Güç gösterisinin ardındaki gölge oyunları

Duhan Alptürk İnce

Duhan Alptürk İnce

Tüm Yazıları

İçinde bulunduğumuz dönem tüm dünya için zorlu geçen bir ekonomik maratonun sonucu, küresel güçler dahil birçok devlet kamuoyu önünde ve uluslararası toplantılarda büyük pozlar verirken aslında iç piyasalarda durum hiç tozpembe değil. Bu küresel ekonomi için en büyük paradoksal dönemlerden biri. Örneğin; geçtiğimiz haftada Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Federal Aviation Administration – Amerikan Federal Havacılık İdaresi (FAA) personel açıkları ve operasyonel sorunlar sebebiyle büyük bir operasyon krizi yaşadı ve Amerikalılar üç gün boyunca binlerce uçuşta gecikme ve iptaller yaşamak zorunda kaldı. En son FAA büyük merkezlerde kapasite kısma yoluna gitti. Diğer taraftan Trump demokratlarla seçim döneminde en çok eleştirdiği konulardan biri olan ve ekonomik felaket dediği kamuoyunda Obamacare sübvansiyonları olarak bilinen “Artırılmış Uygun Fiyatlı Bakım Yasası sübvansiyonları” pazarlığında hala sonuca varamadı. Aslında bu program temelinde ABD’de yıllardır büyük sorun olan sigortasızlık meselesine ciddi fayda sağladı ancak oluşturduğu kamu yükü Trump gibi kapitalist politikacılar için sorun teşkil ediyor. Aslında bu tabloda gördüğümüz küresel güç ABD’nin artık kendi politikaları ile kendi kurduğu sistemin esiri haline geldiği.

Trump yönetiminin son dönemde yaptığı tarife hamleleri de aslında bu kırılmanın bir sonucu. Tarifeler konusu sadece iç piyasaya ve kamuoyuna oynanan bir güç gösterisi oyunundan ibaret çünkü Trump Çin’in tedarik ve üretim zincirindeki gücünün farkında. ABD ekonomisi pandemiden beri uğraştığı enflasyon belasından daha kurtulamadı. ABD’nin aksine Çin ise deflasyonla olan mücadelesinde başarıya ulaşamadı. Bu iki küresel gücün ekonomik kırılganlıkları küresel ekonomi içinde sorun teşkil ediyor. Çin küresel tedarik ve üretim zincirini elinde tutarak yarattığı aşırı kapasiteyi iç piyasasındaki taleple dengeleyemiyor. Bunda Çin halkının düşük geliri ve nüfusun büyük kısmının ekonomik zorluk içinde yaşaması sebep oluyor. Diğer bir Asya lideri Japonya ise değişen yönetim ile daha fazla savunma yatırımı ve daha fazla siyasi polemik gündemine kavuştu. Uzak Asya’dan Türkistan coğrafyasına geldiğimizde ise Kazakistan’ın Arap-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi temelinde olan Abraham Anlaşmalarına katılım adımı ABD-İsrail ikilisinin bölgedeki etkinliğini arttırmaya devam ettiğini gösteriyor. Bölge sahip olduğu madenler, ticaret ve enerji yolları ile jeoekonomik olarak ABD’nin dikkatini çekmeye devam ediyor ve önümüzdeki yıllarda da devam edecek gibi gözüküyor.

Avrupa gündemi ise neredeyse dördüncü yılına girecek olan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yarattığı korku dalgasından etkilenmeye devam ediyor. Rusya’nın dünyaya meydan okuyan hamleleri ve çok güvenilen NATO gibi ABD temelli küresel ittifakların etkisizliği Avrupa’yı kendi güvenliği için önlem almak zorunda hissettirdi. Başta Fransa ve Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi savunma harcamalarını arttırdı ve uzun yıllardır süregelen orduya az yatırım mantalitesinden uzaklaştı. Avrupa kendine yeni bir savunma anlayışı inşa etmek ve kollektif caydırıcılık kartını oynamak istiyor. Ancak bu süreç uzun ve masraflı bir yol, geçtiğimiz aylarda Trump Avrupalı liderleri Beyaz Sarayda misafir ederek onlara çoğu ülkenin ekonomisinden büyük bir savunma anlaşması imzalatmayı başardı. Bu bile Avrupa’nın ne kadar plansız şekilde savunma peşinde olduğunun göstergesi. Aslında bu durum Türkiye için büyük bir avantaj çünkü Türkiye hem bölgenin en güçlü hem de hem kalabalık ordularından birine sahip. Ayrıca son yıllarda büyük ivme yakalayan yerli savunma sanayi ile Avrupa pazarında lider ülke konumuna kısa sürede gelebilecek potansiyele sahip. Ancak ülkemizde yaşanan siyasal polemikler, hukuk alanında yaratılan soru işaretleri, kontrolsüz göçmen sorunu ve ekonomik istikrarsızlık Avrupa’yı Türkiye’den uzaklaştırıyor. Bunun en somut örneğini geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği (AB) sürecimizin durdurulması ile çok net şekilde yaşadık.

Diğer büyük sorun ise AB’nin enerji korkusu. Rusya tekelinde olan AB enerjisi için alternatif arayışı hızla sürüyor. Bu anlamda da Türkiye önemli enerji yollarına ev sahipliği yapan bir partner. Türkiye Cumhuriyeti bu fırsat dönemini iyi değerlendirilmeli ve AB ile hem ekonomik hem de politik anlamda güçlü adımlar atarak bir dizi ikili savunma ve enerji anlaşmaları imzalamalıdır.

Türkiye açısından bakarsak makro anlamda durum eski parlaklığını kaybetti ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini yukarı çekti. Bu durum enflasyonla mücadelede zayıflama olduğuna işaret ediyor. Bunun yanında sanayi verileri zayıflamaya devam ediyor. Üretim-tüketim makasında açıklık genişliyor. Üretim ekonomisinden iyice uzaklaşan ve tüketim ekonomisi haline dönüşen bir tablo ile karşı karşıyayız, sadece zamlarla ve vergiyle ayakta durmaya çalışmak ekonomik kırılganlığımızı arttırıyor. İvedilikle üretim ekonomisine geri dönmeli ve tarım, sanayi gibi temel üretim kalemlerine yatırım yapmalıyız. Özellikle tarım politikalarında ciddi yapısal değişikler yapmalı ve tarım cenneti ülkemizde vatandaşımızın gıdaya bu denli yüksek fiyatlar vermesini engellemeliyiz. Bunun yanında fırsatçı fiyatlama ile etkin mücadele etmeli ve özellikle beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarda vatandaşın yükünü hafifletmeliyiz.

Sonuç olarak; küresel çapta verilen ekonomik savaşların maliyeti artıyor ve dünya İkinci Dünya Savaşı’ndan beri olan en büyük dönüşümlerden birinin içine giriyor. Artık küresel güçler arttı bu sebeple tek taraflı bir liderlik yerine çoklu iş birliği modelleri öne çıkıyor. Türkiye bu değişimde kartlarını akıllıca oynamalı ve yeni düzende yerini almalıdır. Bu oyunda oyun kurucu olmak için güçlü ekonomi, siyasi istikrar ve güçlü ordu üçlüsü sağlanmalıdır.