Yirmi üç ekimde TCMB faizi ne yapacak!

Ekim ayında faiz indirimi yapılması hem fırsatlar hem de riskler içermektedir.

Faiz indirimini savunan görüşlerin dayandığı bazı gerekçeler:

* Büyümeye destek, faiz düşerse kredi maliyetleri azalır, yatırım ve tüketim artar; bu da ekonomik aktiviteyi destekleyebilir. Özellikle iç talep zayıfsa, bu tür bir destek önemli olabilir.

* Mevcut faiz yüksekliği ve marjinal etkinlik, %40’lar seviyesindeki politika faizi, finansman maliyetini çok yüksek tutar. Bu düzeyde faizin marjinal etkisi azalır; daha küçük indirimlerle bile ekonomide moral etkisi yaratılabilir.

* Beklentilerin yönetimi ve piyasaya sinyal, eğer TCMB enflasyondaki düşüş eğiliminden emin oluyorsa ve bunu piyasaya göstermek istiyorsa, sınırlı bir indirimle (örneğin 100–200 baz puan) orta-yeni yönelim için sinyal verebilir.

* Faiz yükünün düşürülmesi, Devletin ve özel sektörün faiz giderleri yüksek düzeydir. Faizin aşırı yüksek kalması, borç servisi yükünü artırmakta ve kaynakların üretimden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Türkiye’nin son yıllarda bütçesinde faiz giderlerinin payı artmış durumdadır (2025 itibarıyla toplam harcamaların %13–15’i civarında). Faiz indirimi kısa vadede faiz yükünü azaltabilir.

Tam tersine, faiz indiriminin sakıncalı olduğunu ileri sürenlerin görüşleri;

* Enflasyon baskısı, enflasyon hâlâ çok yüksektir ve beklentiler yukarı yönlüdür. Faiz indirimleri, fiyat artışı baskılarını yeniden canlandırabilir. Özellikle Türkiye'de “fiyat ayarlamaları + beklenti” kanalları güçlü çalışmaktadır.

* Kurdaki oynaklık ve dış kırılganlık, Türk Lirası üzerindeki baskılar sürmektedir. Faiz indirimi, yabancı yatırımcıların çıkışını tetikleyebilir, döviz kuru üzerinde yukarı yönlü risk yaratabilir.
* Para politikasının güvenilirliği, Merkez Bankası’nın kredibilitesi hâlâ kırılgandır. Faiz indirim sürecinin erken gelmesi, piyasa tarafından “tedbirli davranılmıyor” yorumu alabilir ve beklenti yönetimi zora girebilir.

* Gecikmeli etkiler, Para politikasının etkileri zaman içinde geç gelir. Bugün indirilen faiz, fiyatlar üzerinde baskı oluşturabileceği gibi, talep üzerinde etkisi ancak birkaç ay sonra görülür. Eğer enflasyon bu süreçte kontrol altına alınamazsa, ters tepki gelebilir.

* Sinyal maliyeti, Eğer TCMB indirimden sonra enflasyon veya döviz kuru kontrolünü kaybederse, düzeltme için daha radikal adımlar gerekebilir ve bu da güven zedelenmesine yol açabilir.

Sadece faizleri artırarak, sadece kredileri kısarak, sadece TCMB’nin para arzını kısmasıyla, sadece değerli TL sayesinde, sadece ücret artışlarını baskılayarak, sadece arz açığını kapatmaya çalışarak, sadece talebin kısılmasını sağlayarak, sadece servet gelirlerini frenleyerek enflasyon düşürülemez.

Hatta bu maddelerin bir kaç tanesi birlikte uygulayarak bile enflasyon düşürülemeyebilir.
Çünkü enflasyonu düşürmenin en önemli, en gerekli ve zorunlu şartı “sıkı maliye politikaları”dır.

Sıkı Maliye Politikaları uygulamak, kamu harcamalarını “belirgin ve kararlı politikalarla” ve “reel” olarak azaltmak demektir.
Doğrusu sıkı maliye politikaları, diğer bütün “enflasyonla mücadele tedbirlerin anasıdır” ve ciddiye alınmadığı zaman alınan diğer bütün tedbirlerin etkisiz kalma ihtimali yükselir.

Sonuç olarak, ekim ayında güçlü bir faiz indirimi (örneğin 300 baz puan ya da daha fazla) yapmak riskli olabilir. Enflasyondaki yukarı yönlü sürprizler, kur riskleri ve güvenilirlik sorunu dikkat edilmesi gereken unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ama ölçülü, temkinli bir indirim (örneğin 100–200 baz puan) ve bunun “şartlara bağlı devam edebilirim” mesajı verilerek yapılması, piyasaya moral verebilir ve ekonomi üzerindeki kredi baskısını bir nebze hafifletebilir.

Ömrün sonbaharı:

Sever misiniz sonbaharı? Dallarından dökülen sarı yaprakları… Tabiatın ölümünü… Yağmur altında ıslanmayı… Yüzünüze vuran su damlalarını… Hafiften üşümeyi… Ben eskiden bayılırdım. Kara bulutlar sularını dökmeye başladığında sokağa fırlardım. Sırılsıklam oluncaya kadar yürürdüm sokaklarda. “İyi ki bilmiyor kalabalıklar…” derdim. Sezai Karakoç’un şiirini okurdum; “Birine cennetse, birine zindan…”
Karakoç’un ’Yağmur Duası’ şiirini bilir misiniz? “Ben geldim geleli açmadı gökler…” diye başlar. Açmadıysa daha iyi ya… Yağmur var demektir. Şairin derdi başka… Klasik bir yağmur değil duasını ettiği… Zaten “Ya ben bulutları anlamıyorum / Ya bulutlar benden bir şey bekler” der. Siz şairi anladınız mı? Ben anlayamadım. Bulutlarla kaplı gökyüzü için yağmur duasına çıkılır mı? Şiiri yazılır ama… Ve okunur da…
Cemal Süreya pek sevmiş bu şiiri… Özellikle de “Nedense aldanmış ilk gece annem / Kanlı bir gömlek giydirmiş bana…” mısralarına vurulmuş. İki şair üniversiteden sınıf arkadaşı… “Sezai’ demiş “Bu iki mısrayı bana ver… Gerekirse parayla sat…” Şiir ticaretin konusu olabilir mi? Şair işte… Sıra dışı insan. Uçlarda yaşar. Karakoç “Ne satması, al istediğin gibi kullan…” diye cevap vermiş. Ben bu anekdotu Sezai Karakoç’tan bizzat dinledim. Aynıyla vaki yani… Rivayet değil.
Bu şiirde çok sevdiğim mısralar var. Hangileri mi? Ey okur merak ettiyseniz buyurun; “İşte vuramadı gökler bana gem / Dinmedi içimde kopan fırtına…” Yaşanan kuraklık karşısında ‘yağmur duasına’ çıkmadık ama şiirini sizinle paylaşmıştım oldum. Sonbahar yağmur demek… Susuz ve ıslaksız bir sonbahar düşünülemezdi. Yok artık eski sonbaharlar… Mevsimler birbirine girdi. Yaz uzadı, neredeyse kışa dayandı.
Şairler, sanatçılar ‘sonbaharı’ çok sever. Duyguların, heyecanların mevsimidir. Bahar öyle değil mi? Baharda tabiatla birlikte duygular da coşmaz mı? Sonbahar bir başka güzel… Hazan mevsimi… Havasında hüzün var. Ne diyor Hilmi Yavuz “Hüzün ki en çok yakışandır bize / Belki de en çok anladığınız”. Benim fıtratım da hüzne yatkın… Oyun havalarından çok hüzünlü bir şarkıyı dinlemeyi tercih ederim.

İşte ömrün sonbaharına denk düşen dizeler; “Kırk yaşında gazel dökülür bağlar / Kırk beşinde günahlarına ağlar / Ellesinde insanlara bel bağlar / Dağ başına çökmüş dumana benzer / Elli beşte sızı iner dizine / Altmışında duman çökür gözüne / Altmış beşte hiç bakılmaz yüzüne / Ahreti görmüş Sübhan’a benzer…” Benim yaş dilimim burası. Hem türküsünü dinlemeyi hem de arada bir okumayı ihmal etmem.

Sonbahara ilişkin o kadar çok not aldım ki… Cahit Zarifoğlu’ndan “Bir ölüm vefalı bir de sonbahar…”cümlesi onlardan biri. Üzerine uzun bir makale yazılır. Şairler bir cümleye çok fazla anlam ve duygu sığdırmasını bilen insanlardır. Şiir damıtılan bir özdür. Zihninde ve yüreğinde bulunanları ‘damıtmasını’ bilen şairdir. Peki iyi şair…? Kim söyledi bilmiyorum ama vaktiyle şöyle bir şey okumuştum; “Herkes şiir yazar… İyi şairler kendilerine saklar, kötü şairler yayınlar…” Doğru değil tabii. Yoksa gerçeklik payı var mı? Üzerinde düşünmeye değer.

Sonbahar notlarından bir kaç cümle… “Dört mevsim gibidir insan… Gülerken “yaza”, sevinirken “ilkbahara”, soğurken “kışa”, hayalleri yıkılırken “Sonbahara” benzer…”. Harika… Bazen de “Yaprak döker bir yanımız / Bir yanımız bahar bahçe…” İnsan bırakın güne kısa zaman dilimine kaç mevsim sığdırır. Aynı anda hem yaz hem kış olamaz mı? İşte Hasan Hüseyin söylemiş; Bir tarafı yaprak dökerken diğer tarafı bahar bahçe oluvermiş. Özdemir Asaf’ın en sevdiğim mevsim imiş sonbahar; “En sevdiğim mevsime geldik… Yapraklar sararacak, gök gürültülü yağmurlar yağacak. Sonbahar, hüzündür; hüzün ise, ben demektir…”

Şiir demişken ustalardan Atila İlhan'ı hatırlayalım.

10 Ekim Atilla İlhan’ın ölüm yıldönümüymüş. 20 yıl geçmiş. Sosyal medyada gördüm. Onu da rahmetle anmış olalım. Biraz ‘arabeskvari’ bulsam da şiirini severim. Bu toprakların sesidir. ‘An Gelir’ şiiri olağanüstüdür. Ezberlense yeri… “An gelir / Paldır küldür yıkılır bulutlar / Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet / O eski heyecan ölür… An gelir / Ömrünün hırsızıdır / Her ölen pişman ölür / An gelir / Atilla İlhan ölür…” Uzun bir şiir… Bir kaç dize yazabildim.

Sonbahar şiiri de var Atilla İlhan’ın… Kısa ve özlü… Şiirin ismi; “Adım sonbahar”. Okuyalım mı; “nasıl iş bu / her yanına çiçek yağmış / erik ağacının / ışık içinde yüzüyor / neresinden baksan /gözlerin kamaşır / oysa ben akşam olmuşum / yapraklarım dökülüyor / usul usul / adım sonbahar”. ‘Oysa ben akşam olmuşum’ mısrasını acaba kaç yaşında yazdı. Ömrünün da akşamı mıydı? Sonbaharı yani…

Son söz: Ah bir nehrim olsaydı da kayıp gitseydim buz tutmuş sularında..

Uyarı: İzmir'e bu kadar yağmur yağmışken hala düzenli su kesintilerine devam etmek nasıl bir beceriksizliğin zehirli meyvesidir!

Mesele yağmur değil yeğen!

Hakikat: Geçiyor zaman… Kaldırın başınızı dağlara tepelere bakın… Yetmez… Dönün içinize… Dolu dolu yaşayın anı… Ve sonbaharı… Birgün sizin için de ‘an gelir’. “Bir tel kopar ahenk ebediyyen kesilir”. Vakit varken ayaklarınızın altına sararıp düşmüş bir yaprakta dünyanın hiçliğini, faniliğini hissedin. Yüreğinizde duyun…

Tadımlık: Ne diyor Hilmi Yavuz “Hüzün ki en çok yakışandır bize / Belki de en çok anladığınız”.

Ekleyelim o zaman;
Hüzün ki en çok yakışandır bize. Belki de en çok anladığımız. Ne yapsak içimizdeki hazan mevsiminin köprülerini sararmış yapraklarla bezemekten kendimiz alıkoyamıyoruz biz güzel adamlar.

Gazze’ye: Gazze direnişinin birçok zemini var.
Halktan Hamas'a uzanan geniş bir yelpaze...
Bunlardan biri de ölümüne haber geçen Gazzeli gazetecilerdir.
Şu cümleyi tekrar tekrar okuyun: Tam 254 gazeteciyi katletti İsrail...
Üzerinde dev gibi "press" yazan araçları roketle vurdular da dünya sesini çıkartmadı.
Yine de bize Gazze'de yaşananları aktarmaktan vazgeçmediler; onlar sayesinde soykırımdan günü gününe haberdar olduk.
Hepsinin gözlerinden öpüyorum...
Yaşasın nehirden denize özgür Filistin!

Realite: Gücü ve parası olan hiçbir erkek tek eşli yaşamaz. Sevgi de onu bağlamaz ama. İstediği kadar karısını çok sevsin. Öyle bir kadın çıkar karşısına ne karısı kalır, ne çocuğu. Hepsinden vazgeçer. Güzel bir kadının şehvetine hiçbir erkek dayanamaz. Burada erkeği bağlayacak olan onun olgunluğu, onun merhametidir. Sevgisine ve aşkına bir olgunluk, bir derinlik, bir merhamet bulaşmayan her erkek baştan sevdiğinin hainidir, onu baştan aldatmıştır. İşte bu farkındalığa yükselemeyen, dünyaya karşı bir ariflik gösteremeyen hiçbir erkek tek bir kadında yaşayamaz.

Özdeyiş: İnat körlükten azim vizyondan doğar.

Özdeyiş iki: Hedeflerinde kararlı ol yöntemlerinde esnek.

Not 1: Müziği "İki ses arasındaki manevi münasebettir" diye tarif eden büyük neyzen, klasik zevkimizin büyük üstadı Niyazi Sayın vefat etmiş. Allah rahmet eylesin. Yolu açık, nihai mekanı cennet olsun.

Not 2: Nobel mi?
Boşverin!
O çok konuşulan Edebiyat Nobeli bile fena halde sakat bir hikayedir...
Tolstoy'a, Çehov'a, Proust'a, Joyce'a, Borges'e, Nazım'a ödül vermemiş herifleri artık konuşmayalım.

Not 3: Melekler bir demir parçasının üzerine oturmuşlar
Her biri bir damla atıyor aşağıya
İşte yağmur bunun için yağıyor
Ben bunun için yağmuru seviyorum
Yağmur bizim için yağıyor

Sezai Karakoç

Not 4: İzmirle İstanbul arası
otobüsle kaç saat ya da uçakla
yani İstanbul’la İzmir arası
kaç saat otobüsle veya uçakla
Kimine göre saatlerce
kimine göre birkaç saniyedir
çünkü özlemler çeşit çeşit
özlemler ki binlerce
ah sevdadır ancak onları birleştirir..
Edip C. & M.A.

Not 5: ey ülkesiz özlem, sen şimdi biraz dur
bir kadın neden olmayasın ya da yitik bir erkek
ah evet
size de sormak gerek
ey uçurumlar, köprüler
kış neden unutuldu.
Edip C.

Not 6: Atlar koşar kuşlar görür Köroğlu.
Ve gören tek bir göz, bin körün saltanatından daha ağırdır.

Not 7: Ankara'da İngilizler, Yahudiler ve Romalılar dışında ben bir devlet görmedim. Size anlatılan bayrak, vatan işlerinin hepsi yalan. Yalan olduğunu zaten size göstermeye başladılar. Bunların en güçlüsü yalnız Romalılar. Vatikan. Bunlar da çok değişik adamlar. İfritlerle, cinlerle ayin yapıyorlar, bir değişim yapmak için gökten bir kuyruk yıldızın geçmesini bekliyorlar... Ne değişik adamlar bunlar böyle.

Not 8: Modern insanın elleri ayakları zincirli değil; fakat beyni ve kalbi kilitli. Sırtında değil, ruhunda kırbaçlar. (ÖMER FARUK DÖNMEZ / Hamza)

Not 9: Gerçekler acıdır ve ilk tepki genelde inkardır.

Not 10: Dün Trump önderliğinde yapılan ateşkes ya da barış Filistin halkının cenaze namazının kılınması ve toprağa gömülmesidir. Soykırım yapıp 67.000 kişiyi katleden Netanyahu hesap vermeden ve nehirden denize bağımsız Filistin kurulmadan yapılan tüm anlaşmalar sadece siyonistler için zaferdir. Gazze'yi gaz yataklarıyla ve masum bebeklerin çocukların yiğit adamların kanlarıyla sulanmış aziz topraklarıyla İsrail ve ABD’ye sunan bir anlaşma Filistin ve varsa İslam dünyası için hezimettir.

Gazze ateşkesi Trump show'a dönüştü. 2 milyon kişi evsiz açıkta, her yer yıkıntı halinde. Yeniden inşa ne kadar sürecek, kim finanse edecek bilen yok. 67 bin kişi öldüğüyle kaldı. Ölenlerin ailelerine tazminat da yok. Esir takasından başka somut elle tutulur hiçbir şey yok.

Not 11: Mansur Başkanın tutuklanması; eğer tutuklanırsa; Ekrem İmamoğlu Başkana yapılan tüm suçlamaları otomatikman aklayacaktır. O nedenle Mansur Yavaş'ın tutuklanması hükümet için ancak intihar olur.

Not 12: İzmir belediyeler aracılığıyla çöp haline getiriliyor. Belediye kanununa eklenecek bir madde ile belediyenin çöp toplama görevini ihmal etmesi sağlık terör suçu kapsamına sokularak kayyımlık yolu açılmalı. Aksi taktirde 4 milyonluk kent farelerle sıçanlarla dolup taşacak İzmir halkı tifo dizanteri tarzı mikrobik hastalıklara maruz kalacak ve bir salgın tetiklenecek.

Not 13: Kimi koysan ekonominin başına düzelmez. Emre Alkin hoca popülizm yapıyor. MB başkanlığı ya da bakanlık istiyor. Rektörlük kesmiyor demekki artık.

Düzelmeyeceğini kendisi de biliyor. MB bürokratlarına ve ekonomi yönetimine tonla laf söylerken siyasetçilere ve Reise bir çift laf söylemiyor. Tam bir eyyamcı. Ben bu olaya gerçekten sinir oluyorum. Sanki Reisten habersiz faiz indirilir ya da bindirilir gibi konuşuyorlar ya, ifrit oluyorum.

Not 14: Sayın Erdoğan’ın geçmişte otomobillere cam filmi olsun mu olmasın mı, motorlu taşıtlar vergisi oranları o kadar olsun mu olmasın mı gibi, “bakanlar” düzeyinde halledilmesi gereken konulara bile girdiğini…
Bizzat ayar verdiğini…

Not 15: Görmüyor musunuz, sırf “Ömür boyu nafaka ödemeye mahkûm olur muyum?” endişesinden dolayı evlenmekten geri duran nice vatan evlâdı var, Aile Yılı’nda…
İlle de “Şu işi bir ay içinde hallediyorsunuz!” diye talimat mı vermesi gerekiyor Sayın Cumhurbaşkanı’nın?

Not 16: ABD'de 4. sınıf öğrencilerinin %33’ünün sevgi eksikliği ikliminde yaşadığını; bunların ergenlikte diğerlerine göre %25 daha fazla şiddet olaylarına karıştığını ve erkek ya da kadın düşmanlığına yöneldiğini ortaya koyuyor.

Not 17: ABD ve Almanya’da yapılan bir araştırma “tam zamanlı çalışan annelerin çocuklarında” hiperaktivite ve saldırganlığın %25 daha fazla olduğu ortaya koyuyor.
Bu araştırmanın sonuçları, anneleri tam zamanlı olarak çalışan çocuklara konulan davranış, kişilik bozukluğu tanısının diğerlerine göre 1,5 kat daha yüksek olduğunu gösteriyor.
(Association between maternal employment and the child’s mental health: a systematic review with meta-analysis (Philipp et al., 2023; PubMed, European Child & Adolescent Psychiatry)

Not 18: İnsanda maruz kaldığı bütün aşağılamaları, saldırganlık ve hasarı aşan bir şey vardır ve onun adı haysiyettir.

Not 19: heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan
gözlerin şehirden yeni ayrılmış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi, konuşkan
hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan.
H.E.

Not 20: Beyhude sonbahar gelip gemi her yerden su almaya başlar, asıl sorun uzun yaşamaktır, insan vaktinde ölmeli, annem öyle yaptı ve hiç sorun olmadı, zaten bir yaştan sonra hayat bayatlar hep kendini tekrarlar, velhasıl asıl dert ölememek, ne rahat ne huzur deyip ağız tadıyla güzelce ölmek lazım vaktinde kimsenin himmetine muhtaç olmadan azizim.