Türkgün Başyazarı Çiçek'ten Marmaray saldırısı yorumu: Racona ters!
Marmaray’da bir babanın çocuklarının yanında saldırıya uğrama görüntüleri Türkiye gündemine oturdu. Türkgün Başyazarı Yıldıray Çiçek, konuyla ilgili ‘Edep, Adap ve Racon Tükeniyor…’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Çiçek, “Savaşta bile çocuklara, kadınlara ve yaşlılara dokunulmaz. Bu, uluslararası hukukun ve evrensel ahlakın temel ilkesidir” dedi.

Türkiye, Marmaray’da çocuklarının yanında saldırıya uğradığı görüntüleri konuşurken, her kesimden olaya tepkiler büyümeye devam ediyor.
Türkgün Gazetesi Başyazarı Yıldıray Çiçek, konuyla ilgili bir yazı kaleme aldı. Çiçek, yazısında uluslararası hukuk ve temel ahlak ilkelerine göre savaşta bile çocuk, kadın ve yaşlılara dokunulmasının aykırı olduğunu belirtti. Çiçek, yazısında Türkiye’de ‘Racon’ diye bir tabir bulunduğunu, buna göre eşinin ve çocuklarının yanında bir babaya saldırmanın ‘ayıp’ olduğunu anlattı.
İşte Yıldıray Çiçek’in o yazısı;
Savaşta bile çocuklara, kadınlara ve yaşlılara dokunulmaz. Bu, uluslararası hukukun ve evrensel ahlakın temel ilkesidir. Ne var ki İsrail, günümüzde bu kuralları hiçe sayarak insanlık dışı eylemleriyle hukuksuzluğun ve vicdansızlığın sembolü haline gelmiştir. Kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan elli binden fazla masumun katledilmesi, bu ahlaki ilkelerin acımasızca ve alçakça çiğnendiğini göstermektedir.
Her toplumun kendine özgü ahlaki ilkeleri vardır. Örneğin, Türkiye’de bir kavgada babaya, eşinin ve çocuklarının gözleri önünde saldırmak, kadim bir geleneğe göre ağır bir ayıptır. Bu sınırı aşan kişiler, toplum nezdinde insanlık onurunu yitirmiş sayılır.
Haklı ya da haksız gerekçelerle çıkan kavgalar için “Bu işin bir adabı vardır,” deriz. Hatta o davranışlara halk arasında“racon” diye tabirde bulunuruz.
Ancak son yıllarda bu adabın ve raconun giderek kaybolduğuna tanık oluyoruz. Trafikte yalnızca korna çaldığı için bir babaya ailesinin önünde saldıranlar, hatta bir babanın eşi ve çocuklarının gözleri önünde silahla öldürüldüğü vakalar, toplumsal değerlerimizin ne denli aşındığını ortaya koyuyor.
Peki, bu kırmızı çizgileri neden hatırlatma gereği duyuyorum?
Çünkü Türkiye’de zaman zaman yaşanan olaylar, bu ölçülerin yeniden düşünülmesini zorunlu kılıyor. İstanbul Maltepe’de, iki çocuğuyla Marmaray’a binen bir baba, metroda yaşanan bir tartışma sonucu çocuklarının gözleri önünde darbedildi. Burnu kırılan babanın yaşadığı bu olay, sosyal medyada büyük bir öfke yarattı. Çocuklarının korku dolu bakışları arasında babalarının saldırıya uğraması, toplumsal vicdanda haklı bir öfkeye yol açtı.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin dediği gibi: “İnsanın en büyük sınavı, öfkesini dizginlemektir. Öfke, aileyi incitirse, insanlık da incinir.”
Bu manzara, doğal olarak duyarlı her insanı derinden üzer ve öfkelendirir. Ancak madalyonun öteki yüzüne bakmadan hüküm vermek, adaleti gölgeler. Bu olayda da “öteki yüz” var gibi…
Olayın diğer boyutunda, saldırıya uğrayan babanın, Marmaray’a bindiği andan itibaren 20 yaşındaki başörtülü bir genç kadına yönelik sert, küçümseyici ve ısrarla sözlü tacizde bulunduğu iddiası yer alıyor. Gazeteci Fuat Kozluklu’nun, olaya bizzat tanık olarak sosyal medyada paylaştığı bilgiler, bu iddiaları destekliyor. Kozluklu’ya göre, babanın, ortada bir sorun yokken genç kadına yönelik sözlü saldırıları o kadar ileri gitmiş ki, diğer yolcular “Yeter artık, neyi bu kadar uzattın?” diyerek tepki göstermiş.
Görünen o ki, kavganın fitilini bu sözlü saldırı ateşlemiş.
Netice itibarıyla, bir yanda Marmaray’da gözyaşlarına boğulan genç bir kadın, diğer yanda babalarının yumruklu saldırıya uğramasına tanıklık eden, dehşete kapılmış çocuklar var.
Şahitlerin ifadeleri, olayın tek taraflı olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Öfke, saygısızlık ve şiddet, her iki tarafı da esir almış görünüyor.
Öte yandan, özel gereksinimli çocuklarına bakan ve –teyide muhtaç olsa da– eşinden ayrılmış olduğu söylenen bu babanın psikolojik desteğe ihtiyaç duyabileceği de göz ardı edilmemelidir.
Bu tür olayları değerlendirirken yalnızca ilk görüntüye kapılmak yerine, meselenin tüm boyutlarını dikkate almak şarttır. Adalet, duygusal reflekslerle değil; sağduyu, bütüncül bir bakış ve vicdan terazisiyle sağlanır.
Saldırganlar, elbette bir babanın çocuklarının gözü önünde darbedilmesinin ahlaki ve hukuki sonuçlarına katlanmalı ve ölçüyü öğrenmeli; aynı şekilde bir baba da, çocuklarına kötü örnek olacak şekilde genç bir kadını herkesin içinde rencide etmemesi gerektiğini anlamalıdır. Toplumsal vicdan, kırmızı çizgilerin aşılmasını affetmez. Ne öfke ne de şiddet, insanlığımızı gölgede bırakmamalı. Zira bir toplum, ahlaki değerlerine sahip çıktığı ölçüde ayakta kalır. Benim bu olayla ilgili değerlendirmem böyle, sizler de bu düşüncelerime sanırım katılırsınız.