Gitsinler…
Bir zaman sonra; Şiirler seni yazar şarkılar seni anlatır gibi olursun Vuslata erenler onlar bu hikâyenin dışında şanslıdır... Senin masanda Müslüm baba ile...
Bir zaman sonra;
Şiirler seni yazar şarkılar seni anlatır gibi olursun
Vuslata erenler onlar bu hikâyenin dışında şanslıdır...
Senin masanda Müslüm baba ile Cemal Süreya ile oturursun ve başlar
baba konuşmaya “Ah özledim" ve diğer taraftan da Süreya şöyle
der;
"Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git. Gözlerin durur mu onlar da
gidiyorlar. Gitsinler...”
Son söz: LGS, TYT ve AYT (lise ve üniversite geçiş
imtihanları) sıralamalarının lig sıralamasından farkı olmayacak
muhtemelen. Üstte elit % 2 lik bir grup, orta inek karnı gibi
geniş, alt ortaya yakın fena. Elitler hariç sıralama averajla (yaş,
not ortalaması, boy, güzellik vb.) belirlenecek.
Not 1: Mayıs 2023 yenilgisinden sonra siyasi
muhalefet dağıldı. Birlikte hareket etmenin fayda etmediğini
düşünen siyasi partiler kendi kabuklarına çekildiler ve halkın
kantarında ne kadar çekeceklerini görmek istediler. Ancak
partilerin bu tavrına itibar etmeyen muhalefet seçmenleri, iktidar
karşısında bir güçlü bir merkeze sahip olunması gerektiğini
düşündüler.
Seçmenlerin tabanda birliği korumaları ve Cumhur İttifakı’na karşı
CHP şemsiyesi altında toplanmaları, partilerinden bağımsız davranan
seçmen sayısının arttığına işaret ediyor. Seçmenin parti
bağımlılığının azalması, muhtemelen gelecek seçimlerde de en
belirleyici faktörlerden biri olacak. Çünkü parti bağımlılığında
zayıflama, seçimleri bir nevi “kimlik sayımı” olmaktan
çıkarıyor ve sürprizlere açık hale getiriyor.
Not 2: 31 Mart’ta bir yerel seçim yapıldı, bir
genel seçim değil. Tahlillerde bunu sürekli hatırlamak gerekir.
Mamafih seçim yerel olmasına rağmen genele dair bazı sonuçlar da
üretti. Bilhassa muhalefet cephesinde! Muhalefette bir sadeleşme
meydana geldi. İYİ Parti dibi boyladı; geçen seçimde CHP ile
birlikte yol yürüyen muhafazakâr-dindar partilerin (SP, GP ve DEVA
Partisi) ise adları dahi geçmez oldu.
Gelecekte ne olacağı bilinmez, fakat bu partilerin içine düştükleri
karanlıktan aydınlığa çıkmaları çok ama çok zor. SP, bir gelenek
partisi, kör topal da olsa varlığını sürdürebilir ama o kadar, daha
fazlası yok. İYİ Parti, GP ve DEVA Partisi için ise deniz bitti
gibi. Artık bu partiler ne bir siyasi bir cazibe oluşturabilir ne
de bir ağırlık merkezine dönüşebilirler. Meclis’te olabilirler ama
bir siyasi geleceğe sahip değiller.
Not 3: Her seçim, yapıldığı dönemin yapısal ve
konjonktürel şartları altında değerlendirilmeli. Mesela AK Parti
açısından düşünüldüğünde; iktidarın şahsileşmesi, 2017’den beri
büyükşehirlerde zemin kaybetmesi ve sivil kimliğinden uzaklaşarak
devletleşmesi partinin birçok yapısal sorunla karşı karşıya
olduğunu gösteriyor. Keza ekonomik kriz, kira fiyatları,
emeklilerin feryatları da AK Parti’yi konjonktürel olarak baskı
altında tutuyor.
Seçmen kararını verirken bu yapısal ve konjonktürel durumu göz
önünde bulundurduğundan seçimleri ve sonuçlarını bu koşulları
merkeze alarak analiz etmek gerekir. Seçmen davranışları, birtakım
ezberler üzerinden okunamaz. Nitekim büyük bir özgüvenle dile
getirilen “Türkiye’de seçmenin yüzde 70’i sağ, yüzde 30’u
soldur”, “Milliyetçilik yükseliyor” ve “İç
Anadolu asla CHP’ye oy vermez” gibi ezberlerin, aslında mevzuu
anlamaya pek de yardımcı olmadığı 31 Mart’ta bir kez daha ortaya
çıktı.
Not 4: Erdoğan, mevcut yolda yürüdüğü takdirde gün
gittikçe kendisinin ve partisinin kan kaybedeceğini, kutuplaşmayı
sürdürmenin kendi aleyhine işleyebileceğini gördü. CHP ile
normalleşme ya da yumuşama yönünde atılan adımın sebebi bu.
Fakat normalleşme ihtiyacını görmek başka, bunun gereğini yerine
getirmek başka. İktidarın mevcut ittifak mimarisi bir normalleşmeyi
kolaylaştırmıyor, aksine zorlaştırıyor. Zaten seçimden bu yana
geçen sürede verilen sinyaller de iktidarın normalleşme limanından
çok uzak olduğunu gösteriyor.
Not 5: Seçim kaybetmiş, kendi tabanını küstürmüş
bir AK Parti iktidarının muhalefete karşı sertleşmesi, kaybettiği
oylara yenilerini ilave ederek üzerlerine toprak serpmesi demek.
Ekonomik krizin başlattığı mutfaktaki yangın daha çok uzun süre
devam edecek.
Sertleşen bir iktidar, kucaklayıcı davranan CHP karşısında yeni
mevziler kaybeder.
Not 6: “Ah! şu dağların
ardındaki kardeşlerim
siz neredesiniz?
halâ gelmediniz
söyler misiniz ne zaman geleceksiniz?
ne zaman?
ne zaman?”
(Ferman Karacam)
Not 7: “Şişedeki iki akrep” Soğuk Savaş döneminin
nükleer güç dengesini tanımlıyordu. Genetik olarak bir akrep
ötekini soktuğunda öteki de onu sokar ve ikisi de ölür. Günümüzde
şişedeki akrep bir düzine ve şişe giderek ısıtılıyor. Geri dönüş
yok gibi. Türkiye her opsiyona hazırlıklı olmalıdır.
Not 8: “Beni siz delirttiniz, evet, evet evet siz.
Siz delirttiniz beni!
uçaklar, rüşvetler ve mobilyalar, ve ahlak üstüne nutuklar!
siz delirttiniz beni, hiç kuşkum yok bundan eminim.
darılmaca yok ben bir deliyim, ama beni siz delirttiniz.”
(Cem Karaca)
Not 9: Bir hüznü en iyi
anlatan şey sessizliktir.
Not 10: insan
sevdiğine son kez bakamaz.
Not 11: Herkes haklı, hiçbir şey doğru
değil..
Not 12: Çocukluğumdan beri
İsrail, işgale devam ediyor. Çocukluğumdan beri İsrail öldürmeye
devam ediyor. Çocukluğumdan beri İsrail kendine ait olmayan
bahçelere zorla girmeye, penceresinde gül yetiştiren kadınlara
tecavüz etmeye, balkonlardaki hatıralara zorla sahip çıkmaya devam
ediyor. Çocukluğumdan beri İsrail çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden
öldürmeye devam ediyor. Çocukluğumdan beri biz İsrail’i kınamaya
devam ediyoruz.
Not 13: Beni de çarmıha gerdiler ama kimse İsa
demiyor bana
gelmiyor elimden yaşamaktan başka bir şey.
Not 14: Anne abartma ölümü, arada çık gel..
Not 15: Benim hayatım güneşin uğramadığı kiraz
bahçelerine benziyor
Not 16: İnsan yola koyulunca ne çok dökülene
rastlıyor.
Not 17: Senin yalnızlığına maya çalan bu tenha
geceler oldu..
Not 18: Gidecek yeri olmayanların kaldıkları yerde
mutlu olduğu görülmemiştir..
Not 19: Sevdiklerinden kendilerine miras olarak
boşluk kalanlara hayat haciz getirmiştir.
Not 20: Seni dünya gözüyle bir daha görmek! Bunu
da nereden çıkardın?
İçimde boşuna arama bulamazsın böyle bir isteğin kırıntısını
Bilmez idiysen öğren duymadıysa iyi açılsın kulağın
Dünyadaki gözüme çarpmadın sen şimdiye dek
Baktın. Nasıl bakmayı optik okumakla öğrenmedinse
Yaşadın. Hiçbir zaman vesikaya bindirmedin yaşamayı
Kurduğun vaki değil polislerle bir ahbap çavuş ilişkisi
Dudaklarında bir gülümseme yaklaşmadın banka personeline
Kaç litre süt sağdıysan
Sattığının hepsi o kadardı.
(Bülent Parlak)
Not 21: "Biz bir çiçeğin açılmasına, bahar
rüzgârıyla buluşmasına bakarken ölüm kapının arkasından sessizce
dinliyordu." (Mevlâna İdris Zengin)
Not 22: Evde hazırladığım hiçbir yemekten midem
yanmıyor. TEREYAĞI ve ZEYTİNYAĞI dışında yağ kullanmıyorum. Bu
ikisini de bol bol ekliyorum yemeklere.
Hazır kırmızı biberi de bırakacağım. Piyasadaki ürünler sorunlu.
Yemeğe doğra bir tane ŞİLİ BİBERİ, acıyı gör.
(İsot falan hikaye...)
Not 23: Bir kum tanesiyim ama / Çölün derdini
taşıyorum
Rüzgâr / Her sabah ayrı bir şarkıyla geliyor / Atım vefadandır
/ Hiç kımıldamıyor / Ben varım rüzgârlar harab / Ben varım çöl
yerinde kalıyor
Sevgilim / Gücümü ölçme benim.
(Mevlana İdris Zengin)
Not 24: Ey benim mavi soluklarıyla saçlarımı
dağıtan küçük karanfilim/ Gidiyorum/ Öyle başını yana çevirip
ağlama Şarkı söyleyen kuşlarla / Acıları tanımayan renklerden geçip
/Ellerimde sabah denizden topladığım bir demet çiçekle /Dönerim
belki..
(Mevlana İdris Zengin)
Not 25: Sahip olduğu zenginliğe emeğiyle, dişiyle
tırnağıyla kazıyarak geldiği hepimizce malum olan acun insanı,
memleketin sefil, aç, geleceksiz, umutsuz, bitik gençlerine
tavsiyede bulunmuş:
"Gençler, çok yukarı çıkmak mutlu olmak demek değil.
hayatın iki yönünü de yaşadım. Mevcut şartlarda mutlu olun."
Not 26: Dilerim herkes bir gün zengin ünlü olur ve
hayalini kurduğu her şeye kavuşur. Böylece aranılan esas cevabın bu
olmadığını anlar.
(Jim Carey)
Not 27: İnsan, insan olduğunu unutmasaydı;
iyiydi.
Not 28: ‘Yaralarınız olmasaydı nerede olurdu
kuvvetiniz? Kısık sesiniz, erkek ve kadınların kalplerini
titretiyorsa, bu sizin hüznünüzdendir. Melekler bile yeryüzündeki
sefil ve serseri çocukları, yaşamın çarkları arasında dağılmış bir
insanın ikna edebileceği denli ikna edemez. Aşk'ın hizmetinde
sadece yaralı askerler hizmet edebilir.
Doktor, geri çekil.’
Thornton Wilder
Not 29: Alevden bir fanus içinde ruhum
Orda bir pencere; açamıyorum.
Yanı başımda bir çeşme var içemiyorum
Önümde uzanan bir köprü var geçemiyorum
N. G.
Not 30: Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman ne de çabuk geçiyor Monna.
S. K.
Not 31: Maske takmak bir mevcudu gizlemek değil,
mevcudun olmayışını gizlemekti. Zaten olur da bir maskesini çıkaran
bunu ancak başka bir maske takmak için yapardı. (ŞULE GÜRBÜZ /
Kıyamet Emeklisi)
Not 32: Modern insan hâlâ aynı çemberin içinde
debeleniyor.
İçinde büyüyen isyanı tatil beklentisiyle yatıştırılıp aylarca
mutsuzlukla, işyeri zorbalığıyla ve maddi hesaplamalarla boğuşan
çalışanlar...
Sonra tatil geliyor.
Ve hemen ertesi gün tatil yorgunluğu diye bir şey patlak veriyor;
aynı anda da tatil tesellileri...
Gülünç belki...
Özle, çabala, bekle ve sonra yorgunluğunu yaşa!
Ama hem kendini, hem çevreni, hem de sosyal medyayı böyle
olmadığına inandırmaya çalış...
Zor iş!
Not 33: "Bayram tatilinde üç gün kaçıp kafamızı
dinleyeceğiz abi" diyor; hele çocukları da kayınvalideye bırakırsak
iyi olacak."
Biliyorum...
Berbat bir mesai anlayışının, kredi taksitlerinin, boş çırpınmalara
emek harcatan iş tezgahlarının kurbanlarından o da...
Tam "dinleyebileceğin bir kafan kaldı mı?" diye soracağım,
vazgeçiyorum...
Zaten artık gülümseyip geçme ve her şeyin sevdiklerimin istediği
gibi olması için dua etme yaşındayım.
Not 34: Türkiye’de devletin vergi artışı vatandaşa
devlet baskısı olarak dönüyor.
İki anımı anlatarak konuya örnek vereyim: Bir cenaze dönüşü polis
köprü ayağında durdurup alkol kontrolünde “üfle” dedi. “Sayın
polisim meyhaneden değil, cenazeden geliyorum; halimden de belli”
dediğimde “üfle lan” ikazını aldım.
İkincisi de yine bir başka yol kesme hikayesi: Şehirlerarası yoldan
eve varmak üzereyken yolum kesildi ve “in arabadan, kaldır
ellerini” emrini aldım. Gece bekçileri görev yaptıklarını göstermek
istiyorlarmış ve yolları kesmişlerdi.
Kısacası siz vergi verirsiniz ve devlet yolunuzu keser.
Not 35: Soralım kendimize… Vergiler arttıkça
sağlık sistemi mi düzeldi. (düzelmeyi bırakın batıyoruz)
Vergiler artınca eğitimin kalitesi mi düzeldi. (düzelmeyi bırakın
çöküyoruz)
Vergiler artınca güvenliğimiz mi arttı. (sokaklar çetelerden
geçilmiyor)
Vergiler artınca hukuk-adalet mi geldi. (zindanlar masumlarla dolu,
sokaklar katillerle)
Vergiler artınca ne oldu biliyor musunuz? Devlet büyüdükçe, daha
çok vergi topladıkça yolsuzluk arttı, rüşvet arttı, israf
arttı…
Şimdi Mehmet Şimşek’e sormak isterim: Siz kimin için vergileri
artırmak istiyorsunuz?
Not 36: 2014-2023 tüm seçimlerde Erdoğan ya yüzde
52 ya da yüzde 51 aldı. Erdoğan’ın seçmen kitlesi adeta “Reis biz
yolunda ölürüz; ne fındığa para vermemen, ne çaya vermemen, ne
buğdaya-arpaya para vermemen ne de emekliye para vermemen hiç
mesele değil” demiş oldu.
Onların haklarını savunan bizleri de zaten hain-mandacı vs ilan
etmişlerdi.
Son söz: Ey AK Parti seçmeni sizi Reis’iniz ile
baş başa bırakıyorum. İyi muhabbetler.
Not 37: New York Üniversitesi profesörü James
Carse tarafından geliştirilen “sınırsız oyun” yaklaşımı durumu
farklı açıdan değerlendirme üzerine kurgulanmış. Carse, oynadığınız
“oyunun” kurallarını, sınırlarını ve amacını değişmez şeyler olarak
görmekten vazgeçmeyi öneriyor. Klasik oyuncuların “ya kazanacağım
ya da kaybedeceğim” mantığı, kaygınızı daha da yükseltiyor.
Sınırsız oyuncular ise, belirsizliği, oyunlarının bir parçası
olarak kabul ediyor. İhtimal unsuru devreye girince, oyuncular
kendi rollerine ve oyunun parametrelerine meydan
okuyabiliyorlar.
Not 38: Risk yönetiminde risk alma katsayısına
“risk iştahı” deniliyor. Risk iştahı kişiden kişiye ve kurumdan
kuruma farklılık gösterir.
Risk iştahı yüksek olmayanlar, belirli alanlardaki risklerini
azaltarak, diğer alanlar için belirsizlikleri daha iyi tolere etme
şansını yakalayabilirler.
Örneğin, bazı insanlar, istikrarlı ve uzun süreli ilişkiler
sürdürerek kendilerini köklenmiş hissederler.
Böyle düşünen meşhur bir iş insanı şöyle diyor: “En iyi
arkadaşlarım ortaokuldan ve liseden beri tanıdığım insanlar. Lise
aşkımla evlendim. İş yerinde o kadar fazla muğlaklıkla
cebelleşiyorum ki hayatımın diğer alanlarında hep daha azını
arıyorum.”
Hayatınızın belirli alanlarındaki riski azaltarak, diğer alanlarda
daha fazla risk üstlenebilirsiniz.
Risklerin finansal, entelektüel, sosyal, duygusal, fiziksel çok
farklı çeşitleri vardır. Kişilerin bu risk çeşitlerine dönük
hassasiyetleri de farklıdır. Hangi riskleri daha iyi tolere
edebildiğinizi bilmek sınırlarınızın tanımlanmasına yardımcı
olur.
Not 39: Küçük veya büyük bütün yolculuklar bir
adımla başlıyor.
Eyleme geçmek, belirsizlikle yüzleşmenin en önemli
aşamalarından biridir. Çünkü attığınız her adımda yeni şeyler
öğrenirsiniz. Çığır açan buluşlar insanların varını yoğunu riske
atmalarıyla değil, bir dizi küçük adımın sonucunda hayat buluyor.
Mütevazı bir başlangıç yapmak, her şeyi aynı anda yapmaya
çalışmaktan daha efektif sonuçlar veriyor ve daha az kaygı
yaratıyor.
Not 40: Değerlerinizi gerçekleştirmeye daha fazla
önem verin. Harika ürünler yapar, çalışanlara iyi davranır, etik
kurallara uyarsanız dünya size nasıl karşılık verirse versin
gerekli özgüvene sahip olursunuz. Hedeflerinize %100 ulaşmamış da
olsanız değerlerinize ulaşmış olmanızın hazzı size yeter.
Not 41: Bazı uzmanlar, bilimsel keşiflerin
belirsizliklerle yüzleştikten sonra gerçekleşebileceğini ifade
ediyorlar.
Belirsizliklerle yüzleşmek hayal kırıklıklarıyla baş etmede
dayanıklılık kazandırır.
Başarısızlıklar ve yenilgiler de etkin öğrenmenin yoludur.
Belirsizliklerle yüzleşme olaylara dört farklı mercekten bakma
yetkinliği kazandırabilir: Öğrenme merceği, şükran merceği
(kaybettiklerinizden ziyade hala sahip olduğunuz şeylerin değerini
bilmek), zamanlama merceği (şu an doğru zaman olmayabilir ama bu
gelecekte gerçekleşmeyeceği anlamına gelmez), meydan okuma merceği
(engellerle karşılaşarak kahraman olabilirsiniz).
Başarı ve gelişimin sürekliliği için özellikle zorlu zamanlarda
özgüvene ve içsel öngörüye ihtiyaç vardır.
Kendisine güç vermek isteyenler bu merceklerden bir veya birkaçını
benimseyebilirler.
Not 42: Bir yarım akşama sığar mı bunca hasret?
Haksızlık değil mi, önü kesilen ırmakların denizlere kavuşamaması?
“Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi, /Gönlümle, hayalet
gibi, ben kaldım o yerde.” diyordu Yahya Kemal. Peki, şimdi kim,
nerede kaldı?