İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından düzenlendiği anlaşılan, “Tavsiye kararı” konulu, 13.06.2022 tarihli yazıda, şüphelilerin kolluk ifade tutanaklarında avukat beyanlarına yer verilip verilmemesi hususunda açıklamalarda bulunulduğu görülmektedir.

Anılan yazıda; İçişleri Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün cevabi yazısına atıfla, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147 ve 149. maddeleri ile Yakalama ve Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 23. maddesi ile müdafiin görevinin ifade alma işlemi sırasında şüphelinin veya sanığın haklarının korunması ve hukuka uygun olarak kullanılmasını sağlamak amacıyla hukuki yardımda bulunmak olduğu, müdafiin hukuki yardımda bulunurken şüphelinin yerine geçecek şekilde hareket edemeyeceği ve ifade tutanağına müdafi beyanı şekilde bir bölüm eklenemeyeceği belirtilmiş, kollukça ifade alınması sırasında avukat beyanlarına ifade tutanağında yer verilmemesi, uygulamanın bu doğrultuda yapılarak yeknesaklığın sağlanması, konunun ilgili personele tebliğ edilerek herhangi bir aksaklığa mahal verilmemesi “ricasında” bulunulmuş, ilgili yazı 81 il emniyet müdürlüğüne dağıtılmıştır.

İlgili yazı; gerek Anayasa m.36’da düzenlenen hak arama hürriyetine, gerek 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.2’de yer verilen avukatın hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis edeceği hükmüne ve gerekse CMK m.149/3’de soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkının engellenemeyeceğine ve kısıtlanamayacağına yönelik düzenlemeye açıkça aykırıdır.

İlgili yazı ayrıca; avukatın hukuki yardımından ne anlaşılması gerektiği konusunda da bariz hata içermekte olup, ifade tutanağında müdafi beyanına bölüm eklenmesi, müdafiin hukuki yardımda bulunurken şüphelinin yerine geçmesi olarak değerlendirilmiştir. Halbuki müdafiin şüpheli ifadesi sırasında beyanlarına, itirazlarına ve çekincelerine yer vermesi, şüpheli yerine ifade vermek anlamına gelmeyip, müdafiin ve temsil ettiği şüphelinin savunma hakkı için olmazsa olmazdır.

Ayrıca İçişleri Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü yazısında (dolayısıyla Emniyet Müdürlüğü tarafından 81 il emniyet müdürlüğüne dağıtılan yazıda); Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği m.23 de hatalı yorumlanmış, ifade tutanağına “müdafi beyanı” olarak bir bölüm eklenemeyeceği şeklinde bir ibare varmış gibi değerlendirmede bulunulmuştur. Halbuki Yönetmelik m.23’de; müdafiin şüphelinin ifadesi alınırken şüpheliye sorulan soruya doğrudan cevap veremeyeceği, onun yerini alamayacağı yazmaktadır. Müdafiin şüpheliye sorulan sorulara örneğin yönlendirici olması nedeniyle müdahale etmesi, ifade ile ilgili hukuki tespit ve itirazlarında bulunması ve savunma yapması Kanuna ve Yönetmeliğe aykırı olmadığı gibi, Kanunun ve Yönetmeliğin bir gereğidir. Kaldı ki atıf yapılan Yönetmelik m.23’de de, müdafiin şüpheliye bütün kanuni haklarını hatırlatabileceği ve her türlü müdahalesinin tutanağa geçirileceği belirtilmiştir. İfade tutanağına müdafi beyanı eklenmesinin şüpheli yerine geçmekle hiçbir ilgisi olmayıp, mevcut düzenlemeler de avukatın hukuki yardımından bahsetmektedir. Hukuki yardım da aktif olur.

Bu kapsamda müdafi; ifadesi sırasında şüpheliye, ilgili soruya cevap vermemesini söyleyebilir, ifadenin usule uygun alınıp alınmadığını kayda geçirebilir, şüpheliye haklarını hatırlatabilir, şüpheli ile görüşebilir, soruya itiraz edebilir, ifadenin alınış biçimine ve soruya itiraz edebilir, çekince koyabilir, ifadeyi sona erdirebilir. Aksi takdirde avukatın ceza muhakemesindeki rolü yok sayılmış, dolayısıyla şüphelinin savunma hakkı ile hak arama hürriyeti kısıtlanmış olur.

Dolayısıyla; İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü yazısı, hem Anayasa ile kanunlara ve hem de ilgili Yönetmelik hükmüne aykırı olup, kanaatimizce tatbiki mümkün değildir. Aksi uygulama; savunma hakkının özüne müdahale olmak suretiyle Anayasa m.2, m.13, m.19 ve m.36’ya aykırı olmasının yanında, avukatın temsil ettiği kişiye hukuki yardımda bulunma hakkını ve yetkisini de kısıtlamaktadır.

CMK m.147 ila m.149’un usuli güvencelerinin sağlanması suretiyle tatbikinin temel şartı, avukatın sadece kovuşturmada değil, soruşturma evresinde de şüpheliye aktif olarak hukuki yardımda bulunması ve bu yardımın kısıtlanamaması ile mümkündür. Bu yolla; kolektif savunmayı icra eden avukatın, icra eden temsil ettiği şüpheliye gerçek anlamda katkı sağlaması mümkün olabilir. Şüpheliye hukuki yardımda bulunan avukatın varlığı, sadece kolluğun soruşturmada ifade alması sırasında şüphelinin yanında bulunup ona nezaret etmesine indirgenemez. Avukatın şüpheliye sağlayacağı hukuki yardım, her hal ve şartta aktif olmalıdır. Bu hukuki yardım; elbette şüphelinin yerine geçip ifade vermeyi kapsamaz, ancak müdafiin şüpheliye aktif şekilde hukuki destekte bulunmasının önüne geçecek şekilde de yorumlanamaz.

Sonuç olarak; İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 13.06.2022 tarihli yazısının geri çekilmesi ve uygulanmaması, konu ile ilgili Anayasaya, kanunlara ve yönetmeliklere uygun hareket edilmesi isabetli olacaktır.

Şunu da hatırlatmak isteriz ki; CMK m.148/4’ün uygulandığı bir hukuk sisteminde, kolluğun bu tür hukuka aykırı dayatma ile hareket etmesi, şüpheliden alınan ifadeyi ve yürütülen soruşturmayı hukuka aykırı hale getirebilecektir. Çünkü CMK m.148/4’e göre; “Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz”.