Kuraklık, Yangınlar ve Tarım Krizi: Gıda Fiyatlarında 2026 Alarmı
2025’in Baharı: Tarımda Donduğumuz An 2025 yılı, iklim krizinin tarım üzerindeki etkilerini her zamankinden daha yakıcı biçimde...
2025’in Baharı: Tarımda Donduğumuz An
2025 yılı, iklim krizinin tarım üzerindeki etkilerini her zamankinden daha yakıcı biçimde hissettiğimiz bir yıl olarak tarihe geçiyor. Yılın ilk yarısında yaşanan üst üste doğa olayları şiddetli zirai don, kuraklık, orman yangınları ve son olarak şap hastalığı salgını yalnızca kırsal üretimi değil, tüketicinin sofrasını da sarsmaya başladı. Tarımda üretim zinciri kırıldı, tedarik daraldı, fiyatlar hızla yukarı tırmanmaya başladı. Felaketler yalnızca doğrudan üreticiyi değil; şehirde yaşayan tüketiciden ihracatçıya, gıda sanayicisine kadar herkesi ilgilendiren bir yapısal kırılmanın işaret fişeği niteliğinde.
Don Dalga Dalga Geldi, Hasar Katlandı
İlk don, şubat sonunda Adana, Mersin ve Hatay çevresinde, ikinci dalga mart ayında Ege Bölgesi’nde, üçüncü ve en yıkıcı olanı ise Nisan ayının 10–13’ü arasında tüm ülke genelinde görüldü. Tarım tarihinde bu kadar kısa aralıklarla, böylesine geniş coğrafyada yaşanan bir don dizisi oldukça ender.
Özellikle mart ayında sıcaklıkların mevsim normallerinin çok üzerine çıkması, birçok meyve ve tarla bitkisinin erken uyanmasına sebep oldu. Nisan’daki donlar bu nedenle sadece yapraklara değil, çiçek açmış ve meyve tutmaya başlamış bitkilere de ağır darbe vurdu. Yani hasar hem yaygın hem de derin oldu.
Manisa Üzümü, Malatya Kayısısı, Karadeniz Fındığı: Ortak Yazgı
Manisa’daki sultaniye üzüm bağları, Türkiye’nin en değerli tarım ürünlerinden biri. 2025 Nisan donları sonrası yapılan saha analizlerinde ürünün büyük bölümünde rekolte kaybı raporlandı. Aynı şekilde Malatya’da kayısı üretimi, çiçeklenme döneminde gelen donlarla yüzde 60’a varan kayıplar yaşadı.
Karadeniz’de fındık, İç Anadolu’da ceviz ve elma, Trakya’da bağlar, Çukurova’da narenciye ve karpuz üretimi, erken ekilen pancar ve kanola gibi birçok ürün ya tamamen yok oldu ya da kalite açısından ihracat standartlarını kaybetti. Türkiye’nin dört bir yanında tarlalar, bahçeler donun izlerini taşıyor.
Fiyatlar Yükseldi, Raflar Daraldı
TÜİK’in Haziran 2025 verilerine göre, meyve-sebze grubundaki yıllık fiyat artışı %40’ı geçti. Bu oran, doğrudan tarımsal üretimle bağlantılı gıda enflasyonunun kontrol edilemediğini gösteriyor. Don, yalnızca çiftçinin değil, şehirde yaşayan sabit gelirli vatandaşın da cebini yaktı.
Zarar, yalnızca fiyat artışlarıyla sınırlı değil. 2025’in ilk altı ayında, fındık ve kayısı ihracatında %30’a yakın daralma yaşandı. Kalitesi düşük ürünler pazarlanamaz hale gelirken, ihracatçılar rekabet gücünü kaybetti, ülkeye döviz girişi azaldı.
Sanayi ve Tedarik Zinciri de Etkilendi
Zirai ürünler yalnızca sofraya gelen taze gıdalardan ibaret değil. Buğday, şeker pancarı, domates, ayçiçeği gibi ürünler aynı zamanda gıda sanayisinin ana hammaddeleri. Rekolte düşüşü; un, şeker, salça, yağ gibi temel ürünlerin sanayi üretim maliyetlerini de artırdı. Küçük üreticiler, kooperatifler ve perakendeciler, bu artan maliyetleri tüketiciye yansıtamıyor. Dolayısıyla tedarik zincirinde bir sıkışma ve kâr marjı erimesi yaşanıyor. Gıda zincirinde istikrarsızlık büyüyor.
Doğa mı, Politika mı?
Mart ayında yaşanan mevsim dışı sıcak hava dalgası, Nisan’daki dondan önce çiçek açan ağaçlar için büyük tuzaktı. Bu doğal döngü, artık "istisnai" bir olay değil; iklim krizinin tarıma düşürdüğü yeni gölge olarak yorumlanmalı. Mevsim kaymaları, ekstrem hava olayları, aşırı sıcak ve soğuk geçişleri, üretim kararlarını kökten değiştirmemiz gerektiğini gösteriyor.
Ancak sorun yalnızca iklim değil. Tarım politikalarının hâlâ geçmiş ezberlere göre şekillenmesi, bu yeni iklim gerçekliğine hazırlıksız yakalanmamıza neden oluyor. Tarımsal desteklerin geç ve yetersiz gelmesi, ürün bazlı sigortalama sistemlerinin kapsayıcı olmaması ve yerel risk analizlerinin eksikliği, zararı büyüten faktörler arasında.
Yaşanan zirai don felaketi, Türkiye tarımının iklim değişikliğine ne kadar hazırlıksız olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Eğer tarımsal üretim bugünkü haliyle sürdürülmeye devam ederse, önümüzdeki yıllarda yalnızca fiyat artışı değil, gıda erişiminde kırılmalar, sosyal gerilimler ve ekonomik yoksullaşma da kaçınılmaz olacaktır.
Bugün yaşananlar, sadece bir baharın hikâyesi değil; gelecekte her baharın yeni bir krizle gelip gelmeyeceğini belirleyecek sınavın habercisidir.
Kuruyan Toprak, Yanan Orman
2025 yılı, yalnızca zirai don felaketiyle değil; aynı zamanda şiddetli kuraklık ve yaygın orman yangınlarıyla da tarımsal üretimi vurdu. Bahar aylarında donla zarar gören tarım alanları, yazın kavurucu sıcaklarıyla daha da zayıflarken, özellikle Akdeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görülen kuraklık, ürün verimliliğini dramatik biçimde düşürdü.
Haziran ve temmuz aylarında Muğla, Antalya, Mersin ve Hatay kırsallarında çıkan geniş çaplı orman yangınları yalnızca yeşil örtüyü değil; tarım arazilerini, zeytinlikleri, seraları ve hayvancılık altyapısını da yok etti. Tarım arazilerinin etrafındaki yangınların yayılması, birçok köyde tahliye ve acil destek ihtiyacına yol açtı. Tarlalar, ahırlar ve su altyapısı büyük ölçüde zarar gördü.
Aynı dönemde kuraklık hem su kaynaklarını azalttı hem de yer altı su seviyelerinde tarihi düşük seviyelere neden oldu. Çiftçiler sulama yapmakta zorlanırken, mısır, buğday, ayçiçeği ve pamuk gibi suya bağımlı ürünlerde rekolte hedeflerinin tutturulamayacağı şimdiden görülüyor.
Bu ikili felaket, gıda fiyatlarını yukarı çeken zincirin yeni halkasını oluşturdu. Zirai dondan sonra yaz aylarında gelen kuraklık ve yangınlar, sebze-meyve üretiminde ikinci bir daralmaya yol açtı. TÜİK verilerine göre gıda enflasyonu Haziran’da yıllık bazda %70’e dayanırken, meyve-sebze grubunda fiyat artışları %40-50 bandını aştı.
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki 2025’in ilk yarısı, sadece mevsimsel bir kriz değil; iklim değişikliğinin tarım ve ekonomi üzerindeki etkisinin kalıcılaşmaya başladığı bir dönüm noktası oldu. Artık felaketler istisna değil, yeni norm. Ve bu norm, tedbir alınmadıkça sofralarımızdaki gıdanın, cebimizdeki paranın ve geleceğimizin güvenliğini tehdit etmeye devam edecek.