Kahramanmaraş merkezli depremler 11 ilde büyük yıkıma neden olurken asrın felaketi tüm Türkiye’yi yasa boğdu. Felaketten etkilenen depremzede bireylerin özellikle de çocukların fiziksel ve zihinsel olarak güvende tutulmasının önemi deprem sonrasında bir kez daha ortaya çıktı. Uzman Psikolog Merve Elif Şahne, afet bölgesinde travmaya maruz kalan kişilere nasıl yaklaşılması gerektiğini ve çocukların kaygılarıyla baş etmelerine destek olabilmek için neler yapılması gerektiğini Ekran Haber’e anlattı.


Uzman Klinik Psikolog Merve Elif Şahne

TRAVMA VE PSİKOLOJİK DESTEK

Travmatik durumların genel olarak tehlikeli, baş edilemez ve beklenmedik bir zamanda ortaya çıkan yaşantılar olduğunu belirten ve travma anında kişinin kendisini her zamankinden güçsüz ve çaresiz hissettiğini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Merve Elif Şahne, aniden ortaya çıkan bu yaşantıların bireyde yoğun korku, çaresizlik ve dehşet duygularının yanı sıra kaçınma davranışlarını da ortaya çıkardığını söyledi.

TRAVMAYA VERİLEN EN TEMEL 3 TEPKİ

Travmatik yaşantı sırasında insanın tehlike karşısında gösterdiği en temel üç tepkiyi verdiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Merve Elif Şahne, bunların kaçma, savaşma ya da donup kalma olduğunu belirtti.

Travmatik olaylar sonrasında yaşanılan duygulara verilen tepkilerin çoğu zaman sağlıksız ve işlevsiz olarak değerlendirilebileceğini belirten Psikolog Merve Elif Şahne, “Oysaki travmatik olaylar sonucunda verdiğimiz tepkiler ya da duygularımız anormal bir olaya verdiğimiz normal tepki ve duygulardır. Travmatik yaşantılar birey ve toplum üzerinde fiziksel, psikolojik ve sosyal açılardan olumsuz etkiler yaratabilmektedir.” dedi.

DOĞRUDAN TRAVMADA İLK 6 AYIN ÖNEMİ

Doğrudan travmaya maruz kalan kişilerde ilk 6 ay stres tepkilerinin görülebildiğini aktaran Merve Elif Şahne, travma sonrası tepkilerin ortalama 6 ay sonunda sağlıklı bir sürece dönüşeceğini öngördüklerini belirterek şunları dile getirdi;

“Bu nedenle yaşadığımız ve doğrudan maruz kaldığımız travmatik yaşantılar için kendimize bir süre duygularımızı yaşama ve tepkilerimizi bastırmama fırsatı tanımalıyız. Bastırılmış her duygu ve tepki uzun vadede bizlerin patolojik seviyede stres belirtileri göstermesine neden olabilir. Travma sonrasında psikolojik olarak korku, kaygı, öfke ve suçluluk duygularını hissedebilir, fizyolojik olarak ise iştahta artma/azalma, uykusuzluk, aşırı yorgunluk, dikkat dağınıklığı gibi durumları yaşayabiliriz. Önemli olan bu belirtilerin ve duyguların en fazla 6 ay içinde kaybolmasıdır.”

“OLUMSUZ ETKİLERİN YANINDA OLUMLU ETKİLER DE VAR”

Travmatik yaşantının bireyde olumsuz etkilerin yanı sıra olumlu etkilerde bıraktığın ifade eden Psikolog Şahne, “Bu bağlamda; Travmatik yaşantılar, yukarıda bahsedildiği gibi sıkıntı yaratan pek çok belirtiyi ortaya çıkarsa da her bireyde bu şekilde meydana gelmemektedir. Bireyler yaşadıkları travma sonrasında kişisel gelişim anlamında bir fırsat yakalamakta ve eskisinden daha iyi işlevsellik düzeyine ulaşabilmektedir. Elbette, travma sonrası büyümeyi yaşanılan tüm travmalara genellemek olanaklı değildir.” dedi.

Travma sonrası ilk etapta, travmadan doğrudan etkilenen kişilere Psikolojik İlk Yardım verilmesinin çok önemli olduğunun altını çizen Psikolog Şahne, uzun vadede bireylerin patolojik stres belirtileri göstermesi durumunda ise bir uzman tarafından psikoterapi almasını önerdi.

PİY (PSİKOLOJİK İLK YARDIM)

Psikolojik ilk yardımı ihtiyaçların doğru şekilde belirlenerek fiziksel ihtiyaçlar sağlandıktan sonra sosyal ve psikolojik açıdan destekleyici, net bir tutum sergileyen hizmetin sunulması olarak tanımlayan Psikolog Merve Elif Şahne, “Psikolojik ilk yardımın temel uygulama ilkeleri izlemek, dinlemek ve bağ kurmak olarak belirtilmiştir” dedi.

PSİKOLOJİK İLK YARDIMDA 3 TEMEL İLKE

Afet bölgesine gönüllü olarak giden bireylerin, doğrudan travmaya maruz kalmış kişilere temelde bu üç ilkeyle yaklaşım sergilemesinin doğru olacağını belirten Psikolog Merve Elif Şahne, bu 3 temel ilkelerin ne demek olduğunu ise şu şekilde açıkladı;

“İzlemek, olayın gerçekleştiği ortamı, güvenliği, ciddi stres tepkisi gösteren ve acil temel ihtiyaçları olan bireylerin gözlenmesini kapsarken, dinlemek desteğe ihtiyacı olan bireylerin ihtiyaç ve kaygılarını dinlemeyi ve sakinleşmelerini sağlamayı içermektedir. Bağ kurmak ya da yönlendirmek ise, insanların temel ihtiyaçları olan hizmetlere ve kişilere ulaşmalarını sağlamayı içermektedir.”

AFET VE İKİNCİL (DOLAYLI) TRAVMA

11 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremlerin sadece deprem bölgesinde yaşayan vatandaşları etkilemediğini belirten Psikolog Şahne, bölgeye gönüllü olarak giden bireyler, arama kurtarma ekipleri, sağlık çalışanları, kolluk kuvvetleri ve yaşananlara basın ve sosyal medya üzerinden maruz kalan bireylerde de travma belirtilerinin ortaya çıkmasının normal olduğunu söyledi. Bu grupta yer alan bireylerin travmatik yaşantıya doğrudan değil dolaylı olarak maruz kaldığını belirten Şahne, “Bu bağlamda kişilerin etkilenme düzeylerini en aza indirgemek için bireysel önlemlerin yanı sıra ihtiyaç halinde koruyucu ruh sağlığı hizmetleri konusunda da destek alınmalıdır.” dedi.

İKİNCİL TRAVMA STRESİ HAYATIMIZI NASIL ETKİLER?

Psikolog Merve Elif Şahne, İkincil travma stresinin vücudu, düşünceleri ve günlük rutini nasıl etkilediğine dair yaptığı açıklamalarda ise şunları kaydetti;

“Gördüğümüz, okuduğumuz afet haberleri, resim karelerine tanık olurken elimizden belli kurumlara bağış dışında bir şey gelememesi bizi yorabilir, strese sokabilir ve suçlu hissettirebilir. Kaygı ve anksiyete yaratır. Bu süreçte kendimizi, sevdiğimiz aktivitelerden ve sorumluluklarımızdan kaçarken bulabiliriz. Aynı zamanda odaklanma problemleri yaşayabiliriz. İşteyken çalışmalarımıza, aile ve arkadaş buluşmalarında ise konuşulanlara odaklanamayabiliriz. “Fiziksel olarak buradayım ama aklım başka yerde” hisleri uyanabilir. Hissettiğimiz yoğun duygular aynı zamanda bedenimize yansır. Ağır kaygı, stres veya korku gibi duygular yaşıyorsak kendimizi, daha yorgun ve güçsüz hissedebiliriz. Yemek ile ilişkimiz ve iştahımız etkilenebilir, karında şişkinlik, gerginlik hissi ortaya çıkabilir ve vücudumuzun belli yerlerinde kas ağrıları hissedebiliriz. Nefes ritminde ve tansiyonda bozukluklar olabilir. Uzun süreli stres zamanla ağır psikosomatik hastalıklara kadar gidebilir. Anksiyete ve depresyon başlayabilir. Bunun sonucunda sebepsiz ağlamalar, çaresizlik ve yetersizlik sonucu çıkan duygular ve öfke patlamaları yaşayabiliriz. Düşüncelerimizi, öfkemizi ve üzüntümüzü durduramayabilir ve/veya dışarıya ifade edemeyebiliriz. Bunun sonucunda şekerli yiyecekler, alkol, sigara hatta uyuşturucu gibi maddeleri bir kaçış olarak kullanma ihtimalimiz artabilir.”

İKİNCİL TRAVMA BELİRTİLERİ İLE NASIL BAŞA ÇIKABİLİRİZ?

İkincil travma belirtileri ile nasıl başa çıkılacağına dair ise “ikincil travma stresinin” tetikleyicilerinin tamamen ortadan kalkmadığı sürece travmanın etkilerinin devam edeceğini ifade eden Psikoloh Şahne, bu etkilerle başa çıkabilmek için yapılması gerekenleri anlattı;

“İlk anda kişisel fiziksel semptomlarımıza yönelebiliriz. Vücudumuz duygularımızı anlamak için bir anahtardır. Kalbimiz hızlı atmaya başladığında, karnımız da kelebekler uçuşuyor gibi olduğunda veya bir stres duygusu hissettiğimizde dikkatimizi ve farkındalığımızı, gerginlik hissettiğimiz bölgeye yoğunlaştırıp kendimize rahatlama imkanı sunabiliriz. Gerginlik hissettiğimiz bölgeye odaklanarak derin bir nefes alıp, nefesimizi verirken gerilimi serbest bırakmaya odaklanırız. Nefesin kaslarımızı ve gerilimimizi gevşetmesine izin veririz mümkün olduğunca. Vücudumuzu sanki bir röntgen cihazından geçermiş gibi, baştan aşağı tarayabilmek hissettiklerimizi bizim için daha somut bir hale getirebilir. Kendimizi yormadan yapacağımız fiziksel hareketler, endorfin salgılatarak bedenimizi ve duygusal halimizi rahatlatır.”

“HABERLERDE GEÇİRİLEN SÜRE KISITLANMALI”

Psikolog Şahne, travma hissinin beyinde sürekli uyandırmamak için tetikleyicilere, uyaranlara minimum süre maruz kalınması gerektiğini ve haberlerde geçirilen sürenin uygun bir şekilde kısıtlamak gerektiğini belirterek şunları söyledi;

“Örneğin, haberlerde geçirdiğimiz süreyi uygun gördüğümüz bir şekilde kısıtlandırabiliriz, bu süreyi günde 15-30 dakikaya kadar kısabiliriz. Bu şekilde olayların gidişatı hakkında bilgi sahibi olup, kendi mental sağlığımızı da korumuş oluruz. Bireysel katkımızın olabileceği, iyiyi, umudu besleyen çalışmalara dahil olabiliriz. Yardım hazırlayan kurumlarda gönüllü çalışmalar yapmak gibi. Travma tetikleyicileri yer yer karşımıza çıkabilir veya hayatımız süresince başka travmalarla karşı karşıya kalabiliriz. Bizler belli araçlarla karşımıza çıkacak olayları ve duyguları daha iyi yönetmeyi öğrenmeliyiz. Yetişkin olmanın şartlarından birisi budur. Nefes egzersizlerini, yürüyüşleri, sağlıklı ve bilinçli beslenmeyi, maddelerden uzak kalmayı ve sosyal medya kısıtlamalarını günlük rutinimize ekleyebiliriz. Bu tür süreçlerden tek başımıza geçmek zorunda değiliz. Haftanın belli zamanlarında güvendiğimiz, olumlu düşünebilen arkadaşlarımızla dertleşebilir ve hissettiklerimizi paylaşabiliriz. Duyguları paylaşmak travma stresinin etkilerini hafifletebilir.”

“İKİNCİL TRAVMA BELİRTİLE HAFİFE ALINMAMALI”

İnsan sağlığını ciddi etkileyebilen ikincil travmaların bilimsel olarak zararları ispatlanmış durumlar olduğunu belirten Psikolog Şahne, ikincil travma belirtileri ile nasıl başa çıkılacağına ilişkin son olarak şunları dile getirdi;

“Hafife alınmamalı, etkileri kalıcı olmadan müdahale edilmelidir. Aynı zamanda ekiplerinizde afet bölgesine gitmiş gönüllü bireylere kurumsal olarak; Çalışma yükü ve saatlerinde düzenlemeler yapılması, Grup içi paylaşım zamanlarının düzenlenmesi, süpervizyon desteği sunulması, Gösterdikleri travmatik stres belirtilerinin düzenli aralıklarla gözetilmesi, Travma ve travmaya verilebilecek tepkiler hakkında psiko-eğitim oturumlarının hazırlanması ve yardım alabilecekleri kişi ve/veya yerin tanıtılması alınabilecek önlemler arasındadır.”

DEPREMİ ÇOCUKLARIMIZA NASIL ANLATMALIYIZ?

Depremin çocuklara nasıl anlatılması gerektiği konusunda ise depremin olabildiğince yalın ve gerçek bir şekilde anlatılması gerektiğinin altını çizen Uzman Klinik Psikolog Merve Elif Şahne, “Yani, fazla detaya girmeden ama somut ve gerçeğe dayanan bir aktarımla depremin ne olduğunu anlatmamız gerekir. Depremin aslında tıpkı yağmur gibi, kar gibi, gök gürlemesi gibi, mevsimlerin oluşması gibi bir doğa olayı olduğu, bazen yeryüzü üzerinde bulunan katmanların doğal bir şekilde hareket ettikleri ve bu hareket sonucunda da yeryüzünün sallandığı söylenebilir. Ancak bunun bir doğa olayı olduğu söylenirken, deprem yaşarken korkabileceğimiz de vurgulanmalıdır.” dedi.

“ÇOCUKLARIN DEPREM SORULARI GEÇİŞTİRİLMEMELİ”

Çocukların depremle ilgili sorduğu soruların geçiştirilmemesi ve konunun kapatılmaması gerektiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Merve Elif Şahne, sorular geçiştirildiğinde ise çocukların hayal gücünü de kullanarak zihninde kendi cevaplarını arayacağını söyledi. Çocukların bazen cevaplaması zor sorular sorabileceğini de ifade eden Psikolog Şahne, bu durumlarda da bilim insanlarının ve uzmanların bu konular hakkında araştırmalar yaptığını, çalışmalar yürüttüğünün cevap olarak verilebileceğini söyledi.

“FAZLA DETAYDAN DA KAÇINILMALI”

Açık ve dürüst bir iletişimin önemli olmasının yanında deprem gündemine fazlaca maruz kalmanın yetişkinleri dahi zorladığının unutulmaması gerektiğini belirten Psikolog Şahne, çocukların yanında fazlaca detay konuşmaktan kaçınılması gerektiğini ifade ederek şunları ifade etti;

“Buradan hareketle, çocuğun bulunduğu ortamda sürekli ekranda deprem ve enkaz görüntülerinin açık olmasının da oldukça yaralayıcı olacağı söylenebilir. En çok duymak ve hissetmek istedikleri şey, güvende olduğunuz, gerekli önlemleri aldığınızdır. Bu aktarımı ne kadar sağlıklı yaparsak yapalım, normal olmayan bir durum yaşıyoruz, kayıplarımız var. Dolayısıyla normal olmayan durumda normal hissetmek ve tamamen normal davranmak her zaman mümkün olmayacaktır. Bunu kabul etmek ve çocuklarımızın, aktarımlarımız sağlıklı olsa da kaygı yaşayabileceğini bilmemiz gerekir. Öncelikle yaşadıkları kaygıyı biz yetişkinlerden farklı ifade edebileceklerini unutmayalım.”

ÇOCUKLARIN KAYGIYI YANSITMA ŞEKİLLERİ

Çocukların kaygıyı yansıtma şekillerine de değinen Psikolog Şahne, “Fazlaca bir arada olma isteği, anne / babadan ayrılmak istememe, yoğun korku (karanlık, yalnız kalma vb.), uyku zorlukları, alt ıslatma, aşırı içe kapanma ya da hareketlilik, öfke patlamaları, ani değişen yeme alışkanlığı vb. olabilir.” dedi.

KAYGIYI YENMELERİNDE ÇOCUKLARA NASIL DESTEK OLUNMALI?

Çocukların kaygılarıyla baş etmelerine destek olabilmek için neler yapılması gerektiğine ilişkin ise başlangıç olan en önemli adımın çocukların duygusunun yok sayılmaması, geçiştirilmemesi ve ifade bulmasına fırsat verilmesi olduğunu belirten Psikolog Şahne, “Dolayısıyla “Korkacak bir şey yok.” demek yerine “Evet çok korktun, hepimiz korktuk biliyor musun? Bir aradayız ve güvendeyiz. Evimiz güvenli” demek daha doğru olacaktır.” diye konuştu.

Çocukların çevrelerinde olup bitenler çoğunlukla ebeveynlerinin tepkilerini takip ederek algıladığını belirten Psikolog Şahne, açıklamasında “Dolayısıyla; önce kendi duygu durumumuzu düzenlemeye çalışmalıyız. Ancak bu, yaşadığımız korku ve endişeye dair hiçbir şey yansıtmayacağımız anlamına gelmez. Tam tersi duygularımızı ifade edebiliyor olmalıyız ki çocuklarımız da korkusunun, endişelerinin doğal olduğunu ve paylaşılabilir olduğunu anlasın.” dedi.

“TEMAS İYİ GELECEKTİR”

Çocukların kaygısını azaltmanın yollarından birinin de onlara sarılmak olduğunu ve temas halinde olmanın çocuklara iyi geleceğini belirten Psikolog Şahne, konuyla ilgili şunları aktardı;

“Çocukların ifade şeklinin her zaman sözel olmayacağını unutmayalım. Çünkü bazen rahatlatmak için çocuğunuzla konuşmak istersiniz ama o konuşmayı reddeder. Bu her zaman, durumu önemsemediğini ya da kaygı hissetmediğini göstermez. Bazı çocuklar duygularını sözel olarak ifade etmekte zorlanırlar. Bu durumlarda oyunun (evcilik, arabalar, hayvanlar gibi oyuncaklarla kurulan sembolik oyun özellikle), resmin gücünü kullanmakta fayda vardır. Bazen oynadığı oyunu, resmi anlatmasa da sadece çizmek ya da sadece oynamak bile ifade edici, iyileştirici etkiye sahiptir.”

RUTİNİ DEVAM ETTİRMENİN ÖNEMİ

Son olarak rutinlerin çocuğa hayatın normal akışında devam ettiğinin mesajını verdiğini ve bunun güven hissi yaratığını ifade eden Uzman Klinik Psikolog Merve Elif Şahne, “Dolayısıyla bu dönemde, depremden direkt etkilenen değilsek mümkün olduğunca rutini devam ettirmek anlamlı olacaktır.” dedi.

Editör: TE Bilisim