GÖÇMENLER,ÖĞRETMEN MAAŞI, ORTALAMA VE ASGARİ ÜCRET..
ÖĞRETMEN MAAŞININ yüksek olabilmesi için, öncelikle okullarda günde 3 saatten fazla ders olmaması gerekir. Bu da, öğretmen sayısının bir hayli düşmesi...
ÖĞRETMEN MAAŞININ yüksek olabilmesi için, öncelikle okullarda günde 3 saatten fazla ders olmaması gerekir.
Bu da, öğretmen sayısının bir hayli düşmesi demektir.
O zaman daha yüksek maaş ve kalite olabilir.
1.140.000 öğretmen var ülkede.
Yani her 80 kişiden 1'i öğretmen.
Türkiye'de istihdam oranı %50.
Yani, bu 80 kişinin 40'ı çalışıyor.
40 kişiden toplanan vergilerle 1 öğretmen maaşı ödeniyor. (Elbette, bir sürü ayrı vergi de var.)
Bir öğretmenin brüt maaşı 13.000 TL imiş.
Bölün 40'a, 325 TL çalışan herkesten kesilen eğitim parası. Ortalama.
Eğitimin tek masrafı maaşlar değil ya?
2/3'ü personel maaşıdır.
1/3'ü ise masraflardır.
Yuvarlarsak,çalışan kişi başı 500 TL eğitim harcaması var Türkiye'de.
Peki,Türkiye'de ortalama ücret ne?
550$.
Yani,Türkiye'de ortalama 10.000 TL maaş var.
Öğretmenler de 9.500 TL alıyor.
Demek istediğim, elbette kaliteli bir eğitim olsun ve böyle bir eğitimde de kaliteli personel ve yüksek ücret şarttır, ancak Türkiye'de ödenen öğretmen maaşı, ekonomiye göre zaten normal.
Personel sayısı 400.000'e inip, ders saatleri 3'e düşmeden, eğitimde kalite imkansızdır.
Eğitimde, günde 8 saat ders olması saçmalıktır.
Hiç birimiz bu kadar saat dersten verim alamadık.
3 saatten fazlasına hangi beyin dayanır?
Üniversitede 4 saat yetiyor da...
Bu saçma düzen, biraz da BEYİN YIKAMA amaçlı, global olarak uygulanıyor. Genç kafaları dolduruyorlar.
Türkiye'de ortalama ücretin 550$ olması demek, eğer ekonomi toparlanmazsa, gelecek dönemlerde ASGARİ ÜCRETİN yaklaşık 200$ civarına ineceğini gösterir.
Asgari Ücret 300$, ortalama ücret 550$. Bu sistem böyle dengede kalmaz ki...
Daha fenası, Dünya'ya göre çok ucuzken, böyle.
İngiltere'de ortalama ücretler, asgari ücretlerin 2 mislinden az, hadi 2 misli olsun.
Fakat, orada ortalama 1560 Pound asgari ücret var. Asgari ücretin yarısına ev tutuyorsun. Vergiler, faturalar, 2/3'ü gidiyor ve kalanıyla da karnını doyuruyorsun.
Türkiye'de durum vahim.
Türkiye'de ortalama ücret 10.000 TL iken, evlerine ayda 10-15 Bin TL kira alabileceklerini, bunun sürdürülebilir olduğunu zanneden ev sahipleri var bir de.
GÖÇMENLER gönderildiği an, ülkedeki bu gelir düzeyiyle, çok üzüleceksiniz.
Ortalama ücretler 10.000 TL iken, şu anda 5500 TL olan asgari ücret, atıyorum 8000 TL olursa, ortalama ücretler de 10.000 TL'de kalamayacağı için, çatır çatır ENFLASYON olacak.
Bu bir kısır döngü.
FAİZ ARTIŞI gelene kadar böyle devam.
Göçmen sığınmacılar ve Sınırların yol geçen hanı olmasının zararları:
1) Bir tane GERİZEKALI buluyorlar.
2) Bunu Suriye'den getiriyorlar. (Gelmesi kolay.)
3) Para ve Altın veriyorlar. Evine koyuyor.
4) Bir paket veriyorlar. "Şuraya bırak, git!" diyorlar. Belki bomba olduğunu bile bilmiyor salak.
5) Patlama olunca, panikliyor ve koşuyor.
6) Süper zeka olduğu için, evine gidecek, oradan yurtdışına kaçacak. Kamera falan yok ya, tesbit edilmeyecek.
7) Evde enseleniyor.
(Tabii, klonu ikinci birisi yoksa. Belki bunun paketi başkaydı, kendisi yemdi, haberi bile yoktu.)
Türkiye'ye bu kadar kontrolsüz ve denetimsiz insan girişi, her türlü olaya zemin hazırlıyor.
Gelenlerin IQ zaten sürünüyor.
Suça da meyiller. Çünkü açlar ve medeni değiller.
Vahşiler de...
En başa döneyim. Türkiye'de ortalama ücret yıllardır düşüyor Dolar bazında.
Dolayısıyla, devlet eliyle zorlayarak, asgari ücreti yüksek tutmaya çalışmak, sonunda İŞSİZLİK yaratır.
Bu işin temel çözümü, önce GÖÇMENLERİN gitmesidir, ardından da FAİZ ARTIŞI ve DENK BÜTÇEDİR.
MİLAT:
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ:
“O sözler o dönemde söylenmiş sözler. Ama keşke söylememiş olsaydık. O günün şartları içerisinde terör örgütü vasfı ortada olmadığı için söylenmiş..."
Bakan beyin milat dediği sadece kendilerine veya bir nedenle korunmak istenenlere uygulanıyor. Garibana ise milat doğum tarihi. Herkes her şeyi biliyor. Koca bir ülkeyi yangın yerine çevirdiniz.
Asyabank'ın önünden geçene
Bilmeden ya da ihtiyaçtan yurtlarında kalana bu savunmayı
yaptığında aynı empatiyi gösterdiniz mi?
Biz neden kapısından bile geçmedik arkadaş, biz neden kanmadık?
Ülke yönetiyorsunuz ülke, yok kanmaya hakkınız, YOK.
YALAN DÜNYA: Seren Serengilin anasıyla baba evi yüzünden (30 milyonluk) davalık olduğunu okuyunca içim bir hoş oldu. İnsan evladı çok doyumsuz.
Tolstoy’ un " İnsan Ne İle Yaşar " adlı kitabında, çiftçi Pahom’ un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir zenginin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için zengine gidip talebini iletir. Gerçekten de zengin herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz… zengin olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Zengin Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter." Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük… Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir… Benlik biriktirirken, benliğini tüketir… Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz? Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz hepimiz......
Son söz: Huzur islamda değil..
Not 1: Dünya'da en çok ANTEP FISTIĞINI kim üretiyor?
ABD. Güler misin ağlar mısın?
Not 2: Borsaya ciddi bir akış var. Son iki
haftada yaklaşık 150 bin kişi daha eklenmiş. Son 6 aydaki artış 500
bin...
Tanıdığım birçok kişiden de duyuyorum borsada hesap açtıklarını.
Kısa yoldan köşeyi döneriz diye parayı basan bir sürü insan var,
acıklı hikayeler duyabiliriz sonunda.
Film herkesin bütün parasını borsaya gömmesine
doğru hızla ilerliyor.
Borsa herkese zenginlik getirerek Türkiye'yi İsviçre yapacak.
Bu da uçuran Türkiye Ekonomi Modeli'nin bir sonucu.
Diğer ülkeler de borsayı şişirerek uçmalı.
Ucuz hisse kalmadı. Facts!
Parayı koyacak daha iyi bir yer var mı? Yok.
Ya tüketeceksin ya yine borsa. Ne garip bir dönem.
Enflasyonun cicim ayları bitti, insanlar
gırtlağına kadar tüketti ve borca gömüldü. Yeni borç ise
alamıyorlar.
Avrupa ayvayı yiyor.
Siparişlerdeki gerileme bu iç ve dış dünya negatif tablosunu
doğruluyor.
Bakalım olan parayı borsaya göm modeli daha ne kadar
gidecek.
Not 3: Bankalarca ticari işletmelere
kullandırılan gayrimenkul alımı ve taşıt kredilerine menkul kıymet
tesisi yükümlülüğü getirildi.
Bu kredileri; % 17-22 arasında faizle kullandırırsa % 20, % 22
üzerinde faizle kullandırırsa % 90'ı kadar devlet tahvilini
TCMB'nda bulundurmak zorunda.
Şirket tahvilleri de bir menkul kıymet.
Şirketlerin karşılıklı tahvillerini satıl almaya dönebilir, al sana
menkul kıymet.
A şirketi tahvil çıkarır, B şirketi tahvili
satın alır.
B şirketi de aynı tutarda tahvil çıkarır, A şirketi bu tahvili
satın alır.
Bu tahvilleri farklı bankalara menkul kıymet rehni olarak
verirler.
Kararları zorlaya zorlaya 1990'lar back-to-back kredi dönemine
döndürecekler.
Not 4: Enflasyon ve düşük faiz politikası önce
stok tüketimi yaptırıyor, firmaları büyütüyor.
Sonra reel gelir kaybı ile tüketimi hızla aşağı çekiyor.
İş dünyası bunu şimdi siparişlerle görmeye başladığından yanacağım
diyor.
Kendi haline bırakılan enflasyon herkesi yakacak.
Not 5: Kriptolar daha fazla çökerse Türkiye
için ciddi bir döviz kaybı ile sonuçlanacak.
Mesela El Salvador ayvayı şimdiden yedi.
Not 6: 2000 yılının başıydı, borsamız her gün
dikine yükseliyordu.
Halka arzlar o kadar patlamıştı ki hisse alabilmek için insanlar
kimlik fotokopisi topluyor, bunlarda bir adet daha fazla hisse alıp
mutlu oluyordu.
Sonra sadece borsayı şişirmekle herkesin zengin olamayacağı
anlaşıldı.
Çalışmayı bırakarak borsadan yaşayanlar
atlamadan ben söyleyeyim:
Borsamızın şimdi farklı olduğu, her gün yükseleceği ve herkesi
zengin edeceği konusunda size katılıyorum.
Herkes çalışmayı bıraksın, sadece borsaya para yatırarak zengin
olsun.
Mercedes - BMW binmek herkesin hakkı.
Not 7: Türkiye'nin mevcut ithalata dayalı üretim yapısıyla kur artışı ihracata ancak çok kısa bir süre için yarar; ardından gelecek enflasyonla kur etkisi silinir gider. Olan yüksek enflasyonla ezilen sabit gelirlilere olur. Bunu anlamak için bu döngüyü kaç sefer yaşamamız gerekiyor? Dolar artsa dert artmasa dert.
Not 8: Meta 11bin kişi
Twitter 3500 kişi işten çıkardı
Tech ler hızlı büyümenin sonucunu yaşıyor
Önümüzdeki ay ABD işsizlik datasına diğer tech ler ile beraber nasıl uansıyacağını göreceğiz...
Teknoloji şirketlerinin bu kadar çalışana
ihtiyacı yok, işin doğasına aykırı bir durum.
Geçen bir şov tam bunu yapmıştı, filmin sonu aynen böyle
yazılımcıların büyük kısmının işsiz kalması olabilir.
Not 9: Üniversitede okuyan gençlerin bir kısmı
siyasetten uzak durup okumasına bakarken, bir kısmı çareyi
siyasette arar.
Herkes istediği partiye üye olabilir, bunda sıkıntı yok. Ama anne
babanız sizin bu kadar siyasete bulaşmanızı istemiyorsa (büyük
çoğunluk istemiyor) onları dinleyin.
Not 10: Elon Musk çalışana tekmeyi vurarak
işten atıyor, özel eşyalarını bile alamıyorlar.
Maaşlı çalışanlardan Elon Musk hayranı çok. Birgün işveren
kendilerine böyle yaparsa sesleri çıkmasın.
Not 11: Piyasa değerine göre dünyanın en
değerli şirketi 2.21 trilyon dolar ile Apple.
SASA Apple'ı da geçerek dünyanın en değerli şirketi olacak,
Hem Türkiye şahlanıp herkes zengin olacak hem de Apple dahil hepsi
şapa oturacak.
Not 12: 1925 sonrası hisse senetleri coşuyor,
herkes köşeyi dönüyordu.
Sonra 1929 büyük buhranı yaşandı ve hisse senetlerinin sadece talep
ile yükselmesinin pek iyi birşey olmadığı öğrenildi.
Not 13: Ekim 2022 ipotekli satış sayısı 13.268,
bu 2013 yılının bile yarısı.
İpotekli satışlar 2018 yılındaki 5.000'li rakamlara doğru
gidiyor.
Türkiye Ekonomi Modeli'nin bir zamanlar gözdesi
olan inşaat sektörünü nasıl bilirdiniz?
İyi bilirdik.
O zaman?
Not 14: Patlayacak kriz richter ölçeğine göre 12 şiddetinde sallayacak ortamı. Taş üstünde taş kalırsa artık iman edeceğimki kralı gelse Türk ekonomisini kimse yıkamaz.
Not 15: Süleyman Soylu, "Ben ömrümde bir tek güvenlik makalesi okumamış bir adamım. Ben içişleri bakanlığı ile ilgili bir şey biliyorum dersem yanlış olur." diyeli 18 ay oldu.
Böyle heriflerden İçişleri Bakanı yaparsanız; bu ülkede terör de bitmez, asayiş de düzelmez.
Not 16: Bugün Türkiye Ortaçağ Roma hukukunun çok gerisinde; Bazı örnekler; İspat yükü davacıya aittir, Deliller sayılmaz tartılır, Ana babanın suçu çocuklarına zarar vermez, Şüpheden sanık yararlanır, Kanunsuz suç-ceza olmaz, Aksi ispat edilinceye kadar herkes suçsuzdur. Durumumuz vahim!
Not 17: Bahçeli'nin parti çıkarı için sürekli zikzak çizebilmesi, söylem değiştirebilmesi, atfedilen milliyetçi hassasiyetin bir kurmaca olduğunun en büyük kanıtı. Hiçbir koşulda kendi tabanından tepki almıyor. Örneğin CHP liderinin her açıklaması tabanda ciddi tepkilere yol açabiliyor.
Not 18: İstiklâl caddesindeki bomba tam daire
içine alınan alanda patlatı.
Uzmanlara göre eğer o iki beton saksılık olmasaydı tnt patlayacı
dolu paketin etki alanı çok daha fazla olup,çok daha fazla cana mâl
olacaktı.
Beton saksılar siper görevi gördü!
Bügün onları topladılar…
Durum bu!
Not 19: Bir trol ,bombanın banklara konulmasını ,İmamoğluna bağlamış . Ulan Suriyeli birinin elini kolunu sallayıp gelmesi,iş bulup çalışması, kimliksiz ev tutması, bu arada sen kimsin diye soran olmaması da İmamoğlunun suçu mu? Bu suriyeli olayı bu ülkenin en büyük güvenlik sorunudur.
Not 20: Ev satışları çöküyor ama ev fiyatları artıyor. Nasıl ekonomi ama.
Not 21: Telefon aynı bölgede sinyal verdi diye terörist ilan edilip müebbet hapis cezası alabildiğiniz bir ülkede MHP ilçe başkanı olunca, işler değişiyor.
Geceyarısı canlı yayın araçları eşliğinde evinizden alınmak yerine gündüz vakti nezaketle savcılığa davet ediliyorsunuz.
Not 22: Kendini sürekli haklı gören insandan korkarım.
Not 23: Zeka doğru ve iyiliğe yönelik kullanılmadığında çok tehlikeli bir silah olabilir..
Not 24: Hayatta en zor şey gözleri gören, kulakları duyan birine kör ve sağır olduğunu anlatabilmektir.
Not 25: Sözde senden kaçıyorum doludizgin
atlarla dizesi
nal sesleri eşliğinde geliyor aklıma.
Çok şey anlatmak istiyorum ama konuşmak istemiyorum.
İşte öyle bi hâl..
Not 26: ''Kendi içmez, içeni kınamaya
bayılır,
yüzünden aldatmaca, sahtekarlık yayılır.
şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama:
yedikleri yanında şarap meze sayılır.''
Ömer Hayyam
Not 27: ''Ateşli bir şekilde savunulan görüşler
asla iyi bir temele dayanmayan görüşlerdir;
gerçekten de şiddetli duygusallık, görüş sahibinin rasyonel
kanıtlardan yoksun olduğunun bir göstergesidir.
Ne kadar az bilirseniz, onu o kadar şiddetle savunursunuz.”
B.Russell
Not 28: Rakılara gelesiniz
Not 29: her süpernova 1 yok oluş, her nebula
başlangıcıdır
1 yıldızın, umutların..
ve samanyolunun merkezindeki
dev karadelikler plastikleri, kimyasal
kirleticileri ve yobazları yutsa
tertemiz olur dünyamız..
Not 30: Yüreklere dokunan “Sen elâ gözlerinde yeşil hâreler” şarkısı hepinize gelsin.. Ve Nazım Hikmet babaya selam olsun, kulakları çınlasın:
… Sen memleketimsin
Sen ela gözlerinde yeşil hareler
Sen büyük güzel ve muzaffer
Ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…
Not 31: İstediğimiz kadar sandalyemizi kumsala koyup yaklaşmakta olan dalgalara bağıralım, ne gelgit dinleyecek ne de deniz geri çekilecektir. (ZYGMUNT BAUMAN / Kapımızdaki Yabancılar)
Not 32: Bilim adamları kadük kafalılar için dua
bile etmez, yegâne çare olarak zamanla ölmelerini beklerlerdi.
Mesela, ünlü fizikçi Max Planck, "Yeni bilimsel bir gerçek,
muhaliflerini ikna ederek ve onların görüşlerini değiştirmelerini
sağlayarak değil, bu muhalifler zaman içerisinde öldüğü ve bu yeni
bilimsel gerçeğe aşina bir nesil yetiştiği için zafer kazanır..."
demişti. Charles Dar daha acımasızdı: "Her bilim adamı, yeni çıkan
tüm öğretilere mutlaka muhalefet edecekleri 60 yaşından önce ölse,
ne iyi olurdu."
Olması gereken, tartışarak birlikte hakikati aramaktır.