönelik tehdit ve sınamalar
etkisiz hale getirilmektedir. Çevremizde barış, huzur, refah ve
istikrar kuşağının tesisi amacıyla akıl ve ahlak temelli diplomatik
ilişkiler kesintisiz mesafe almaktadır.
''CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN MISIR ZİYARETİ TARİHİ NİTELİKTEDİR''
Türk ve Türkiye Yüzyılında partimizin dış politikaya bakışının
ana çerçevesi dünya barışını ve milli güvenliğimizi, ekonomik
kalkınma ve refahı temin gayesi üzerine bina edilmiştir. Sayın
Cumhurbaşkanımızın geçen hafta gerçekleştirdiği Birleşik Arap
Emirlikleri ve bilhassa Mısır ziyareti hakikaten de tarihi
niteliktedir. Mefluç ve mahvı perişan vaziyette olan muhalefet
hangi ezberleri telaffuz ederse etsin, atılan sağlam adımları
karalamak için nasıl bir bozuk dil kullanırsa kullansın, biz bu
ziyaretin hem doğru hem de zamanlama itibariyle çok yararlı ve
yerinde olduğunu değerlendiriyoruz.
İnanıyorum ki, Türkiye-Mısır ilişkileri olması gereken mevkie
tırmanacak, kurulan dostluk ve kardeşlik bağları iki ülkenin de
çıkarına hizmet edecektir.
Mısır ile asırlara dayanan tarihi, kültürel ve inanç temelli köklü
bir ortak geçmişimiz vardır. Bu geçmişin kutlu bir geleceğe köprü
olması iyi niyetli temennimizdir. Daha düne kadar İstanbul ile
Kahire’nin kader çizgisi bir ve aynıydı. Türkiye ile Mısır’ın ayrı
düşmesi, birbirine sırtını dönmesi, ilişki ağlarının zedelenmesi
müşterek tarih ve coğrafyanın bizatihi ruhuna terstir ve bununla
birlikte olumsuz faturası da kabarık olacaktır. İki ülke arasında,
Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Toplantılarının Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Ortak Bildirinin imzalanmasının yanında
ticaret hacminin 15 milyar dolara çıkarılma hedefi sevindirici ve
umut verici bir gelişmedir.
Ekonomi, ticaret, enerji, turizm, eğitim, kültür ve savunma sanayi
alanlarında Türkiye ile Mısır’ın yakın temas ve irtibatı iki
ülkenin stratejik avantaj ve kazancını tahkim edecektir. Muhalefet
partilerinin koro halinde “dün şunu demiştin, bugün böyle diyorsun”
çıkışları Türk dış politikasının yüksek misyon ve vizyonunu idrak
ve itiraf edemeyen sefil bir anlayışın hezeyanıdır. Çevresiyle
buzları eriten, anlaşmazlıkların düğümünü çözen ve yükseliş halinde
olan Türkiye başta CHP olmak üzere zillete düşen diğer muhalefet
partilerini kıskandırmakta ve çatlatmaktadır. Onlar umudunu yapay
zekaya bağlaya dursunlar, Cumhur İttifakı Türk milletinin muazzam
zekasıyla daha çok işleri başaracak, çağın alnına Türk ve Türkiye
Yüzyılının mührünü inançla basacaktır.
Türkiye ile Mısır’ın yakın diyaloğu İsrail zulmüne karşı da
güvenlik şemsiyesidir. Mısır’ın Gazze’de işlenen soykırım suçuna
yönelik tavrı memnuiyet vericidir. İsrail Başbakanı Netenyahu’nun
ısrar ve inatla Refah’a operasyon yapacaklarını ileri sürmesi
savaşı Gazze’nin dışına taşıma hamlesi şeklinde okunmalıdır ve
Mısır için de tehdittir. Gazze’li masumların sığındığı Refah’a
saldırmak çılgınlıktır ve sonu İsrail için felakettir.
''İSRAİL KATLİAMLARA SON VERMELİDİR''
İsrail, Refah’tan kesinlikle uzak durmalı, işlediği
cinayetlerine, yaptığı insanlık dışı operasyonlara yenilerini
eklemekten mutlak surette kaçınmalıdır. İsrail’in Refah’a girmesi
halinde Mısır’ın barış anlaşmasını askıya alacağını duyurması, 1967
ve 1973 savaşlarının daha şiddetli olarak tekerrür edeceğini, bu
defa İsrail’in çok ağır bedel ödemek durumunda kalacağını
muhataplarına ihsas ve ilan etmektedir. İsrail katliamlarına son
vermelidir. Uluslararası toplum yalnızca sözle, sızlanmayla,
kınamayla yetinmemelidir.
Müşerref olacağımız mübarek Ramazan ayı girmeden kalıcı ateşkes
sağlanmalı, insani dram bitmelidir.
İki devletli çözüm için Birleşmiş Milletler ve küresel vicdan çok
acil harekete geçmelidir.
Tekrar ediyorum, başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırları
temelinde, bağımsız ve toprak bütünlüğüne haiz Filistin kurulmadan
Ortadoğu’da barış, huzur ve istikrar sadece hayalden ibaret
kalacaktır.
1911-1912 yıllarında Trablusgarp Savaşı sürüyorken iç siyasi
tartışmalar vatanın ve milletin aleyhine olacak şekilde yoğundu.
Askerimiz cephede kan dökerken, çıkarlarının hesabını yapan siyasi
bozguncular hiç boş durmuyordu. Vatan topraklarının kaybı bu hasis
çevrelerin gündemi ve umuru değildi. İkinci Meşrutiyet döneminde
Osmanlı Mebusan Meclisi Reisliği görevini üstlenen Merhum Halil
Menteşe, anılarında Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurucularından Lütfi
Fikri Bey ile aralarında geçen ibretlik bir konuşmayı şöyle
nakletmişti:
“İnsan olarak çok sevdiğim Lütfi Fikri Bey’e: ‘Sen Avrupa’da
okudun. Hürriyet hududunu takdir edersin. Düşman hudud-u vatanı
topa tutarken milli dayanışmayı yıkmaya, iç buhranı güçlendirmeye
nasıl çalışıyorsun?’ demiş, maalesef kendisinden şu cevabı
almıştım: Azizim sizi devirmek için bu bir fırsattır, elden
kaçıramayız.” Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in bir sözü Meşrutiyet
ve Cumhuriyet dönemindeki muhalefetin nasıl bir anlayışta olduğunun
veciz ifadesidir: “Bizdeki muhalefet iktidarı düşürmek şartıyla
vatanı düşürmeye bile razıdır.” Lütfi Fikri Beylerin nesli
tükenmemiştir.
İktidara değil de ülkesine muhalefet edenler siyasetin konusu
olmaktan çok emperyalizmin konu mankenidir. Bildiğiniz üzere, 93
harbi sırasında Nene Hatun 3 aylık bebeğini geride bırakıp koşa
koşa cepheye katılmıştı.
“Çocuğun çok küçük, geri dön” dediklerinde, Nene Hatun’un cevabı
tarihe geçmişti:
“Bebeğim anasız büyür de vatansız büyüyemez.”
Nene Hatun’un feragat ve ferasetinin kırıntısını arasanız dahi
muhalefet partilerinde asla bulamazsınız. Vatan olmazsa siyasetin
esamisi okunmaz, okunamaz. Şahsiyetli siyasetle şahsiyetli insan
aynı denize dökülen iki nehir gibidir. Bunlar birbirinin mütemmim
cüzüdür. Zihniyetleri kiralık, kalpleri karanlık, siyasetleri
kifayetsiz ve kimliksiz olanların ne milletimize ne de ülkemize bir
faydaları dokunmaz, dokunamaz. Türkiye eski Türkiye değildir.
Köprünün altından çok sular akmıştır.
Ya muhalefet değişecek ya da millet cibilliyet ve ciddiyet yoksunu
bu muhalefetin defterini dürecektir.
Muhalefet partilerinin Türkiye’nin egemenlik haklarını ve beka
mücadelesini hafife alması, bununla da yetinmeyip savsaklama ve
sulandırma çabası ağır yaralı ve yüreksiz bir siyasetin ibra ve
ifşasından başka bir şey değildir. Bölücü terör örgütü PKK’yla
DEM’lenerek bağ kurmak, FETÖ’yle taşeronlar eliyle bağlantıya
geçmek ülkemize ve milletimize yapılabilecek en vahim
kötülüktür.
"CHP İLE DEM İÇ İÇE GEÇMİŞTİR"
CHP sadece kendi içinde kavgalı değil, Türk milletiyle de
sorunludur. Bu CHP’nin yerel yönetimlerde yedek kulübesine
çekilmesi, ıslah ve terbiye edilmesi milli bir görevdir. DEM’lenmiş
CHP’nin doğrusu ile yanlışı birbirine karışmış, milli ve manevi
aidiyeti kalmamıştır. DEM’lenmenin maskesi kent uzlaşması, sandık
uzlaşması, Türkiye ittifakı olarak açıklanmaktadır. DEM Parti,
artık CHP’nin karar ve kumanda odasına kadar nüfuz etmiş, kimin
aday yapılıp yapılmayacağını tayin eden vesayetçi bir konuma sahip
olmuştur. Esenyurt’tan Kadıköy’e ve Mersin’in bazı ilçelerine kadar
görünen çarpıcı gerçek budur ve aslında her seçim çevresinde adı
konulmamış kokuşmuş ittifak ilişkisi DEM’lenen ve boyunduruk altına
alınan CHP’nin iç yüzünü deşifre etmiştir. CHP ile DEM iç içe
geçmiş, birisini diğerinden ayırt etmek zorlaşmıştır. Özgür Beyin
irade ve siyasetinin şifreleri DEM’in eline geçmiştir. Kuklalar
belli, kuklacılar bilinmektedir.
31 Mart’ta Türkiye’yi DEM’lemeye ve devirmeye çalışanlara Türk
milleti müsaade etmeyecek, müsamaha göstermeyecektir. Cumhur Bizim
Türkiye Hepimizindir. Aziz Atatürk’ün adını ve anılarını hiçe
sayanları, elleri öpülesi ecdadımıza hakaret edenleri, Türklüğü
rafa kaldıranları, İstanbul’u Ermenilerin şehri olarak gösterenleri
Türk milleti affetmeyecektir. Bu zillete aziz milletimiz müstahak
değildir ve olmayacaktır.
Sırf oy avcılığı uğruna, sırf bazı odaklara şirin ve sevimli
görünmek adına milli varlığımızı tartışmaya açmak, etnik ve mezhep
ayrımcılığını kamçılamak düşman dilidir, milliyetsizlerin ağzıdır.
CHP, DEM’lenmekle ekseninden kaymıştır. CHP kayış koparmış, dingil
kırmış, dengeyi kaybetmiştir. DEM’lenmiş CHP sakat ve skandal bir
siyasetin pençesinde kıvrana kıvrana tükenişe ve inişe
geçmiştir.
Nihayet yerel yönetimleri Türk ve Türkiye Yüzyılı hedefleriyle
buluşturma vakti gelip çatmıştır.
Malum yerel yönetimleri düştükleri zillet çukurundan çekip
çıkarmanın zamanı yaklaşmıştır. O zaman 31 Mart 2024 tarihidir.
Vakit Cumhur İttifakı’nda toplanma ve kucaklaşma vaktidir. Vakit el
ele vermenin, gönüllerde birleşmenin, hep birlikte Türk milletiyiz
demenin vaktidir. Bihakkın saflarımızı sıkı tutacağız, Kızılelmaya
doğru koşar adım yürüyeceğiz. Çürümüş bir kalem sahibinin
geçtiğimiz günlerde bir gazete köşesinde yazdığı aynen şuydu:
“Ey alt eğitimli ve alt gelir grupları, bilesiniz ki, verdiğiniz
oylar ile ülkeyi kurtarmıyor, tersine yıkımına destek oluyorsunuz.
Ve siz bu oyları vererek cennete gider misiniz bilmiyorum, ama
evlatlarınıza cehennem gibi bir yaşam bırakıyorsunuz.”
İşte biz bu halk ve demokrasi düşmanlarına, seçkinci ve kaymak
tabakaya tutunmuş satılık kalem yobazlarına bu aziz vatanı
bırakmayacağız. Milletimizi aşağılayan, gelirini ve eğitimini
küçümseyen, zımnen cahil diyen zilletin devşirilmiş kalemşörlerine
asla boyun eğmeyeceğiz. Yılmayacağız, yıkılmayacağız,
yıktırmayacağız, sonunda yükseldikçe yükseleceğiz. Taviz
vermeyeceğiz, teslim olmayacağız, tembellik gösteremeyeceğiz,
mutlaka kazanacağız. Cumhuriyet’in yeni yüzyılında cumhurun
muhteşem zaferine hep birlikte imza atacağız.
Zalimlere karşı aynı siperdeyiz.
Zillete karşı aynı mevzideyiz.
Hainlere karşı aynı hizadayız.
Türkiye düşmanlarına karşı aynı çizgideyiz.
Biriz, diriyiz, hep birlikte Türkiye’yiz, Türk milletiyiz.
Çağrımız, bu millet, bu vatan, bu bayrak benim diyen her
insanımızadır.
Çağrımız, her insanımızı kardeş, her yöremizi aziz bilen Türkiye
sevdalılarınadır.
Paylaşılacak vatanım, vazgeçilecek insanım yok diyen her vatan
evladıyla geleceğimiz bir ve ortaktır.
Biz birlikte Türkiye’yiz diyen herkes bizim özbeöz
kardeşimizdir.
DANIŞTAY'IN HAKİM/SAVCI KARARI
Devlet demek hukuk demektir. Türk devlet ve yönetim felsefesinin
dayanağı adalettir. Adalet ve hukukun tahribatı devletin zaafına
yol açacaktır. Özellikle Anayasa Mahkemesi ile Danıştay’ın verdiği
bazı kararların doğrudan devlet onuruna, milli varlık ve
güvenliğimizin ruhuna zarar verdiği açıktır. Sosyal, siyasal ve
ekonomik istikrarın güvencesi hukuktur. Milletimizin sinir uçlarını
tahriş eden, FETÖ’cülerle PKK’lılara alan açan sözü geçen yüksek
mahkemelerin, sıra fiyat istikrarını hedef alan fiyat
anarşistleriyle ilgili önleyici kararlar almaya geldiğinde üç
maymunu oynaması işgüzarlık ve ikiyüzlülüktür. Ekonomik büyümenin
dizginlenmesi, istihdamın geriletilmesi, cari dengenin bozulması
için el ovuşturan, fiyat etiketlerini sürekli olarak yukarı yönlü
güncelleyen fırsatçıların, azgın fiyat anarşistlerinin ve bunların
arkasındaki FETÖ’cülerin hukuken hesabı sorulmadan sosyal ve
ekonomik huzur nasıl temin edilecektir?
İnsanımızın ekmeğine ve cüzdanına ambargo koyanların yakasından
adalet ne zaman tutacaktır?
15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü sonrasında, hain örgütle ilişki ve
iltisakı belirlenen yaklaşık 4 bine yakın hakim ve savcı meslekten
ihraç edilmişti. FETÖ’cüler diğer alanlarda olduğu gibi, yıllar
içinde adalet müessesine de yuvalanmışlardı. Türk hukuk sistemi
zehirlenmiş, haksızlık ve hukuksuzluk habis bir ur gibi yayılmıştı.
Danıştay 5.Daire’nin FETÖ’den ihraç edilen 387 hakim ve savcıyı
tekrar mesleğe iade eden kararı çok tehlikelidir, çok sakıncalıdır,
hukuki bir temeli yoktur. Bu dairenin göreve iade kararı verdiği
kişiler arasında ankesörlü hatlarla haberleşen, mahrem imamlarla
irtibatı olan, ByLock yazışmalarında adı geçen, terör örgütüne
bağış yapan, hakkında örgüt üyeliğinden işlem yapılan isimlerin
olması nasıl izah edilecektir? Danıştay 5.Daire nereye hizmet
etmektedir? Bu karar alınırken 5.Daire üyeleri maklube mi yiyorlar,
haşhaşilerin vaazlarını mı dinliyorlardı? FETÖ’cüleri aklamak
vatana, millete ve adalete ihanet değil midir? FETÖ’cüleri göreve
iade etmek cinayet değil midir? FETÖ’ye merhamet şehitlerimize
hakaret değil midir? Danıştay 5.Dairesi adalet ve hukuka göre karar
vermemiştir. Allah’tan Hakimler ve Savcılar Kurulu devreye girmiş
ve mesleğe iadesi yapılan 387 kişi hakkında yeni bir inceleme
başlatmış, aynı zamanda Danıştay İdari Davalar Genel Kurul’una da
gerekli itirazlar yapılmıştır.
Tam da böyle bir zamanda ahı gitmiş vahı kalmış bir yazar
müsveddesi sosyal medya hesabından 15 Temmuz ile ilgili demiş ki:
“Hükümet 4 ay önceden darbe olacağını bütün ayrıntılarıyla
biliyordu. Halk ne olduğunu bilmeden darbeye karşı meydanlara
çıktı. Sonuçta olan bu ülkeye oldu…” Şayet bu şahıs iddialarının
ispatını yapmazsa, şerefli bir Türk savcısının huzurunda
yazdıklarını tevsik etmezse dünyanın en namert insanıdır. FETÖ’nün
propagandasına çanak tutulması, 15 Temmuz’a tiyatro denilmesi
alçaklığın dibidir. Aynı anda Danıştay 5. Daire’nin kararı,
işbirlikçilerin iddiaları, ülkemize giriş yaparken 4 FETÖ’cünün
yakalanması ve Pensilvanyalı hainin Yusuf Suresi üzerinden gizemli
mesajlar vermesi gizli bir toparlanmanın emaresidir. Fakat o günler
geçmiştir. Gelecekleri varsa görecekleri de vardır. Eğer yanılıp
yenilip üstümüze gelen olursa, tavsiyem boy ölçüsüne uygun kefen
biçtirmesidir, çünkü yatacağı yer sadece mezardır, hesabı da Yüce
Allah’a verecektir. Kuyuya düşen yoktur. Yusuf Suresi’ne konu
olacak bir şey yoktur. Kuyuda Yusuf değil, kuyruğu kesilen yılan
vardır, bu defa kafasını koparmak da bizim için and olsun şeref ve
namus bahsidir. Devlet, toplum ve siyaset alanı başta olmak üzere,
farklı kesimlere saklanmış ve bulunduğu ortamın rengini almış
kripto damarı bulup lime lime doğramazsak emin olunuz ki, günü
geldiğinde acınacak hale düşmekten kaçamayız, kurtulamayız,
yakamızı kurtaramayız. Müslüman aynı delikten iki defa ısırılamaz.
Şansını denemek isteyen varsa hodri meydan, bu vatanın meydanları
boydan boya mücadele ruhuyla bezenmeye sonuna kadar hazırdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
sunulan 8.yargı paketinin, hak arama hürriyetini daha da
güçlendireceğinden, kişisel verilerin ve özel hayatın korunmasına
yönelik önemli düzenlemeleri ihtiva ettiğinden ve adalet
hizmetlerinin etkinliğini artıracak olmasından dolayı
destekleyeceğimizi bu vesileyle açıklıyorum.