Türkiye Hayvancılığına Şap Darbesi: 2025’in Sessiz Salgını
2025 yılına girerken tarım sektörü don felaketlerinin yol açtığı zararlarla mücadele ederken, hayvancılık sektörünü...
2025 yılına girerken tarım sektörü don felaketlerinin yol açtığı zararlarla mücadele ederken, hayvancılık sektörünü derinden sarsan başka bir gelişme daha yaşandı: Türkiye tarihinde ilk kez ülke genelindeki tüm hayvan pazarları aynı anda kapatıldı. Sebebi ise, hızla yayılan ve ekonomik etkileri don felaketiyle kıyaslanan bir salgındı: Şap hastalığı.
Tarımsal Strateji ve Politika Geliştirme Merkezi (TARPOL) tarafından yayımlanan rapora göre, bu yüksek bulaşıcılığa sahip viral hastalığın Türkiye’ye maliyetinin yıllık yaklaşık 4,1 milyar dolar (2025 kurlarıyla yaklaşık 162 milyar TL) seviyelerinde olabileceği öngörülüyor. Raporun en çarpıcı yanı, bu zararın sadece doğrudan hayvancılığı değil, dolaylı yoldan gıda güvenliğini, ihracatı ve istihdamı da tehdit ettiğini ortaya koyması.
2025 yılının ilkbaharında ülkenin dört bir yanında eşzamanlı olarak patlak veren salgın, özellikle çift tırnaklı hayvanları etkiledi. Sığır, manda, koyun ve keçilerde görülen bu hastalık, genç hayvanlarda kalp dokusuna yerleşerek ölümlere neden olabilirken; erişkin hayvanlarda da et ve süt veriminde ciddi düşüşlere yol açıyor.
TARPOL’un analizine göre, Türkiye’de ilk kez karşılaşılan bu virüs tipleri arasında Sat1, Sat2 ve O/ME-SA/SA 2018 alt tipi yer alıyor. Bu varyantların Türkiye’ye, büyük olasılıkla Doğu ve Güneydoğu sınır bölgeleri üzerinden giriş yaptığı ve daha önce ülke topraklarında görülmediği belirtiliyor. Bu girişin nasıl olduğu araştırılması gereken en önemli konu.
Bu gelişmeler, hayvan pazarlarının tüm yurtta kapatılmasına ve hayvan hareketlerinin sınırlandırılmasına yol açtı. Bu durum hem iç ticareti hem de dış pazarlara yönelik hayvansal ürün ihracatını sekteye uğrattı.
Ekonomik Tahribat
TARPOL’un modellemelerine göre, hastalığın etkilediği büyükbaş hayvan popülasyonu yüzde 30 seviyelerine ulaşmış olabilir. Bu da ciddi bir üretim kaybı anlamına geliyor. Beklenen ekonomik kayıplar şu şekilde sıralanıyor:
• Et üretimindeki düşüş: 2,3 milyar dolar
• Süt üretimindeki azalma: 875 milyon dolar
• Tedavi giderleri (ilaç ve veteriner hizmetleri):
416 milyon dolar
• Aşılama maliyetleri: 50 milyon dolar
• Buzağı ölümleri: 25 milyon dolar
• İhracat kısıtlamalarının etkisi: 437 milyon
dolar
Toplamda 4,1 milyar doların üzerinde bir zarardan söz ediliyor. Üstelik bu rakamlar yalnızca doğrudan maliyeti temsil ediyor. Zincirleme etkiyle süt ve et sanayisi, yem sektörü, nakliye ve lojistik gibi birçok alt sektörün de ekonomik baskı altında kalacağı öngörülüyor.
Uluslararası Kıyaslama
Türkiye’nin yaşadığı bu deneyim, küresel ölçekte de yalnız değil. ABD, 25 yıl süren bir şap eradikasyon programı kapsamında 100 binden fazla hayvanı itlaf etmiş, bu süreçte 20-25 milyar dolar harcamıştı. İngiltere ise 2001 yılında yaşadığı salgında 3,8 milyon hayvanı itlaf etmiş, toplam ekonomik kaybı 29 milyar sterlin olarak kaydetmişti. Bu örnekler, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdidin büyüklüğünü çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor.
Yayılma Dinamikleri
Hastalık sadece enfekte hayvanlarla değil; yem, su, gübre, taşıma araçları ve hatta kuşlar ile sinekler aracılığıyla da bulaşabiliyor. Özellikle pazar hareketliliği, kurbanlık sevkiyatları ve hayvansal ürün ticareti gibi süreçler virüsün hızla yayılmasını kolaylaştırıyor.
Raporda, tek bir kamyonun tekerleğine yapışan çamurun bile, virüsü ülkeler arasında taşıyabilecek güçte olduğu vurgulanıyor. Bu, biyogüvenlik uygulamalarının ne denli hayati olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Ne Yapılmalı?
Raporda önerilen bazı önlemler kısa ve orta vadede oldukça kritik:
• Hasta hayvanların sürüden ayrılması
• Hayvan giriş-çıkışlarının kontrol altına alınması
• Tüm hayvanların yılda iki kez güçlü aşılarla aşılanması
• Hayvansal ürünlerin izlenebilirliğinin artırılması
• Yerel yönetim, öğretmen, kolluk kuvveti ve veteriner personelin
eğitilmesi
• Tüm işletmelerin biyogüvenlik protokollerini
benimsemesi
Ayrıca, ülke genelinde kalıcı “epidemi izleme birimleri” kurulması ve hayvan hareketlerinin dijital olarak izlenmesi artık bir zorunluluk haline gelmiş durumda.
Sessiz Salgının Öğrettikleri
2025 yılı, Türkiye için yalnızca kuraklık, don felaketleri ve tarım üretim düşüşleriyle değil, aynı zamanda hayvancılıkta ciddi bir “gizli salgınla” da hatırlanacak. Şap hastalığı, ölüm oranı düşük olmasına rağmen tarımsal ekonomide ölümcül sonuçlar doğurabilecek kadar etkili.
Salgına karşı alınan tedbirlerin geçici değil, yapısal ve sistematik bir mücadele çerçevesine oturtulması gerekiyor. Özellikle iklim değişikliğinin etkileriyle birleştiğinde, hayvancılık sektörü gelecekte çok daha büyük salgınlarla karşı karşıya kalabilir.
Eğer şimdi harekete geçilmezse, kaybedilen sadece milyarlar değil, ülkenin gıda güvencesi, kırsal istihdamı ve dış ticaret dengesi olabilir. Şap hastalığı, sadece hayvanlarımızı değil, soframızdaki bereketi ve kırsaldaki umudu da tehdit ediyor. Her damla süt, her lokma et artık daha pahalıya, daha zor üretiliyor. Bu sessiz salgın, ekonomimizin can damarlarından birini kurutuyor. Türkiye, hayvancılığını ihmal ederse, yalnızca parasını değil, geleceğini de kaybeder.