Küresel satranç ardında egemenlik savaşı

Duhan Alptürk İnce

Duhan Alptürk İnce

Tüm Yazıları

Rasyonellik Yolda Kaldı: Enflasyon Gerçeği, Piyasa Gerilimi ve Kırılgan Denge

Türkiye ekonomisi, Ekim ayının ilk haftasında sert bir gerçekle yüzleşti: Enflasyon beklentileri tersi çıktı, piyasaya olan güven eridi, piyasa tepkileri zincirleme etki yarattı. TÜFE’nin aylık yüzde 3,23 olarak açıklanması, beklentilerin belirgin biçimde üzerinde geldi. Yıllık enflasyon yüzde 33,29’a ulaşarak Merkez Bankası’nın 2025 hedef aralığını tamamen geçersiz kıldı. Özellikle orta vadeli plana uygun olmayan bu tabloya bir de Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen kota haberleri eklenince piyasalarda bir domino etkisi yaşandı. Hem emtia hem de kripto piyasalarında yaşanan büyük çöküşü Borsa İstanbul da izledi. Sorun, yalnızca rakamların yüksekliği değil; bu rakamların artık kimseyi şaşırtmaması. Çünkü piyasalar uzun süredir gerçek enflasyonun resmi verilerden yüksek olduğunu zaten fiyatlıyordu.

Gıda, Hizmet ve Katılık Sorunu

Eylül verilerinde gıda fiyatlarındaki artış bir kez daha başrolü aldı. Ancak bu artış, sadece kuraklık veya zirai don gibi doğa olaylarıyla açıklanamaz. Türkiye’de gıda arzı yapısal olarak bozuldu, üretim ciddi oranda düştü ve ithalata dayalı bir hal aldı. Üretici maliyetleri yüksek, tedarik zincirleri verimsiz, ithalata bağımlılık kronikleşmiş durumda.

Hizmet sektöründeki fiyat katılığı ise servet etkisinin bir sonucu. Üst gelir grubundaki talep canlılığını korurken, hizmetlerde fiyatlama davranışı neredeyse monopol bir yapıya dönüştü. Denetim eksikliği ve rekabet yetersizliği, bu fiyatların geriye gelmesini imkânsız hale getiriyor. Bununla birlikte aşırı fiyatlanma milletimiz için de ciddi bir ekonomik yük yarattı.

Borsa: Gerilimin Termometresi

Borsa İstanbul, enflasyon şokunun ardından haftaya sert satışlarla başladı. Endeks, bir yandan yüksek faizlerin bilanço üzerindeki baskısını, diğer yandan siyasi tansiyonu fiyatladı. Borsada yatırımcı güveni kırılgan; genellikle kısa vadeli pozisyonlar ağırlıkta bir pozisyonlanma aldı. Özellikle yabancı yatırımcının yeniden giriş yaptığı bir dönemde, içerideki politik belirsizlikler bu sermayeyi geçici hale getirdi. Borsa temelinde enflasyonun aynasıdır; piyasaya güvenin olduğu yerde değer artar, piyasada belirsizliğin olduğu yerde fiyatlar düşer. Son haftadaki hareketler de tam olarak bu psikolojinin yansıması şeklinde gerçekleşti.

Dövizde Durgunluk Görünümünün Altındaki Gerilim

Kur cephesi yüzeyde diğer piyasalara göre sakin görünse de bu sessizlik altında yüksek bir kırılgan denge var. Türk Lirası (TL) nominal olarak istikrarlı ama reel olarak hâlâ değer kaybında. Kurun bu seviyede tutulması, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından rezervlerin dikkatle yönetilmesine bağlı. Kısa vadeli dış borç stokunun yüksekliği, kur istikrarını her an tehdit edebilecek bir faktör olarak ortada duruyor. Dolarizasyon oranı hâlâ yüzde 40 civarında seyrediyor. Yani vatandaşın güveni hâlâ dövizde. TL’ye dönüş niyeti ise hâlâ kırılgan. Bu durum da uzun vadede kurların dengelenmesinin mümkün olmadığını gösteriyor.

Emtia Fiyatları: Küresel Baskı, Yerel Yansıma

Küresel emtia fiyatları da diğerlerine paralel şekilde karmaşık bir seyir izledi. Petrol fiyatları hafif geri çekilme görüntüsü verse de jeopolitik riskler nedeniyle yukarı yönlü baskı korunuyor. Altın ons fiyatı uzun süredir rekor kırıyordu bu şokla fiyatlarda sert düşüşler yaşansa da halen artış eğiliminde; bu da hem küresel faizlerin zirveye ulaştığına dair beklentileri hem de güvenli liman arayışını güçlendiriyor. Türkiye açısından bu durum iki yönlü etki yaratıyor: Petrol fiyatlarının artması enerji ithalat maliyetini yükseltiyor, altın fiyatlarının artması ise hane halkı tasarruf tercihini üretim dışı varlıklara yönlendiriyor. Yani hem dış denge hem iç tasarruf dinamikleri açısından çift yönlü baskı söz konusu.

Mevsim etkisinden arındırılmış çekirdek göstergeler incelendiğinde açıkça görülüyor ki yön yeniden yukarı döndü. Bu, uzun süredir uğraşılan dezenflasyon sürecinin kırılganlığını gösteriyor. 2025 yılı baz etkisinden kısmen faydalanırken, 2026’da bu avantaj ortadan kalkacak. Küresel Satranç: Gümrük Duvarlarının Ardında Teknolojik Hegemonya Savaşı Küresel ekonomi, son haftalarda klasik ticaret gerilimlerinin ötesine geçen yeni bir satranç oyununa sahne oluyor. ABD’nin Çin’e yönelik %100’e varan ek gümrük vergisi tehdidi, ardından gelen “yumuşama sinyalleriyle” birlikte yalnızca bir diplomatik manevra değil, derin bir stratejik rekabetin dışa vurumu olarak okunmalı. Bu rekabetin merkezinde ise artık ticaret değil, teknolojik üstünlük ve nadir element kontrolü var. Çin dünya genelinde nadir toprak elementlerinin yaklaşık %85’ini işleme kapasitesine sahip. Bu durum Çin’e sadece üretim gücü değil aynı zamanda stratejik teknoloji zincirlerinde veto gücü sağlıyor.

Küresel piyasalarda altın 4100 dolar seviyelerini aşarak tarihi zirveyi gördü. Piyasa yatırımcıları kamu borçlarının şişmesi ve jeopolitik belirsizlik karşısında yeniden güvenli limanlara yönelmiş durumda. Diğer yandan Bitcoin ise yılbaşından beri yüksek getiri sağlamaya devam ediyordu ancak son şokta kripto piyasalarda ciddi düşüşler yaşandı. Ancak yatırımcı hala kripto ve emtia konusunda ısrarcı bunun temelinde paranın değer kaybına karşı varlık koruma stratejisinin güçlenmesi olmaktadır. ABD ekonomisi enflasyonu indirmiyor sadece baskılıyor.

Türkiye’nin Dalgaya Yakalanması

Türkiye bu dalgalanmalardan çok değişkenli olarak etkilendi. Borsa İstanbul büyük kayıplar yaşadı. Bunun en temel sebebi pandemi sonrası başlayan küresel toparlanmaya katılamama, iç siyasette yaşanan belirsizlikler ve dış ticarette yaşanan büyük risklerdir. ABDÇin gerilimi tırmandıkça Çin, ABD pazarında satamadığı mallarını başka pazarlara yönlendirmek zorunda kalacaktır. Bu pazar kayması Türkiye’nin hem Avrupa Pazar payını hem de yerli üreticinin iç piyasadaki rekabet gücünü baskılayacaktır. Türk sanayisi ölçek dezavantajı, yüksek enerji maliyetleri, teknoloji açığı ve yüksek ücretler sebebiyle kırılgan durumdadır.

Bunların yanından yaklaşan Asya Pasifik Ekonomik İş birliği (APEC) zirvesinde ABD ve Çin başkanlarının tutumu süreç için merak konusu, bu görüşme piyasaların kısa vadeli yönünü belirleyecek.

Yaşanan tüm bu gelişmeler ile Türkiye’nin uzun süredir istediği faiz indirimi beklentisi baskı altında oldu. Yaşanan bu gerilim temelinde bir ticaret savaşı değil bir nevi ekonomik egemenlik mücadelesidir. Küresel ölçekte verilen bu savaşta ABD doların rezerv para olması sebebiyle ve sahip olduğu küresel hacimle avantajlı gözükse de Çin dünya tedarik zinciri hakimiyeti, üretim gücü, sahip olduğu stratejik kaynak kontrolü ve küresel pazar payı ile çok güçlü bir rakip olarak öne çıkmaktadır. Bu iki süper gücün her hamlesi piyasalar için yeni denge arayışları demektir. Türkiye gibi orta ölçekli ekonomiler bu fırtınadan zarar görmeden çıkacak hamleler yapmalı ve öncelikle iç piyasayı güçlendirmelidir. Küresel dengeyi korumalı ve acilen üretim ekonomisine dönmelidir. Enflasyon, emtia ve kur fiyatları dengelenmeli ve milletimizin alım gücü yükseltilmelidir. Bu sayede küresel kırılganlığımız kalkacaktır.