İstanbul Avcılar'da, başından tabancayla vurularak ölmüş bir halde bulunan Hasan Akay hakkında Emniyet güçleri soruşturma başlattı. Yapılan soruşturma sonucunda önceden cinsel taciz, uyuşturucu kullanmak, güveni kötüye kullanmak, yaralama, aile içi şiddet suçlamalarıyla polis tarafından 11 kez gözaltına alındığı tespit edildi. Olay sonrası gözaltına alınan eşi Betül Akay ise ifadesinin ardından Adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Serbest bırakılma kararını değerlendiren Avukat Abdullah Adır ve Av. Mehmet Dinç Ekran Haber’e özel açıklamalarda bulundu.


Av. Abdullah Adır

“BETÜL AKAY’IN SERBEST BIRAKILMASI GAYET NORMAL”

Serbest kaldı ifadesinden ziyade,  tutukluluk istisnai bir koruma tedbiri olup, adli kontrol hükümlerinin uygulanması da farklı bir koruma tedbiridir. Ülkemizde toplumsal anlamda bir insanın suçlu olup olmadığı tutuklanıp tutuklanmadığı ile ölçüldüğü için yaşanan bu son olayda da Betül Akay’ın adli kontrol şartı ile serbest bırakılması gayet normal ve doğal işleyen bir sürecin parçasıdır.” ifadelerini kullandı.

“MAKTUL SUÇ İŞLEMEYİ İTİYAT HALİNE GETİRMİŞ”

Olayda meşru savunma hükümlerinin uygulanma ihtimalinin yüksek olması, şüphelinin engelli ve bakıma muhtaç bir çocuğunun varlığı, maktulün evveliyatında şüpheliye karşı bir çok saldırı eyleminin bulunması, maktulün 11 ayrı suçtan işlem gören suç işlemeyi itiyat haline getirmiş kişiliği gibi unsurlar Betül Akay’ın belirli yer ve zamanda imza atma ve yurtdışı çıkış yasağı gibi adli kontrol tedbiri ile kovuşturmanın devam etmesi sağlanmıştır.
Amerika’da en son 2 kişiyi öldürdüğü söylenen şahsın kefaletle serbest bırakıldığı, ardından jüri tarafından suçsuz bulunduğunu haberini hepimiz okuduk. Bu benzeri haberler yalnız ABD de olmayıp Kara Avrupası ve Anglo Sakson Hukuk Sistemini uygulayan gelişmiş ülkelerde de yaygındır. Ülkemizde de aslında zaman zaman karşılaştığımız bu tip davalar vardır. Bu tip vakalarda Türk Ceza Kanununda varolan fakat sınırının ne olduğu bir türlü belirlenemeyen, uygulanması gereken yerlerde hep sınırın aşıldığı uyarısı ile karşılaşılan TCK 25. maddesinin çekinmeden uygulanması gerekmekte olduğu kanaatindeyim. Hakimler, karar verirken toplumsal baskı, istinaf ve Yargıtaydan kararlarının bozulması, teftiş endişesi duymadan vicdanlarını dinleyerek cesurca karar vermelidirler. Burada içtihat makamı olan Yargıtay yerel mahkemelere yol gösterici olma özelliğiyle, hakimlere tanınan takdir yetkisini ve makas aralığını adalet ve hakkaniyetten yana kullanma yetisini arttırıcı uygulamalar geliştirmelidir. 

“HAKİM VE SAVCILARIMIZDAN ADİL KARAR VERMELERİNİ BEKLİYORUZ”

Örneğin Konya’daki Kadir Şeker davasında sanığa verilen 12,5 yıl hapis cezası istinaf dairesince onanmışken, Yargıtay Başsavcılığınca cezanın yüksek olduğundan bahisle bozulması yönünde tebliğname düzenleyerek dosyayı Yargıtay 1.Ceza Dairesine göndermiştir. Yargılama makamındaki hakim ve savcılarımızdan hiçbir baskı ve korku hissetmeden özgürce düşünüp adil kararlar vermelerini bekliyoruz.” ifadelerini kullandı.

Av. Mehmet Dinç

Kasten öldürme suçunun temel şekli TCK m.81'de nitelikli şekli ise TCK m.82'de düzenlenmiştir. Kasten öldürme suçunda korunan hukuki değer yaşam hakkıdır. TCK m.81'de düzenlenen kasten öldürme suçunun basit şeklinin cezası müebbet hapis cezasıdır. Kasten yaralama suçunun aksine kasten öldürme suçunun silahla işlenmesi kanun koyucu tarafından nitelikli hal kapsamına alınmamış, suçun basit şekli içerisinde değerlendirilmiştir. Diğer bir ifade ile, kasten öldürme suçunun silahla işlenmiş olması durumunda faile verilen ceza -TCK m.82/1-c'de belirtilen nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanımı hali hariç- suçun basit hali ile aynı cezai yaptırıma tabidir. TCK m.82'de ise kasten öldürme suçunun nitelikli halleri düzenlenmiştir. Kanun koyucu bu madde kapsamına giren eylemlerin yaptırımını ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak belirlemiştir. Yani kasten öldürme suçunun nitelikli hallerinden biri ya da birkaçı söz konusu olduğunda suçun faili ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılacaktır. 

“MEŞRU MÜDAFAA HUKUKA UYGUNDUR”

Ceza yargılaması sistemimizde meşru müdafaa (savunma) hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmiştir. Hukuka uygunluk nedeninin varlığı halinde suç işleyen faile bu fiilinden dolayı ceza verilmez. TCK m.25/1'de "Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez." hükmü ile meşru savunmanın sınırları çizilmiştir. Bu bağlamda failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı korumak amacıyla halihazırda gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan bir saldırıyı o anki durum ve şartlara göre saldırı fiili ile orantılı olacak şekilde engellemek zorunluluğu ile işlediği fiillerden dolayı faile ceza verilmeyecektir. Meşru savunmanın varlığından söz edebilmek için hem saldırıya hem de savunmaya ilişkin şartların bir arada olması gerekir. 

Meşru savunmada saldırıya ilişkin şartları incelediğimizde ; 

Meşru savunma hali için haksız bir saldırı bulunmalıdır. Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelmelidir. Meşru savunmada saldırı ile savunma eş zamanlı olmalıdır.

“FAİLİN İÇİNDE BULUNDUĞU PSİKOLOJİK ORTAM MEŞRU SAVUNMADA ÖNEM ARZEDER”

Meşru savunmada orantılılık ilkesinin ihlali durumunda meşru savunmada sınırın aşılması durumu ortaya çıkar. Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise fail cezalandırılmayacaktır. Failin içinde bulunduğu psikolojik ortam meşru savunmada sınırın aşılıp aşılmadığının tespitinde çok önem arzeder. Fail fiilini icra ederken içinde bulunduğu heyecan, korku ve telaşla değil de bir kin veya intikam duygusuyla saldırıya cevap verirse bu durumda meşru savunmada sınırın aşılmasından değil şartlar uygunsa haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasından bahsedilebilir.” ifadelerini kullandı.

Somut olayın değerlendirmesine geçmeden önce tutuklama ve adli kontrol koruma tedbirlerine de kısaca değinmekte fayda olacağı kanaatindeyim. Koruma tedbirleri ceza yargılamasının asli amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi amacıyla başvurulan tedbirlerdir. 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'na göre koruma tedbirleri ; yakalama, gözaltı, tutuklama, adli kontrol, arama, elkoyma, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı atanması ve teknik araçlarla izlemedir. Koruma tedbirleri içerisindeki en ağır tedbir olan tutuklama koruma tedbiri CMK m.100'de düzenlenmiştir. CMK m.109'da düzenlenen adli kontrol tedbiri ise, tutuklama koruma tedbirinin uygulanması için gereken şartlar oluştuğunda bu ağır tedbir uygulanmak yerine şüphelinin adli makamlarca bazı yükümlülüklere tabi tutulması halinde de soruşturmaya tutuklama tedbirinin sağlayacağı katkının alınabileceği durumlarda uygulanabilen bir tedbirdir.

“SINIR AŞILMADIYSA BETÜL AKAY CEZALANDIRILMAZ”

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olayı tüm soruşturma dosyası bilgisine sahip olmadan değerlendirdiğimizde ikili bir ayrım yapmak gerektiği kanaatindeyim. Öncelikle olayda meşru savunma hükümlerinin uygulanmaması gerektiği kanaatine varılırsa şayet; bu durumda Betül AKAY'ın eşi Hasan AKAY'a karşı gerçekleştirdiği fiil neticesinde ancak haksız tahrik hükümleri gündeme gelerek uygulama alanı bulabilecektir. Meşru savunma hükümleri uygulandığında ceza almayacakken, mahkemenin kanaati ve takdiri meşru savunmanın bulunmadığı yönünde olduğunda şartları varsa haksız tahrik hükümleri uygulanarak cezada indirime gidilebilecektir.  Somut olayda meşru savunma hükümlerinin uygulanması gerektiği kanaatine varılırsa eğer; bu durumda yukarıda detaylı şekilde izah ettiğimiz üzere meşru savunmada sınırın aşılıp aşılmadığı hususu değerlendirilmelidir. Eğer sınır aşılmadıysa Betül AKAY eşi Hasan AKAY'a karşı gerçekleştirdiği fiil sebebiyle cezalandırılmaz. Eğer meşru savunmada sınır aşıldıysa orantılılık ilkesine aykırı şekilde aşıldıysa bu durumda sınırın aşılmasına neden olan fiil mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise fail  Betül AKAY eşi Hasan AKAY'a karşı gerçekleştirdiği fiil sebebiyle cezalandırılmayacaktır. Ancak meşru savunmada sınırın aşılmasına neden olan fiil bir kin veya intikam duygusuyla saldırıya cevap mahiyetinde ise, bu durumda meşru savunmada sınırın aşılmasından değil şartlar uygunsa haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasından bahsedilebilir. Son ihtimalde fail Betül AKAY hakkında eşi Hasan AKAY'a karşı gerçekleştirdiği fiil sebebiyle şartlar mevcutsa haksız tahrik hükümleri uygulanarak cezada indirime gidilebilecektir. 

“BETÜL AKAY, MEŞRU SAVUNMA SINIRLARI İÇERİSİNDE KALMIŞ OLABİLİR”

Somut vakıaya ilişkin Sulh Ceza Hakimi'nce verilen adli kontrol kararına ilişkin bir değerlendirme yapmak gerekirse; tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için öncelikle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin var olup olmadığı hususu değerlendirilecektir. Şüpheli veya sanığın suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller varsa, ayrıca bir tutuklama nedeni olup olmadığına bakılacaktır. Bir tutuklama nedeni de varsa, mahkeme ya da hakim tutuklama kararı verebilecektir. Bir tutuklama nedeninin varlığından bahsedebilmek için ise; şüpheli veya sanığın kaçması veya kaçması şüphesini uyandıracak somut olguların varlığı, şüpheli veya sanığın delillerin karartılacağı konusunda kuvvetli şüphe halinin varlığı veya suçun CMK m.100/3'te sayılan katalog suçlardan olması gerekir. CMK m.109'da düzenlenen adli kontrol tedbiri ise, tutuklama koruma tedbirinin uygulanması için gereken şartlar oluştuğunda bu ağır tedbir uygulanmak yerine şüphelinin adli makamlarca bazı yükümlülüklere tabi tutulması halinde de soruşturmaya tutuklama tedbirinin sağlayacağı katkının alınabileceği durumlarda uygulanabilen bir tedbirdir. Bu bağlamda Sulh Ceza Hakimi'nce somut olayda Betül AKAY'ın  eşi Hasan AKAY'a karşı gerçekleştirdiği fiilin meşru savunma sınırları içinde kaldığı ya da meşru savunmada sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri geldiği yönünde kanaat oluştuğundan ve tutuklama tedbiri için gereken şartlar oluşmasına rağmen tutuklama tedbirinin ölçülü olmayacağı ve adli kontrol tedbirinin yeterli olacağı kanaatine varılarak adli kontrol kararı verilmiş olabilir.” ifadelerini kullandı.

“DELİLLERİN KARARTILMASI RİSKİNİN BULUNMASININ ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN İLK SORGUDA TUTUKLAMA KARARI VERİLMELİ”

Uygulamada genel olarak ölümlü vakıalarda suçun ağırlığı, tutuklama şartlarının oluşması, suçun katalog suçlardan olması, delillerin karartılması riskinin bulunması, failin kaçması, ortaya çıkacak yeni husumetlerin önüne geçme amacı gibi bazı kriterler birlikte değerlendirilerek şüphelilerin ilk sorgularında -tedbiren- tutuklama kararı verilmektedir. Somut olaya dair soruşturma dosyasının tamamını bilmemekle birlikte burada genel uygulamanın dışına çıkılarak toplumda infiale sebep olmuş bu vakıada adli kontrol kararı verildiğini görmekteyiz.” ifadelerini kullandı.

Editör: TE Bilisim