Pınarbaşı’ndan bulanır oy…
AK Parti’de erime durdurulamıyor. 31 Mart‘ta itirazlar üzerine üç ilçe, dört beldede seçimler yenilendi. 60.000’e yakın isim oy kullandı. Kayseri’nin...
AK Parti’de erime durdurulamıyor. 31 Mart‘ta itirazlar üzerine
üç ilçe, dört beldede seçimler yenilendi. 60.000’e yakın isim oy
kullandı. Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde Alpaslan Türkeş’in
memleketinde 31 Mart‘ta CHP adayı kazanmış, MHP Milletvekili Baki
Ersoy’un adliyeyi basarak hakime küfrettiği iddia edilmişti. Yüksek
Seçim Kurulu MHP’nin itirazını haklı buldu ve seçimlerin
tekrarlanmasına karar verdi. Ayrıca Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinde
de DEM’in adayı ipi göğüslemiş, AKP itiraz etmişti. Aksaray
Güzelyurt‘ta da bir oy farkla İYİ Parti’nin adayı önde
çıkmıştı.
Pazar günü yeniden sandık kuruldu. Bu arada dikkat etmiş
olmalısınız. Yüksek Seçim Kurulu’nun seçimlerin tekrarlanmasını
istediği bütün seçim bölgeleri 31 Mart‘ta muhalefetin kazandığı
yerler.
CHP ve diğer muhalefet partilerinin de itirazı oldu ancak dikkate
alınmadı, bu bile YSK‘nın üzerine AK Parti’nin gölgesinin
düştüğünün kanıtı; yoksa niye sadece AKP ve MHP’nin itirazları
kabul edilsin. Sadece iktidar partileri mi itirazlarında haklı
sadece onların itiraz ettikleri bölgelerde mi şüpheli bir durum
var, böyle bir şey olabilir mi?
31 Mart depremi siyaseti çok şiddetli sarstı. Ayrıntılar üzerinde
pek durulmadı. 31 Mart AKP‘de 8-9 şiddetinde bir deprem etkisi
yaptıysa, 2 Haziran‘da artçısı oldu, artçının büyüklüğü ve şiddeti
de 31 Mart’ı aratmaz.
AKP’ye teselli ikramiyesi var ama yetmez, niçin mi onu izah etmeye
çalışacağım. Evet seçmen sayısı düşük ama sonuçlarını basit ve
sıradan görmemek lazım, her sandığın mutlaka bir mesajı olur. 2
Haziran mesajsız bir seçim değil. AKP ve MHP iktidar bloğuna çok
şeyler söylüyor. Ben bu ara seçimleri, küçük belde seçimi gibi
değerinin düşürülmesini doğru bulmuyorum, seçim bölgesi az ara
seçimlerde iktidar partileri büyük avantajla gider, sandığa
iktidarın bütün imkanlarını serer. Kesinlikle seçmenin tek tek
kapısı çalınır, devletin nimetleri pay edilir ve karşılığında tabii
ki oy. Onun için iktidarlar birkaç ay önceki seçimlerden umduğunu
bulamasa da ara seçimde sandıktan zafer çıkarmayı bilirler.
Türk siyasi tarihi ara seçimleri hep iktidarların kazandığı sayısız
örneklerle doludur. Üç ilçe, dört beldenin seçim rakamlarını
yorumlarken bu gerçeği göz ardı etmemek lazım. Benim için sonuçlar
büyük sürpriz.
AKP ve MHP’nin bütün seçim bölgelerinde silip süpüreceklerini
sanıyordum, hele AKP’nin 31 Mart’ın şokunu bir parça hafifletmek
istememesi mümkün mü?
AKP imkanları nimetleri ve vaatleri seçmene yağmur gibi yağdırır
seçimi mutlaka kazanır diye düşünüyordum, psikolojik etkisi için
yapar bunu hem kendine moral verir hem de muhalefete gözdağı.
Seçmen bir kez daha “hayır” dedi. Erimeyi durdurduk tekrar ayağa
kalktık demeye o kadar çok ihtiyacı var ki AKP’nin, ara seçime
yüklenmemiş olma ihtimalini sıfır görüyorum. Küçük zaferler ve ufak
umutlar hava ve su gibi AKP için. O yüzden sonuçlar üzerine
beklentiye girmedim tarihin tekerrür edeceğini düşünürken baktım ki
küçük seçim büyük sonuçlar doğurmakta.
MHP rahmetli Başbuğ Türkeş’in memleketinde yani Pınarbaşı ilçesinde
ikinci kez kaybetti, ipi yine CHP’nin adayı göğüsledi. MHP
kaybedince AKP’nin kaybetmiş olduğunu söylememe gerek yok herhalde
seçmen iktidar nimetlerine hayır dedi.
AKP ve MHP iktidarına güven oyu vermedi 31 Mart’taki pozisyonunu
güçlendirerek korudu ama seçimde devlete iktidara karşı seçim
kazanmak kolay değildir. CHP’nin 31 Mart Zaferi’nin geçici değil
kalıcı olduğu görüldü. Özgür Özel seçim sonuçlarını belediye
sayısını artırdık diyerek duyurdu. Siyasette sembol şehirler
önemlidir, buna parti kalelerini de ekleyebilirsiniz.
Pınarbaşı’nın MHP açısından ne denli siyasi ve sembolik anlamı
olduğu 31 Mart akşamı belli oldu. MHP milletvekilleri her türlü
yolu denedi, ikinci kez sandıktan boynu bükük ayrılmak zorunda
kaldılar. Pınarbaşı sonucunu seçimin tekrarlanmasını seçmenin
tepkisi olarak değil, toplumun 31 Mart’ta iktidar bloğuna verdiği
dersin devamı olarak görmek gerekir. Hilvan’da fark daha da açıldı.
Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinde de benzer durum var.
Büyükşehir’i açık farkla kaybeden AK Parti, DEM’in adayının kazandığı Hilvan’ı gözüne kestirdi, Yüksek Seçim Kuruluna itirazını kabul ettirmeyi başardı.
Ara seçimde ne beklenir? AKP’nin Hilvan’da seçimi çok kolay
kazanması, bölgenin devletin hizmetlerinden mahrum olduğunu görmek
için Hilvan’a gitmeye gerek yok normal şartlarda vaatler bile seçim
kazandırır, bu da AKP’nin en iyi bildiği yoldur.
AKP’nin sandık uğruna veremeyeceği bir şey yok, nimetleri seçmenin
ayaklarının altına serer, imkanları Hilvan’a yağar, gökteki yıldıza
kadar vaatlerde bulunur. Hilvan’da seçimi kaybetti. 31 Mart’ta DEM
Parti’nin adayı 6960, AKP’nin adayı 6439 oy almıştı, 2
Haziran’daysa DEM Parti 10.731 oy alırken; AKP 7420 oyda kaldı,
fark daha da açıldı yine DEM’in adayı kazandı, DEM gibi partilerin
çok güçlü olduğu bir bölge değil.
AKP itirazının ve seçimi tekrarlamasının sonucunu alamadı, sandık
yine hüsran yine eziyet oldu Pınarbaşı ve Hilvan küçükler diye
düşünülebilir. Doğru sonuç olarak bir il değil, ama sonuçları
siyasi ve psikolojik açıdan çok büyük, bunu siyasi parti merkezleri
iyi bilir.
31 Mart‘ta başlayan Cumhur İttifakı’ndaki erime durdurulamıyor,
artarak sürüyor. Başkan Erdoğan’ın “Güneşin altındaki kar gibi
eririz” sözü boşuna değilmiş ama seçim sonuçlarının canını fena
sıktığını tahmin etmek için Başkan Erdoğan’ı tanımaya gerek yok. O,
seçimle rakamlarla nefes alır, alkışlarla ayakta durur, her
ikisinde de eski halinden eser yok. AKP’nin kazandığı yer yok mu?
Var. Aksaray’ın Güzelyurt ilçesinde bir oy farkla kaybettiği seçimi
kazandı, rakibi İYİ Parti’yi de. İYİ Parti 31 Mart’tan sonra
liderini değiştirdi, insicamını ve iddiasını büyük oranda kaybetti,
dağılma ve çözülme süreci içinde. Güzelyurt belki bir teselli
ikramiyesi, bir iktidar partisini kesinlikle tatmin etmez; sanmayın
ki AKP’de Aksaray’da kazandık diye bayram neşesi var aksine Hilvan
ve Pınarbaşı’nda kaybetmesinden dolayı hüzün havası vardır, buna
belde ve köylerde kazandığı yerleri de ekleyebilirsiniz. Evet seçim
küçük ama sonuçları kesinlikle küçük değil. AKP’ye iktidar
imkânlarını kullanmak, nimetlerini yağdırmak ve vaatler de
yetmedi.
Tek cümleyle ifade etmek gerekirse, AK Parti yaz güneşinde altında
eriyen kar gibi. Her geçen eriyor. Erimeye de devam edecek.
Belediyelerin denetime takılmayan usulsüz işleri:
Son günlerde RESSAM - YAZAR - SANATÇI - GAZETECİ adı altında bir
çok kimsenin, bizim vergilerimizle dolan BELEDİYE KASASINDAN
saltanat sürdüklerini görüyoruz.
Bu kişilerin SANATÇILIKLA - SANAT İLE- KİTAP YAZARLIĞI İLE -
RESSAMLIKLA ilgi ve alakaları yok.
Siyasette birilerini bulmuşlar ya da Başkan’a yakın isimleri,
etraflarına yuvalanmışlar, uyduruk işleri ESER diye gagalayıp
parasını Belediye’den çıkartıyorlar.
Eğer sen bir resim sanatçısı isen, yap resmini aç sergini millet
gelip alsın.
Yâ da gönder satış alanlarına, satın alsın.
Belediye bu tiplerin resim adı altında yaptıkları uyduruk tabloları
neden alıyor?
Yazarım diyor.
Ne yazmış?
Yazdığını bir kitabevine götürse, kendini kapıdan kovarlar, ama bu
alıp belediyeye götürüyor, belediye bunu güzelce bastırıyor,
masrafı çekiyor, ardından yetinmeyip bir de parasını verip
bastırdığı firmadan bu yazar bozuntusunun kitabından satın
alıyor.
Belediyelerimizin işi, UCUZ SANATÇI- YAZAR- RESSAM - GAZETECİ vb.
tipler mi yaratmak?
Yarattığı bu tipleri toplumda kalkındırmak mı?
Eğer bulundukları il’e ve memlekete katkı sunuyorlarsa, kendi
ceplerinden, emeklerinden yapsınlar bu işleri.
Bizim sırtımızdan niye yapılıyor?
Tüyü bitmedik yetimin şehidin hakkı var o kasada.
Kimin parasını kime peşkeş çekiyorsunuz, kimleri bizlerin sırtından
adam ediyorsunuz?!
Hangi gerçek yazarın, hangi konusunda uzman ressamın tablosunun yâ
da kitabının baskısı, yapımı, sergilenmesi, satışını BELEDİYE
yapıyor?
Onların yayınevleri, ajansları vs. vardır, onunla hallederler.
Kendi ceplerinden harcarlar, sonrada satış yapar kazanırlar.
Bu sizinkilerin masrafını siz çekiyorsunuz, bir de satılmayan eser
diye yutturulan o malzemeleri satın alıyorsunuz, amacınız ne, kime
ve kimlere hizmet ediyorsunuz?
Bizim paramız ile sosyal faaliyet, kültürel faaliyet mi yapmış
oluyorsunuz?
Yereldeki insanları kazandırmak ise gayeniz, kendi cebinizden
verin.
Seçim harcamalarınızın yanında bunların masrafları cücük kalır.
Niye millete yüklüyorsunuz?
Son söz: Nefis kendini 2 yerde belli edermiş. Bir araba sürerken
diğeri makama oturup güç sahibi olduğunda... İnsan emir vermeyi
seviyor. Caminin içinde herkes mübarek. Mesele zorlukla
karşılaştığında verdiğin tepki. Namaz camiden çıkınca oruç Ramazan
bitince belli olurmuş. O nedenle mesele şartlar zorlaştığında ya da
konfor bataklığı seni esir aldığında nasıl davrandığın!
Aforizma: Vefa vicdanın belleğidir..
Aforizma iki: Güvercin kavgası birinin gagası kırılana kadar
sürer.
Tadımlık: Herkesin plastik kelimeleri var, anlamsız, yak ucunu
yapıştır birbirine.
Uzun, anlamsız plastik cümlen olsun senin de.
Hiç kimsenin kendi hikayesini sevdiği hayat hikayesi yok mu
acaba!
Kulağa küpe: Kur’an’ın muhtelif yerlerinde Müslümanların
benzememesi gereken lanetli tiplerden bahseder. Bu kötü
karakterlerin ortak özelliği kibre ve nefsaniyete kapılarak
sapkınlığa düşmüş olmalarıdır. Kendi güzelliği ve şehvani
arzularıyla kibre kapılıp Hz. Yusuf’a iftira atan Mısır Veziri’nin
karısı Züleyha ilk örnektir. Güzelliği ve cazibesi ile kibirlenen
insanlardan olmamamız gerektiği öğütlenir. Elindeki iktidar gücüne
bakarak kibre kapılan ve ceberrut birer zorba kesilen Firavun ve
Nemrut Allah tarafından lanetlenir. Allah her türlü tek adam
yönetimi, tiranlık ve zulüm rejimine karşı çıkmamızı emreder.
Buradan devlet adamlarının nasıl davranmaması gerektiği anlaşılır.
Sahip olduğu servetiyle kibirlenen, yanında çalışanları acımasızca
sömüren ve yetim hakkına el uzatan Karun lanetlenir. Buradaki hisse
de servet sahibi zenginleredir, Karun gibi olmamaları emredilir.
Yaptıkları köprüler, yollar ve gökdelenlerle kibirlenen Ad kavmi,
ticarette hile yapıp adam kazıklamayı iş edinen Medyen ve Eyke
kavmi, ahlâksız yaşamlarını kendileri yaşamakla kalmayıp diğer
insanlara da zorla dayatan Lut kavmi, şehvet ve güç hırsı ile
kardeşini öldüren Kabil… Bu gibi örnekler hep Müslümanlara nasıl
olmamaları gerektiğini söyler. En kötü örnek ise bilim adamları ve
aydınlara verilen örnektir: İlminiz ile kibirlenmeyin buyrulur,
eğer bilginizle kibre kapılırsanız Şeytan gibi olursunuz,
denir.
Benden söylemesi: Allah adildir… Allah’ın yapma dediklerini yapan
Müslümanlar geri kalırken, Allah’ın emirlerini kısmen de olsa
uygulayan Batılılar ilerlemiştir. Vesselâm…
Hatırlatma: Günde bir dolardan daha az parayla temiz su bulamadan
yaşayan biriyle, tek başına sadece ikramiyesi bir Kuzey Afrika
ülkesinin eğitim bütçesinden daha büyük olan "evrenin efendileri"
arasında nasıl bir ortak zemin olabilir? (YANIS
VAROUFAKIS / Başka Bir Şimdi)
Benden söylemesi: Terörle yıllarca mücadele eden, binlerce şehit
veren ve büyük bedeller ödeyen bir ülkede ciddi suçlamalarla açılan
bir terör davası on yılda sonuçlanmıyorsa, sonuçlandırılmıyorsa bu
yargının ve devletin ayıbıdır ve Türk milletine yapılan büyük bir
haksızlıktır. On sene süren terör davası mı olur! Akıl alır gibi
değil. Ciddi ithamlarla ve savlarla açılan bir terör davası 10
yılda sonuçlanmıyorsa böyle bir netice vatan için ömrünün baharında
hayatlarını feda eden yüce şehitlerimize ve onların emanetine
saygısızlıktır ve vefasızlıktır.
Not 1: “Yoksul bir çocuk görsem,
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse içimden...”
(Sunay Akın)
Not 2: Çoklarının yolun uzunluğu yüzünden gönlü karışır, yolunu
kaybeder. O vadinin hiçbir yolu öbürüne benzemez. Ten yolcusu
başkadır onun, can yolcusu başka! O vadinin birçok yolu vardır ama
her yol, yolcusuna göredir. Bu yüzden yolda dertlere düşen örümcek,
fille beraber yürümez, ayrı yolla yollanır. Herkesin yürüyüşü
kemalincedir; herkesin yakinliği kendi halince. Sivrisinek istediği
kadar uçsun, kasırga gücünü elde edebilir mi?
Herkesin yürüyüşü başka başkadır burada. Hiç kimse diğeri gibi
gidemez. İste marifet de bu yüzden ayrı ayrıdır.
Birisi Kâbe’yi bulmuştur, diğeri putu! Bu yolun önünde Marifet
güneşi doğdu mu, herkes kıymetine göre görgü sahibi olur, hakikat
alemindeki yerini bulur. Yolcuya bu yol aydınlandı mı, dünya gözüne
gül bahçesi gibi görünür. İçindeki sırrı görür o, deriyi
görmez.
Not 3: “Hüzün/çok eski bir öykü/oralarda
Atlıların artık olmayan atlarını
Artık kaçan bir uzayın kaynar kayıtlarına
Yürütüp aşkla yorarak
Bengisu taşıdıkları o ilk yazdan
Güze kalan bir gül taşılı
Buruk bir andaç” (İlhami Çiçek)
Not 4: İnsanlar artık aya, güneşe Lât ve Menât putuna
tapmıyorlar ama devlet adamlarına , piyasaya , makinalara,
teşkilatlara, teorilere tapıyorlar.
Üç Zor Mesele, İsmet Özel
Not 5: Yeni bir diziye ya da filme başladığımda azcık karışıksa
salla gitsin nasılsa anlamayacağım diye kapatıp Büyük Hazineyi,
Bizimkiler'i, Kurtlar Vadisi Pusu'yu ya da Teke Tek Bilim'i
açıyorum. Anlamama riski sıfır, izlerken kafamda trilyon tane şey
dönse de sorun yok, müthiş bir konfor.
Not 6: TÜCCARLARIN batma sebepleri;
1) İşler hep aynı gidecek zannedip, kontrolsüz büyümeleri ya da
kontrolsüz harcamaları.
2) Ödeme alamazlar ya da kazık yerlerse, icra takibi
yapamayacakları kişilerle iş yapmak ya da sözleşmeleri adam gibi
bir icra avukatına hazırlatmamak.
Not 7: Hem dünyada hem de Türkiye’de kimse “İnsana sadece elinin
emeği vardır” ayetinde berraklaşan hakikate inanmıyor. “Rızkın
insanın üzerine kayıtlı olduğu” gerçeğini bir an olsun aklına
getirmiyor. Parayı çabucak ve kolayca elde etmek tek geçer akçe. Bu
da “kerizleri silkelemek” için eşsiz bir fırsat sunuyor keriz
silkeleyicilere. Borsa, faiz, kripto piyasası gibi nispeten “legal”
keriz silkeleme organizasyonlarının yanı sıra pek çok başka
operasyona da maruz kalıyor artık insanlar.
Not 8: Arzusunu hırsıyla birleştiren insanı dolandırmak,
dolandırıcılığın en kolay yoludur. Daha geçen gün bir hanım abla
Urfa’da yüzlerce kerizi “Göbeklitepe’nin enerjisi çok yüksek çünkü
burası uzaylıların terminali” cümlesiyle kafalayıp silkeledi
mesela. Bu hanım ablanın kerizlere yarı çıplak zikir yaptıran
versiyonu da var,
5 yıldızlı otelde muhafazakâr sosyeteyi dolandıranı da.
Not 9: Ölülerin ne kadar çabuk unutulduğunu bilseydiniz, diğer
insanlara hava atmak için 5 kuruş para harcamazdınız.
Not 10: Sahil bandı halkın kamunun malıdır.
Kimse çeviremez, engel koyamaz, üç beş şemsiye, beş on şezlong
koyup bunları abartılı rakamlar ile millete sunamaz.
Ayrıca kıyı kenar çizgisini bozacak imalat ve icraat yapamaz.
Kıyılarımızı, sahillerimizi HALKA AÇIN!
Engel çıkaranların yakasına yapışın.
Çevre kanunu, Kıyı kanunu ve Tüketici Kanunu ile KABAHATLER kanunun
eksiksiz uygulayın.
Not 11: Tasarruf genelgeleri geldi.
Halen şölen, festival, uyduruk işlere para harcanıyor.
Not 12: Halihazırda enflasyonun birinci nedeni katılaşan
beklentiler, az fark geriden de bu tüketim çılgınlığı geliyor.
Ekonomist ağzıyla, iç talep arzdan daha hızlı büyüdüğü için,
fiyatlar yükseliyor. Hane halkı tüketimine çok sert bir darbe
indirmeden enflasyona kalıcı çözüm bulmak çok zor.
Not 13: Ekonomi aşırı sıcak, soğutmak için yeterli çaba yok, kendi
başına da soğumaz. Baz etkisi ve sabit kur sayesinde, yıl sonunda
TÜFE %40’lara düşer. 2025 yılında ek tedbir alınmazsa %17-20’lere
filan gerilemesi hayaldir. Ekonomi takımı ve bazı ekonomistlerin
öne sürdüğü gibi, ekonomide soğuma başlamış olamaz.
Not 14: Cumhuriyet tarihi boyunca emekçiler birkaç dönüşüm krizi
yaşadılar. Bunlardan bir tanesi Büyük Buhran döneminde, bir diğeri
İkinci Dünya Savaşı sırasında, üçüncüsü de 1980 darbesinden sonra
yaşandı. 2015-2022 krizi ise derinliği ve yoğunluğu bakımından önde
gelir.
Yüzde olarak hesaplarsak emekçiler milli gelirdeki paylarını 7
yılda 10,1 puan kaybetmiştir. Buna mukabil emek dışı gelir
türlerinin tümünün ise aynı oranda geliştiğini görüyoruz. Yani
sermayenin ihya olduğu, emeğin ise kaybettiği bir dönem. Üstelik
emekçiler için AKP’nin neo-liberal dönemdeki ikramı da yok; tüketim
de telafi edilmemiştir. Çünkü reel gelirler de düşmüştür.
Not 15: Parlamenter sistemin bazı özellikleri var; devrimci
örgütlenme yöntemlerini dışlıyor, ister istemez kitle partilerine
prim veriyor. Sosyalist ve devrimci partiler de bu zehrin içine
giriyor. Ayrıntıya girmenin de, isim vermenin de gereği yok ama
kendisine Marksist diyen, devrimci veya Leninist olduğunu iddia
eden legal üç-dört parti var; fabrikalarda ne kadar temsilcileri
var? Galiba 2020 yılında, kargoculardan başlayarak, kendiliğinden
sınıf hareketleri patlak verdi. Migros depolarını yöneten
sermayedarın evini buldular ve orayı kuşatmaya başladılar. Sınıf
mücadelesi böyle yapılır. Ama hangi parti bunu sürükledi? Yok!
Bunun cevabı yok, çünkü parti yok. Meselenin diğer bir boyutu ise
demin söylediğim ideolojik hegemonya. Kitleler kurtarıcı arıyorlar.
Yani kişiler önem taşıyor. Parlamenter sistemin yapısı içinde bile
muhalif kitle lider arıyor, örgüt aramıyor, örgüt bulamıyor.
Not 16: Ekonomi politikaları bağlamında konuşursak, en azından ana
muhalefet, neo-liberal modelden kopuşu hâlâ savunamıyor. Bir türlü
o adımı atacak cesareti gösteremedi. Muhalefet sınıf programı
yapabilse; madde bir: Büyük bölüşüm şoku telafi edilmeli.
Emekçilerin kayıplarını yoktan var edemezsin. Ancak sermayeden
alarak var edebilirsin. Sermaye o kadar ihya olmuştur ki, milli
gelirdeki payı yüzde 10.1 puan artmıştır ama servet payı daha da
artmıştır. Çünkü servet payı diğer tarafa hiç intikal etmiyor.
Türkiye’de emekçilerin net servet payı negatiftir!
Not 17: Türkiye’de ücretli ve yoksul emekçi kesimin net servet
pozisyonu son yıllarda negatife dönüşmüştür. Dolayısıyla muhalefet
sınıf politikası yapmaktan kaçınıyor; hiçbir zaman servet vergisi
alacağını söylemedi. Kem-kümle AKP bile bir ara değerli konut
vergisi koydu. Ama kendi yarenlerinden o kadar tepki gördü ki,
dondurdu. Değerli konut vergisi değil, servet birikimlerinden ve
rantlardan vergi alacak bir operasyonla bölüşüm kaybını telafi
edeceksin. Mehmet Şimşek büyüme ortalamasını yüzde 5 olarak koyarak
göz boyamacılık yapıyor. Çünkü bir yerlerden duymuş ki, yüzde 5
büyüme olmazsa, işsizlik artar. Yani Şimşek işsizlik oranında oyun
yapıyor. Ama bu büyümeyle işsizlik yüzde 5’e inmez, yüzde 10’da
kalır. Geniş anlamda işsizliği azaltmak için Türkiye’nin
durgunlaşmaya tahammülü yok. Türkiye’nin radikal bir kopuşa
ihtiyacı var. Onun için bölüşüm telafisiyle beraber kamunun
öncülüğünde kapsamlı bir büyüme yörüngesi savunulmalıdır. Eğer
Türkiye toplumunun emekçi sınıfları önümüzdeki yıllara dair göreli
ve mutlak durumlarını düzeltecek derecede bir geleceği
özlüyorlarsa, yüksek tempolu bir büyümeyi savunmak ve bu büyümenin
ilk finansmanını sermayeyi vergileyerek gerçekleştirecek bir
programa angaje olmak zorundadır.
Not 18: CHP için; sınıf programı yapacaksan, sermaye sınıfıyla
hesaplaşmayı göze alacaksın. İkincisi, emeğin kayıplarının telafisi
için de hesaplaşmadan olmaz. Üçüncüsü, neo-liberal reçetenin sana
sunduğu durgunlaşmayı aşmak için dinamik ve yine emeği gözeten bir
inşa programına geçmelisin. Onarım programı, emeğin kayıplarının
telafi programıdır. İnşa programı ise ekonominin dinamizm bir
yörüngeye taşınmasını; dış dengeleri hedefleyen yapısal bir
dönüşümü de içererek büyüme ivmesinin yükseltilmesini gerektirir.
Türkiye’nin emekçi sınıflarına adım adım gönenç getirecek bir
programdır.