Avrupa’nın ticari özgürlüğü sona mı eriyor?
Bu hafta küresel gündem Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın yeniden sahneye çıkması ile hareketlilik kazandı. 27 Temmuz tarihinde Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile yaptıkları açıklamada, ABD ve Avrupa Birliği (AB) arasında uzun zamandır konuşulan gümrük vergisinin yüzde 15 olarak belirlendiğini duyurdular. Daha sonra ABD tarafından yapılan “Küresel Tarih Yazmak” başlıklı açıklamada detaylara ye verildi. Açıklamada özetle; bu anlaşmanın ABD için çok karlı olduğuna Amerikalılara AB içerisinde benzeri görülmemiş bir düzeyde pazar fırsatı sunacağına, transatlantik ittifakının en önemli temsili olduğuna, ABD üretim kapasitesinin ciddi ölçüde güçleneceğine, AB’nin ABD’den 2028’e kadar 750 milyar dolarlık enerji satın alacağına ve AB’nin ABD’ye 600 milyar dolarlık yatırım yapacağına yer verildi. Ayrıca burada dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta yapılacak bu yatırımın ve enerji satımının Trump döneminde olacağına yer verilmiş olmasıydı. Bu anlaşma ile hem ABD küresel enerji hakimiyetini güçlendirecek hem de AB ile olan ticaret açığını azaltarak büyük ekonomik kazanımlar elde edecektir.
Şimdi kısaca bu anlaşma açıklamasının ABD ekonomisine etkisine bakalım sonra anlaşmayı yeniden gözden geçirelim.
ABD ekonomisi açıklanan yüzde 3 büyüme ile beklentileri aştı ancak bu büyümenin arkasındaki değişkenler tehlike çanlarının çalmaya devam ettiğini gösteriyor. Açıklanan verilerde ithalatın yüzde 30 oranında düşmesi, büyümeyi desteklerken; tüketici harcamaları yüzde 1,5 ile pandemiden beri en düşük artışı gösterdi. Tarife kararından dolayı özel sektörün belirsizliğini arttırması ve stok seviyelerindeki düşüş özel yatırımlarda da etkisini gösterip yüzde 15 oranında bir düşüşe sebep oldu.
Trump’ın tarife açıklaması ardından bakır ithalatına getireceğini duyurduğu yüzde 50 gümrük vergisinde istisnalar olacağı haberi Comex bakır vadeli işlemlerinde yüzde 19’luk tarihi bir düşüş yarattı. Belirsizlikler piyasa katılımcılarını tedirgin ederek tedbirli davranmaya itiyor bu durum da piyasanın dinamiklerine zarar veriyor.
Açıklamaların döviz tarafında etkisi ise dolar endeksinin yüzde 1 yükselerek 99,70 seviyesine gelmesi oldu. Euro/dolar paritesindeki yüzde 1,08’lik düşüş ve altının ons başına
3.325 dolara gerilemesi, piyasalarda doların güçlenmesinin küresel yansımalarını göstermiş oldu. Bununla birlikte gelişmekte olan ülke para birimleri üzerindeki baskı artarken, Türkiye’nin 5 yıllık CDS primi 276 baz puana yükseldi. Bunun yanında ABD'de cuma günü açıklanan tarım dışı istihdam verisine göre, temmuzda 73 bin kişi artarak beklentilerin altında gerçekleşirken, işsizlik oranı yüzde 4,1'den 4,2'ye çıktı.
Bunların yanında Amerika piyasalarında teknoloji devleri açıkladıkları bilançoları ile yatırımcısını mutlu etti. Meta’nın yüzde 22’lik gelir artışı ve 18,3 milyar dolarlık net karı, yapay zekâ yatırımlarının meyvelerini vermeye başladığını gösteriyor. Ancak bu olumlu hava makroekonomik göstergelerdeki karamsarlığı dağıtamıyor. Bank of America Institute verilerine göre, 2008’den beri ilk defa otel, havayolu ve restoran gibi hizmet harcamaları üç ay üst üste düşüş gösterdi. Bireysel kredi kartı harcamaları bir yıldır ilk defa düşüş gösterdi.
Dünya piyasalarında ise, Japonya ABD ile yapılan ticaret anlaşması sonrasında faizleri yüzde 0,5 oranında sabit tutarak enflasyon tahminini yükseltti. Çin verileri beklentilerin altında kaldı, Hindistan rupisi ise son altı ayın en düşük seviyesini görerek gelişmekte olan piyasaların kırılganlığını göstermiş oldu. Avrupa piyasaları ise Euro Bölgesi’nin ikinci çeyrek büyümesinin beklentileri aşması bile, Avrupa Merkez Bankası üzerindeki faiz indirimi baskısını hafifletmeye yetmedi. Borsa İstanbul ise farklı bir tablo çizerek BIST 100 endeksi yüzde 1,3 primle 10.700
seviyesinden kapattı. Ancak Koç ve Garanti gibi şirket bazlı karlılıklardan kaynaklanan bu yükseliş, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz indirimine temkinli olmasını engelleyemedi.
Piyasaların artık izlemesi gereken üç kritik değişken var, bunlar; Amerika Merkez Bankası’nın (FED) istihdam ile enflasyon dengesi, Trump’ın ticaret politikaları ve teknoloji şirketlerinin ekonomiyi ne ölçüde sırtlayabileceği. ABD ekonomisi için pandemiden unutulmaması gereken bir ders var o da geçici şokların uzun vadeli etkiler doğurabildiğidir.
Şimdi ABD ile AB arasında yapılan anlaşmaya bu verilerle tekrar bakarsak, bu anlaşmanın ABD için ne denli önemli ve kritik bir zamanda yapıldığını daha net görebiliriz. Tek taraflı olarak ABD’nin kazançlı olduğu bu anlaşmada en can alıcı noktalardan biri, AB’nin ABD’ye otomobil ve otomobil parçaları, ilaçlar ve yarı iletkenler de dahil olmak üzere yüzde 15 oranında gümrük vergisi ödeyecek olmasının yanında bakır, alüminyum ve çelik vergilerinin değişmeyerek yüzde 50 kalmasıdır. Bunun yanında diğer maddelerde, AB’nin özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler olmak üzere ABD ihracatçıları için regülasyonlarını ve bürokratik süreçlerini kolaylaştırma yoluna gidecek olması, ABD süt ve domuz eti ürünleri için gerekli tutulan hijyen sertifika zorunlulukları ve diğer gıda ürünleri ticaretini etkileyen engelleri kaldırmaya çalışacak olması, enerji ve yarı iletkenler de dahil olmak üzere kilit sektörlerde ihracatını daha da artıracak ticari anlaşmalar yapılması ve son olarak ABD’den önemli ölçüde askeri teçhizat alınması yer aldı.
Peki AB neden böyle zararına olan bir anlaşmayı kabul etti?
Çünkü Rusya-Ukrayna Savaşı ile AB içinde endişeler arttı, Rusya korkusu ile uzun yıllardır düzenli ordudan ve silahlanmadan uzak AB için savaş korkusu başladı. Bu sebeple de AB’nin en iyi şansı NATO yani ABD, bu anlaşma da bunun en net göstergesi. Bunun yanında AB’nin savaş boyunca Ukrayna’yı desteklemesi ve Rusya’ya ambargo uygulaması da Rusya’yı tetikleyen süreçler oldu. Başta enerji güvenliği olmak üzere savunma yetersizlikleri ortada olan AB için Türkiye’yi dışarıda bıraktıkları bir dönemde tek çare ABD olarak öne çıkıyor. Ayrıca sosyal devlet anlayışı ve derin bürokrasisi ile hantallaşan AB’nin uzun bir dönem ABD ve Rusya ile askeri düzeyde yarışamayacağı da ortada.
Son olarak Fransa Başbakanı’nın bu anlaşmaya yorumu ile bitirelim; “Değerlerini savunmak için bir araya gelen özgür halkların boyun eğmeye karar verdiği kara gün”, bu yorum yapılan bu anlaşmanın aslında AB’nin ticari özgürlüğüne vurulan büyük bir darbe olduğunu göstermeye yetiyor.