Enflasyonun Gölgesindeki Gerçek: Rakamlar Düşüyor, Fiyatlar Neden Düşmüyor?
Haziran ayından açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; aylık bazda tüketici fiyatları %1,37 artış gösterirken, yıllık...
Haziran ayından açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; aylık bazda tüketici fiyatları %1,37 artış gösterirken, yıllık enflasyon %35,05 seviyesinde gerçekleşti. Aylık artışın piyasa beklentilerinin altında kalması, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından “enflasyonun ana eğiliminde düşüş” olarak tanımlarken, piyasada ise dezenflasyon sürecinin devam ettiğine dair bir işaret olarak yorumlandı. Ancak daha ayrıntılı bakıldığında bu iyimser tablonun kırılganlığının arttıran birçok yapısal sorun dikkat çekiyor.
Açıklanan verilerde en büyük sürpriz gıda ve alkolsüz içecekler grubundaki %0,27’lik düşüş oldu. Bu gerileme TÜİK verilerine yansırken, Türk-İş tarafından hesaplanan aylık gıda harcaması endeksinde %5 artış, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) gıda fiyat endeksinde ise %0,12’lik yükseliş görülüyor. Veriler arasındaki bu uyumsuzluk tüketicide açıklanan ile yaşanan enflasyon arasındaki farlı sorgulatır hale getiriyor. Bu durum geniş zamanda kurumlara ve ekonomiye karşı ciddi güven problemlerine evriliyor. Bunun yansımasını da harcamalardan yatırımlara, toplumun temel yaşam tarzına kadar her konuda görüyoruz. Diğer önemli ihtiyaç kalemlerinden olan giyim yaz döneminin gelmesi ile indirim sezonuna girmiş olsa da genel enflasyona etki eden diğer kalemlerdeki artışlar enflasyonun yapışkanlığını gösteriyor. Lokanta ve oteller kaleminde %2,2’lik artış görülürken, bu hizmetlerin temel girdilerinden biri olan gıda fiyatlarının düştüğü bir dönemde dahi fiyatların artmaya devam etmesi dikkat çekiyor. Ulaştırma grubu ise enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle %2,48 oranında yükselmiş durumda. Ev eşyalarında da benzer şekilde %2,11 civarında bir artış gözlemleniyor.
Açıklanan haziran ayı verilerine göre en sert fiyat artışı ise
%4,48 oranın ile eğitim harcamalarında yaşandı. Özellikle ülkemizde
çocuğu okuyan çalışan oranı yüksek seviyelerde iken yıllık bazda
yüzde 75 seviyelerinde artış gösteren eğitim harcamaları
vatandaşlarımız için gerçekten büyük bir yük oluşturuyor. Özellikle
özel eğitim kurumlarındaki fahiş artışlar ve astronomik seviyelere
gelen eğitim ücretleri ile gençlerimizin eğitimleri ailelerine
ciddi yükler oluşturuyor. Aynı şekilde konut gurubu da ciddi bir
atışla öne çıkan bir diğer kalem, aylık bazda %2,64 artış gösteren
konut harcamalarında, özellikle kiralardaki %3,97 oranındaki artış
dikkat çekici. Yıllık kira artışı %82,95 seviyesinde. Barınma
ihtiyacının karşılanması bu denli pahalanınca vatandaşlar diğer
harcamalarını kısmaya ve yaşam kalitesinden ödün vermeye
zorlanıyor. Ev fiyatlarındaki kontrolsüz fiyatlama ve düzenli
olarak yüksek artış beklentisi hem kiracıları hem de ev sahibi
olmak isteyenleri çok zor durumda bırakmakta diğer yandan ev
sahipleri ve bu gruplar arasında yaşanan gerilimler toplumsal
ayrışmaya ve yargıda yük
oluşmasına da sebep olmaktadır. Tüm bunların yanında kira ve konut
fiyatı artışları dezenflasyon süreci için de büyük bir tehdit
olmakta ve etkin politikaların yürütülmesini engellemektedir.
Maliyet ve hizmet enflasyonu uçurumu büyüyor
Verileri incelediğimizde göze çarpan bir ayrıntı var, ürün ve hizmet kalemleri arasında enflasyon farkı her geçen gün büyüyerek devam ediyor. Maliyet enflasyonu yüzde 30 seviyelerinde ilerlerken hizmet enflasyonu yüzde 50 seviyelerine ulaşmış durumda. Özellikle temel tüketim mallarında yıllık artış oranı yüzde 20 düzeylerine inerken, dayanıklı mallarda bu oran yüzde 23 seviyesine yükselmiş durumda. İlkbahar aylarında yavaşlayan dayanıklı mal enflasyonu, kur etkisiyle birlikte yeniden ivme kazandı.
Bu ne ifade ediyor; ürün gruplarındaki fiyatlarda artış baskısının yavaşladığını ancak hizmet gruplarındaki maliyet baskısı ve talep etkisiyle yüksek seyrin sürdüğünü gösteriyor. Özellikle kira, eğitim ve ulaştırma gibi alanlarda fiyatlar hâlâ hızla artıyor. Bu durum, Merkez Bankası’nın uyguladığı sıkı para politikasının etkisinin sınırlı kaldığını ve yapısal sorunların doğrudan fiyatlar üzerinde etkili olmaya devam ettiğini gösteriyor.
Kalıcı enflasyon mu olacak?
Aslında sorunun temelinde artan fiyatlar düşecek mi sorusu var ve bunun cevabı tam net değil. Hayat pahalılığı olarak konuştuğumuz fiyat artışlarının temelinde geçmişte yaşanan kur şoklarının bugüne sarkan etkileri var, dövizde yaşanan dalgalanmalar özellikle ithal ürünler olmak üzere maliyetleri kalıcı olarak arttırdı. Bunun yanında artan kira, enerji ve işçilik maliyetleri de bu artış ateşini körükledi. Üretici maliyetlerinde yaşanan bu artışı dengelemek için fiyatları yukarı çekti ve bu durum tüketiciye zam olarak yansıdı. Bunun yanına fırsatçılık ve denetimsizlik de eklenince tüketiciler ciddi zamlarla yaşamaya alışmak zorunda kaldı. Şimdi, görece dövizde bir istikrar sağlansa da maliyeti yansıtılmış fiyatlar yeni taban fiyatlarımızı oluşturdu.
Bunun yanında temel gıda ve konutta yaşanan fiyat artışları ise geçici arz-talep dengesizliklerinden ziyade, yapısal eksikliklerden kaynaklanıyor. Sıkı para politikası talep üzerinde baskı kurarak fiyatları sınırlı ölçüde kontrol etse de bu sürdürülebilir değil. Talepte yaratılan daralma ile reel sektör zorlanırken, enflasyonun ana sebeplerinden olan arz sorunları çözümsüz kalıyor. Eğer acil şekilde temel gıda ve konutta yaşanan fiyat artışları uzun vadeli politikalar ile kontrol altına alınmazsa, ülkemizin enflasyondan kurtulması mümkün görünmüyor. Bu alanda yapısal reformalar ertelendikçe, enflasyon sertliğini arttırmakta ve kalıcı hale gelmektedir.
Enflasyonun geleceği hakkında net konuşmak siyasi ve ekonomik belirsizlikler yüzünden zor ama mevcut para politikasının devamlılığı varsayımı altında; TCMB’nin uyguladığı sıkı para politikasının arkasında Cumhurbaşkanlığı cephesinden herhangi bir karşı duruşun olmaması, teknik kadroların bu politikaları kararlılıkla sürdürebileceğini gösteriyor. Ayrıca TCMB’nin açıklamaları İç talepte belirgin bir soğuma yaşandığına ve yurt içi talepte dengelenme olduğuna dair sinyaller veriyor. Bu durum, enflasyonun temel eğiliminde kalıcı bir düşüş olabileceğine dair beklentileri güçlendiriyor.
Haziran itibarıyla son bir yıllık dönemde aylık enflasyon, Aralık 2024 ve Ocak 2025 dışında genellikle %2–%3,5 aralığında seyretti. Bu dönemde ortalama aylık enflasyon %2,8 olarak kaydedildi. Önümüzdeki 12 ay boyunca ortalama aylık enflasyonun %2 düzeyinin altında gerçekleşirse, Temmuz 2026 sonunda yıllık enflasyonun %20 seviyelerine gerilemesi mümkün olabilir.