Sivri Dil

Sivri Dil

İnsanlar birbirlerine muhtaç yaratılmıştır.

Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) Efendimizin sözü ile konuyu açalım ve böylece O'nun şefaatinden ve dostluğundan pay sahibi olalım: "Kişi arkadaşının dini üzeredir. O halde herkes kiminle arkadaşlık yaptığına baksın."(Ebu Davud, Tirmizi)

Yalnızlık ancak Allah'a mahsustur. İbadet ve itaat noktasında, "yalnız Allah'a kulluk ve ibadet edilir" ancak sosyal yaşantıda insanlar birbirlerine muhtaç olarak yaratılmıştır. Şöyle bir hafızamızı zorlarsak, insandan başka yaratıklar gerek yumurta olarak gerek beden olarak doğurduklarını doğaya bırakmakta, doğanın şartları içerisinde yaşamlarını sürdürmektedirler. İnsanoğlu diğer yaratıklara göre istisna bir özelliğe sahiptir. Onun belli şartlarda mutlaka başkaları tarafından bakıma muhtaç olduğu dönemler vardır. Doğumundan ölümüne, çocukluk ve ihtiyarlık dönemlerinde; beslenme, barınma, konuşma, eğitim, tedavi gibi olmazsa olmazları kendi dışında birileri tarafından yerine getirilmek zorundadır. O zaman insanoğlu toplumsal bir varlıktır. Mutlaka birbirine vesile olarak yaşamlarını sürdürmeye muhtaçtırlar.

Hazreti Ali Efendimiz günün birinde; "Allah'ım beni Sen'den başkasına muhtaç etme" şeklinde dua etmişti. Sevgili Peygamberimiz: "Ya Ali sen ölmek mi istiyorsun?" diyerek müdahalede bulunur. Sonra da "İnsanlar birbirlerine muhtaç yaratılmıştır. Allah'ım beni namerde muhtaç etme şeklinde dua etmen daha doğrudur" diye nasihatte bulunmuştur. Demek ki insanoğlu mutlaka diğer insanlarla birlikte yaşayacak ancak birlikte yaşayacağı, özel manada arkadaşlık yapabileceği kişileri iyi seçmek zorundadır.

Yazının Devamı

Dönmedin..

Ben kaç bin gece nöbetini tuttum gözlerinin, Ay ışığı vururdu yamaçlarıma, sigaram elimde gecenin tam orta yerinde... Sonra sabahları bekledim güneşle dönersin diye, Her doğan günde seni bekledim ben İklimleri götürdü zaman, Saç beyaza döndü sigaram küle... Dönmedin..

Kahrımdan can yakmak istedim, hasretinin tokmağı vurdukça zamanın ruhuyla Belki diner sinemin sızısı bir nebze diye Sapan aldım kendime kuş vurmak için Onda da ben kuşlara hiç kıyamadım. Penceresinde gül yetiştiren adam değildim amma Barışçıl insandım yaşadığım kırk altı boyunca Farkında olsamda bütün mağlubiyetleri barış zamanında aldığımın…

Herkes hak verdi sevdama Bir tek sen vermedin sevdiğim Tamam ben kötüyüm baş göz üstüne de Sen de kötüsün sevgilim hem de çok kötü İster kabul et ister etme sen de öylesin.. Yine de aşkım bakidir gül sıcak tenine Kahrında hoş lütfunda..

Yazının Devamı

Tanrılar hep iflas eder..

Zor zamanlar ve insanlığa dair zihinlerde oluşan evrensel değerler ve eşik ilkeler bir bir yere serilince hafızalar asrı saadet denilen dönemleri sık anımsar.

İslami literatürde asrı saadet peygamber efendimiz Hazreti Muhammed’in dönemi ve onun arkasından gelen Hulefai Raşidin dediğimiz olgun Halifelerin hükmettiği yaklaşık 40 50 yıllık bir dönemi kapsar. Hz. Ebubekir’le başlayıp Hz. Aliyle sonuçlanan bir dönem. Arada Hz. Ömer ve Halife Osman var.

Hz. Ömer Araplara devlet teşkilatını kuran adam. Sasanilerden ve Bizans'tan esinlenerek Ordu ve Devleti yapılandırıp, devlette ehliyet liyakat sistemini ve adaleti tesis etmeyi o döneme göre üst düzeyde başarmış biri. Gönlü yüce kendi de yüce ali bir zat..

Yazının Devamı

Bir hastane hikayesi..

Hikâye kabaca şöyle: “İki yaşlı adam hastanede aynı odayı paylaşıyorlar ve biri cam kenarında, diğeri ise duvar dibinde yatıyordu. Cam kenarındaki yaşlı adam, her gün camdan bakarak arkadaşına dışarısını anlatırdı.

– Bugün deniz sakin, yine de hafif rüzgâr var sanırım çünkü uzaktaki teknenin yelkenleri rüzgârla doluyor. Park bu sabah sakin, iki salıncak dolu, iki salıncak boş, dünkü sevgililer yine geldi, aynı yere oturup konuşmaya başladılar, el ele tutuştular, ne kadar da birbirlerine yakışıyorlar. Erguvan ağaçları ne kadar güzel açmış, her yer mor bir renk almış, erik ağaçları da beyaz çiçekleriyle onlara eşlik ediyor. Denizin üzerindeki martılar ne güzel de suya dalıyorlar, bugünkü yemeklerini arıyorlar.

Günler böyle geçip gidiyordu. Duvar kenarındaki hasta, diğerinin ne kadar şanslı olduğunu düşünüyor, onun yerinde olmayı arzuluyordu.

Yazının Devamı

Culupçu..

Askerde erat mesleklerine göre tasnif edilir. Çavuş sora sora askerleri mesleklerine göre tasnif etmiş. Son bir asker kalmış ona da mesleğini sormuş. Asker, “culupçu” olduğunu söylemiş.

Çavuş ‘culupçu”luğun ne olduğunu bilememiş utanmış sormaya da... Takım komutanının huzuruna çıkmış şunlar şunlar var, bir tane de ‘culupçu’ var demiş. Takım komutanı da bilememiş ‘culupçu’yu o da çavuşa soramamış. Sonra sıralı komutanların hepsi bir üstüne listeyi götürmüş kimse de ‘culupçu’ ne diye soramamış. Tümen komutanı çağırmış bu askeri ve “evladım sen burada yanımda duracaksın” demiş.

Asker askerliğinin sonuna kadar yatmış. Tezkeresine az bir vakit kala tümen komutanı askeri hatırlamış ve tekrar yanına çağırmış ve merakını gidermek için, “Bu culupçuluk nedir?” diye sormuş. Asker bir el arabası çakıl taşı istemiş ve bahçedeki havuzun yanına dökülmesini söylemiş. Sonra havuzun kenarına uzanmış ve bir çakıl taşı alıp havuza atmış, suya düşen taş ‘culup’ diye ses çıkarıyormuş. “Komutanım; işte ‘culupçuluk’ bu” demiş.

Yazının Devamı

Birine güç vermeden karakteri ortaya çıkmaz..

Askerliğimin acemi birliği kısmını Çanakkale 116. Jandarma Er Eğitim Alayında yaptım. O dönem üniversite mezunları 8 ay askerlik yapardı toplam. Sene 2002 idi. Acemi birliği eğitimimiz 2 ay sürdü.

Eğitim alanında bir gün Eğitim Çavuşumuz değişik bir uygulama yaptı. Er olarak görev yapanların her birine 5 dakikalık çavuşluk görevi verdi.

Eğitim Çavuşumuz: "Sizi yetkili kılıyoruz. İsteyen istediği komutları verebilir istediği uygulamayı yapabilir" dedi. Rol icabı çavuşluk sırası gelen adeta canavar kesiliyordu. Öyle manzaralarla karşılaştık ki er arkadaşına tokat atanı mı desem, yat-sürün, otur-kalk şuraya koş, buraya koş diyerek samimi arkadaşlarına bile kötü muamelede bulunanlar oldu. Bu uygulama çok uzun sürmedi.

Yazının Devamı

Aç gözlülük ağına takılanların hazin sonu ve bir Urgan meselesi..

Açgözlülük, psikolojide haz ilkesiyle yakından ilişkilendirilen bir kavramdır. İnsan, hazzını sürekli kılma isteğiyle daha fazla maddi ve manevi kazanç talep eder. Bu talep, bireyde güçlü bir rekabet duygusu ve bireysel başarı arzusuyla kendini gösterir. Hatta bu yapı, toplumsal normlar içinde açgözlülüğü bir tür kahramanlık olarak bile yüceltebilir. “Kazanan her şeyi alır” zihniyetiyle bireyler, sürekli daha fazla birikim ve statü elde etme kaygısıyla hareket ederler.

Kişi, doyumsuz bir şekilde “daha fazla” isteme eğilimindedir ve bu his, beynin ödül sistemini etkiler. Ödül sistemi büyük ölçüde dopamin hormonuna dayanır ve açgözlülük, bu sistemi aşırı aktif tutar. Dopamin, kişinin daha fazla ödül beklentisi içine girmesine ve benzer eylemleri tekrar etmesine neden olur. Örneğin, Knutson, Rick, Wimmer, Prelec ve Loewenstein (2007) tarafından yapılan bir fMRI çalışması, yatırım kararı öncesinde dopamin salınımının arttığını ve bunun kişiyi daha riskli, ancak potansiyel getirisi yüksek seçimlere teşvik ettiğini ortaya koymuştur. (Knutson, B., Rick, S., Wimmer, G. E., Prelec, D., & Loewenstein, G. (2007). Neural predictors of purchases. Neuron, 53(1), 147–156.)

Açgözlülük aynı zamanda “istemek” ve “sevmek” arasındaki nörokimyasal ayrımla da açıklanabilir. Dopamin, genellikle bir şeyi çok istemekle ilişkilidir. Bu nedenle açgözlülük, yoğun bir şekilde isteme dürtüsüyle açıklanabilir. Ancak kişi, kazandığı paradan veya elde ettiği statüden gerçek bir haz almaz; bunun yerine dopaminle tetiklenen “daha fazla” arzusuna kapılır.

Yazının Devamı

Emevi Camii'nde namaz kılsan ne olur, kılmasan ne olur

Suriye’de Esad'ın gitmesi ve Baas rejiminin yıkılması neticesinde Emevi Camii'nde namaz kılmalar ve oradan poz vermeler sıklaştı. Adeta moda haline geldi. Alnı secde görmeyenlerin yüzü seccade görmüşse bu büyük bir kazanım elbette. En azından Rable geç de olsa bir bağlantı kurmuşlardır, der seviniriz. Ve fakat siyeri biraz bilen biz muhafazakar islamcı çevreden gelen insanlar Emevi camiinde namaz kılıp poz verirken biraz daha dikkatli olmalıyız.

Gelin Emeviler hakkında kısa bir bilgi sahibi olalım…

Mesela kimi cahillerin hazret dedikleri Yezid bin Muaviye kimdir bir bakalım. Muaviye, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in gözünün nuru olan torunu İmam Hüseyin'i, Kerbela'da susuz ve zulüm ile katleden, İslam'la alakası olmayan bir din düşmanı ve putperest zalimin ta kendisidir.

Yazının Devamı

Öl söz verme, öl sözden dönme..

Yalancı durumuna düşmekten korkan büyükler "öl söz verme, öl sözden dönme" demişler. Şimdilerde hayat pahalılığının egemen olduğu ülkemizde en ucuz şey söz oldu. Çünkü yalancılık meslek oldu, davranış biçimi oldu…

Böylece toplumda kimsenin kimseye inancı kalmadı. Genel kanaat her gördüğünüz insana siz de zamanla yalancı nazarıyla bakmak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü ne kadar samimi ve dürüst olsanız da oluşan yalan toplumunda yalandan korunmak için kendi içinize kapanmak zorunda kalıyorsunuz. Size uzanan her elin, konuşan her dilin sahibini yalancı olarak görmezseniz, yalancılar sizi yaralıyor, sizi paralıyor.

Elbette yalan dünyanın cazibesinden kurtulup kendini Hakka ve Hakikate adayan çile ehli fedakârlar da vardır. Ama sayıları bir elin parmağı kadar azdır.

Yazının Devamı

Asgari ücret ve politika faizi..

Asgari ücretin 22 bin olarak açıklandığı 24 aralıktan geceye doğru yuvarlanırken.. 24.000 TL olur diye düşünüyordum.

Asgari Ücret 22.104 Lira Olarak Belirlendi! Dört Kişilik Bir Aileden En Az İkisinin Çalışmak Zorunda Kaldığı Bir Ücretlendirme Her Kesime Hayırlı Olsun!

Eskiden bir laf vardı: Bazı hayaller hayal olarak kalmalı.. Dar geçimlinin hayalleri kursağında kaldı. Zor, geçim çok zor bu şartlarda.

Yazının Devamı

2025 yılı da emekli yılı ilan edilsin..

Malum 2024 yılı emekli yılı ilan edildi. Tamam biraz refah bollluk olur demiştik hayatlarında fakat bu kadarı da beklenmiyordu..

Emekliler, ilan edilen bu 'emekliler yılı' sayesinde adeta bir elleri yağda, bir elleri balda bir hayat yaşadılar, yedikleri önlerinde yemedikleri ise arkalarında, ceplerinden ve sofralarından taştı döküldü!

İşe daha yeni başlamış olan, daha yeni atanmış olan gençler de, emeklilerin yaşadıkları bu bolluğu görünce onlara imrendiler ve biz ne zaman emekli olacağız diye hayıflanmaya başladılar!

Yazının Devamı

Hayallerin peşinden gitmek felakete giden tek yönlü bilet olabilir..

Bir insanın gücü ve zekası dar sınırlar içinde bulunur. Her şeyi yapmak isteyen hiçbir şey yapamaz. Bazen büyük bir müzisyen olsaydım, bazen sanayi işleri bana göre değil şu işi yapsaydım, bazen de eğer politika sahasına atılmış olsaydım hiç kuşkusuz başarırdım diyen kararsız insanları görürüz. Hiç kuşkunuz olmasın ki bunlar daima amatör müzisyen iflas etmiş bir fabrikatör ve başarı kazanamamış politikacı olacaklardır.

Napolyon savaş sanatının belirli bir noktada kuvvetli olmaktan ibaret olduğunu söylerdi. Yaşama sanatı da harekete geçilecek bir nokta seçmekten ve bütün gücü oraya toplamaktan ibarettir. Bir meslek seçimini tesadüfe bırakamayız; kendisine bir meslek seçmek üzere olan insan kendi kendine şöyle bir soru yöneltmeli: Acaba ne olabilirim? Çünkü kabiliyetlerinde olmayan bir şey için kendisini zorlaması abes olur. Eğer kızını cesaretli ise onu büro şefi yapmaktansa, pilot yapınız fakat bir kez meslek seçildi mi hata veya önemli bir arıza olmadığı taktirde pişman olmak ve dönmek yoktur.

Seçilen bir mesleğin içinde bile yeni yeni seçimler yapmak gerekecektir. Bir yazar bütün romanları yazamaz, bir devlet adamı idare mekanizmasındaki bütün birimleri ıslah edemez, bir gezgin bütün ülkeleri gezemez. Askerler bir emrin bütün sonuçlarını iyice tarttıktan sonra tartışmayı bir kelime ile sona erdirmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Siz de iç aleminizde yaptığınız tartışmaları böyle sona erdiriniz.

Yazının Devamı

Bir insan niçin adliye basar, insan öldürür!

Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş, genç avukatlarla bir araya geldiği “Gençlikle Gelecek” adlı programda bir bakıma böyle diyenlere çok çok haklı bir cevap verip şöyle demiş: “Adliye binalarımız çok güzel, ama adalet var mı?”

Evet, bu soru 100 puanlık bir sorudur ve Türkiye’yi idare edenler millete ikna edici bir cevap vermek durumundadırlar: “Adalet var mı?”

Ankara BB Başkanı Mansur Yavaş şunları da söylemiş: “Eskiden Türkiye’de herhangi bir şekilde bir hukuksuzluk olduğu zaman buna ses çıkaran çok sayıda insan vardı. İyi ki barolar var, ama onun yanında ne üniversitelerimiz ne hukuk fakülteleri… Hiç kimseden artık tek bir kelime çıkmaz oldu. Bundan biz utanmalıyız. Yani o hukukçuların hukuksuzluğa ses çıkarmaması, sanki bir şey yokmuş gibi böyle kör ve sağır olmaları hukuk adına utandırıcı. Bu da adalet sistemimizin nereye geldiğini gösteriyor. Demek ki çok güzel adliyeler yapmakla, çok sayıda hukuk fakültesi açmak da adalet olmuyormuş. İnsanlar adaleti bir defa kendisi özümsemeli içinde yaşamalı. İnşallah o günlere tekrar erişeceğiz. Ben mesleğinize sahip çıkmanızı çok önemsiyorum.” (14 Aralık 2024)

Yazının Devamı

Ünvana paraya ve evlada doyulmaz..

Eski büyüklerimizden kalan bu söze kimi yeni büyüklerimiz küçücük fakat kendileri için çok büyük ve çok önemli bir ekleme de yapmışlar devlet malına da doyulmaz demişler.

Hatta bu keşiflerinin temelindeki ve tepesindeki suç damgasını örtebilmek amacıyla bu sözlerine akıllarınca bir hafifletici neden bile bulmuşlar:

Devlet malı deniz yemeyen domuz demişler.

Yazının Devamı

Orta Doğu artık eskisi gibi olmayacak ve İsrail bölgede baskın güç olacak

Her şey 7 Aralık‘ta Hamas‘ın İsrail’e gerçekleştirdiği saldırı akabinde başladı. Orta Doğu‘da Taşlar yerinden öyle oynadı ki yepyeni bir Orta Doğu düzeni ile karşı karşıyayız bugün. Esat rejimi devrildi 12 günlük kısa bir süre içinde. Aslında 13 yıl artı 12 gün. 2011’den beri bir iç savaş içerisinde; milyonlarca sığınmacı çevre ülkelerde çoğu da Türkiye’de.

Hamas‘ın gerçekleştirdiği saldırı sonrasında İsrail Orta Doğu‘da kendisini rakip olarak gördüğü herkese saldırdı. Gazzeyi dümdüz etti, büyük bir katliam gerçekleştirdi. Hizbullah’ın ve Hamasın liderlerini öldürdü. Hizbullah’ı sokağa çıkamayacak şekilde köşeye sıkıştırdı. İran’ı bombaladı tehdit etti onu köşeye sıkıştırdı. Rusya zaten köşeye sıkıştığı için Suriye alanı bomboş bir vahaya dönüştü ve burada çok büyük bir uzlaşıyla İngiltere’nin Amerika Birleşik Devletleri'nin İsrail’in ve Türkiye’nin desteklediği bir operasyonlar kümesiyle 12 gün gibi çok kısa bir sürede HTŞ yanındaki farklı gruplarla birlikte Şamı işgal etti ve esat kaçmak zorunda kaldı.

Peki buraya kadarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Suriye’nin akibeti bundan sonra ne olacak? Bu soruyu bir uzmanın yanıtlama şansı yok. Çok çetrefili çok yönlü bir mesele. Yanıtlamak zor, sadece bildiğimiz şu:

Yazının Devamı

Trump Orta Doğu’da cehennemi kime yaşatacak?

Suriye’de Heyet Tahrir Eş-Şam adlı silahlı gruplar yani eski el kaideden ayrılan bir grup ve ona destek veren Suriye milli ordusu unsurları Halep saldırısını başlatıp Hamaya doğru ilerlerken Amerika’nın yeni seçilen başkanı Trump‘tan da eş zamanlı olarak bir açıklama geldi:

Ben 20 Ocak‘ta koltuğa oturana kadar eğer Gazzeliler Hamas rehineleri teslim etmezse İsrail’e, Orta Doğu‘ya cehennemi yaşatacağım, Cehennemi yaşatırım diye.

Öncelikle şunu sormak lazım: Orta Doğu’da cehennemi kime yaşatacak?

Yazının Devamı

Mesele faizleri yükseltmek değil, orada tutabilmek..

Son PPK toplantısı sonrası yapılan açıklamayla faiz indirimi beklentisi artık iyiden iyiye güçlenmiş durumda. Özellikle sanayi tarafında yaşanan zayıflama nedeniyle başta imalat sektörü olmak üzere iş dünyasının faiz indiriminin gerekliliği konusunda sesinin gittikçe arttığı bir dönemdeyiz. Bir önceki PPK’ya kadar defalarca “aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı düşüş olmadan faiz indirimine girmeyeceklerini açıkça ifade eden Merkez Bankası, ortada hiç de belirgin ve kalıcı düşüşe dair emareler olmadığı gibi Kasım başında yeniden revize etmek zorunda kaldığı yıllık enflasyon beklentisine rağmen birden bire tatlı mesajlar vermeye başladı.

Açıkçası bu tatlı mesajlar, yıllık enflasyon beklentisini %33 ile başlatıp %44’lere kadar revize eden yani hedeflerinde %33’lük sapma yaşanan bir merkez bankasından beklenmeyecek derecede garip açıklamalardı.

Faiz indirimlerinden en çok kimler yararlanır: Bankalar, Hazine tahvili almış olanlar, yeni kredi kullanacak olan kişi ve kurumlar, carry trade yapanlar, borsacılar vs. vs.

Yazının Devamı

Gözüm hep o kravattaydı..

Kırk beş yıl ipincecik bir çizgiyle bakıştım,

Büyüdüm okudum yazdım düşündüm sevdim

Gözüm hep o kravattaydı.

Yazının Devamı

Yokluğun yüzyılı ve muhalefetin hali pür melali.

Vaktiyle bir milletvekili Erdal İnönü’ye “Öyle dil ucuyla ‘iktidara geleceğiz’ denmez” diye üslubundan dert yanmış. İnönü ‘Ne diyeceğiz?’ diye sormuş. Milletvekili de “S. S. iktidar olacağız’ diye bağıracaksınız” demiş. İnönü seçim döneminde İzmir mitinginde konuşurken “Ey İzmirliler iktidara geleceğiz. Nasıl geleceğimizi de…” demiş mikrofonu o milletvekiline uzatmış, “Şimdi A. Bey söyleyecek…”

Fıkra değil gerçek olmalı. Çok kişiden dinledim çünkü. Gerçeğe de uygun. Erdal İnönü’nün, yumuşak üslubu, ılımlı söylemi vardı. Bağırıp çağırmaz, ortalığı inletmezdi. Nitekim kendisine ‘Tam İsveç’e Başbakan olacak adam’ denmişti. Türkiye’de siyaset yapamadı. Kendi isteğiyle aktif politikayı noktaladı. Koltuğu terk edebilen ender örneklerden biridir.

31 Mart seçim sonuçları siyasi yapıyı bütünüyle değiştirdi. İktidar kaybetti, muhalefet kazandı. Özgür Özel’den beklenen 31 Mart rüzgarıyla iktidar değişimini sağlamak ve partisini iktidar yapmak. Bu da iktidarı erken seçime zorlamaktan geçiyor. Evet, Meclis’te muhalefet partilerinin sandalye sayısı erken seçim kararı için yeterli değil.

Yazının Devamı

Sosyal çürüme sessiz bir katildir..

Muhafaza etmek kavramı geleneklerinden kopmaya, yeniliğe kapalı direnen toplumların en büyük özelliğidir. Türklerde muhafazakar milletlerden sayılır. Neticede matbaa bile 400 yıl sonra gelmiş Osmanlı’ya.

Bunun yanısıra neredeyse bir asırdır sağ popülist iktidarlar yönetti devleti. Son 22 yıl ise Ak partiyle muhafazakar İslamcı çizgide geçti.

Haklarını teslim etmek lazım ki, mevcut iktidar kadroları şahsi kârlarını muhafaza edebilmek için, şahsi servetlerini kartopu gibi büyütebilmek için her fırsatı en üst düzeyde değerlendiriyorlar ve adeta kılı kırk yarıyorlar.

Yazının Devamı

Mahalle yanarken saç tarayan ana muhalefet titreyip kendine gelmeli..

Hayli zamandan beri, yönetim katında oturan siyaset esnafının, 'bize her şey mubah ve size her şey yasak' anlayışı ve sıkı uygulamasından ötürü yoksulluk, öylesine bir dipsiz kuyuya dönüştürüldü ki, hemen hemen her alanda sözün bittiği yere gelindi.

Yani, partizanca olmayan, hakkaniyetle bakabilecek her göz için, adaletle yorumlayan her zihin için, iktidar ve ortaklarının dağarcığında söz bitmiştir, söyleyecek sözleri tükenmiştir. Şair ne güzel demiş; 'Tükendi mürekkep karıştı satır/ Bilemez ki bu kâtip ne yaza şimdi.' Bu kadronun hem kendileri hem de sözcüleri, gözcüleri söyleyecek sözü tükettiler.

Binlerce asgari ücretlinin tam bir ay geçinmek için kılı kırk yardıkları, kıvrım kıvrım kıvrandıkları bir rakamı bir günde harcayanların, hatta saatler içinde bol keseden harcayanların bu millete söyleyecek ne sözleri olabilir?

Yazının Devamı

Bir konser bir ev kampanyası..

Simge Sağın oturduğu siteden 20 milyona bir ev daha almış. 20 milyonluk fazla bir ev yetmez Simge'ye. Belediye başkanlarımız bir Simge Sağın'a konser ayarlasa bir ev daha alsa fena olmaz mı güzel şarkıcı!

Bir konser bir ev kampanyası faaliyete geçirilmeli her şarkıcı için.

Ebru Gündeş ve kendisine yardımcı olan arkadaşlarına yaklaşık iki saat süren bir konser için 45 milyon lira ödemiş Ankara Büyükşehir Belediyesi.

Yazının Devamı

Kapitalizmin yarattığı yıkım..

Son iki bin küsur yılda doğanın, içindeki bütün canlılarla birlikte yok oluşa yönelmesinin iki esas suçlusu var: Musevilik ve Hristiyanlık gibi tek tanrılı dinler ve kapitalizm.

Aslında dinler ve kapitalizm ayrı gibi görünse de önemli bir noktada örtüşüyorlar.

Bu nokta, dinlerin ortaya çıkışlarından kısa bir zaman sonra kendilerini devletlerin ve tüccarların gönüllü bir hizmetkârı hâline getirmeleri, kurallarını onların işlerini kolaylaştıracak şekilde belirlemeleridir. Kristof Kolomb (1451-1506) tarafından keşfedildikten sonra kıtaya giden beyazlar, Karayipler’in ve Güney Amerika’nın yerlilerini kısa zamanda yok ettiler. Yok oluş o kadar çabuk ve komple oldu ki onların ateşleriyle salgıladıkları karbondioksidin kaybolması, iklim değişikliğine yol açtı. Kilise ve papazlar bu büyük vahşetin kolaylaştırıcılığını yaptılar.

Yazının Devamı

Modern çağ sahabesi Mansur Başkan dedik, sen bizi el aleme rezil ettin.

Modern çağ sahabesi Mansur Başkan dedik, sen bizi el aleme rezil ettin.

Mansur dedik. Yapmaz dedik. Bir bildiği vardır dedik. Sen bizi eşe dosta madara ettin, kepaze ettin.

Mansur Başkana şunu sormak lazım: Lahmacun sipariş ettiğimizde;

Yazının Devamı