Sivri Dil

Sivri Dil

Gözüm hep o kravattaydı..

Kırk beş yıl ipincecik bir çizgiyle bakıştım,

Büyüdüm okudum yazdım düşündüm sevdim

Gözüm hep o kravattaydı.

Yazının Devamı

Yokluğun yüzyılı ve muhalefetin hali pür melali.

Vaktiyle bir milletvekili Erdal İnönü’ye “Öyle dil ucuyla ‘iktidara geleceğiz’ denmez” diye üslubundan dert yanmış. İnönü ‘Ne diyeceğiz?’ diye sormuş. Milletvekili de “S. S. iktidar olacağız’ diye bağıracaksınız” demiş. İnönü seçim döneminde İzmir mitinginde konuşurken “Ey İzmirliler iktidara geleceğiz. Nasıl geleceğimizi de…” demiş mikrofonu o milletvekiline uzatmış, “Şimdi A. Bey söyleyecek…”

Fıkra değil gerçek olmalı. Çok kişiden dinledim çünkü. Gerçeğe de uygun. Erdal İnönü’nün, yumuşak üslubu, ılımlı söylemi vardı. Bağırıp çağırmaz, ortalığı inletmezdi. Nitekim kendisine ‘Tam İsveç’e Başbakan olacak adam’ denmişti. Türkiye’de siyaset yapamadı. Kendi isteğiyle aktif politikayı noktaladı. Koltuğu terk edebilen ender örneklerden biridir.

31 Mart seçim sonuçları siyasi yapıyı bütünüyle değiştirdi. İktidar kaybetti, muhalefet kazandı. Özgür Özel’den beklenen 31 Mart rüzgarıyla iktidar değişimini sağlamak ve partisini iktidar yapmak. Bu da iktidarı erken seçime zorlamaktan geçiyor. Evet, Meclis’te muhalefet partilerinin sandalye sayısı erken seçim kararı için yeterli değil.

Yazının Devamı

Sosyal çürüme sessiz bir katildir..

Muhafaza etmek kavramı geleneklerinden kopmaya, yeniliğe kapalı direnen toplumların en büyük özelliğidir. Türklerde muhafazakar milletlerden sayılır. Neticede matbaa bile 400 yıl sonra gelmiş Osmanlı’ya.

Bunun yanısıra neredeyse bir asırdır sağ popülist iktidarlar yönetti devleti. Son 22 yıl ise Ak partiyle muhafazakar İslamcı çizgide geçti.

Haklarını teslim etmek lazım ki, mevcut iktidar kadroları şahsi kârlarını muhafaza edebilmek için, şahsi servetlerini kartopu gibi büyütebilmek için her fırsatı en üst düzeyde değerlendiriyorlar ve adeta kılı kırk yarıyorlar.

Yazının Devamı

Mahalle yanarken saç tarayan ana muhalefet titreyip kendine gelmeli..

Hayli zamandan beri, yönetim katında oturan siyaset esnafının, 'bize her şey mubah ve size her şey yasak' anlayışı ve sıkı uygulamasından ötürü yoksulluk, öylesine bir dipsiz kuyuya dönüştürüldü ki, hemen hemen her alanda sözün bittiği yere gelindi.

Yani, partizanca olmayan, hakkaniyetle bakabilecek her göz için, adaletle yorumlayan her zihin için, iktidar ve ortaklarının dağarcığında söz bitmiştir, söyleyecek sözleri tükenmiştir. Şair ne güzel demiş; 'Tükendi mürekkep karıştı satır/ Bilemez ki bu kâtip ne yaza şimdi.' Bu kadronun hem kendileri hem de sözcüleri, gözcüleri söyleyecek sözü tükettiler.

Binlerce asgari ücretlinin tam bir ay geçinmek için kılı kırk yardıkları, kıvrım kıvrım kıvrandıkları bir rakamı bir günde harcayanların, hatta saatler içinde bol keseden harcayanların bu millete söyleyecek ne sözleri olabilir?

Yazının Devamı

Bir konser bir ev kampanyası..

Simge Sağın oturduğu siteden 20 milyona bir ev daha almış. 20 milyonluk fazla bir ev yetmez Simge'ye. Belediye başkanlarımız bir Simge Sağın'a konser ayarlasa bir ev daha alsa fena olmaz mı güzel şarkıcı!

Bir konser bir ev kampanyası faaliyete geçirilmeli her şarkıcı için.

Ebru Gündeş ve kendisine yardımcı olan arkadaşlarına yaklaşık iki saat süren bir konser için 45 milyon lira ödemiş Ankara Büyükşehir Belediyesi.

Yazının Devamı

Kapitalizmin yarattığı yıkım..

Son iki bin küsur yılda doğanın, içindeki bütün canlılarla birlikte yok oluşa yönelmesinin iki esas suçlusu var: Musevilik ve Hristiyanlık gibi tek tanrılı dinler ve kapitalizm.

Aslında dinler ve kapitalizm ayrı gibi görünse de önemli bir noktada örtüşüyorlar.

Bu nokta, dinlerin ortaya çıkışlarından kısa bir zaman sonra kendilerini devletlerin ve tüccarların gönüllü bir hizmetkârı hâline getirmeleri, kurallarını onların işlerini kolaylaştıracak şekilde belirlemeleridir. Kristof Kolomb (1451-1506) tarafından keşfedildikten sonra kıtaya giden beyazlar, Karayipler’in ve Güney Amerika’nın yerlilerini kısa zamanda yok ettiler. Yok oluş o kadar çabuk ve komple oldu ki onların ateşleriyle salgıladıkları karbondioksidin kaybolması, iklim değişikliğine yol açtı. Kilise ve papazlar bu büyük vahşetin kolaylaştırıcılığını yaptılar.

Yazının Devamı

Modern çağ sahabesi Mansur Başkan dedik, sen bizi el aleme rezil ettin.

Modern çağ sahabesi Mansur Başkan dedik, sen bizi el aleme rezil ettin.

Mansur dedik. Yapmaz dedik. Bir bildiği vardır dedik. Sen bizi eşe dosta madara ettin, kepaze ettin.

Mansur Başkana şunu sormak lazım: Lahmacun sipariş ettiğimizde;

Yazının Devamı

Atatürk’e vefa..

Osmanlı kitapsız ve hukuksuz bir devletti. Tarihi boyunca güçlü yasalara ve mahkemelere sahip olmadı. Yirminci Yüzyılın başında okuma yazma oranı yüzde üç civarındaydı. Zorunlu eğitim, Almanya’da 16’ncı yüzyılda başladı. Wuerttemberg Dukalığı 1559’da erkekler için zorunlu eğitim getirdi (Kanuni’nin sağlığında). Bir başka Alman dukalığı olan Palatinate-Zweibrücken 1592’de eğitimi erkekler ve kızlar için zorunlu yaptı. Onları 1598’de Strasburg izledi. Türkiye’de sekiz yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitimin ilk adımı 1938’de atıldı. Wuerttemberg Dukalığı’ndan neredeyse dört yüz yıl sonra. Türk Dil Kurumu’nun kuruluşu, dünya klasiklerinin Türkçeye çevirme programı, ilk Türk ansiklopedisinin yazılmaya başlanması, cumhuriyetin ilk döneminde oldu. Medeni hukuk, ceza hukuku, borçlar hukuku, ticaret hukuku, modern mahkemeler, yargıç yetiştirmek için fakülteler de Mustafa Kemal ve arkadaşlarının işidir. Atatürk, Türkiye’yi gerilik yolundan çevirdi. Aklınıza gelebilecek her konuda Avrupa ve Amerika’nın gerisinde olan Türkiye’ye atlet elbisesi giydirip medeniyet yarışına soktu. Ne yazık ki reform kazanının altındaki ateş çabuk söndü. Atatürk’ün en yakınındakiler, daha o hayatta iken üzerine su dökmeye başladılar o ateşin. Kuzey küredeki en cahil insanlar olan Türkleri eğitme projesi yürümedi. Halk evlerini kapattılar, klasik eserleri çevirme projesini sonlandırdılar, ansiklopedi yazma girişimleri çöpe atıldı.

Cumhuriyeti kuranların ideallerine vefasızlık, Türkiye’yi bu zaman dilimine getirdi.

Türkiye Yirminci Yüzyılın başında olduğu gibi büyük bir tehlikenin eşiğindedir. Osmanlıyı dış baskılar çökertmişti. Bu defa değişik, iç baskıların getirdiği bir çöküntüye doğru gidilmekte. Buna bir ülkenin intiharı da denebilir.

Yazının Devamı

Serçe..

Serçe..

Serçe dünyadaki en yaygın kuştur. Kırk üç değişik cinsi vardır.

Vatanı, Avrupa ve Akdeniz’dir ama insanlar onları yanlarında götürdükleri için hemen hemen her ülkede serçe görülür.

Yazının Devamı

Hoşgeldin kaos..

Trump’ın Başkanlığı hayırlı olsun hem ABD'ye hem dünyaya.

Dolar dünyada değerlenecek. Euro 1-1'e kadar iner büyük ihtimal. Dolar euro paritesi 1'e yaklaşır, hatta 0.98 olabilir. Doların, euroya karşı %99 değerleneceğini söyleyebilirim. Kazancın dolar, kredin euro ise şanslısın demektir.

Ama TL, doları Türk Merkez Bankası tarafından en az 6 ay sabit ya da sabite yakın tutulabilir. Dolar, TL'ye karşı en az 6 ay reel olarak değer kazanamayabilir, enflasyonu dikkate alırsak. Dolar dünyada güçlenirken Türkiye’de sabit kalabilir.

Yazının Devamı

Ölürsek ardımızdan gözyaşı dökecek ve özleyenimiz olacak mı?

Kâinatın en güzel ve belki de canlı barındıran tek gezegeninde yaşıyor olabiliriz.

Eşsiz bir gezegende, muazzam bir canlı çeşitliliği ve insana ulvi şeyler düşündüren güzellikler içinde yaşıyoruz.

Bunlar için gece gündüz şükredeceğimize her şeyi yok ediyoruz. Suçlarımızın listesi buradan aya kadar gider.

Yazının Devamı

Millet evine ekmek götüremezken şarkıcılara ödenen milyonlar, tasarruf tedbirlerini hiçbir belediyenin ciddiye almaması

CHP’li Konak Belediyesi, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için Şevval Sam ile anlaşmaya varmış. Kesenin ağzını açan belediyenin 2 saatlik konser için şarkıcı Sam’a 5 milyon 300 bin lira ödeyeceği ortaya çıkınca ortalık karıştı.

Konak Belediyesi, “Mali disiplin adımlarımızın meyvelerini toplayıp, ekonomik sıkıntılarımızı aştığımız günlerde komşularımızı yeniden kültürel ve sanatsal etkinliklerimizle buluşturacağız” açıklamasıyla konseri iptal ettiğini duyurdu, ama tartışma bitmedi.

Ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Cumhuriyet Bayramı konserlerinde sahne alacak Hadise’ye 4 milyon lira ödeneceği haberleri çıktı. Hadise’nin, İBB’den alacağı paraya dair taraflardan bir yalanlama gelmedi. Milli bayramların bazı şarkıcılar için iyi para kazandıran etkinliklere dönüşmesi tartışmalarını da beraberinde getirdi.

Yazının Devamı

Yaşasın Cumhuriyet..

Cumhuriyet haftasındayız. Cumhuriyetimiz Yüzüncü Yılında! Pazar günü 101’inci Cumhuriyet Bayramı… Devletimiz ve milletimiz için bu gururlu ve şerefli günde hançerelerimiz patlayıncaya kadar bağırmalıyız: Yaşasın Cumhuriyet!

Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı'nın ardından yurdumuzun dört bir yanı İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş, milletimizin özgürlüğü elinden alınmıştı. Bu vahim durum karşısında Ulu Önder Atatürk vatanımızı düşmanlardan kurtarmak için 19 Mayıs 1919`da Samsun'a çıkarak Milli Mücadeleyi başlatmıştır. Genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle tek vücut tek yürek olan Türk Milleti tüm imkansızlıklara rağmen destansı bir mücadeleyle vatan topraklarını düşmanlardan temizlemiş ve özgürlüğüne kavuşmuştur.

Verilen bu büyük mücadelenin ardından, Türk Milletinin karakterine ve geleneklerine en uygun yönetim biçimi olan Cumhuriyet yeni Türk Devleti'nin yönetim biçimi olarak ilan edilmiştir. Tam bağımsızlık ve millet egemenliğine dayanan Cumhuriyet rejimi demokrasinin, özgürlüklerin ve eşitliğin teminatıdır. Cumhuriyet Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından bizlere bırakılan en kıymetli ve en büyük mirastır. Bugün ülkemiz büyük atılımlar gerçekleştiren, dünya politikasında ve ekonomisinde söz sahibi olan, sürekli büyüyen ve gelişen bir ülke konumundadır. Geçmişte olduğu gibi bugün de ülkemizin gelişmesinden ve güçlenmesinden rahatsız olan, ülkemizi bölmek ve yok etmek isteyen güç ve şer odakları hain eylemler gerçekleştirmektedirler. Bu eylemler bizi hiçbir zaman yıldırmayacak; aksine vatanınıza daha bir tutkuyla bağlanacak ve ebediyete taşımak için daha fazla gayret edeceğiz.

Yazının Devamı

Karşıdan güzel görünen her şey, kendi içinde felaket barındırır..

“Bir gün gelir, Açmaz dediğin çiçekler açar. Gitmez dediğin dertler gider. Bitmez dediğin zaman geçer. Hayat öyle bir sır ki; Önce şükür, Sonra sabır, Sonra da inanmak gerek.” (Hz. Mevlana)

İnsanlık olarak ağır zamanlardan geçiyoruz. Modern hayatin kavurucu etkisi ile beraber küresel sistemin aktörlerinin ortaya koyduğu uygulamalar ve yeni problem alanları hayatımızı tek düze ve belirlenmiş belli ödevleri yerine getirecek şekilde dizayn ediliyor. İnsanlar oldukları yerde oldukları kapta mutsuzlar. Hatta birçok insan umutsuz ve vazgeçmiş bir halde sadece yaşaması gereken zamanı tüketiyor gibi yaşıyor. Ve birçok insan yaşadığı hayatın gerçek bir hayat olduğunu bile düşünemiyor. Herkes değişmek yeni biri olmak için adeta her şeye saldırıyor. Ama bu öyle bir saplantı haline geliyor ki neredeyse insani derin bir bilinç kaybına sevk ediyor.

Bu çaba da aslında sistemin amaçlarına hizmet ediyor. İnsanı sanki sistem içindeki rakipleri arasında yarışa daha elverişli bir kişilik haline getiriyor. Adeta bu arayış bile sadece update/güncelleme mesafesinde bir şey oluyor. Çünkü aslında insana bakışta ve insanıele alışta problem var. İnsanların her bir tekini diğerine rakip gibi gösteren bu zihniyet insanlığa huzur getirmek bir yana her geçen gün insanların problemlerini derinleştiriyor. Toplumsal hayatı daha da karmaşık hale sokuyor. Haliyle insanın kendini dinlemesi etrafına derinlemesine bakabilmesine imkân kalmıyor. Çünkü her şeyi madde ile ölçen bir düzen de mananın bir anlamı kalmıyor.

Yazının Devamı

Bırak arkanda hüzün deltalarını..

Bazen sevdiğin dostlarlaysan Gönlün de rahatsa Üstüne adadaysan Yaşıyorsan cennetten bir gün Değme keyfine o zaman..

Kaybolup gitmeye bak zevk okyanusunda Bırak arkanda hüzün deltalarını Tatlı suyun beslediği umutları da Carpe diem de bir kez olsun Zamanın ruhunu yakalayamasan ömrün boyunca Günü yakalarsın..

Yaşa gitsin be dostum Kaybol denize dökülen ırmağın alüvyonlarında.. Verimli bitkilere gebelik yapamasan da Özünden çıkmasa da ağızlara layık tat Olsun be gözüm Acı patlıcanı kırağı çalmaz nasıl olsa!

Yazının Devamı

Ölülerin cüzdanı yoktur

Dünyanın düzeni basittir aslında, eğer sadece insanları düşünecek olursak.

Mal ve hizmet üretenler var, bunları satın alanlar var ve görevi bu alışverişin düzgün gitmesini sağlamak olan hükûmetler var.

Bu düzenin lokomotifi büyümedir. Üretenler daha çok mal ve hizmet üretecek, tüketiciler ihtiyaçları olsun olmasın bunları satın alacaklar.

Yazının Devamı

Yaşa ki neler göresin!

“Abi kendisine şiir yazdıran kadın kaldı mı sizce…” diye sordu umutsuzca yaşı otuzuna doğru yaklaşmış olan. “Vardır. Şanslıysan denk gelir. Ne kadınlar var zaten yoktular değil gardaş; varlar! Şiir gibi kadınlar vardır dizlerinin dibinden ayrılmak istemezsin gizemli bir ağaç altında denk geldiğinde.” diye cevapladı saçlarını hüzün değirmeninde ağartmış adam..

“Abi öyle birisi varsa bende hiç kaçırmayayım. Radarlar açık. Ama yoklar abi…” diyerek üsteledi sorusuna istemediği cevabı alınca. “Sen aramaya devam et. Her arayan bulamaz. Ve fakat bulanlar kesinlikle arayanlardır. Armut piş ağzıma düş olmaz gönül işlerinde..” sermayesi hüzün olan. Bunun üzerine soruyu soran boynunu büküp sessizliğe kucak açtı bilge adamın bakışlarından süzülen karanlık aydınlığın girdaplarında..

750 Lira ve vatan hainliği Meselesi:

Yazının Devamı

Sayıların başlangıcı..

İlkel toplumlarda sayı yoktu.

Saymak "bir, birkaç, çok," gibi kelimelerle sınırlı idi.

Mesela bir Amazon kabilesinde "küçük bir miktar", "biraz daha büyük bir miktar" ve "çok" gibi üç deyim rakam ihtiyaçlarını karşılıyordu. Nedeni (sanıyorum) onların hayatlarında sayılacak veya sayılmasını önemli gördükleri şeyler olmaması idi. Üyesi olduğunuz kabiledeki insanların sayısı yüzü bile bulmuyorsa, malınız mülkünüz yoksa ve bir şey alıp satmıyorsanız sayıya ne gerek var? Sayılar ticaret, mülk, sınır, ürün, vergi, ordu, kent, bilim gibi şeyler insan hayatına girince gerekli oldu. Ve ortaya çıktı. Belki, kısaca, "ticaret, insan hayatının bir parçası olunca sayılar geldi," demek daha özet olurdu.

Yazının Devamı

Aldatma..

Aldatmalarda inanılmaz artışlar varmış..

Aslında şaşılacak bir şey yok. Yazılım böyle. İnsanoğlu doyumsuzdur ve sahip olduğu şeye uzun süre sahip olunca sıkılır. Cennet bile sıkar bir noktadan sonra. Yenilik şart. Eskiden erkek ya da kadın 40'a varmadan ölürmüş. 25'inin geçmiş kadın yaşlı sayılırmış. Şimdi biz 40'lı kadınlarımızla sevişmeye çalışıyoruz. Bu ne büyük çiledir!

Öte yandan iletim teknolojisi, sosyal medya, günlük kiralık evlerin bolluğu, Z kuşağının rahatlığı, internetin yarattığı yapay hayat sendromu ve ulaşım kolaylığı daha da tetikledi. Zevkperestlik zirve yaptı. Öbür taraf inancı da kalmayınca gelsin pompa demeye başladı kadınlar ve erkekler.

Yazının Devamı

Ülke yangın yeri olmuşken kaybedersem ben kaybederim arsızlığı

“26 milyon oy almış cumhurbaşkanı geldiğinde seçmene hürmeten ayağa kalkmışız, alkış yapmamışız, bir şey yapmamışız; ne kaybediyoruz, kaybediyorsak ben kaybediyorum, bedeli ben ödeyeceğim, hesabı ben vereceğim.” diyor sınıf başkanı edasıyla CHP Genel Başkanı Özgür Özel. İfadeye bakar mısınız! Yani kaybedersem ben kaybederim; lafa bak.

Özgür bey sizi o koltuğa CHP’nin içindeki delegeler getirdi; yani kaybedeceğiniz sizin kendi iş yeriniz eczanız değil, bu sizin kurduğunuz bir iş yeri değil bu bir siyasi parti ve o siyasi parti de sizin bir sorumluluğunuz var. Kaybedersem ben kaybederim dediğiniz şey milyonları ilgilendiriyor, böylesi bir şuursuzluk böylesi bir yani açıklama olamaz.

Herhalde danışmanlarınız metin yazarlarınız kimse size bunu söylemiyor veya önden bir bilgi notu vermiyor veya sözlerinizin nereye gittiğini çalışmıyorsunuz ama bu işin abc’si şudur: Sen o koltukta oturuyorsan benim için oturuyorsun, kendin için oturmuyorsun, kaybedersen ben kaybederim dediğin şeyi söyleyemezsin. Kaybettiğinde CHP’ye oy veren milyonlara kaybettiriyorsun. Böyle bir laf edilebilir mi ya böyle bir akıl tutulması olabilir mi? Sorumluluk sahibi zorundasın; yani kazanırsan ne oluyor o zaman da ben kazandım kardeşim ben paylaştırırım, böyle bir mafya ağzı olur mu!

Yazının Devamı

Retro saplantısına gömülen dünya..

Hepimiz belli bir yaşı geçtikten sonra; bu yaş genellikle kırk olur ortalama, geçmişe özlem duymaya başlarız. Eğip bükülen istenilen formata şekil verilen geçmiş kötü anılarla bezenmiş olsa bile bir şekilde hatırlatıldığında yüze tebessüm verdirecek ve hasret duyulacak bir hale getirilir hele de yaşanılan mevcut zaman hüsranlarla sıkıntılarla harmanlanmış enteresan kötü iğrenç zamanlara denk geldiyse..

Pek çok insanda bir neşesizlik hali var, gördüğüm bu.

Dünya yeterince sıkıcı. İnsanların nefes alıp vermesi lazım. Sığınacak yer arar insan. Evine, dostlarına, ülkesine sığınır, orada şefkat arar.

Yazının Devamı

Litani Nehri ve Rubicon...

Bu günlerde İngiliz yazar Tom Holland’ın Roma İmparatorluğunun tarihini anlatan “Rubicon” adlı kitabını okuyorum ve eski çağlarla ilgili birçok kitaptan öğrendiğim bir gerçeği yeniden öğreniyorum.

Bu gerçek, özde hiçbir şeyin değişmediğidir.

Binlerce yıl önce tarih yazanlar ve o yazılanlarda büyük veya küçük oyuncu olanlar bugünkülerden farklı değildi. Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi tek tanrılı dinler hiçbir şeyi değiştirmedi.

Yazının Devamı

Yumuşamanın bedeli ve Manisa sokaklarında dilden dile dolaşan kırık ayak hikayesi...

ORC 25-29 Eylül 2024 tarihleri arası gerçekleştirdiği anketin sonuçlarını paylaştı. Ak Parti tekrar birincilik koltuğu oturmuş görünüyor. CHP ve Ak Parti yüzde 30'lar bandında. Ak Parti kıl payı ile önde. Daha önceki anketleri baz alırsak chp birinciliği kaybetmiş görünüyor.

Normalleşmenin bedeli... Özgür Özel, amacına ulaşıyor, CHP eriyor. Muhalif seçmenin ucuz şovlara ve yumuşaklığa karnı tok.

Muhalif seçmen Kemal beyden şikayetçiyken gelen gideni arattı ve şimdiden Kemal bey aranır oldu. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olmasa muhalif seçmen çoktan darmadağın olmuştu Özgür Özel'in Sinan Oğan tarzı siyasetine şahit oldukça.

Yazının Devamı

Her ömrün bir eylülü vardır..

Kendimden çekilmiş bir şehir gibiyim Ve ortasında yalnızlık girdabının Yapayalnız biriyim Başına karlar yağmış dumanlı dağlar gibiyim Kimsesi kalmamış çocuklar gibiyim Hasreti özlemi gel bana sor Ne yalan söyleyeyim iyi değilim..

Şair yazar Mustafa Akgülün kaleminden damlayan beyitlerine köşemizi açtık. Kalemine ve yüreğine sağlık diyoruz.

Sonbaharı kucaklarken bu dörtlükler ruhumuzdaki hüzne eşlik etti karşılıksızca ve umarsızca. Yaprak dökümü döngüsü bir kez daha devrede.

Yazının Devamı