Suriyeliler Uluslararası Hukuk açısından hangi statüde?

Prof. Dr. Ersan Şen: “Suriye’de başlayan İç Savaşı sonrası savaş sebebiyle Ülkemize gelen, sayıları bugün kayıtlı olarak 3 milyon civarında gözüküyor olsa da, gerçekte daha fazla olduğu düşünülen, Ülkemizin son yıllardaki en önemli sorunlarından birisini teşkil eden ve halen Ülkemizde bulunmaya devam eden Suriyelilerin Uluslararası Hukuk açısından hangi statü altında bulunduklarını açıklayacağız. Bunun anlaşılabilmesi için yazımızda; “göçmen” kavramına, uluslararası koruma türlerinin neler olduğuna ve kapsamlarına yer vereceğiz.”

“Özel Bir Hukuki Rejim Söz konusu”

“Ülkemizde daha önce yürürlükte olan mevzuata bakıldığında; ilk olarak göçmen kavramına 1934 yılında, 2510 sayılı İskan Kanunu’nda yer verilmiş olup, bu Kanuna göre göçmen kavramı, Türk soylu ve Türk kültüründen olan ancak Türkiye dışında yaşamakta olan kişiler olarak ifade edilmiştir. 
Daha sonra 2006 yılında kabul edilen ve yine aynı yıl içerisinde yürürlüğe giren ve halen de yürürlükte bulunan 5543 sayılı İskan Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendine göre “göçmen” kavramı, “Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye'ye gelip bu Kanun gereğince kabul olunanlardır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Uluslararası Hukuk anlamında “göçmen” kavramı; bir ülkede bulunan yabancıların tümünü ifade etmekte ve yabancılar, yani göçmenler mevcut bulundukları hukuki statü gereği çeşitli ayrımlara tabi tutulmaktadırlar. Örneğin bir ülkeye, o ülkenin kanun ve mevzuatına uygun olarak girenler yasal göçmen, kanun ve mevzuatına aykırı olarak giren veya mevzuata uygun şekilde girmesine rağmen halihazırda aykırı kalanlar ise yasadışı göçmen olarak ifade edilmektedir. Ancak uluslararası koruma; bir başka ifadeyle sığınma talebi yapan yabancılar ise, diğer yabancılara göre farklı bir statü arz etmekte ve sığınma talebi yapan yabancıların bağlı olacakları özel bir hukuki rejimi söz konusu olmaktadır.”

Şartlı Mülteci Kavramı Düzenlendi

“Her ne kadar ülkemiz mülteci statüsünü, 1951 yılında yapılan Cenevre Sözleşmesindeki coğrafi sınırlamayla uyguluyor ve iç hukukunda da mülteci tanımına ve kapsamına yer verdiği Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 61. maddesinde buna paralel bir düzenleme getiriyorsa da, bu statü için gerekli beş kriterden dolayı Avrupa dışında yer alan ülkelerde zulüm görme riski altında olması sebebiyle, ülkemize iltica eden kişilere ilişkin çözüm getirmek için şartlı mülteci kavramını düzenlemiştir.

Ancak mülteci statüsü ile şartlı mülteci statüsünün düzenlemesi yeterli olmamıştır. Çünkü ülkemize, mülteci ve şartlı mülteci uluslararası koruma türleri için zorunlu olan beş kriter dışında kalan nedenlerle de zulüm görme riski altında bulunduğu iddiasıyla yabancılar iltica etmektedir.

Bu kapsamda kalan kişiler adına, kanunumuzdaki düzenlemeler gereği mülteci ve şartlı mülteci sayılamayanlara çözüm getirmek amacıyla Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 63. maddesinde “ikincil koruma” kavramına, diğer adıyla “tamamlayıcı koruma” statüsüne, yer verilmiştir. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu m.63’e göre; “Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde;

a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek,
b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak,
c) Uluslararası veya Ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak,
Olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir”.

Geri Gönderme Yasağı!

“İkincil koruma; gönderildiği takdirde gittiği ülkede işkenceye, insanlık dışı muameleye, haysiyet veya onur kırıcı muameleye uğrama riski bulunan yabancılara, Uluslararası Hukukta var olan “geri gönderme yasağı” gereğince bireysel olarak verilen koruma statüsüdür.

Bu düzenleme uyarınca; dünyanın hangi coğrafyasından gelirse gelsin mülteci ve şartlı mülteci olmak için gereken beş kriterden birisine girmeyen, ancak yukarıda yer verdiğimiz hükmün bentlerinde yer alan sebeplerinden birisi veya birkaçı sebebiyle geri gönderildiği takdirde kendi ülkesinde veya ikamet ettiği ülkede zulüm görme ihtimali bulunan yabancılara, uluslararası koruma türlerinden birisi olan “ikincil koruma” statüsü tanınmaktadır.

Dolayısıyla ikincil koruma; mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe veya ikamet ülkesine gönderildiği takdirde; Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 63. maddesinin 1. fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde açıklanan sebeplerden dolayı zulüm görme riski altında kalacak yabancılara tanınan uluslararası koruma statüsüdür.”

Şeriatla yönetilmek sığınma hakkı verir mi?

“Örneğin, şeriat kurallarına göre yönetilen bir ülkede evlilik dışı cinsel ilişkiye girdiği için recim cezası ile cezalandırılan ve taşla öldürülecek olan bir kadının ölümden kaçmak amacıyla Türkiye’ye sığınması halinde ona verilecek olan koruma statüsü ikincil korumadır.
Netice itibariyle; hukukumuzda üç tane uluslararası koruma türüne yer verilmiş olup, bunlar mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma statüleridir.”

Suriyeliler Uluslararası Koruma Kapsamında Değil

“Mülteci statüsü yalnızca Avrupa’dan gelenlere tanınan bir uluslararası koruma türü olduğundan, ülkemize Suriye’den gelen insanlara bu statünün tanınması mümkün değildir. Diğer koruma türleri açısından değerlendirmede bulunduğumuzda ise; Suriyeliler ülkemize şartlı mülteci sıfatının tanınması için gerekli olan beş kriterden birisi veya birkaçı nedeniyle de gelmediğinden, geri gönderildikleri takdirde Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun ikincil korumayı tanımladığı 63. maddede sayılan sebeplerden dolayı da zulüm görme riskleri bulunmadığından, her üç koruma türünün kapsamına da girmemektedirler. Somut delillere dayanan işkence ve zulüm ihtimali varsa, yabancının ikincil koruma altında tutulması mümkündür. Tüm bunların yanında mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma türleri bireysel niteliktedir ve kitlesel akın hallerinde uygulanmaları mümkün olmaz. Dolayısıyla ülkemize gelen Suriyeliler kitlesel bir akın halinde geldiklerinden dolayı mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statülerine sahip olamazlar.”

Geçici Olarak Korunuyorlar

“Ülkemizde bulunan Suriyelilerin sahip oldukları statü geçici koruma statüsüdür. Geçici koruma statüsü kavramı Türk Hukuku’na 2014 yılında girmiştir. Geçici koruma statüsü; uluslararası sözleşmelerde yer alan bir koruma türü olmamakla birlikte, yalnızca devletin takdir yetkisine bağlı olarak tanınan bir koruma statüsüdür. Bunun yanı sıra, geçici koruma statüsü; uluslararası herhangi bir sözleşmede yer almadığından, idarenin takdir yetkisine bağlı olarak veriliyor olduğundan, bu statünün tanınması yalnızca Devletin inisiyatifine bağlı olup, verilmesinde herhangi bir bağlayıcılık veya zorunluluk bulunmamaktadır.”

“Suriye İç Savaşı” Son Bulduğunda ne olacak?

“Görüleceği üzere; Türkiye Cumhuriyeti’ne gelen Suriyelilerin mülteci sayılmaları veya doğrudan, yani yasal şartlar oluşmadan Türk vatandaşlığına kabul edilmeleri mümkün olmayıp, “geçici korunan” statülerinden dolayı, kitlesel akına yol açan neden olarak kabul edilen “Suriye İç Savaşı” son bulduğunda, Suriye Arap Cumhuriyeti ve diğer ülkelerle gerekli diplomatik ilişki ile temaslar kurulmak suretiyle Suriyelilerin yurtlarına ve güvenli bölgelere gönderilmeleri, bu şekilde başta iktisadi yük ve demografik yapı ile Türkçe de bilmeyen bu kişilerin Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Milleti’ne yüklediği külfetlerin azaltılması, aynı zamanda da Türkiye Cumhuriyeti’nin 911 km’lik Suriye kara sınırında güvenliğinin sağlanarak, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin üniter yapısı ile siyasi birliğinin korunması mümkün olabilecektir.” ifadelerini kullandı.

Editör: TE Bilisim