2018 ile 2021 arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki Cemaat Vakıfları Temsilcilik görevini yürüten Moris Levi, Türk ilaç sektöründe tanınan isimlerden olan ve eczacılık mesleğine uzun yıllar hizmet eden Mayer Sener ile olan bir anısını anlattı.

'MAYER İLE TANIŞMAK BÜYÜK BİR KAZANÇ'

Ekran Haber'den Başak Bilgin’in haberine göre, sosyal medya hesabından, hayatının son dönemini yaşayan Mayer Sener ile tanışmasını ve iş konusunda danışmanlık yaptığı anısını paylaşan Levi, bunun kendisi için büyük bir kazanç olduğunu aktardı.

Levi'nin sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım şu şekilde:

"10 yıldan fazla oldu bir gün bir telefon aldım. Bir beyefendinin benimle görüşmek istediğini söylediler.  Telefon ile beni arayan arkadaşım; "Çok ilginç ama çok da  inatçı biri ile tanışacaksın" demişti. "İnatçı" sözcüğü aklıma takılmıştı tabi ki. 
Tanışacağım beyefendi, kendi kurduğu, geliştirdiği işini devretmek istiyordu, bu yüzden benim çevreme ve yapacağım danışmanlığa ihtiyacı vardı. Daha önce de böyle işler yapmıştım.  Ama açıkçası her seferinde insan tanımayı ve gözlemlemeyi birincil önceliğim olarak aldığım için çok da başarılı olduğum söylenemezdi. 
Bana verilen telefon numarasını aradım. Beni tanışmak için bir Pazar günü Hilton oteline 5 çayına çağırdı. Oraya gittiğimde dinç, etkileyici bir yaşlı adamla, ve güleryüzlü canayakın eşi ile karşılaştım. Her hafta aynı saatte aynı masaya çay içmeye geldiklerini söylediler. Bunu zaten otel çalışanlarının yakınlığından, masaya getirilenlerden  bunu anlamamak mümkün değildi. 

'YANINDA KÜÇÜK BİR ÇOCUK GİBİ HİSSETMEYE BAŞLADIM'

Bir süre havadan sudan konuştuk. Beni tanımak için gülümseyerek sorular sordu. Cevaplarımı dikkatle dinledi.  Arada masaya sıra ile küçük pastalar, kurabiyeler getiren garsonların hatırını soruyordu. Garsonlar da adama, Bay Mayer diye ismi ile hitap ediyor, güçlü hissedilen saygı dolu bir samimiyet ile danışıyorlardı. Belli ki ölçülü, görmüş geçirmiş, akıllı, kendisi ile barışık bir adamdı. Mayer Şener’in  doğal olarak etrafına yansıttığı dingin, ölçülü, huzur veren elektriği hissetmemek mümkün değildi. O zamanlar 55 yaşında idim ama kendimi bir süre sonra adamın yanında küçük bir çocuk gibi hissetmeye başlamıştım.  O gün bir süre sonra bana açılabileceğini hissetmiş olacak ki konuya girdi. Bir iki aya kadar 90 yaşını bitirecekti. (Görüşmenin burasında hiç de o yaşta görülmediğini söyledim çünkü gerçekten benzemiyordu, gülüştük.) İş yaşamına onyıllar önce yoksul bir eczacı kalfası olarak atılmıştı. Yıllarca gece gündüz literatürü okumuş ve küçük laboratuarlarda denemeler yapmış formüller geliştirmişti. Bir süre sonra da kendi işini kurmuştu ve pek çoğumuzun ecza dolabında bulunan bazı tanıdık müstahzarları üretiyordu. Açıkçası Mayer Sener bir "otacı" idi. Bana  kısaca bunları özetledikten sonra da işyerine davet etti ve ne istediğini orada anlatacağını söyledi. Bana adresi verdi, gülerek "Hemen anlayacaksınız benim işyerim olduğunu" dedi. Ne demek istediğini pek anlamadım.  Az bir süre daha oturdum ve sonra da yeni güçlü bir ruh tanıdığımda coşku ile hissettiğim, pek az insana anlatabileceğim bir duygu ile otelden ayrıldım. 

'KASVETLİ BİR SOKAKTA IŞILTILI BİR BİNA'

Bay Mayer'in işyeri Harbiye'de ana caddeye paralel bir sokağın köşesinde idi. Dar kasvetli bir sokakta ışıltılı, şıkır şıkır bir bina düşünün. Pembeye boyanmış binanın farkını daha yokuş aşağı yürürken görmemek mümkün değildi. Binanın üzerinde, yokuştan bile görülen, saksıda ağaçlarla dolu bir kış bahçesi vardı. Binanın etrafı da o dar eski İstanbul sokağında görülmemiş şekilde yeşillendirilmişti. 
Binanın içerisi de, mütevazi, eski ama bakımlı, her yerinde bakılacak / her tarafında görülecek bir şeyler olan ve yaşam dolu idi. Bay Mayer'in yanında neşeli, meşgul, koşuşturan, kendinden emin ne yapacağını bilen insanların çalıştığını görmüştüm. Sanki herkes geleceğimi biliyordu. Beni Bay Mayer'in odasına götürdüler. Küçücük dolu dolu bir oda. Her taraf kitaplar, notlar, bitki resimleri, küçük kavanozlar, üzerlerinde etiketlerle şişeler dolu idi. Bay Mayer geldi elimi sıktı ve bekletmeden konuya geçti. 

'SEYAHATLERİNİ ANLATTI'

Bay Mayer yıllar boyunca dünyanın her yerinde otacılar ile buluşmuş, formül, doğal ilaç reçeteleri biriktirmiş durmuştu. Bana -yanlış hatırlamıyor isem- işi ile ilgili olarak  Moğolistan, Vietnam, Güney Amerika, Afrika seyahatleri yaptığını anlattı. İçten içe otacılık yapan şamanlardan çok etkilendiğini ve dolayısıyla etrafına saçtığı elektriğin kaynağını hissetmiştim.  Yakında öleceğini biliyordu. (Bunu o an yaşından ötürü bana söylediğini sanmıştım.) Çocuğu yoktu. Ama yıllar boyunca kurduğu düzenin kendisinden sonra bozulmasını istemiyordu. "Burada benimle çalışanlarla hepimiz bir aile gibiyiz" dedi bana. "Ben ölür isem mirasımı paylaşacak olan yeğenlerim, burayı dağıtır,  bu insanları sokağa atar" dedi. Çalışmalarını devam edecek , ailesini (çalışanlarını) koruyacak, formüllerini gözetecek, üslubunu sürdürecek genç birini arıyordu. İstediği gibi birini bulabilirsem ve anlaşabilirse varlığının yarısını bir vakıf kurup ona aktaracak diğer yarısını da benim bulduğum insana bir taahhütname karşılığı verecekti. Şirketin geliri ile her yıl 7-8 yoksul gencin okutulmasını şart koşuyordu. Pek tabi ki işi öğretecek fazla vakit yoktu ve bulunacak kişinin doktor, eczacı, kimyager olmasını tercih ederdi. Son olarak, "Açıkçası genç bir hanım olursa çok memnun olurum, kadınlar bu işi daha iyi yapar" dedi. 

'ETRAFINA ALDIĞI İNSANLARI TEK TEK SEÇMİŞTİ'

Bunları anlattı ve "Hadi saat 5 oldu çaya çıkalım" dedi. Birlikte binanın üstündeki kış bahçesine çıktık. Binada çalışan 15 kişi kadar hep birlikte oldukça iyi düzenlenmiş "bahçede" oturduk ve bir kısmı evde yapılmış kurabiyelerle birlikte çay içtik. Sohbet ettik. Belli ki işyerinin oturmuş ve kabullenilmiş kuralları vardı. Mesela çay esnasında iş konuşmak yasaktı. Herkes keyifli idi. Tam yarım saat rüya gibi insanları tanıdım. Bay Mayer etrafına aldığı insanları tek tek seçmişti. Kimsesiz zayıf uzuvları sakat genç bir çocuk, yaşlı- eski bir sokak emekçisi hanım, bütün vücudu bir yangında bakılamaz hale gelmiş ailesinin bile görmek istemediği bir adam, yetimhaneden 18 yaşına gelince çıkarılmış bir iki tane genç kız... Hepsi bembeyaz ütülü önlükleri ile oturdular ve çok sevdikleri  patronları / babaları ile yarım saat sohbet edip çay içtiler.  
O gün oradan büyük bir mesuliyeti yüklenmiş olma duygusu ile çıktım. Üç dört gün düşündüm ve sonra da konuyu benden oldukça genç dürüst duygulu birine açtım. Seçtiğim adam ne kimyagerdi ne de eczacı. Ama akıllı dürüst sevilen bir tüccar ve vakıf gönüllüsüydü ve yeni arayışlar içinde idi. Şaşkınlıkla beni dinledi ve sonra da Bay Mayer ile tanışmak istediğini söyledi.  Bay Mayer, seçtiğim adamın özelliklerini duyduğunda "Olmaz" dedi tabi. Adamın kişiliğine karşı hiçbir görüşü olamazdı ama meslekten birini istiyordu. Yine de başbaşa görüşmeye başladılar. O dönemlerde ben çok meşguldum bu yüzden onlarla görüşmelerinde bir araya gelemedim, ama bir süre sonra tanıştırdığım aday kendisinin bu işi istediğini belirtti. İş Bay Mayer'in kararına kalmıştı. Bir Cuma akşamı Mayer Sener beni aradı ve anlaştıklarını söyledi. Pazartesi günü resmi muamelelere başlayacaklardı. Başarılı bir seçim yaptığım için sevinç duydum ama içimde de tarif edemediğim buruk bir his vardı. 
O Pazar günü Bay Mayer bir anda öldü. 
Anlaşılan pek az bir vakti kaldığını biliyordu ve o yüzden acele ediyordu. Her zaman olduğu gibi yaşamın, geri kalanlar için başka planları vardı.

'KISA MACERAMI BÜYÜK BİR KAZANÇ OLARAK NİTELİYORUM'

Bazen yaşamın ruhumuzu eğitmek için bize geldiği kadim inancı, bana kendisini hissettirir. 
Ben, Bay Mayer ile ilgili kısa maceramı büyük bir kazanç olarak niteliyorum. Çok eminim ki yanında yaşayan / çalışan herkes de öyle hissediyordur. 
Aklıma 15. Yüzyıl Castilyalı ozan Jorge Manrique geliyor. Daha 39 yaşında halen okunan büyük dizeler bırakarak bir çatışmada öldürülmüş . Manrique babasının yaşamaya değer bir hayat yaşadığını düşünmüş ve bununla ilgili birkaç kıta yazmış. İki tanesinin Türkçesini paylaşacağım sizinle;

 

Bu dünya yalnızca bir yoldur 
öbürüne uzanan. 
Var olan neye yarar ki
yargılamazsan;
Aklın ve hikmetindir ki bu yolculuğu
yanlışsız tamamlayacak olan.
Doğduğumuzda ayrılmaya başlıyoruz,
yaşamak yolu yürümek demek,
ve vardığımızda
o arındığımız anda;
yani ölüm anında,
dinleneceğiz işte.*


Bay Mayer belli ki yaşamında çok fedakarlıkları sessizce yapmış bir insandı.  Bir anlamda her insanın "Kurban"ı kendi içerisinde / kendi nefsinden adadığı değil midir?
Bay Mayer inandıkları, yaptıkları / yapamadıkları, kuralları, şakaları, hayallerine kavuşma azmi, çalışkanlığı, estetik anlayışı, insan ruhuna saygısı, doğaya olan sevgisi ve en önemlisi ışığı / pırıltısı ile küçücük ama eşsiz bir mekanı ve zaman dilimini aydınlatmış,  kendi usulünce iksirleri ile dokunabildiklerine çare olmuştu. 

(Vayikra)
Not 1: Mayer Sener öldükten sonra bir sürü yeğeni içerisinde yaşça en büyük olan bir tanesi çok uğraştı ve yasaların elverdiği ölçüde kısmen yeğenlerin kısmen de çalışanların istediği yönde bir çare geliştirdi. Muhakkak ki Bay Mayer'in tam arzuladığı gerçekleşmedi ama en azından reçetelerini halen kullanıyoruz, ismini de saygıyla anıyorum. Ümit ederim ki okutmakta olduğu gençler Bay Mayer ile paylaştıkları ümitlerini sonuna kadar sürdürmüşlerdir.
Not 2 *  Kıtaların orjinali;

Este mundo es el camino
para el otro, qu’es morada
sin pesar;
mas cumple tener buen tino
para andar esta jornada
sin errar.
Partimos cuando nascemos,
andamos mientra vivimos,
e llegamos
al tiempo que feneçemos;
assí que cuando morimos,
descansamos."

Editör: TE Bilisim