Belarus Polonya sınırında mültecilerin şu kara kışın şafağındaki yürek burkan görüntülerini izleyince, insanlığımdan utanıp sessizce ağladım insanlığın bu kahredici duyarsızlığına… 


Ne kadar acı değil mi: İranlı, Iraklı, Afganlı mültecilerin gittiği, gitmek istediği ülkeler arasında Türkiye dışında bir tane Müslüman ülke yok. İlginç olan ise Çin, Hindistan ve Türki cumhuriyetler de yok (Tacikistan hariç). Geçenlerde bir fotoğrafa rastlamıştım: Afganistan'dan kaçıp Belçika'ya sığınan bir kadının sevinç karesi müslüman bir ülkenin, müslüman yönetiminden kaçıp, "gavura" sığınan müslüman bir kadının sevinci.

Şimdi de Belarus sınırından, Avrupa Birliği topraklarına geçmeye çalışan çaresiz göçebe yurtsuz sığınmacıların dramı. Bir müslüman olarak benim çok zoruma gitti. Din niçin biz Müslümanları, kaliteli adamlar haline getiremedi diye hayıflandım, durdum… 


Ve en azından şu hakkı da teslim etmek lazım: Türkiye müslüman ülkeler arasında bir yıldız, ne kadar eleştirilirse eleştirilsin. Bu kadar badirelere rağmen “Hala yıkılmadık ayaktayız modunda olmamızı” Türk milletinin başına gelen en güzel şey olan Atatürk’e borçlu olduğumuzu bilelim ve her şeye rağmen ayakta kalmaya devam eden ülkemiz için kurucu liderimizi rahmetle ve minnetle analım her zaman.


Apaçık diğer gerçek de şüphesiz şu: İster seküler, ister muhafazakar şekilde yönetilsin bir ülke ya da ülkeler pastadan payı alan hep %1 lik tavan dilim alıyor; tüm dünyada bu böyle. İstisnai tek dönem 1950-75 dönemi tüm dünyada refah devletleri ortaya çıktı ve orta sınıflar oluşup insanlar nefes aldı. Sonra 1980 Washington Konsensus neoliberal ekonomik kapitalizmle vahşi bir şekilde orta sınıfın ve genel olarak emeğiyle kazanların kazancını iç etmeye ve insanların fakirleşip borç içinde yaşamasına neden oldu.

Şu anda da tüm dünyada ve ülkemizde hissettiğimiz gibi orta sınıf tabana yaklaştı, sadece çok zenginler ve fakirler var. Neredeyse ülkemizde herkesin maaşı asgari ücrete yakınlaştı ve hepimiz çok yakında asgari ücretli olacağız. Dün ilkokula giden yeğenim; dayı okumanın ne anlamı var, okuyanla okumayanın geliri aynı, hatta okuyan zararda deyince; ancak Kuran’ın oku emrini hatırlatarak okula gitmeye ikna edebildim.


Kaymak %1, %70-80 arası tabanda ya da tabana yakın geri kalan %10-15 de devletten ya da zenginlerden yüksek maaş alan elit kadro. Küresel anlamda hepimiz %1 in mutluluğu için köle gibi çalışmaya mahkum edilen paryalar olma yolunda ilerliyoruz. Eğitimle öğretimle okumayla kapanacak ya da düzelecek bir fark değil bu.


Netice olarak dünya artık emeğiyle geçinenler için bir cehennem ve insanların kendilerini yönetenleri, oy verdiklerini refah devleti olma yolunda zorlamaları ve büyümeden refah payı verilerek emeğiyle geçinen özel ve kamu tüm çalışanların satın alma gücünü yükseltmeleri gerekiyor.

Fakire ekmek yoksa zengine huzur olmaz.

Yakarsa dünyayı garipler yakar..


Sivri Dilin Kaleminden Kanayanlar..