Türkiye'nin 2033 bonoları %9.79 veriyormuş.

DOLAR üstünden.

Yani, bu kağıtlardan alırsanız, 10 yılda getiriniz %154 oluyor Dolar bazında.

Emlakları basıp, buna çevirebilirsiniz.

Zaten emlak yatırımcısı, 10 yılda %154 alıyorsa, şıkkıdı şıkkıdı oynar.

Yerli vatandaşa DOLAR FAİZİ vermiyorlar neredeyse.

Ama yabancı, 100 koyuyor, 10 yıl sonra 254 alıyor.

AK Parti'nin bağımsız Türkiyesi bu işte.

Gavurun 100$'ını, çalışarak 254$ yapacaklar da sizlersiniz. Bunun için fakirleşiyorsunuz.

FAİZSİZ diye yutturdukları sistem de bu.

BES alacağınıza, bu bonoları alın.

%154 lan!

10 yılda manyak para.

GARANTİ kazanç!

AK Parti'nin mucizesi bu!

ABD SÖMÜRGESİ:

ABD ve İNGİLTERE neden gelişti?

- Kapitalizm
- Demokrasi
- Konuşma Özgürlüğü
- Serbest Piyasa
- Milliyetçi değiller
- Sosyalist değiller
- Dinci değiller
- Monarşi yok ya da etkisiz
- Hukuk

Yani, bu şartları uygulamazsanız, gelişemezsiniz.

Haa, ABD SÖMÜRGESİ olmak da bir yol.

Almanya, Japonya, Güney Kore örneklerini verenler, aslında SÖMÜRGE olmak istiyorlar, ama farkında değiller.

Vietnam ve Irak da bu yolda, hızla gelişiyorlar. Suudi Arabistan da... Örnekler çoğaltılabilir.

Çin de AMERİKAN SERMAYESİ akıtılarak geliştirildi.

Amerikan globalcileri, paraları Çin'e akıttılar. Çünkü, hükumetleriyle (cumhuriyetçilerle) anlaşamıyorlar.

Çin, alternatif oldu.

Yani, Çin de bir AMERİKAN SÖMÜRGESİDİR.

Yukarıda saydığım özelliklerin hiç birisi Türkiye'de yok.

MONARŞİ şartına itiraz edenlere yanıtım şudur;

Türkiye'de eski monarşi tasfiye edildi ama, yerine ÇOKLU MONARŞİ kuruldu.

Siyasi partiler ve meslek odaları bizde monarşidir. Her partinin KRALI var ve kolay kolay değişmiyor. Belki de değişmemesi gerekiyor herkes halinden memnun olduğuna göre ya da değişim talebinde bulunmadığına göre.

FAKİR MASTÜRBASYONU:

Kariyer, bir FAKİR MASTÜRBASYONU.

Kariyer yapan kaç tane zengin çocuğu var?

Güzel bir şey olsa, zengin çocuklarına yaptırırlar.

Tamam, istediğiniz gibi kariyer yapın ama, kendinizi de kandırmayın.

Genelde GERZEK BABALAR, oğlu ya da kızı kariyer yapıyor diye mutlu olur, gururlanır falan.

Aptal herifler!!!!!

Ne iş yapıyor olursanız olun, alanınızda BAĞIMSIZ ve TALEP gören birisiyseniz, doğru yoldasınız.

EMİR alıyorsanız, siz bir KÖPEKSİNİZ!

Tasmanız ne kadar lüks olursa olsun, bu böyledir.

Dünyanın en uyumlu muhalefeti:

Tayyip Erdoğan 2014 ve 2018 yıllarında yapılan seçimlerde tam iki kez halk tarafından cumhurbaşkanı seçildi; anayasada (m. 101) iki defa seçilmiş bir kişinin üçüncü defa aday olamayacağı yazılı.

Yine de aday olabilir Cumhurbaşkanı Erdoğan; anayasa (m. 116) seçim kararını TBMM alırsa iki defa seçilmesine rağmen üçüncü defa aday olmasına izin veriyor çünkü.

Ancak, erken seçim kararını TBMM almayacak, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi yenileme yetkisini kullanacak.
Millet İttifakı ile birlikte diğer muhalefet partileri de, anayasal engeli hatırlatıp bu durumda Cumhur İttifakı’nın Tayyip Erdoğan’ı aday gösteremeyeceği görüşünü savunuyorlar.
Artık herhalde “Savunuyorlardı ama artık vazgeçtiler” dememiz gerekecek.
CHP sözcüleri “Aday olsun, biz kendisini sandıkta yenmek istiyoruz” görüşünü dillendiriyorlar.

Evet, ülkemiz muhalefeti bu kadar uyumlu bir muhalefet işte.
Peki de, anayasada varlığını sürdüren, cumhurbaşkanlığı süresini iki defa ile sınırlı tutan madde ne olacak?
Milletvekilleri anayasada yazılı olan yemini ederek göreve başlarken, anayasaya sadık kalacakları sözünü de verirler. O madde anayasada duracak ve muhalefet onun gereğinin yerine gelmesi konusunda ısrarcı olmayacak; Cumhur İttifakı adayı seçilirse bu onun cumhurbaşkanlığında üçüncü dönemi olacak ve anayasadaki o maddeyle bu durumun tezat teşkil etmesine aldırılmayacak.
Öyle mi?

Bu nasıl iş?
Dostlarla bir arada seçimi ne zaman konuşsak, içimizden biri mutlaka şu soruyu soruyor: “Muhalefet gerçekten iktidara gelmek istiyor mu, yoksa herhangi bir sebeple AK Parti’nin bir dönem daha iş başında kalması mı tercih ediliyor?” 
Her sorana “Öyle şey olur mu?” cevabını verirken soru bana çok anlamsız geliyordu.

Böyle uyumlu, sorun çıkarmayan muhalefeti gördükçe artık soru anlamsız gelmiyor.

SEÇİM:

Kriz ortamında seçim kazanmak çok da zor iş değildir.

Bir, seçmene taşınacak mesajların kaynakları güvenilir isimler olacak. İktidar ve muhalefet adına söz söyleyenlerin (gazeteci/siyasetçi vs.) büyük kısmı, daha bu ilk maddede eleniyor.
İki, seçmeni can kulağıyla dinleme yolları, yöntemleri geliştireceksin. Laf olsun diye değil, gerçekten. “Bu ayak takımı lafını bitirse de ben konuşsam” kibriyle değil.
Üç, büyük projeler vadetmeyeceksin. Küçük ama hayata dokunan çözümler üreteceksin.
Dört, mütevazı olacaksın, mütevazıyı oynamayacaksın. Yaşam biçiminle, evinle, arabanla öyle olacaksın.
Beş, kaybettiği insani ilgileri sende bulacağına inandıracaksın. Sana bakınca “Bu beni anlamaz” demeyecek, “Evde tuz kalmazsa kapısını çalabilirim”, “Başıma iş gelirse yanımda olur” diyecek.
Altı, içten olacaksın, o kadar içten olacaksın ki, hata yapsan bile diyecekler ki “İnsandır yapabilir.”

Sadece bunları yapabilen, bunların yarısını yapabilen seçimi kazanabilir.
“Uzmanımsı”ların durumu karmaşıklaştırarak kendilerini önemli kılmalarından bir kurtulun.

DEVRİMCİ HALK HAREKETLERİ:

İstiyorum ki; halkımızın refahını artıracak, rekabet edilebilir, kimsenin kimseyi dolandırmadığı hatta buna tevessül edenlerin de asla cezasız kalmayacağı bir düzen kurulsun.
Vergileri toplarken kılı kırk yaran, hesap üstüne hesap veren yönetimlerden, hesabını sonuna kadar soran halka ve arada köprü vazifesi gören bürokrasiye kadar herkes görevini layıkıyla yerine getirebilse...
Belki o zaman biz basına ihtiyaç kalmaz, ama varsın o da böyle bir tablonun sonucu olsun.
Ben razıyım...
Ama ne yazık ki hülyalarda gerçekleşen bu durumu hayata taşımak oldukça zor.
Yapılabilir mi? Evet...
Kolay mı? Hayır...

Nedir zor olan, derseniz... Birkaç örnek ile bakalım meseleye...
Herkes emekli olmak istiyor ama emeklilik reformu olmadan emeklilik sisteminin bizleri büyük bir enkaza götüreceği geleceği ile ilgilenen yok!
EYT konusunda haklı talepler var.
Sorun daha önceki siyasetçilerin, o gün oy alabilmek adına sorunları 20 yıl ötelemesinden başka bir sebebe dayanmıyor.
Peki bunu soran, soruşturan var mı?
Yok, tabii ki...
Kurnaz siyasetçilerin günü kurtarma oyunlarına giden geleceğimizi konuşmak kimsenin işine gelmiyor nedense...

Temel motivasyon ise belli:
“Varsa bugün yersin, yarını ise gelenler ihya etsin!”
Maaş bağlama oranlarının giderek düştüğü, emeklilik yaşının giderek yükseldiği “sosyal devlet” ilkesi altında bir felakete dönüşen emeklilik sisteminin ne savunulacak bir tarafı var ne de desteklenecek bir tarafı var.
Hızlı bir reform şart!
Bunu başarabilecek irade ise henüz gelmedi.

Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e yükseltilmesini öngören yasa tasarısına karşı birçok şehirde yapılan grevlere bakın!
İki yıl için ortaya koyulan tepkinin büyüklüğüne bakarak Türkiye’de çok daha fazla hak kaybına rağmen milletin gıkının çıkmamasına mı üzülürsünüz yoksa Fransızların bile sosyal devlet adında sömürülmesinin farkında olmamasına mı?
Büyük kentlerde toplu taşıma sistemleri ve şehirlerarası trenleri durduran grevlerin okul kapatma ve kamu hizmetinin verilemeyecek boyuta getirilmesi sonuçlarını bir kenara not edince anketlerde iki yıl uzatmalı emeklilik için toplumun yüzde 68’nin karşı çıkması ne kadar da garip değil mi?

Hâlbuki Bakan Nebati’nin açıklamasına göre 5 milyon insanın EYT düzenlemesinden emekli olacağı belliyken ne bu 5 milyon ne de öteki 80 milyonun konuyu hiç umursamadığı garabet bir durum var.
Fakat esas sorun bundan sonra gelmeye başlayacak.
Çünkü 60 yaş emeklilik ile yüzleşenlerin tabutta emeklilik diye tabir edilen durumu kabul etmesinin mümkün olmadığı ve dalga dalga işçi ve emekli kesiminin birleşeceği bir düzen yükseliyor.
Tüm dünyada yükselen enflasyonla birlikte alt gelir gruplarının homurdanması giderek daha fazla duyulur hâle geldi.
Yakın zamanda komünist sistem çağrılarını yineleyenler olursa hiç şaşırmam doğrusu...

Son söz: Gerekçesi ne olursa olsun güçsüze karşı güçlünün sazını çalmak namussuz sayılmak için yeterlidir.

Not 1: AK Parti’li Yediyıldız: Tayyip ağabeyin ayakkabısını elimizle yalamamız lazım.

Bir sonraki aşamayı düşünemiyorum.

Not 2: Bekir Bozdağ: ''Yahu adaleti biz sağladık. Adaletsizlik sizin adınızdır. Adaletin, Allah'ın emri olduğuna inanıyoruz.''

Kanunda tanımlanmamış eylemleri suç kabul edip on binlerce insanı hapse attınız.

Binlerce insanı iktidarınızı eleştirdiği için tutukladınız.

Karakol görmemiş yüz binlerce insan sayenizde gözaltı/hapis gördü.

Adaletin katlettiniz.

Allah'tan biraz korksanız bunları yapmazdınız.

Not 3: Nihal Olçok: Bana bir şey olursa açılacak iki mektup var:

 "Ondan sonra darbe için tanka tüfeğe hiç gerek olmadığını anlarsınız. Toplumu parçalar orada yazanlar"

Hiçbir şey olmaz.

O 2 mektubu açıklayanları da ortadan kaldırırlar.

Mektuba da "şantaj, montaj, yalan" der geçerler.

Ölen öldüğüyle kalır.

Bu gibi şeylere çok fazla değer atfedilmediğini düşünüyorum.

Not 4: Bakan Nebati: "Türk Lirası'nı değerli hale getirirseniz sanayi yavaşlar, işsizlik olur. Türk Lirası'nı değersiz hale getirirseniz ise bunun tam tersi olur."

Enflasyon tüm dünyada ve Türkiye'de yükselirken, tüm dünya faiz artırırken, ekonomist curhurbaşkanının talimatıyla faizi indirdik; enflasyonu/kuru patlattık, halkı sefalete sürükledik.

İhracatın artacağını düşündük ama dış ticaret açığı arttı.

Şimdi TL'yi biraz daha pul edelim.

Not 5: Brazilya ile Arjantin ortak para birimi için kolları sıvamış; epeydir bu konu görüşülüyormuş.

Büyük ekonomik dengesizliklere sahip 2 paranın birleşmesi çok büyük sorunlar getirir.

Olası birliğin orta vadede dağılma ihtimali çok fazla.

Bari Venezuela'yı da yanlarına alsınlar!

Not 6: Öyle görünüyor ki Merkez Bankası ihracatçılardan gelen 'kur artışını hızlandırın' talebine, kuru tutma çabasından vazgeçmeden, aynı zamanda finansal mühendislikle para basarak ihracatçılara prim ödeyecek. Yani 'dolambaçlı katlı kur' uygulayarak.

Sınırları epey zorluyoruz.

Not 7: 10 sene önceki konut ve otomobil alım gücü bugün yarıya inmiş.

İsterse "Satın alma gücü paritesine göre kişi başına GSYH 77 bin dolara çıktı." desinler.

Not 8: Abdurrahim Albayrak: 1000 şoför bulsam hemen işe alırım.

İstanbul'da, zor çalışma koşullarında, asgari ücretle 1000 şoför bulamazsın tabi.

İş Kanunu'ndaki düzenlemelere tastamam uy, özlük haklarını ver, maaşı küçük şehirlerde asgari ücretin 1,5 katı/büyük şehirlerde 2 katı ver, primi tam yatır; kapında 10.000 tecrübeli şoför birikir.

Not 9: Mevduat faizi: % 24.03
Konut Kredisi Faizi: % 20.08
Ticari Kredi Faizi: % 13.93

Yorum sizin…

İktidar değişirse bu kadar düşük faizle kamu bankalarından ticari kredi kullananlar incelenmeli.

Belirli şirketlere, firmalara iltimas olup olmadığı değerlendirilmeli.

Kredilerin uygun şartlarda verilip verilmediği araştırılmalı.

Not 10: Hayat kalitesinde dünyada 51. sıradayız. Her Türk vatandaşının hor gördüğü Hindistan 54. sırada.

Not 11: Twitter'in geçen yıl Kasım ayında 7500 olan çalışan sayısı şu anda 1300'e düşmüş. Bunların da sadece 550 tanesi yazilimciymis. Elon Musk 6200 kişiyi kovmuş. Bizde tasradaki ilçe belediyelerinde daha fazla kişi çalışıyor. Dünyanın en verimsiz sistemi Türkiye’de.

Bir de bu soytarı belediyeler işçilere %100 zam yaptık diye övünüyor. Sonra enflasyon yüksek diye şikayet ediyorlar. Neden acaba?

Not 12: “Kuş olsun, insan olsun/ Yalnızlık sevmeyi bilmeyenlerin icadı” diyor bir şiirinde Edip Cansever.
Nasıl olduysa oldu, sevmek dünyanın en zor şeyi haline geldi. Onca tehlikeli şey varken dünyada, insanlar en çok sevmekten korkar oldu. İçimizi sevgiyle açarsak, başkalarının aşılmaz duvarlarına çarparak tuz buz olan sevgilerimiz geri dönüp tenimize batar, canımızı acıtır, kalbimizi kanatır diye sımsıkı kapattık kendimizi içimize. Dünyanın en güzel şeyleri, insanların içinden çıkaramadıkları şeylere dönüştü. Dünya sevgiden hayat bulamaz, nasibini alamaz oldu.

Not 13: “yalnızlık boyutlarındaki bir odada/ tek aşklık kalbim,/ kendi mutluluğunun yalın bahanelerine/ saksıdaki çiçeklerin güzelce soluşuna/ evimizin bahçesine senin diktiğin fidana/ ve bir tek pencere için öten kanaryaların şarkısına/ bakıyor/ ah!/ bana düşen budur/ bana düşen budur/ bana düşen...” diyor yaşı olmayan yorgunlukların ve kederli pencerelerin şairi Furuğ Ferruhzad.

Not 14: Ahmet Haşim’den birkaç satırla kapatalım hazinle yoğrulmuş pencereyi: “Aylar geçiyor, değişiyor mevsimler; hiç yaşanmamışlar gibi. Oysa ne çok sene birikti ardımda. Bilmiyorum ki, birikecek mi bir bu kadar daha? Ardıma dönüp bakıyorum da, dallarımı kıran rüzgarları bile affetmişim ama, bir kendime uzanmamış elim. Yastıklarım kuş tüyüymüş de, ağır gelmiş düşüncelerim. Biriktirdiğim keşkeler, ardımdan bile söylenmeye yetermiş. Bütün heveslerim, genellemelerin içinde yitip gitmiş. Oysa ne çok cümlem vardı benim. Her şeye inat, yüreğimi ısıtan ne çok hayalim. Biliyorum, bu kadar kırılgan olmayı kaldırmıyor hayat. Her tökezleyişte kendi içine saklanınca, sıvazlamıyor sırtını. Pencere önü çiçekleri değiliz ki, anlayışlı bir el alıversin bir çırpıda içeri. Hadi aldı diyelim, gün ışığı olmadan ne kadar yaşanır ki?”

Not 15: Kaldırımlara park eden araçların arasından geçmeye alıştık. Kaldırımların restoran ve kafelerinin uzantısı gibi kullanılmasına alıştık. Hatta oturanlar rahatsız olmasın diye, kendimizi riske atıp araç yolundan yürüyoruz.
Şimdi de scooter’lar kaldırımları işgal ediyor. Kaldırım işgal parası ödüyorlar mı sorulmuyor, o soru gelişmiş bir yurttaşlık bilinci gerektirir diyelim iyi de “Kaldırımlar kimin” diye sormak gerekmez mi?

Not 16: Show Tv, “Sipahi” dizisi için 8 bölümde final kararı almış.
İzleyiciyi idiot yerine koyan bir senaryon, babasının soyadı olmasa adı sanı duyulmayacak Kerem Alışık, magazin haberlerine konu olmak dışında oyunculuk becerisi olmayan Kaan Yıldırım ve Özge Gürel varken dizinin tutmayacağını ben biliyorum da, kanal yöneticileri nasıl bilmiyor?

Not 17: Sinan Ateş gibi gencecik fidanları acımasızca biçecekler, yetmeyecek bir de algı yönetimiyle üzerine karanlık lekeler serpecekler, hiçbir vicdan buna razı gelmez.

Arslan kafesinde çakal tilki saklanmaz.

Saklanıyorsa, bil ki kükremek arslan olmanın şanındandır.

Not 18: başarının koşulları

1. Ortalamanın üstünde zihinsel kapasite (us)
2. Güçlü kişilik (irade)
3. Azim ve gayret (tutku)
4. Güvenilirlik (ahlak)
5. Eğitim ve görgü (edeb)
6. Kötü alışkanlıklardan uzaklık (avantaj)
7. İyi bir aile (şans)

Seçimlerde hata yapılmazsa başarı kaçınılmaz.