Yapay zeka rönesansı..
Yapay zekâ zaman içinde bazı iş kollarındaki personel eksiklerini tamamlamak için kullanılacak. Madem personel yok bari yapay zekâyla boşluğu dolduralım denecek. Sonra yapay zekâ daha da gelişecek.
Bilimkurgu hikâyelerinde binlerce kişiye bakan bir tane doktor vardır. Robotlar ve yapay zekâ diğer bütün işleri halleder. İş oraya doğru gidecek.
Otonom sürüş yaygınlaşacak. Taksicilik ilk yok olacak mesleklerin başında geliyor.
Yeni moleküllerin bulunması kolaylaşacak. İlaç geliştirmede yeni moleküller, sanayi ve inşaatlarda yeni malzemeler çığır açacak.
Yapay zekâ Rönesans’ını ıskalayan milletler nasıl zamanında sanayi devrimini kaçıran milletler çok geri kaldıysa benzer şekilde geri kalacak.
Kötü niyetli hükumetler yapay zekâyı da halk üzerinde daha fazla baskı kurmak ve manipüle etmek amaçlı kullanacak. Kötü niyetli hükumetlerin olduğu yerlerde distopya yaşanacak.
Geri kalmış milletler eğer bu tür kötü niyetli hükumetlerle yönetilirlerse orada yaşayan halkların hali içler acısı olacak.
Uzun ömür üzerinde çalışan uzmanlar yaşlanmayı tedavi edilebilir bir hastalık gibi değerlendiriyor ve yaşlanmayı geriye çevirmenin yollarını arıyorlar.
İnsanlar gelecekte daha uzun yaşayacak. Ancak eğitim sistemi buna hazır değil.
25 yaşında bir genç hayata atılan bir genç 75 yaşına geldiğinde de halen para kazanabileceği bir iş yapmak zorunda kalacak.
O zaman hem çocukları hayata hazırlayan eğitimin kökten değişmesi gerekiyor hem de eğitimin bir noktada bitmemesi ve sürekli devam etmesi gerekiyor.
Yapay zeka herkesin ihtiyacına ve öğrenme hızına göre öğrenmesini sağlayacak.
Neuralink gibi insanın makineyle sadece zihinle iletişim kurmasını sağlayan teknolojiler sayesinde "post human" dönemde insanlar yapay zekâya sadece düşünceyle ulaşabilecekler.
William Gibson'ın hayal ettiği dünya çok uzak değil.
Not 1: İşadamları siyasetçi bürokrat yargı dörtlemi kurulmuş. Milletin iflah olması mümkün değil. Tuz çürümüş. Çürüme kurumsal. Sizin benim dürüst olmamın hiçbir ehemmiyeti kalmadı.
Not 2: Çok fazla açıklanamayan mal var para var Ekrem Başkanın dosyasında. Umarım açıklama getirir, yoksa sadece kendini değil milletin ümitlerini de bitirir. Genç kalmaz ülkede kaçar gider. Muhalefet de iktidar gibiyse siyasetle uğraşmanın ne anlamı var, der gider. Zaten gidiyor daha da hızlanır.
Biraz deşilse muhtemelen tüm zenginlik Beylikdüzü belediye başkanlığından sonra olmuştur. 3 kuşak falan hikâye.
Bu söyleniyor baştan beri ama yine de İstanbul'da seçildi, ülkede de karşılığı var. Reisin de karşılığı var. Ama muhalif genç kitle affetmez bu şeyler doğruysa..
İddiaya göre danışmanı Murat Ongunun Beykoz’da 60 milyonluk villası var. Varın gerisini siz düşünün. Ben 25 yıldır çalışıyorum 60 milyonu bırakın 6 milyonluk evim yok.
Not 3: Başka birine yapabileceğiniz en acımasız şeylerden biri, onları gerçekten olduğundan daha fazla önemsiyormuş gibi yapmaktır. (D. COUPLAND / Hey Nostradamus)
Not 4: İBB'nin açıklamasındaki haklı nokta;
"Biz de bir sürü dosya verdik. Onlar ne oldu?"
Doğru!
Bu işin AKP-CHP ayrımı olmamalı.
Eski dosyalar da incelenmeli ve SUÇU olan CEZALANDIRILMALI!
Not 5: Türkiye’de en çok istismara uğrayan beş şey:
1] Din
2] Vatan
3] Bayrak
4] Atatürk
5] George orwell
Not 6: enflasyon tırmanmış, işsizlik rekor seviyelere ulaşmış, 30 yıl önceki diplomalar iptal ediliyor, belediyelere el konuluyor, hukuk paspas ediliyor, ülke bir kovboy kasabasına dönmüş, herkes birbirine ateş ediyor, o sırada banu avar:
"Kürtler nefes alıyor, yetişin, izin vermeyin!"
Not 7: adamların tüm belediyelerine el koyuyorlar, hâlâ lafı dolandırıyor chp yönetimi. ya tüm milletvekillerinle, tüm belediye başkanlarınla istifa edip net bir tavır alırsın, ya da sesini kesip oturursun. Bıktık şu korkak, mıymıntı, ne istediği belirsiz tiplerden.
Not 8: melih gökçek'in oğlu, yolsuzlukla mücadeleyi anlatıyor. Fıkra bu kadar.
Not 9: Az sonra buluşacağız güzelim...
Bir yıl sonra...
Bilemedin iki yıl...
Bir nesil sonra...
(MAHMUD DERVİŞ / Biz Kaybettik, Aşk da Kazanmadı)
Not 10: ABD'de 2 yıllık tahvil %4, TR'de 2 yıllık tahvil %40. FED %4,33 ve TCMB %42,5 ile piyasaya para veriyor. Tahvil faizleri bu seviyede kaldıkça ne Türkiye’de ne de ABD'de görünür gelecekte faiz inemez. Geçmiş olsun diyorum.
Not 11: Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum fakat belediye başkanlarının yan işi genelde müteahhitlik. İşletme mezunu birisinin inşaat şirketi olması bir tek bana mı garip geliyor? Bu ülkede hiç mesleği doktor, kimyacı veya bilgisayar mühendisi olan bir belediye başkanı var mı acaba?
Not 12: “Bir koyun sürüsüne salıverilmiş iki aç kurdun yaptığı zarar, servet ve mevki düşkünü bir adamın dinine yaptığı zarardan daha büyük değildir.” (Hadis-i Şerif)
Not 13: Doları baskılamak, kuru dengelemek için bugün bir miktar döviz satacaklar ama bu yeterli olmayacak. Bu da aslında bir proje. Uzun zamandır zaten sabit tutuyorlardı. Artırmak için bir olay gerekiyordu. Kaos içinde şuan kimse doları konuşmayacak. Onun fiyatı kısa süre içeresinde 40 TL.
Not 14: Ekrem İmamoğlu, düşmanı kendi içlerinde aramalı. Her şey danışıklı dövüş. Özgür Özel, her şeyi biliyordu. Herkes şuan poker face. CHP’nin kendi içinde karışıklıklar var. Zaten Ekrem İmamoğlu’nu şikayet edenler CHP’nin içinden. Pazartesi İmamoğlu serbest kalmayacak. Muhtemelen İstanbul’a Kayyum atanır.
Not 15: Cübbelinin damadının abilerinin mal varlıklarına el konulmuş. Şimdi bu devletinin sahiplerinin bir tarzı var. Adam kullanırlar, işleri bitince de onu bir suça bulaştırıp halkın önüne atarlar, sonra da operasyon yaparlar. Devletle bir alakam yok, garip bir dervişim ama herkesten daha iyi devleti biliyorum. Bu da ilginç. O da ilginç. Ben de normal değilim.
Not 16: Yolculuk yapa yapa farklılıkların kaybolduğunu fark ediyor insan: her kent bütün öteki kentlere benziyor sonuçta, biçim, düzen ve uzaklıkları değiş tokuş ediyor aralarında yerler, ‘biçim’siz, ince bir toz bulutu kaplıyor kıtaları.
Not 17: Farklılıklar neden önemli? Çünkü yaradılış bunun üzerine kurulu… Hepimiz birbirimizden farklıyız. Hikâyemiz bu farklılıklardan doğuyor. Bu farklılıklar törpülendikçe hepimiz belli standartlar üzerinden büyük ölçüde aynılaşıyoruz. Bu hal, hikâyelerin de standart bir akışta ilerlemesi, her kişiye özgün ayrıksı ve zenginleştirici karakterini yitirmesi, hiçbirimizde yaşama zevki bırakmayacak derecede anlam kaybına uğraması sonucunu doğuruyor.
Not 18: Hayatlarımız birbirine benzedikçe, kişiliklerimiz de birbirini tekrar eder hale geliyor. Bu yaradılıştan kazandığımız başkalıkların kaybolması ve her bir insanın kendi başkalığından hayata katabileceği zenginlikleri kaybetmesi anlamına geliyor. Hayat küçülüyor, sıradanlaşıyor ve sürekli kendini tekrarlayan, fazlasıyla tahmin edilebilir bir döngüselliğe mahkûm oluyor.
“Bana anlamlı bir şey söyle!” dedi yapay zekâya. “Yaşa!” dedi sadece yapay zekâ cevaben!
Not 19: Her nutka çıkanın günün anlam ve öneminden bahsettiği anlamsız ve önemsiz günler yaşıyoruz mütemadiyen!
Not 20: Sabahları penceremi açıp nehir kıyısında binlerce kuş görünce mutluluk duyuyorum. Bunun ötesinde bir şey istemiyorum.... (ROMAIN GARY / Cennetin Kökleri)
Not 21: Enflasyonla mücadele adına yapılanlar bazen çorabın teki kaybolunca diğerini de atmak gibi bazen de lastiği patlamış bisiklete pompa basmak gibi karşılık buluyor. Hâlâ "dezenflasyon süreci" ile Hala Madrid’in aynı coşku ile söylendiği bölüm bitiyor, yazın yağar kar başıma ile bırakınız gitsin arabeskinin kesişim kümesi büyüyor, biz hâlâ bir yere varamıyoruz.
Not 22; İnsan zihninin, boş bir çatı katına benzediğini ve insanın bu çatı katını kendi seçeceği mobilyalarla döşeyeceğini düşünüyorum. Yalnızca bir aptal, önüne gelen bilgiyi kapar, böylece ona faydası dokunabilecek bilgiler kalabalıklaşır ya da birçok şey birbirine girer ve o bilgiye ihtiyacı oldu mu güçlükler yaşar. Ama becerikli ve usta bir kimse, zihnine ya da çatısına bir şeyler alırken son derece dikkatlidir. İşini yapmasına yardım edecek aletlerden başka hiçbir şeyi yoktur ama bunları sınıflandırmış ve kusursuz bir düzene sokmuştur. O küçük odanın duvarlarının esnek olduğunu ve her ölçüde genişleyebileceğini düşünmek hata olur. Emin olun ki, zaman geliyor, zihninize kattığınız her bilgiyle önceden bildiğiniz bir şeyi unutuyorsunuz. Bu yüzden, önemsiz bilgilerin önemlilerin önünü tıkamaması çok büyük önem taşıyor.
Not 23: Kendisi için çok değerli şeyleri bir türlü hatırında tutamamak mı daha çok kahrediyor acaba insanı, yoksa saklamaya değmeyecek pek çok şeyi bir türlü belleğinden silip atamamak mı?
Not 24: Sanayici, enflasyona kurban gitmesin!
Bu "ücretlinin, emeklinin alım gücü yeterince enflasyona kurban gitmedi biraz daha kurban gitsin, o daha iyi bir seçenek" demektir.
Not 25: ekrem imamoğlu'nu hiç var olmamış hale getirmeye çalışıyorlar anladığım kadarıyla. hiç doğmamış, hiç yaşamamış, hiç okumamış, hiç siyasete girmemiş, hiç belediye başkanı olmamış, hiç akp'yi yenmemiş. Nüfus kütüğünden silerlerse şaşırmam.
Not 26; seksenli doksanlı yıllarda köylerden kentlere yoğun bir göç yaşandı. Gecekondu semtlerine yerleşen kalabalıklar içinde düzgün insanlar, çocuklarını okutmaya, birtakım zor işlerde ömür çürütüp ekmek parası kazanmaya, ailelerini geçindirmeye çalıştı. Tembel ve problemli insanlar, kahvehane köşelerinde pineklerken, bir yandan da hazine arazilerinde beleş arsa kovaladı ve yer kaptı. Kentsel dönüşümle birlikte o kahvehane köşelerinde yan gelip yatan insanlar daire sahibi oldu, dükkan sahibi oldu, inanılmaz bir ranta kavuştu; düzgün insanlar, ay sonunu zar zor getiren garibanlara dönüştü. Çarpık sistem çarpık zihniyetli insanların önünü açarken, düzgün insanları cezalandırdı. Çarpık zihniyetli insanların çarpık sistemi bu kadar hararetle savunmasının sebebi biraz da budur işte.
Not 27: %49 faize rağmen geçen hafta Merkez Bankası döviz satmaya devam etmiş.
18 Mart’tan bu yana net satış 57 milyar dolara ulaştı.
Para-kredi politikası sıkıyken ve ekonomi yavaşlarken tüketim malı ithalatı hala artmaya devam ediyorsa ve döviz rezervleriniz azalıyorsa, kuvvetle muhtemel paranız reel olarak değerlidir veya para politikanızı daha da sıkıştırmak ve reel faizleri daha da yükseltmek elzem hale gelmiştir.
Not 28: Ekonomik büyüme oranı her yıl ortalama %5 olan bir ülkenin her vatandaşın gelirini 15 yılda iki katına çıkarır.
Zenginleşir, tatile, sinemaya, diğer aktivitelere ve ailesine daha fazla zaman ve para ayırır
Ülkemizde bunun tam tersi oldu. Son 10 yılda gelirin %70'ni çaldılar.
Not 29: Ömür, sevmeyi öğrenmeye yetmiyorken..
Nefret etmeyi hangi ara öğreniyorsunuz?
Cahit Zarifoğlu
Not 30: Bilmem ki kuşlar bu hengamenin neresine uçar.
Cahit Zarifoğlu
Not 31: İnanılmaz!
Okula GÜVENLİK diye, ESKİ HÜKÜMLÜ almışlar ve 2 temizlikçi emekçi kadın kardeşimizi VURMUŞ!!!!! Yer Giresun.
Okul bu okul!
Bu kaçıncı vaka!
Zanlının bir süre önce cezaevinden tahliye olduğu ve eski hükümlü kadrosundan topluma kazandırılmak için okulda işe alındığı öğrenildi. Çok güzel kazandırılmış topluma. Yazık bu iki masum insan evladına. Ruhları şad olsun.
Not 32: Hocası yanında olmayan öğrencinin tutunacağı tek dal kalır.... o da siyasetçilerdir.
Siyasetçi kendi amacını en yükseğe çıkarır. Senin emeğini kullanarak yapar bunu.
Öğrencileri siyasetçinin kucağına atmayın.
Not 33: Tarifini sorsalar…
Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi.
Az kalsın ölüyormuşum gibi.
Cahit Zarifoğlu
Not 34: Dr. Svecenski babacan tavrıyla kolumu kavradı ve "bunu hiç unutma" dedi; "Çoğu zaman ailenin yanlış üyesi hastaneye yatar." Sonradan bu sözü hatırlatacak o kadar çok durumla karşılaştım ki, zaten unutamazmışım. (ENGİN GEÇTAN / Rastgele Ben)
Not 35; Resmi sayılara göre Türkiye’de halen 994 bini resmi ve 175 bini özel okullarda olmak üzere toplam 1 milyon 170 bin çalışan öğretmen var. Aklıma takılan soru şu: MEB’de 500 bin öğretmen açığı var ve bu yüzden birçok ders boş geçiyor, buna rağmen atamalar “bütçe kısıtı” yüzünden yapılmıyor mu? Hal böyle değilse yani 500 bin öğretmen açığı yoksa bu atamaları zaten yapmamak gerekir. İktidarı devralmak üzere olduğu iddiasında bulunan CHP’den “kıt kaynakları, sonsuz ihtiyaçlar arasında en yüksek verimi sağlayacak şekilde tahsis edecek” bir iktisadi politika ortaya koymasını bekliyoruz. “Zenginden alacağız fakire vereceğiz” demek yetmez. Hele hele CHP iktidara gelince devlet, her diplomalı işsize iş verecek deniyorsa, diplomasız işsizlerin hakkı yenmiş olmaz mı?
Not 36: Uzunca bir süredir muhalefet, kamuda mülakatın kaldırılmasını istiyor. Sebep olarak, AK partinin mülakatı, yandaşlarını işe yerleştirmek amacıyla kullanmasını gösteriyor. AK partinin mülakatı bu amaçla kullanıyor diye mülakat kaldırılmamalıdır. Çünkü göreve “liyakatli” insanları getirmek için işe alımlarda mülakat kamuda da vazgeçilmez bir değerleme yöntemidir. İşe almalar iki aşamadır. Birincisine “eleme”, ikincisine “seçme” denir. İşe almanın “eleme-sıralama” aşamasında yapılan yazılı sınavlarda alınan tek bir not, o adayın açık olan pozisyonu dolduracak en uygun kişi olduğunu gösteremez. Bu cümlede bilhassa “liyakatli” değil “uygun” sıfatını kullandım. Yazılı sınavlar bilgi düzeyini ölçer. Sınav interaktif değildir. Aday, sınav kâğıdıyla baş başadır. Kişinin huyu, suyu, mizacı, karakteri ve değer yargıları hakkında “soru-cevap” yoluyla kanaat oluşturmak çok zordur. Biraz uyanık bir aday, bu maksatla sorulan soruları kazasız belasız atlatabilir. Hâlbuki usta bir mülakatçı, karşısındaki adayın, hem sınavın ölçemediği bilgi derinliğini ve hem de karakterini ortaya çıkarabilir. Onu önce rahatlatıp sonra birazcık kızdırarak tepkici hale getirir. Aday, sözlerine hâkim olsa, beden diline hâkim olmaz. Mizacını belli eder. Emekçi, tek başına eser yaratan ressam veya bestekâr değildir. Değer yaratma bir takım oyunudur. İktisadi olan, bireyin değil takımın başarısıdır. Mülakatın bir amacı da “liyakatli” kişinin takım oyununa yatkın olup olmadığını anlamaktır. Mülakatın adaya da faydası vardır. Görüşme sırasında o da çalışacağı işverenin veya işyerinin gerçeklerini anlama fırsatı yakalar. İşe girince nasıl bir kültür ve zihniyet ortamı bulacağını, mülakatçının takındığı tavırdan anlar. Ona göre karar verir.
Not 37: Hayal bu ya, bir gün ekonomi yönetimini üstlensem ilk yapacağım şey “fiyatız reklamları yasaklamak” olacaktır. Lokantadan kazıklanmadan çıkmak çok zor. Ya miktardan ya fiyattan mutlaka kazıklıyorlar. Market raflarındaki ürünlerin kg fiyatı büyüteçle bile zor okunuyor. Esnaf kendini cesur avcı, müşteriyi aptal av olarak görüyor. Satıcının amacı çok iş yapıp çok para kazanmak değil, az iş yapıp aynı parayı kazanmak. Siz, siz olun, üç yerden fiyat öğrenmeden mal veya hizmet almayın.
Not 38: Türkiye’de 2024’te bandrollü sigara tüketimi 150,5 milyar adet olarak gerçekleşti. Türkiye sigara piyasası, dünya trendlerinin epey üzerinde ve aksi yönünde, hızla büyümeye devam ediyor. 2024’te bir önceki yıla göre 13,1 milyar adet daha fazla bandrollü sigara tüketilmiş. Bir yıl içinde yüzde 9,54’lük bir artış demek bu.
Bu dönemde yaşanan sigara tüketimindeki artış hızı, 1980 sonrasında tütün piyasasının serbestleştirilmesiyle şirket girişlerinin başladığı, tütün kontrolüne ilişkin hiçbir düzenlemenin olmadığı, apartman cephelerini ışıklı Marlboro adamlarının kapladığı yıllardaki tüketim patlamasının hızından bile daha yüksek.
Not 39: İyi ki ayrılığın acısıyla donandı kalbim
Melankoli, bir soğuk pencerenin pervazına
Hayal ipliğiyle dikilmiş sapsarı bir bozkırdı
Melankoli bütün kızlardan kaçan
Taşralı bir mahcubiyetti
Tabii ki eşikleri anladım
Odayı da sokağı da aynı hayranlıkla sevdim
İyi ki can sıkıntısı yamanın kapılarını açtı
Yalnızlığı sevecek kadar çok kitap okudum iyi ki
Güzel dostlarım oldu ama hep tenha yürüdüm
Ölülerimle konuşacak yaşa geldim.
Not 40: İnsan
Ölülerin bıraktığı inceliklerin
Hiç olmazsa birazını
Yaşayanlarda görmek istiyor
Ne acı bir umut
Kalan hayatını da
Bunun olmayacağını öğrenerek geçiriyor.
Not 41: Sevmek
Arzu mu, haz mı, sessizlik mi
Durmadan konuşmak mı
Suya bakmak mı , ”göğe bakmak” mı
Ak göğüsün üstü mü
Parmakların mı, kirpiklerin mi
Topukların mı, dilin mi
Pencerelerin buğusu mu sevmek
Bacalardan yıldızlara karışan can tütünü mü
Sevmek sen misin senin sevdiğin her şey mi?
Not 42: İnsandan başka cehennemim olmadı.
İnsandan başka cennetim olmadı.
Not 43: Ben görsem ne, görmesem ne!
Kandil sönecek bir gün
Ama dünyamızda ateş böcekleri hep yanacak
Not 44: Eskiden kendini işine vermemişler için “eli işte, gözü oynaşta” denirdi. Günümüzde hiç kimse kendini işine vermiyor, herkes hep beraber eldeki cep telefonundaki bilumum sosyal medya mecralarına akıyor. Telefonda konuşurken, WhatsApp’tan mesaj atıyor, mesai saatleri dâhilinde telefonu sessiz moda alıp oyun oynuyor, video izliyor, ama dilinden de “anda kalmak” tabirini düşürmüyor.
Not 45: İki kadın markette karşılaştı. Selamlaştılar. Ne yapıyorsun faslına “Zehra Abla’nın kahvesini yapıp geldim” diye özetledi biri ötekine.
Ne yapıyorsun diye sohbeti başlatmış olan “Kendisi yapamıyor değil mi?” diye sordu kederle.
“Cezveyi deviriyor, eli kavrayamıyor, makine kahvesini de yapamıyor. Öğretmen kızı var, gelip geçerken annesine uğrasa ne olur.”
“Ben onu Instagram’da görüyordum hesabını kilitlemeden önce. Anda kalıyorum diyordu hep. Neresi ki orası?”
“Anda kalacağına arada anasına da uğrasa iyi olacak.”
Not 45: Sosyal medyayla birlikte anı biriktirmek ile veri sunmak birbirine karıştı. Bir tarafta her an ebeveynleri tarafından fotoğrafı çekilen bezgin çocuklar var diğer tarafta çocuklarının mahremiyetini korumaya çalışan ebeveyn dikkati. Fakat iki kesimdeki çocuklar da şikâyetçi. Birinci gruptakiler her an fotoğraflarının çekilip sağda solda paylaşılmasından rahatsız, diğerleri hiçbir anını paylaşmayan ebeveynlerinin kendilerini ne kadar sevdiklerini arkadaşlarına bir kere bile gösterememekten.
Eltisi “Ben çocuğum için ne anılar biriktirdim” dedi. Kadın küçük kızını alıp gerekli birikimi henüz yapamamış olmanın ıstırabı ile lunaparka gitti. Kucağında çocuk ile selfi yaparken kaza geçirdiler. Anne ve bebek düşerek öldü. Parçalanan cep telefonunda tek bir pozları bile kalmadı.
Not 46: Modernliğin hafızası fotoğraf makinasıydı. Post modernliğin hafızası vidolar.
Modernliğin metali çelikti, post modernliğin maddesi plastik.
Not 47: En canlı en ciddi tartışma programlarında, ağzından dökülecek kelama kulağını dayamış milyonlara karşı “atıyorum” diye lafa başlıyor kerli ferli adamlar. “Atıyorum” diyor ve rakamlar sıralamaya başlıyor. Ne seyredenler ne de onlar adına konuğuna soru sormaktan mesul olan sunucu “Beyefendi! Atmasak...” diyemiyor. Atmak meşrulaşıyor.
Not 48: Toplum olarak çalışmamız gereken dersler var...
İhmal ettiğimiz meseleler, oluruna bırakırsak, yırtarız sandığımız konular var...
Bunların en başta geleni de ergen/ yeni yetme suçları ve suç çeteleşmesi...
Şu "dağılan aile" gerçeğini baş neden olarak gösterme kolaycılığını terk edelim artık...
Asıl olan "dağılan" kent yaşamı çünkü...
Kalabalık içinde kıyıya itilen, yok sayılan ve çeteleşerek ayakta kalmaya çalışan ergenler ordusundan korkunç biçimde duygusuz katiller çıkar mı?
Cevabı artık biliyoruz...
İstanbul, Mexico City'ye dönüşüyor ve yetkilimizle, yetkisizimizle havaya bakıp ıslık çalar gibiyiz.
Not 49: Geçen gün karşıma 2003'e ait bir notum çıktı, tam olarak şöyle: "Âlem adamlarız. Leyla'ya duyduğumuz aşktan eminiz amaLeyla'dan bir türlü emin olamıyoruz.
Leyla, hep elkızı, hep yabancı. Bu nasıl aşk yahu!"
Not 50: Günümüzde canı sıkılan insan çoktur. Nedir bu can sıkıntısı? Öyle anlaşılıyor ki bedenin ruha dar gelmesi halidir. Daha geniş bir an ve mekân ister ruh. Mekânı aşmak lazım. Ruh ötelidir, buralı değildir. Dolayısıyla ruhun istediği muhabbettir çünkü yaratılışın temelinde muhabbet vardır. Her şey özüne dönecektir, bu sözün hükmünü düşündüğümüzde ruhun da özü muhabbettir. Muhabbet ise ancak samimi dostların kalbinden sadır eder.
Eşyaların esiri olan insan, ruhunu hapsetmek istiyor. Evet, çağımız biraz da eşyalarla doldu, işimizi kolaylaştıran, bize konfor sunan eşyalar. İnsan, çağın tüm lüks eşyalarıyla, evleriyle, arabalarıyla yaşasa bile bir zaman gelecek bu lüksün ona yük olduğunu anlayacak. Hangi araba sahibinin derdini dinler, hangi eşya sahibine gülümser, hangi koltuk sahibi üzüldüğünde onu teselli eder? Ömrümüzün sonunda gerçeği anlayacağız ama iş işten geçmiş olacak.
Bir türkümüzde, "Dost elinden zehir olsa bal olur/Zehrine balına kurban olayım" deniliyordu.