Ekran Haber yazarı Prof. Dr. Ersan Şen, “Sırf Yapı Kayıt Belgesine Sahip Olmak Ceza Sorumluluğunu Gündeme Getirir mi?” başlıklı bugünkü köşe yazısında 3194 sayılı İmar Kanunu’nun geçici 16. maddesi uyarınca verilen yapı kayıt belgesine sahip olan malikin, deprem sebebiyle yıkılan binada gerçekleşen ölüm ve yaralanma neticelerinden doğrudan sorumlu olup olmayacağı, geçici 16. maddenin 10. fıkrasında yer alan sorumluluk düzenlemesinin, ceza sorumluluğu için de geçerli olup olmadığını değerlendirerek şu tespitlerde bulundu.

YAPI KAYIT BELGESİ NEDİR?

3194 Sayılı İmar Kanunu’nda yer alan geçici 16. maddeye göre, yapı kayıt belgesi; ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak inşa edilen bir yapının kayıt altına alınması ve kullanımına yönelik olarak verilen, imar bakımından ilave bir hak sağlamayan ve kazanılmış hak oluşturmayan, yapının imar durumu ve ruhsata uygun hale getirilmesi veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar verilen geçici bir belgedir.

İMARA AYKIRI DURUMLAR GÖZARDI EDİLİYOR

Bu belge kayıt altına alınan yapıların yenilenene kadar kullanılmasına yasal olarak izin veriliyor. Yapı kayıt belgesi sayesinde imar mevzuatına aykırılığı sona erdirilen bu yapılarda işyeri açılmak istendiğinde ruhsat ile ilgili sorunlar giderilerek elektrik, su gibi abonelik işlemlerinin yapılmasına olanak sağlanmış oluyor.

YAPI KAYIT BELGESİNDE ‘ŞARTSIZLIK’ SORUNU

Ersan Şen, İmar Kanunu’nun 22. maddesine göre, yapı ruhsatının verilebilmesi için mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa ebat­lı krokinin eklenmesi gibi şartların arandığını belirtti. 6306 sayılı Kanunda da yapıların ruhsatlandırılabilmesi için “fen ve sanat kurallarına uygunlu­ğu” şartının arandığını belirten Ersan Şen, ‘yapı kayıt belgesi’ verilirken böyle şartların aranmadığına dikkat çekti.

DEPREME DAYANIKLILIK KONUSUNDA İHMAL DOĞURUYOR

Yerinde inceleme yapılmadan belli bir bedel karşılığında beyanata dayanılarak yapı kayıt belgesinin verildiğini belirten Ersan Şen, bu uygulamanın binaların depreme dayanıklılığının denetimi konusunda oldukça büyük bir ihmali gündeme getirdiğini ifade etti.

İMAR BARIŞIYLA YAŞAM HAKKI ‘OY’A TERCİH EDİLDİ

İmar barışına değinen Şen, vatandaşların yaşam haklarının yerine siyasal iktidara kazandıracağı oy potansiyeli ve beklenen iktisadi katkının tercih edildiğini belirterek bu ihmalin ağır sonuçlarının depremlerde yaşanan yıkımlar ve kaybedilen canlar üzerinden okunabileceğini vurguladı.

GEÇERLİLİK SÜRESİ BELİRSİZ

Yapının yenileninceye ya da kentsel dönüşüme girinceye kadar geçerlilik süresi belirsiz süreli olan yapı kayıt belgesinin getirdiği imkanlardan yararlanıldığını ifade eden Ersan Şen, yapının yenilenmesi veya kentsel dönüşüme tabi tutulması içinde herhangi bir süre kısıtlamasının belirlenmediğini kaydetti.

İMAR BARIŞIYLA KAÇAK YAPILARA KAYIT

2018 yılından önce yapılan yapıların kayıt altına alınarak ‘imar barışının’ sağlanması amacıyla hükümet tarafından imkan sağlandı. ‘Yapı kayıt belgesine’ sahip olabilmeleri için başvurucuların sadece beyanı dikkate alınırken ödenmesi gereken ücret yatırıldığında yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedildi. Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili daha önce alınan yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edildi.

Kanunun geçici maddesinde yer alan hükme göre; ‘imar barışı’ ile kayıt altına alınarak yapı kayıt belgesi verilen yapının depreme dayanıklılığı konusundaki sorumluluğun malike yani bina sahibine ait olduğu belirtilmiştir.

Bu hükmü imar barışının ceza sorumluluğuna etkisi açısından değerlendiren Ersan Şen, yazısında ”İmar Kanunu geçici m.16 hükmü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesinde düzenlenen imar kirliliğine neden olma suçu bakımından özel hukuka uygunluk sebebi niteliğindedir” ifadelerini kullandı.

‘KAYITLI YAPI HUKUKA UYGUNLUK ANLAMINA GELMİYOR’

Ancak bu hususa rağmen binanın depremde yıkılması sebebiyle gerçekleşen ölüm ve yaralanmalarda, yapı kayıt belgesi alınmasının hukuka uygunluk sebebi olarak değerlendirilmemesi gerektiğini ifade eden Ersan Şen, “Yapı kayıt belgesi alınması yapının depreme dayanıklı olduğuna dair hukuki sonuç doğurmamaktadır. Bu sebeple; yapı kayıt belgesi alınsa da, ölüm ve yaralanmalara sebep olan fiil, binanın ruhsata aykırı olmasından değil, depreme dayanıklı olmamasından ileri geldiğinden, yapı kayıt belgesi alınması bu neticeler bakımından hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilemez.” dedi.

Düzenlemenin 10. fıkrasındaki “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.” ifadesinin yapı kayıt belgesi alınsa da depreme dayanıklılık bakımından hukuka uygunluğun gündeme gelmediğini ve depremden kaynaklanacak neticelerden sorumluluğun devam ettiğini gösterdiğini belirten Ersan Şen, konuya ilişkin şunları dile getirdi:

“Esasen hüküm sadece depreme dayanıklılık bakımından yazılsa da, elbette binanın başka nedenlerle, fakat dayanıksızlığından ve usule uygun yapılmamasından kaynaklanan sebeple yıkılmış ve buna bağlı ölüm ve yaralanmalar meydana gelmişse, bizce sorumluluk ortadan kalkmaz, yapı sahibi, yapıyı inşa eden ve diğer sorumlular kusurlarına göre mesul tutulurlar.”

“CEZA HUKUKUNDA ‘OTOMATİK CEZA SORUMLULUĞU KAVRAMI’NIN YERİ YOK”

Ceza hukukunda kişilerin gerçekleştirdiği fiilden sorumlu tutulduğunu belirten Ersan Şen, bu kuralın ‘ceza sorumluluğunun şahsiliği’ ilkesi olarak Türk Ceza Kanunu’nun 20. Maddesinde ifade edildiğini de belirterek şu şekilde devam etti:

“Ceza Hukukunda her kişi gerçekleştirdiği fiilden sorumlu olmaktadır. Bu kural, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi olarak ifade edilmekte ve TCK m.20’de özel olarak yer almaktadır. Herkes kendi kusurlu fiil ve işleminden sorumludur. Bu ilke uyarınca, bir başkası tarafından gerçekleştirilen hukuka aykırı ve kusurlu davranış sebebiyle başka bir kişi sorumlu tutulamayacaktır. Ceza Hukukunda suça fail olarak katılmak mümkün olduğu gibi, şerik olarak da katılmak mümkündür. Bir kişi suça azmettiren (TCK m.38) veya yardım eden (TCK m.39) sıfatıyla katılması halinde şeriklik söz konusu olacaktır. Kişinin suça şerik sıfatıyla da katılmadığı durumda, ceza sorumluluğu gündeme gelmeyecektir. Ceza Hukukunda, otomatik ceza sorumluluğu kavramının ve düzenlemesinin yeri yoktur. Kişinin bulunduğu hukuki veya fiili statüden dolayı doğrudan ceza sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.”

ÖLÜM VE YARALANMALARDAN KİM SORUMLU OLUR?

Yapı kayıt belgesi alan kişinin her zaman yapıyı inşa eden kişi olmadığına ve bina sahibi değiştiğinde yapı kayıt belgesinin binanın yeni sahibine devredilebileceğini belirten Ersan Şen, binanın yıkılması durumunda ölüm ve yaralanmalardan kimin sorumlu olacağına ilişkin şunları söyledi;

“Gerçekten de yapının depreme dayanıklı olmaması, malik olmayan müteahhidin kusurlu davranışından ileri gelmişse, kiracının veya daha önceki malikin kolon kesmesi veya kiriş kırması gibi depreme dayanıklılığı ortadan kaldıran hareketinden sadır olmuşsa, binanın yıkıldığı anda yapı kayıt belgesine sahip olan kişinin, sadece bu özelliğine binaen, yani, sırf yapı kayıt belgesine başvurduğu veya bu belgeye sahip olduğu için, deprem sonucunda gerçekleşen ölüm ve yaralanma neticelerinden cezai bakımdan sorumluluğu doğmayacaktır.”

YAPI KAYIT BELGESİ SAHİBİ ÖLÜM VE YARALANMALARDAN HANGİ DURUMLARDA SORUMLU OLUR?

Bunun aksinin “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesine aykırı olacağını vurgulayan Ersan Şen, yapı sahibinin binanın yıkılması durumunda ölüm ve yaralanmalardan sorumlu tutulabilmesi için yapı sahibinin yıkılmada kusuru olup olmadığına bakılacağını ifade ederek konuya ilişkin şunları dile getirdi:

“Bu kapsamda binanın yıkılmasında rolünün bulunup bulunmadığı, binanın yıkılması ile gerçekleştirdiği davranış arasında illiyet bağının kurulup kurulamadığına dikkat edilmelidir. Malikin tek başına yapı kayıt belgesi alması, binanın yıkılması bakımından kusurlu bir davranış olarak kabul edilemez. İmar Kanunu’ndaki düzenleme bu şekilde yorumlanamaz. Kanunda yer alan ‘yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır’ ibaresi, yapı sahibinin cezai bakımdan otomatik ve objektif, yani kusursuz sorumluluğunu gündeme getiremez. Aksi kabul, Ceza Hukukunun evrensel ilkesine aykırıdır. Ancak malik, bir kusur icra ederek veya gördüğü ve bildiği halde ihmalkar davranarak önlemleri almamış veya yapının dayanıklılığını azaltacak iş ve işlemde bulunmuşsa, elbette bu kusurundan sorumlu tutulacaktır. Bunun dışında; bir apartmandan daire almak isteyen, bunu hukuki ve meşru yollarla gerçekleştiren kişi, sırf yapı kayıt belgesi almak için başvurup bedelini ödediği yapı kayıt belgesinden dolayı otomatik, sınırsız ve kusursuz olarak sorumlu tutulamaz.”

“UYGULAMADA HATA YAPILIYOR”

Tüm bunlara rağmen uygulamada imar barışıyla kanuna eklenen geçici maddedeki “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır” hükmünün gerekçe gösterilerek binanın yıkılmasında etkisi veya kusuru bulunmayanlar hakkında da ‘malik sıfatı’ nedeniyle soruşturma yürütüldüğünü, tutuklamaya sevk edildiğinin ve haklarında adli kontrol tedbirlerinin tatbik edildiğinin görüldüğünü belirten Ersan Şen, bunun hatalı bir uygulama olduğunu ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinden taviz verilmemesi gerektiğini ifade ettiği yazısında şunları belirtti;

Bu uygulamaya göre; imar barışından yararlanmamak, yararlanmaktan daha lehe sonuç doğurmakta, malik imar barışından yararlanmadığı için otomatik olarak sorumlu tutulmamaktadır. İmar barışından yararlanmak isteyenler ise, sırf yapılarının hukuka uygun hale gelmesi için başvurdukları bu yol sebebiyle doğrudan, otomatik olarak ceza sorumlulukları gündeme gelmektedir. Mantığa açıkça aykırı olan bu durumun izahı olmadığı gibi, kabul edilmesi imkansızdır.”

MALİKLER ÖLÜM VE YARALANMADAN HANGİ DURUMLARDA KUSURLU OLUR?

 “Binayı inşa eden kişi değilse, kiriş kırmamışsa, kolon kesmemişse, binanın depreme dayanıklı olduğunu zannediyorsa ve binayı sağlam bildiği için yıkılmasını öngörebilecek durumda değilse” bu gibi durumlarda olan yapı kayıt belgesine sahip olan malikin cezai sorumluluğunun gündeme gelmeyeceğini belirten Ersan Şen, yapı kayıt belgesine sahip olan malikin cezai sorumluğunun gündeme gelebilmesi için ise şu durumların oluşması gerektiğini belirtti;

“Malik; binayı kendisi inşa etmiş veya inşasında yardımı bulunmuşsa, depreme dayanıklılık konusunda uyarılmasına rağmen hareketsiz kalmışsa, kolon kesmiş, kiriş kırmışsa, binanın depreme dayanıklı olmadığını bilmesine rağmen binayı veya daireyi kiralamış, tahliye etmemişse kusurlu davranışından söz edilebilecek ve ceza sorumluluğuna gidilecektir”

SADECE KUSURLU OLAN SORUMLUDUR

İmar kanunundaki geçici madde ile getirilen düzenleme uyarınca yapı kayıt belgesi alan malikin her durumda ceza sorumluluğunun doğacağı şeklinde anlaşılmaması gerektiğini belirten Ersan Şen, “Ceza Hukukunda bu tür sübjektif sorumluluk kabul edilemez. Kanuni düzenleme ile sorumluluk devri yapılamaz. Sadece binanın yıkılmasında kusuru tespit edilenler, gerçekleşen ölüm ve yaralama neticelerinden sorumlu olabileceklerdir.” dedi.

‘YAPI KAYIT BELGESİ ALAN KİŞİNİN KUSURU YOKSA CEZALANDIRILAMAZ’

Cezada sorumluluğun şahsiliği ilkesinin her durumda dikkate alınması ve göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade eden Ersan Şen, son olarak şunları dile getirdi;

“Bireylerin ceza sorumluluğunun gündeme gelebilmesi bakımından tespit edilmesi gereken ilk husus, kişinin bir fiilinin bulunup bulunmadığıdır. Kişinin dış dünyaya yansıyan ve hukuki sonuç doğuran bir davranışı olmadıkça Ceza Hukuku bakımından incelenmesi gereken bir mesele yoktur. Bu sebeple; yapının depremde yıkılmasında hiçbir davranışı olmayan, sadece devletin sunduğu imar barışı imkanından yararlanmak için başvuru yaparak yapı kayıt belgesi alan kişinin, sırf bu hukuki durumuna binaen ceza sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.”

Editör: TE Bilisim