Beyin göçünü tetikleyen nedenler?
Ülkemizde “beyin göçü” giderek etkisini daha fazla hissettiren, görünür hale gelen bir sorun haline geldi. Son yıllarda ise beyin göçü lise mezunlarına kadar geriledi. Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) verilerine göre, beyin göçünün çoğunu 18-30 yaş arası genç nüfus oluşturuyor. Konuya ilişkin Prof. Dr. Zeki Taştan, Prof. Dr. Mine Demirtaş ve Dr. Mihriban Akyol Akın, Ekran Haber'e özel açıklamalarda bulundu.
Ekran Haber'den Başak Bilgin'in haberine göre, beyin göçünün temel nedeni olan ”gelecek kaygısı”, buzdağının görünmeyen kısmında kalan birçok düşünceyi de kapsıyor. Türkiye'de eğitim ve ekonomi konusundaki olumsuz koşullar, gençleri “gelecek kaygısı” bunalımına itiyor. Üniversite mezunu olsalar dahi ülkedeki iş bulma şartlarının yetersiz olduğunu düşünenler, daha iyi bir üniversitede eğitim almak isteyenler rotalarını iş ve eğitim olanağının fazla olduğu ülkelere çeviriyor. Konuya ilişkin açıklamalar yapan Prof. Dr. Zeki Taştan, "Bir milyondan fazla üniversite mezununun işsiz olması bu devasa grubu farklı alternatifler aramaya yöneltmiştir. Kendi ülkesinde iş bulamayan gençler, yüzünü daha da müreffeh ülkelere çevirmiştir" ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Zeki Taştan
"BEYİN GÖÇÜ CİDDİ BİR SORUN AMA ÇÖZÜLEMEZ DEĞİL"
Beyin göçünün çözülemez bir sorun olmadığını dile getiren Prof. Dr. Zeki Taştan "Türkiye’de beyin göçünün büyük bir problem olduğu ve son zamanlarda ciddi bir artış gösterdiği aşikâr… Küreselliğin tüm dünyayı yakınlaştırdığı bir çağda, yurt dışına gitmenin daha da kolaylaştığı ve nitelikli insanlardan önemli bir kısmının yurt dışında yaşamaya başladıkları bir gerçek… Bu gidişatın elbette ki birçok sebebi vardır. Başta ekonomik sebepler, müreffeh bir yaşam arzusu, daha iyi bir eğitim düşüncesi ilk akla gelenler… Bunları tespit etmek oldukça önemli ancak bunlardan da önemli olan beyin göçünü tersine çevirmenin yollarını aramaktan geçiyor. Çünkü dünyanın küçüldüğü bir çağda beyin göçünü engellemek de imkânsızdır. Türkiye’ye düşen, beyin göçünün yaşanmasında doğan ıstırapta boğulmak değil bunu lehimize çevirmek için daha ciddi tedbirler almaktan geçiyor." ifadelerini kullandı.
"EN BÜYÜK SERMAYE: NİTELİKLİ İNSAN"
Eğitimli ve nitelikli insan gücü, bir ülkenin en kıymetli sermayesidir. Çünkü her yönüyle iyi eğitim almış, alanında uzman olan bir kişinin yetişmesi o kadar da kolay değildir. Türkiye’nin eğitim tarihine göz attığımızda bu alanda yapılan yatırımlar, plan ve projelerin sürekli olarak hep tartışmalara açık olması, konunun canlı olarak irdelendiğini ancak bu sahada bazı problemlerin olduğunu göstermektedir. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de “eğitimli, iyi bir insan yetiştirmek” düşüncesinin yanında her zaman “bizden biri” anlayışının hâkim olmasıdır. Birebir siyasetle ilişkilendirilebilecek bu durum, eğitimin de bir türlü rayına oturmamasının en önemli sebeplerinden biridir.
Eğitim rayına oturmayınca, talipli olanlar, bu kez daha iyi bir eğitim almak, kendini daha iyi yetiştirmek, “bizden biri” olmamak için ekonomik, eğitim, vs. gibi sebeplerle başka ülkelere göç etmeye başlarlar. Taşıdıkları nitelikli beyin gücünü, başka ülkelere taşırlar. Bu durum da, yerleştikleri ülkenin lehine ve ayrıldığı ülkenin aleyhine bir sonuç doğurur. Hele ayrıldıkları ülke, Türkiye gibi nitelikli insan gücüne şiddetle ihtiyacı olan bir ülkeyse problemin daha da derinleşeceği aşikârdır.
YENİ KUŞAKLARIN ORTAK BİLİNCİ
Modern zamanlarda kuşaklar arasındaki ilişki daha da hızlı ve değişken olmaya başlamıştır. Y, Z ve Alfa kuşağı dediğimiz yeni bir nesil, birbirinden farklı özellikler taşısalar da özellikle özgürlük ve bireysel bir yaşam konusunda oldukça hassas bir ortaklığa sahiptirler. Aile içinde iletişimle başlayan bu sorun, büyüdükçe mahalleden çevreye, çevreden ülkeye doğru genişler. Zamanla zengin ve müreffeh ülkelerde yaşamak arzusu ağır basar. Türkiye’nin göç karnesine göz attığımızda 18-24 yaş aralığında gençlerin yüzde 55.4’ünün yurt dışında yaşamak istemesi de bu kuşağın bakış açısını ortaya koymaktadır.
"DEVASA BİR GRUP"
Türkiye’de üniversite mezunu işsiz sayısı, her ile bir üniversite anlayışıyla daha da büyük bir sorun olmaya başlamıştır. Bugün işsizlik oranının gençlerde % 30’lara dayandığı aşikârdır. Bir milyondan fazla üniversite mezunu işsiz olması bu devasa grubu farklı alternatifler aramaya yöneltmiştir. Kendi ülkesinde iş bulamayan gençler, yüzünü daha da müreffeh ülkelere çevirmiştir. Beyin göçünün en çok yaşandığı ülkelere baktığımızda Kanada, Norveç, ABD, İsviçre gibi ülkelerin başta gelmesi tamamen bu bakış açısıyla ilgilidir.
DAHA İYİ BİR EĞİTİM
Beyin göçünün en çok hissedildiği yaş grubu 18-30 yaş arası gençlerdir. Bu gençlerin yurt dışında yaşama isteğinde eğitimin sürdürebilirliği anlayışının da büyük bir rolü vardır. Türkiye’de üniversiteyi bitiren gençler –işsizliğin de etkisiyle- kendi alanında uzmanlaşmak ve daha iyi bir donanıma sahip olmak için yurt dışında eğitim olanaklarının peşine düşmüşlerdir. Bu durum son zamanlarda daha da artmıştır. Çünkü her ile üniversite anlayışı, doğal olarak üniversiteli mezun sayısının artışında etkili olmuş ve alternatif arayan gençler yüzünü daha müreffeh ülkelere çevirmişlerdir. Son zamanlarda “yurt dışında eğitim” adı altında kurulan şirketlerin sayısında yaşanan artış da bu talebin bir sonucudur. Master veya doktora yapmak isteyen gençler, bu şirketlerin dışında ya tanıdıkları veya kurmuş olduğu farklı bağlantılar yoluyla yurt dışına giderek eğitim sürecini tamamlama yoluna gitmişlerdir. Hatta son zamanlarda yapılan bir araştırma yurt dışında yaşamak arzusunun liselere kadar indiğini göstermektedir.
ERKEN KEŞİF
Günümüz üniversite öğrencileri arasında “erasmus” yoluyla yurt dışına giden öğrencilerin sayısında da artış yaşanmaktadır. Bu gençler, bir müddet sonra keşfettikleri bu dünyanın atmosferine kapılıp tekrar soluğu yurt dışında almak istemektedirler.
ÖZGÜVEN
Bugün Y / Z Kuşağı diye üzerinde çokça tartışmaların olduğu grubun bir özelliği de kendilerine duydukları özgüvendir. Bu grup her şeyi beğenmediği gibi sorgulama ve eleştiri hususunda da sessiz değildir. Özgüvenleri iyi olan bu nesil, yurtdışında yaşama hususunda da aktiftirler. En ufak bir fırsatı değerlendirip yurt dışında yaşamak arzusu ağır basmaktadır.
ÖTEKİLERİN GÖÇÜ... ENTELEKTÜEL KAYIP...
Beyin göçünün altında yatan en büyük sebeplerden birisi de “özgürlük” anlayışında karşımıza çıkmaktadır. Nitelikli insan, özgürlüğü sadece düşüncede değil yaşam şartlarında da aramaya başlamıştır. Düşüncelerini özgürce dile getiremeyen bireyler için bazen yaşadığı ülke kâbus olabilir. Daha iyi yaşamak arzusu, insanları daha müreffeh ve özgür bir dünyaya doğru sürükler. Üstelik bu göç daha da vahim ve zarar vericidir. Bu tarz kişiler oldukça donanımlı ve niteliklidir. Onlar “bizden” veya “diğerleri”nden değil kendileri olmayı tercih eden ve hayatı özgürce yaşamayı arzu edenlerdir. Zaman zaman yabancılaşan bu bireyler, baskı görmeye başlayınca kendilerini “öteki” olarak hissetmeye başlarlar. Bu beyin göçünün sahipleri, eğitim almaktan ziyade var olan niteliğini başka topraklara serpmek zorunda kalırlar. Bu da entelektüel bir kaybın yaşanması adına zarar vericidir.
YABANCI ŞİRKETLERİN ALBENİSİ
Türkiye’de sanayileşmeyle birlikte yabancı şirketlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. “Yabancı şirket sayısı, son 5 yılda 2 kattan fazla artış göstermiştir. Yurt genelinde 1954-2004 yılları arasında 8 bin 192 yabancı şirket faaliyet gösterirken bu sayı 2005 yılında 10 bin 743'e; 2006 yılında 13 bin 818'e; 2007 yılında 17 bin 348'e; 2008 yılında 20 bin 685'e; geçen yıl da 23 bin 672'e yükselmiştir. Yabancı şirket sayısı 2021 yılının Ocak-Haziran döneminde ise 25 bin 55'e” (Cumhuriyet, 30 Kasım 2021) çıkmıştır. Bu şirketlerde çalışanlar arasında Türklerin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak asıl sorun buralarda çalışan nitelikli elemanların zamanla şirketler vasıtasıyla yurt dışında da istihdam edilmeleri ve kazanılmış becerileri başka topraklarda harcamaya başlamalarıdır. Özellikle bilgisayar yazılımı gibi Türkiye’nin şiddetle ihtiyaç duyduğu alanlarda yetişmiş bireylerin cazip tekliflere evet demeleri ciddi bir sorun olarak gözükmektedir.
BİR ÇÖZÜM ÖNERİSİ: DAİRE BAŞKANLIĞI
Taştan, "Beyin göçünün yaşandığı ülkeler, zamanla büyük kayıplar yaşar. Çünkü eğitim bir etkileşim sürecidir. Siz nitelikli bir insanı büyük yatırımlarla yetiştirip başka ülkelere gönderirseniz, hiçbir anlamda gelişme sağlayamazsınız. Bunun için çok ciddi adımlar atılmalı, “tersine beyin göçü”nü özendirmek için tedbirler alınmalıdır. “Örneğin Hindistan, özellikle bilişim ve inovasyon sektöründe yurt dışında çalışan Hintlilere, ülkelerine dönmeleri için lider pozisyonları yaratıyor, böylece Hintli gençler Ar-Ge politikalarında karar verme yetkisine sahip oluyorlar. Yine Çin, ileri teknoloji bölgeleri kurarak, yurt dışındaki gençlere ülkelerine dönüp buralarda çalışabilmeleri için büyük fonlar ayırıyor.” (Dr. Alperen Yılmaz, “21. Yüzyılda Türkiye ve Dünya Üzerindeki Beyin Göçü Hareketleri)
TÜRKİYE ÇOK CİDDİ TEDBİRLER ALMALI
Hindistanlı gençlerin Avrupa, Kanada ve ABD’de özellikle bilişim ve inovasyon sektöründeki rollerini dikkate aldığımızda, ülkelerinin gelecek perspektifinin ne kadar isabetli olduğu anlaşılacaktır. Bu hususta Türkiye’nin de çok ciddi tedbirler alması gerekmektedir. Çünkü artık küreselleşen bir dünyada gençlerimizi ülke topraklarına hapsetmenin imkânı kalmamıştır. Hatta tam tersine dünyayı keşfeden gençlerimize yurt dışı kapıları sonuna kadar açılmalı ancak onların geri gelmeleri için de kendilerine duygusal ve evrensel anlamda her türlü imkânı sağlanmalıdır. Onları ülkeye davet etmek de yeterli değildir. Bunun için Cumhurbaşkanlığı nezdinde daire başkanlığı düzeyinde bir birim oluşturulmalı, elçilikler vasıtasıyla yurt dışındaki nitelikli insanlarla irtibata geçilip Türkiye’de en üst düzeyde istihdam sağlanmalı ve kendilerine her türlü imkân sunulmalıdır. Türkiye’nin beyin göçünde 50 ülke arasında 24. Sırada yer alması problemin ciddiyetini göstermesi açısından önemlidir." ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Mine Demirtaş
"GELİŞMİŞ ÜLKELER YAŞAM ÇEKİCİLİĞİ SAĞLAMIŞLARDIR"
Gelişmiş ülkelerin cazibe merkezi haline geldiğini söyleyen Prof. Dr. Mine Demirtaş, "Dünyada Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra kamu diplomasisi faaliyetlerinin başlaması ve küreselleşmenin hız kazanması sonucunda, Amerika ve Kanada gibi birçok gelişmiş ülke, gelişmekte olan ülkelerin gençleri arasından başarılı ve nitelikli olanlara ilgilendikleri her alanda olanaklar sunmuş ve yaşam çekiciliği sağlamışlardır. Ülkelerinde işsizlik oranlarının artması, gençleri uzmanlık alanları ile ilgili iş olanakları ve tatmin edici ücret imkanları sunan bu ülkelerde yerleşip hayatlarını oralarda devam ettirmelerine, dolayısıyla yaratıcı güçlerini o ülkelerde ortaya koymalarına neden olmaktadır." açıklamasında bulundu.
"NİTELİK SAHİBİ OLMAK GEREKİR"
Nitelikli birey denince akla, belli bir uzmanlık alanında kendini yetiştirmiş ve o konuda çalışmalar yapmış kişiler gelmektedir. Gelişmiş ülkelerin yabancılara eğitim ve iş olanakları sunmaları için o kişilerin belli bir alanda uzman olmaları ve başarı sağlamaları, dolayısıyla nitelik sahibi olmaları gerekmektedir. Beyin göçü bu şekilde gerçekleşir. Beyin göçü veren bir ülkenin geleceğini oluşturacak olan nitelikli, başarılı ve yaratıcı gençlerinin ileride başka ülkelere yerleşip, o ülkelere hizmet etmesi, en önemli kayıptır. Bu göç, sanat, spor ve bilim alanlarında yapılacak olan tüm üretimlerde kayıplara neden olur.
"TERSİNE BEYİN GÖÇÜ İÇİN SOMUT POLİTİKALAR BULUNMUYOR"
Ülkesinden ayrılarak gelişmiş bir ülkeye giden başarılı öğrencilerin, o ülkede var olan ileri teknolojiler hakkında bilgi sahibi olarak, ülkesine geri dönüp sermaye kazanması ve bilgi üretmesi, çalışması ve bu sayede ülkesine faydalı olması, tersine beyin göçünün yararlarıdır. Türkiye'de beyin göçünü durdurmak ya da tersine çevirmek adına bir takım çalışmalar yürütülse de hala somut stratejiler ve politikalar bulunmadığını söylememiz mümkündür.
"SOSYAL VE KÜLTÜREL ORTAM"
Demirtaş, "Türkiye'de beyin göçü özellikle eğitim amacıyla yurt dışına giden ve daha sonra geri dönmeyen öğrenciler yoluyla gerçekleşmekte ve bu öğrencilerin geri dönüşünü zorlaştıran etkenlerin başında ekonomik istikrarsızlıklar gelmektedir. Gelişmiş ülkelerde sunulan iş olanaklarının yanı sıra, sosyal ve kültürel ortam önemli nedenlerdendir.
Beyin göçü yaşayan ülkeler gelişmekte olan ya da geri kalmış ülkelerdir. Olaylara eleştirel bakabilmek, sorgulamak ve araştırmaktan yoksun bireylerin ağırlıkta olduğu ülkelerdir." ifadelerini kullandı.

Dr. Mihriban Akyol Akın
"BEYİN GÖÇÜ ALGILAR VE İDEOLOJİLERLE İLİŞKİLİ BİR DURUM"
Beyin göçünün ideolojilerle ilişkili olduğuna değinen Doç. Dr. Mihriban Akyol, "Beyin göçü dendiğinde aklımızda her zaman okulunu bitirip ait olduğu topraklarda umutlarının karşılığını bulamayan gençlerin farklı coğrafyalara kanatlanması gibi bir senaryo oluşuyor. Oysaki bana göre beyin göçü daha çok algılar ve ideolojilerle ilişkili bir durum.
Günümüzde en önemli sermaye insan; özellikle de nitelikli olduğu zaman. Sanayi devrimiyle birlikte daha görünür hale gelen bir durum bu; çünkü teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, insanın katkısı olmadan sistemin çarklarının dönemeyeceği açıkça ortaya konmuştu." ifadelerini kullandı.
"BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN"
Günümüzde beyin göçü insan denen sermayeyi en verimli kullanabileceğini “iddia eden” taraflara doğru yöneliyor; burada üzerine basmak istediğim nokta iddia etmek. Çünkü ben bir iletişim bilimci olarak beyinlerin göçe ikna edildiğine, rızanın imal edildiğine ve “başka bir dünya mümkün” mitine yapılan yatırımın gücüne inanıyorum. Günümüz iletişim pratiklerine uluslararası perspektiften bakıldığında gelişmiş olarak tanımlanan tüm ülkelerin bir ulus markalama çalışması gerçekleştirdiğini söylememiz mümkün: 6 boyuttan oluşan bu kurgunun bir parçası da insan; nitelikli iş gücünü ülkeye çekebilmek; yani beyin göçü.
Bireyler kimi coğrafyalarda “dünyanın en güçlü ülkesiyiz, en sosyal devlet bizim, eşitlikçi ve adaletliyiz” gibi söylemlerle yetiştirilip, kitle iletişim araçlarından da benzer mesajlar ile güdülenirken; kimi coğrafyalarda “gelişmiş ülkelerde olup bizlerde olmayanlar, şu ülkede doğsak böyle mi olurdu ya da şu ülkenin eğitim sistemi, işsizlik maaşı şöyle” gibi söylemlere maruz kalarak, medyadan da benzer mesajları alarak yetişiyor ve başka coğrafyalardaki hayatlara gitmek gibi bir istek geliştiriyor diye düşünüyorum. Genel olarak beyin göçü dendiğinde aklıma gelen ilk kelime umutsuzluk.Ancak burada benim sorguladığım şu: Gerçekten durum bu kadar umutsuz mu? Yoksa umut var mı diye bakmadan mı rotalar çiziliyor?
"İNSANA YATIRIM YAPILMALI"
Akın, "Nitelikli insan kaynağını içeride tutmanın da bir etkili iletişim faaliyetiyle desteklenmesi ve hatta bir devlet politikası olması gerektiğini düşünüyorum; çünkü ülkelerin gelişmişlik düzeylerini, görünürlüklerini ve geleceğe olan yatırımlarını yönlendirecek unsurlardan biri de insana yapılan yatırım. Ancak bunun sürdürülebilir olması, bütünleşik olarak planlanması ve kitle iletişim araçlarıyla da desteklenmesi ön koşul olmalı; aksi takdirde markalamasını en iyi yapan ülkenin başarılı olması kaçınılmaz olacaktır. Yine tersine göçün de benzer iletişim etkinlikleriyle teşvik edilebileceğine inananlardanım, her ne kadar küresel bir sistemden bahsediyor olsak da gelişmişlik düzeyiyle ön planda duran pek çok ülkenin milliyetçi yapılarını da sürdürdüklerini gözlemlemek mümkün" açıklamasında bulundu