Sivri Dil

Sivri Dil

Yalan ne kadar büyük olursa inananı o kadar fazla mı oluyor!

İsrail Gazze’de orantısız şekilde güç uygulayarak bombalamaya devam ediyor. İsrail kendisinin 11 Eylülü gibi görüyor ve o şekilde lanse ediyor ve işliyor konuyu sosyal medyada, basında Aksa tufanı harekatını.

Hani şu ana baksanız zannedersiniz Filistin işgalci, İsrailliler masum, uysal, zararsız. Kudüs ve etrafında iki uluslu devlet istemeyen, yerleşim genişletme bahanesiyle biteviye işgale devam eden bugüne kadar hep İsrail. İshak’ın oğulları İsmailin evlatlarını 60 Yıldırım acımasızca arkasına batıyı ve abd yi alarak katlediyor. Hamas ne yapsın bu işgal karşısında. Cevap verse terör oluyor, cevap vermese ülkesi gözünün önünde elden gidiyor.

Baksanıza İsrail’in yaptığına. Tam Gobbels tekniği. Yalanlarla dünya kamuoyu manipüle ediliyor İsrail ve Batı tarafından. O zaman hadi gelin bir zamanları Hitlerin uyguladığı teknikleri sıralayarak yazıyı noktalayalım.

Yazının Devamı

Aksa tufanı..

7 Ekim günü sabahı Hamasın İsrail üssüne yaptığı saldırı ve ertesinde olanlar dünyaya şok yaşattı. 6 Ekim 1973 Yom Kippur savaşının 50. yılında İsrail istihbaratının bu kadar beceriksiz ve zayıf kalmasını normal bulmuyorum. Saldırı, direkt İsrailli sivillere yönelik ve orantısız güç kullanımını meşrulaştırıcı nitelikte. Olan maalesef yine iki taraftan sivillere olacak.

El Kaide’yi, IŞİD’i, Boko Haram’ı kim kurduysa Hamas’ı da o kurdurdu? Dünya Müslümanlarını “terörist imajı” ile eşleştirme işini başarıyla yapan küresel cihatçılar (!) en çok İslam’a zarar verdiler. Hamas da Filistin Kurtuluş Örgütü’nün sürdürdüğü haklı ve milli bir davayı önce dini ve radikal bir mecraya çekti; şimdi de bir canavar formuna sokma görevini ifa ediyor. Kime hizmet ettiği ortada..

İsrail’den gelen görüntüler ağır bir saldırı altında olan sivillerin dramını yansıtıyor. Gerçekten çok feci videolar, fotoğraflar bütün sosyal mecrayı kaplamış durumda. Peki, neden çatışma görüntüsü yok? Kadınları bile zorunlu askerlik görevi yapan, tepeden tırnağa silahlı bir halk neden direnmiyor? Ya da öyle görünüyor? Askerler, polisler, MOSSAD nerede? Oldukça garip doğrusu.

Yazının Devamı

Gannuşi..

İslam dünyasının yaşayan bilge liderlerinden Raşid el-Gannuşi 61 gündür Tunus zindanlarında keyfi bir şekilde tutsak. Bunu tüm dünyaya duyurabilmek için uzun süreli oruç tutmaya başlamış.

Peki bizler bu zulüm karşısında şu hadis-i şerifin icabını yerine getirebiliyor muyuz?

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”

Yazının Devamı

Dün gece rüyamda çocuklar gibi şendim.

Belli bir yaştan sonra özellikle kırktan sonra gönül perdesi genel anlamda kapanıyor. Aşk fırtınası sadece okyanus ötelerinde, Pasifik kıyılarında esiyor. Aşkın ve romantizmin sıcak duyguları ve verdiği tatları unutuyor. Elde kalan tek şey hedonizm oluyor. Bedensel zevkler istila ediyor insanın yaşamını.

Bir kadının gülümsemesinden yayılan enerji, gülünce ortaya çıkan gamze çukurundan etrafa saçılan sevgi hüzmeleri anılarda bile yer bulamıyor. İşte bazı şanslı insanların başına bu duygular rüyada geliyor ve unuttuğu bu aşk dolu gönlü latif eden duyguların tadının ne kadar güzel olduğunu gülümseyerek uyandığında hissediyor.

Dün gece benim başıma gelenler de oydu. Kırkbeşlere doğru yuvarlanmakta olan ömrüm aşk denizinden bir damla su alamıyor artık. Zaten aşkın ömrü kelebeğin ömrü gibi değil mi! Ayrıca delilik hali ne kadar sürebilir. Uzun süren evliliklerden geriye kalan küskün değilseniz ve kafanı iyiyse haftada en fazla ayda en çok üç kere seks oluyor. Aldığınız tat da tamamen maddesel gömle ve kalbe hitab eden tarafı yok.

Yazının Devamı

Paradise..

Paradise. Platform "Cennete Yakın" adıyla gösteriyor. Platform netfliks.

Akışı vasat ama konusu ilginç: AEON ilaç şirketinin buluşu sayesinde paraya ihtiyacı olanlar, ömürlerinden bir bölümünü ömre ihtiyacı olan zenginlere satıyorlar. Sonunda bir şirket çalışanı da bu lanet tuzağa düşüyor.

Hele şöyle bir sahne var ki, ne çok şey anlatıyor...

Yazının Devamı

Zombi şirketlere veda mı..

Zombi şirketleri düşük faiz ayakta tutuyordu pandemiden beri; son üç senedir. Faizler az yükselince yaprak dökümü başladı. Yüksek enflasyon düşük faizli kredi ile fakirlerden, sabit gelirlilerden ve geniş halk kitlelerinden zenginlere ve şirketlere yapılan servet transferi az mola vermiş oldu. Bakalım siyasetçiler ne zaman tekrar sermayenin emrine girip düşük faiz ve avanta hibelere başlayacaklar.

Son dönemde batan şirketlere göz atalım o zaman:

Ünlü tekstil firması Üç Yıldız Tekstil battı. Denizli’de faaliyet gösteren Üç Yıldız Tekstil, geçtiğimiz hafta iflasını duyurdu. Firma, ayda 3 milyon metre ham bez üretiyor ve 150 ton havlu örme kapasitesine sahipti. Firma, 300’den fazla çalışanını işten çıkardı. Türk tekstil sektörünün önemli bir oyuncusu olan firmanın iflası sektörde korkuya neden oldu.

Yazının Devamı

Eylül notlarına devam..

Not 1: Modern olgu şu ki artık bu dünyaya inanmıyoruz. Artık başımıza ge­len olaylara bile, aşka, ölüme, sanki bizi kısmen ilgilendiriyorlarmış gibi, inanmıyoruz. Sadece dünyaya inanmak insanı gördüğüne ve duyduğuna yeniden bağlayabilir. İster Budist ister Hristiyan ister Müslüman ister ateist olalım, ev­rensel şizofrenimizde bu dünyaya inanmak için nedenlere ihtiyacımız var.

Not 2: Toplumsal özgürlük için elzem olan toplumsal dayanışma ve o dayanışmanın ritüelleri, sosyal yaşamın ticarileşmesiyle zayıfladı. Birey ve toplum arasında yaratıcı bir gerilime neden olan cinsellik ve aşk derin anlamlarından ayrıştırılarak rasyonel ve rekabetçi sahte kendiliklerin mücadele alanı haline geldi. Şimdi buna Roger Brubaker’ın ‘Hyperconnectivity’ kitabında dile getirdiği gibi, dijital hiper-bağlantısallık eklendi.

dijitalleşmenin pandeminin de etkisiyle iç dünyamızdaki etkisini daha da artırdığı yönünde; eğilimlerimizi yeniden şekillendirdiği gibi dünyadaki varlığımızın temel ritimlerini de değiştirdi. Çocuğunu parka getirmiş birçok anne baba görüyorum, gözlerini bir an olsun akıllı telefonlarından ayıramıyorlar. Hatta 2-3 yaşlarındaki çocuklar bile tabletle oyun oynar hale geldi. Çoğu kişi sabah gözünü açar açmaz ilk işinin sosyal medyaya bakmak olduğunu söylüyor.

Yazının Devamı

Uyuşturucu meselesi ve bir zamanların güzel ve ahlaklı insanları..

Osmaniye’de bir eve yapılan uyuşturucu operasyonunda şehir olan astsubayımıza rahmet diler, yaralanan iki güvenlik görevlimize acil sağlık ve şifa dilerim.

Devletin direksiyonunda olanlar son zamanlarda daha önce İstanbul’da da polis kardeşimizin şehit edildiği uyuşturucu operasyonunu dikkate alıp, ülkede uyuşturucu işinin kötüye gittiğini fark etmeliler. Daha önce bu tarz operasyonlarda güvenlik görevlilerimize ateş açılması çok nadir görülürdü. Şehitlerimizin kanını yerde bırakmamak ve gelecekte olabilecek sıkıntılar için uyuşturucu meselesiyle mücadelenin tekrar gözden geçirilmesi lazım. Şu an üzücü şekilde ülke uyuşturucu tacirleri için hem transit hem de tüketim merkezi olmuş durumda ve çok para kazanma aracı hale gelmiş durumda. Akılcı hareket edilip, gerekirse kol kanat kesilmeli, uyuşturucu bataklığı haline gelmesine izin verilmemeli ülkenin.

Eskide kalan güzel adamlar:

Yazının Devamı

Ne kur korumalıymış..

KKM’nin bankalar açısından cazibesini azaltmak ve bankaları vatandaşı ikna etmeye yönlendirmek için temmuz ayında zorunlu karşılık kararı alındı. Temmuzdaki bu kararla KKM hesaplarına tüm vadeler için yüzde 15 oranında zorunlu karşılık getirildi.

Son alınan kararla ise zorunlu karşılık uygulamasında değişikliğe gidildi. Tüm vadeler için yüzde 15 olan zorunlu karşılık oranında vadelere göre değişiklik yapıldı. Resmi Gazete’de yayımlanan ve 1 Eylül’den geçerli olması kararlaştırılan kararı göre altı aya kadar (altı ay dahil) vadeli KKM hesapları için zorunlu karşılık yüzde 25’e yükseltildi, altı aydan uzun vadeli hesapların karşılık oranı ise yüzde 5’e çekildi.

Bu değişiklikteki amaç çok açık; isteniyor ki yeni açılacak ya da yenilecek KKM hesapları olabildiğince uzun vadeli olsun. KKM’de en düşük vadenin üç ay olduğunu da hatırlatalım.

Yazının Devamı

Biçare bırakıp gidenler bilmezler ki; yüreğimizin her gece balyozla dövüldüğünü...

Biçare bırakıp gidenler bilmezler ki Yüreğimizin her gece balyozla dövüldüğünü Meğer ne mucizevi bir şeymiş yalnızlar için Ve de kendi içine hapsolmuşlar için Herhangi bir şeyin olduğunu hissetmek Tutunabilecekleri, sarılabilecekleri Korkularından kurtulmak için Yaşlılığın ve kimsesizliğin ve hiçliğin girdabında ölüm dehlizlerine sürüklenirken..

Not 1: Suç çöküntü olur kalır, silinecek bir leke, kurutulacak bir su birikintisi değildir. Bellek ebedidir…

Not 2: Enflasyon döneminde zaten reel ücretleri gerileyen ve yoksullaşan kesimlerin harcamalarının üçte bire indirilmesi hedeflenmiş. Hem de enflasyon artmayı sürdürürken. Bu önlem planın sınıfsal yanını açıkça ortaya koyuyor. Enflasyon döneminde süper-kârlarla zenginleşen sermaye kesiminin vergilendirmesi akıllara bile gelmemiş.

Yazının Devamı

Zemheriye yürüyoruz yavaş yavaş..

Feri kalmamış gözlerimin yorgunluğunda Çekildim köşeme uzandım ranzama İçimi yakan bir acının kıvamında düşünüyorum şimdi Hüznün duvarları yıkılıyor üzerime ; yıkıntılar arasından feryatları yankılanıyor gençliğimin... Sonbahar da gelmiş kapıma dayanmış, belliki zemheriye yürüyor yavaş yavaş tabiat... Ayaz vuracak yine umutlarımızı Biliyoruz ki kalabalıklar da kurtarmayacak dibe vurmuş yalnızlıklarımızı Sevginin olmadığı mevsimlerde Soğuğun ayaza kestiği yerlerde..

Çağdaş Türk şairi Mustafa Akgül’ün henüz yayınlanmamış bir şiirini daha sizinle buluşturdum değerli ekran haber okuyucuları. Sonbaharınınız bahar tadında neşeyle geçsin ve mutluluk yaşamınızda neşet etsin.

Not 1: pragmatist siyasetin attığı taş, ürküttüğü kurbağaya değmez.

Yazının Devamı

Yorgun düşmüş kalpler..

Bugün yine çok değer verdiğim çağdaş Türk şairi Mustafa Akgül’ün henüz yayınlanmamış bir şiirini paylaşacağım. Daha önce de kalbimizi ısıtan şiirlerini paylaştığım olmuştu. Arada paylaşmaya devam edeceğim. Kalemine ve gönlüne sağlık şairimizin. O zaman şiir yorgun düşmüş kaplere gelsin:

Geceler çökerken karanlığın üstüne Boş durmuyor insan hafızası Sarıyor kaseti başa Mazide arıyor ne arıyorsa Mutluluğa dair

Bir tek tesellin o da hayalin Onu da gel acımıyorsan Sözleri dökülüyor kadife sesli Güllünün ağzından Yorgun düşmüş kalplere

Yazının Devamı

İnsan insanın yurdu olmaktan çoktan çıkmış..

Uşak’ın Banaz ilçesinde yalnız yaşayan Nazif Bozkaya’dan bir süredir haber alamayan komşuları eve yaklaştıklarında içeriden kötü koku geldiğini fark edince durumu polis ekiplerine bildirdi, meğer adam yalnız vefat etmiş, günlerce kapısını çalan olmamış, koku gelmese komşular hala fark edemeyecekmiş..

Bu haber ne Avrupa'dan ne Amerika'dan ne de İstanbul'dan. Komşularla yardımlaşmanın sanki çok iyi olduğu zannedilen bir Anadolu şehrinden. Kendimizi kandırmayalım, çok derin bir yalnızlık buhranı içinde yaşıyoruz. Birbirimizin yarasına merhem olmak, zor ve ihtiyaç olduğu anlarında el uzatmak gibi erdemler tarihin tozlu sayfalarında anlatılan birtakım menkibeler adeta.

Velhasılı büyükşehirlerde de taşrada da insanlar yalnız, insan insanın yurdu olmaktan çoktan çıkmış durumda. Menfaatler bitince muhabbet hemen kesiliyor. Kendimizi kandırmayalım lütfen.

Yazının Devamı

Merkez Bankası'nın Eylül faiz kararı ve Acun Ilıcalının korsan isyanı

Türk Merkez Bankası 21 Eylül Para Politikası Kurulu toplantısında muhtemelen faizi 1000 baz (10 puan) artırarak % 35 lere çıkaracak. Dolara kaçışı engellemek ve kur korumalı mevduattan çıkışı yumuşak gerçekleştirmek için başkaca da bir yolu yok. Eğer dövize kaçışı yine engellemezse bu karar; ki engelleyemeyecek. Nedeni ise enflasyonun % 70 lerde olduğu yerde % 35 enflasyon tl tutanların hala ciddi oranda fakirleşmesi demektir. Bu nedenle dolara geçiş devam ederse yıl sonuna büyük ihtimal politika faizi % 45 leri, mevduat faizleri % 60 ları, kredi faizleri % 70 leri bulacak. Bence bunların hiçbiri yeterli olmayacak. Faizler enflasyonun en az % 5 üzeri olmadan Türk Lirasına dönüş sağlanamaz.

Faizleri yükseltmek de yetmez, kurumlara güveni sağlamak şart. Mehmet Şimşek gibi kişilikler önemli ama güçlü ve bağımsız kurumlar olmadan Türkiye’ye güven oluşması zor. Güçlü kurumları tekrar yaratmak da zaman alacak. En başta böyle bir irade olacak. Bu da yerel seçimlerden sonra belli olacak. O zamana kadar günü kurtarma politikalarına devam. Yalnız insanlar kendisini yüksek faizlere hazırlası, ayağını yorganına göre uzatsın.

Acunun isyanı:

Yazının Devamı

İrade terbiyesi adlı kitap ve filenin sultanları..

Rahmetli Cemil Meriç’in “Disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim.” dediği bu önemli kitapta Fransız eğitimci Payot, “İnsan iradesinin zayıf olmasının nedenlerini araştırdık, çözümün geliştirilmeye müsait duygu durumlarına dayandığını değerlendirdik.” diye belirtikten sonra eserin yazılma amacını “irademize faydalı olacak duygularımızı güçlendirmek ve zararlı olanları da uzaklaştırmak” olarak ortaya koyar.

Ahlak eğitimcisi, kitapta insanların ertelediği, ötelediği, görmezden geldiği birçok sorunun çözümünün aslında o kadar zor olmadığı ve üstesinden gelinmesi gereken şeyin “irade terbiyesi” olduğunu dile getirir. Payot’a göre hayattaki başarısızlıklarımızın tek sebebi irademizin zayıflığıdır. İsteksizlik, tembellik, şehvet, kötü arkadaşlar, düşüncesizlik ve enerjimizi başka şeylere harcamak doğamızı tamamen etkiler ancak bu tutkular gelip geçicidir. Hâlbuki insanların harekete geçmesi ve canlanması için çalışması gerekir. Çünkü çalışmak insanı mutlu eder. Çocuklarımıza bile ders çalışma konusunda ne kadar zor bir sistem uyguladığımızı kendimiz de gözlemleyebiliriz. İşçiler kendinden öncekiler kadar çalışır. Sınava giren öğrenciler en düşük notla dersi geçmek ister. Kimse daha iyisi için çaba sarf etmez. İnsanlar avukat, hâkim, doktor bile olsa zamanla hayatlarının ilk yıllarındaki gibi zihinleri berrak değildir. Çünkü öğrenmeleri ve araştırmaları gereken şeyler artmıştır, artık onlar da monoton olarak hayata devam ederler. Hâlbuki hayatımızı çalışmadan anlamlı ve faydalı bir şekilde sürdüremeyiz. Çalışmanın birinci kuralı her zaman çok dikkatli olmaktır. İkinci kural derin düşünme ve konsantrasyondur. Fransız eğitimciye göre, başarılı olmak istiyorsak işimizi sevmek zorundayız. Birçok insana hayat tercihi yapmasını isteseydik tabii ki sefalet içindeki bir hayatı tercih etmez; bir entellektüelin hayatını tercih ederdi. Düşüncelerimiz her zaman bir düzen içinde değil, genelde ihtilaflıdır. Düşüncelerin doğal eğilimlerin ya da isteklerin vahşi gücü karşısında bir gücü yoktur. Tekrar ve çağrışımlar olmazsa zihin her düşünceyi derin bir yere gömmektedir. Burada tefekkür ve bunun sonucunda kendimizi bulmak çok önemli kilit noktadır. Yazar, insanın dış motivasyon kaynaklarından çevrenin önemine değinirken neredeyse herkesin aile, arkadaş çevresi ve okul hayatı gibi konulara çok çabuk kapıldığını dile getirir. Ona göre, çevreden gelen dilin gücü öyle güçlüdür ki, ondan kendini kurtarabilenler gerçekten kıskanılacak bir hayat yaşarlar.

Payot’a göre beslenme ve egzersiz gibi sağlıklı aktiviteleri de hayatımıza dâhil etmemiz, uyku saatlerimize de dikkat etmemiz gerekir. Burada savaşılacak iki düşman; şehvet ve tembelliktir. Kontrol edemediğimiz tutkular da bize zarar verir fakat ömürleri daha kısa sürelidir. Gereksiz özentiler, yanlış arkadaşlıklar, başıboş eğlenceler gençlerin içindeki ahlaki ve asil duygularını kötü bir maya gibi etkilemeye başlar. Bunların önüne geçmek ise gençlerimize faydalı idealler telkin etmek ve enerjilerini o tarafa yönlendirmektir. Eğitim sisteminin de kişilerin iradesinde büyük etkiye sahip olduğunu dile getiren yazarımız, eğitim yoluyla insanların zayıf iradeli olabileceğinden söz eder. Liseye kadar her türlü aile ve okul denetiminden geçen çocuklar, üniversite çağına geldiklerinde tamamen yapayalnız bırakılır ve neye uğradıklarını şaşırıp boş heveslerin ve tembelliğin pençesine düşer. Çünkü ona yıllarca sorumluluk verilmemiş, aksine her daim yönetilmiştir.

Yazının Devamı

Eylül notları..

Not 1: 'Merdivenin tepesine çıkıp da yanlış duvarda durduğunuzu farketmekten daha fena ne olabilir?'

Joseph Campbell

Not 2: Vîrânelerin yasçısı baykuşlara döndüm, / Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu. / Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum.

Yazının Devamı

ÜÇ MEKTUP HİKÂYESİ

Eski sadrazam, yeni sadrazama görevi devrederken kapalı 3 zarf bırakır… Yeni göreve başlayan sadrazam masasının üzerinde not yazılı bir pusula ve üç kapalı zarf görür. Not kâğıdının üzerinde “başın sıkışırsa birinci zarfı, biraz daha sıkışırsa ikinci zarfı, çok sıkışırsa da üçüncü zarfı açarsın” yazılıdır. Yeni sadrazamın ilk yıllarında işler gayet iyi gider. Lakin bir müddet sonra halkın feryadı yükselmeye başlar. Nerdeyse her şey kötüye gitmeye başladığı, işlerin kontrolden çıktığı bir anda; aklına eski sadrazamın kendisine bıraktığı zarflar gelir.

Birinci zarfı açar… Zarfta bir pusula: “Yapamayacak olsan bile sürekli vaatte bulun ve senden öncekileri kötüle!” diye yazılıdır. Sadrazam başlamış eskileri, geçmiş siyasetçileri kötülemeye ve vaatleri peşi peşine sıralamaya… Biraz rahatlar. Lakin işlerde bir düzelme yok. Sadece halk bu kötülemeler ve vaatlerle biraz avunur. Bir müddet sonra şikâyetler ve homurtular tekrar yükselmeye başlayınca ikinci zarfı açar… Zarfın içinde “Etrafını kötüle!” diye yazmaktadır. Sadrazam bu defa başlamış kendi çevresindekileri kötülemeye… Yaşanan bütün olumsuzlukların sebebinin etrafındakilerin beceriksizliği yüzünden olduğunu her vesileyle söylemeye başlamış.

Halk, bir müddet bu etrafındakileri kötülemelerle biraz avutulmuş olsa da, işler eskiye göre daha da kötüye gitmeye başlar. Şikâyet sesleri ve homurtular dinmeyince üçüncü zarfa müracaat eder. Üçüncü zarfın içinden çıkan pusulada “kendinden sonra gelecek kişi için sen de üç zarf hazırla!” diye yazmaktadır. Bizdeki üçüncü zarfın içeriği, şimdilerde; “ yapısal reform yapacağını söyle” olmuş gibi.

Yazının Devamı

Sanal mecralar ve içtenlik.

Sanal mecralar sahte bir yanılsama oluşturuyor, derin bir ilişki ancak g-öz g-öze değdiği zaman gerçekleşiyor gerçekten..

Bu durumu 2 yıl önce ve 2 ay önce farklı zamanlarda ciddi iki ameliyat geçirdiğimde derinden acı bir şekilde fark etmiştim. Twitter’da dua talebi nedeniyle bunu duyurduğumda 278 bin kişi görüntüleyip 1250 kişi beğenip 250 kişi altına mesaj yazmasına rağmen hastane odasına geçmiş olsun için bilfiil gelen kişi sayısı inanmayacaksınız ama -kendi ana babam kız kardeşim, eşim dışında- 7 kişiydi, yanlış duymadınız 7!

İnsanlardan iyice soğuyup doğaya ve boşluğa revân olmaya kesin karar verdiğim zor günlerdi vesselam. Allah âkibetimizi hayr eyleyip umduğumuza nail eylesin...

Yazının Devamı

Cortoplacismo..

Cortoplacismo, kısa dönemcilik, ileriyi görmemek, ileriyi düşünmemek anlamına gelen İspanyolca bir kelime. Cortoplacista ise, kısa dönemci, geleceği görmeyen veya düşünmeyen kişi veya kişiler anlamına geliyor. Cortoplacismo,1950’lerden başlayarak, Latin Amerika ülkelerinin laneti olarak bilinir. Bu ülkelerde yüksek kronik enflasyon vardır, paraları sürekli değer kaybeder, kişiler ve şirketler yerli paradan kaçarlar, önemli tasarruf açıkları oluduğu için yüksek borçları da vardır. Cortoplacista, bu lanete neden olan siyasileri tanımlamak için kullanılır. Düşündükleri yalnızca kendi siyasi çıkarlarıdır, her yolu, özellikle her harcamayı bu yönde kullanırlar. Bu çerçevede uzlaşma da kabûl etmezler. Cortoplacista siyasiler ile ekonomide de, dış ilişkilerde de açmazlar, çıkmaz sokaklar yaratılmıştır. Sonuçta cortoplacista siyasiler, devlet yapısını da zayıflatmış, sosyal gerginliklere neden olmuşlardır.

Devlet kırılganlığı: 
Bir ABD sivil toplum kuruluşu olan Barış İçin Fon (FFP, Fund for Peace), 1990’larda devlet kırılganlığı kavramını 12 maddede dile getiriyor.

1) Devlet güvenlik sağlamada zayıfsa; devlet güçleri yeterli olmuyorsa, organize suç örgütleri, paralel silahlı güçler, özel korumalar etkin ise 
2) Yönetici elit gruplar kamplara ayrılmış, birbirlerine ayrımcılık, partizanlık ve ötekileştirme uyguluyorlarsa
3) Belli ve/veya muhalif gruplara karşı haksızlık, kindarlık varsa; siyasi liderlik tüm toplumu temsil etmiyorsa; uzlaşma yoksa, gerginlik varsa
4) Ekonomik gerileme varsa; burada daha çok büyüme, istihdam, cari açık dikkate alınıyor
5) Ekonomik bölgesel eşitsizlik belirgin ise; kişisel gelir dağılımı pek dikkate alınmıyor 
6) Dış göç ve özellikle dış beyin göçü oluyorsa; hem devlete ve ekonomiye güvensizlik ve küskünlük vardır, hem devletin işleyişi kısıtlanır; girişimciler, eğitimciler, doktorlar önemlidir
7) Devletin meşruluğu azalıyorsa; seçimlerle halkın önemli bölümleri temsil edilmiyorsa, yolsuzluk yaygınsa, devlet kurumlarına güven azalmış ise
8) Kamu hizmetleri aksıyorsa; eğitim, sağlık, elektrik, su, internet, çevre temizliği zayıflamışsa 
9) İnsan hakları ihlali ve adaletsizlik varsa; bağımsız medya ve demokratik haklar kısıtlanıyor ve baskılar görülüyorsa, adalete güven azalmışsa
10) Nüfus artışının getirdiği yetersizlikler varsa 
11) Sığınmacılar ve iç göç çoksa; sığınmacı yoğunluğu etkin devlet işleyişini ve devletin vatandaşlarına kaynak ayırmasını sınırlıyorsa, sosyal sorunlar yaratıyorsa 12) Dış baskılar çoksa; başka devletlerin ve uluslararası kuruluşların baskıları varsa.

Yazının Devamı

Ten ve can..

Ekonomimizin temel sorunu cari açıktır. Cari açık sorununu kenara koyup denklem oluşturmak gayet imkânsızdır. Cari açığı düşürmek için farklı senaryolar oluşturulabilir. Bunun en kalıcı çözümü ithal ikame yoluyla ithal ettiğimiz veya etmek zorunda olduğumuz her ürün yerine yerli üretimi sağlamaktır. Ancak bu uzun, planlı, meşakkatli bir yoldur.
Kısa vadeli, kolaycı çözüm ise faiz arttırmak veya yerel paranın değerini düşürmektir. Ancak bu işlem ilanihaye sürdürülemez!
Esasen bunların hiçbiri tek başına uygulanamaz. Yani demem o ki “ekonomik düzen” veya daha anlaşılır bir ifadeyle “ticaret” dengeler manzumesi ve kıvam işidir. 
Örneğin; yerli üretimi ithalata karşı korumanın kısa vadeli çözümü değeri düşürülmüş yerel para düzeni ise de bunu uzun süre koruyamayacağınız hemen ardından gelecek yüksek enflasyon rakamları ile aşikardır. 
Diğer taraftan tasarruf sahiplerine verilecek enflasyonun üzerinde faiz oranı kişileri daha fazla tasarruf etmeye yöneltir, kısa vadeli yabancı girişini sağlar ve tüketim harcamalarını kısmaya zorlar. Ancak bunun da maliyeti daha düşük büyümedir. Fakat aksi durum da düşük veya negatif getirili faiz ortamı ise tasarruf sahiplerini yerli paradan soğutup dövize geçişi sağlar. 
Bu durum hem enflasyonu tetikleyecek yerel para değeri düşümü oluşturur hem de ilk etapta tüketimi arttırır. Bu noktada düşük faiz ile oluşan tüketim eğer yerli mallara harcanıyorsa sorun yok eğer ithal mallara yönelimi arttırıyorsa (bizde böyledir) cari açığı azdırıcı yani döviz talebi oluşturucu etki ortaya koymaktadır. Her adımın gerçek hayatta olduğu gibi ekonomide de avantajları ve dezavantajları vardır.

Not 1: Piyasalarda uzun vadede kalıcı olanların tek bir ortak noktası var; RİSKTEN kaçınmaları. Diğer türlü, SIÇRAYAN ÇEKİRGE oluyorsunuz. Er geç, bir gün sıçrayamıyor, olduğunuz yerde eziliyorsunuz. RİSK, en büyük problemdir. Ne kadar alınacağı, nasıl yönetileceği...

Not 2: Maalesef, DOKTORUN arkası yok. Köyden 20 kişi toplanıp, hastane basanlara karşılık, 2 minibüs dolusu JANDARMA, bu saldırganları güzelce dövse, kimse DOKTOR dövmeye kalkamazdı. Türkiye'de toplu eylemler artıyor. Çünkü, devlet ortalarda çok gözükmüyor.

Yazının Devamı

Kıyıdaki tekne..

Paran olmayınca talimat tavsiyeden öteye geçmiyor. Mecburen baktın olmuyor, bakmayacaksın.. Bakmayıp yapmaya karar verdi Türk Merkez Bankası. Faiz kararı kesinlikle doğru, eleştirmek hakkaniyete yakışmaz. Gaye hanımı tebrik ediyoruz. Mehmet Şimşek ve hükümet enflasyonla gerçekten mücadele edecek demektir. Tek sıkıntı şu: Bir kırlangıçla bahar gelmez.. Bu nedenle MB gelecek toplantılarda politika faizini üç ay içinde % 35 lere çıkarmazsa dün bankanın attığı adımın hiçbir anlamı kalmaz. Ayrıca politika faizini yükseltip kuru düşürmek ya da kuru 26-27 TL civarlarında tutarsak sıcak ve soğuk para gelmez. Körfez sermayesi gelmezse işler sarpa sarar.

Enflasyon geçmişi gösterir, faiz de geleceği… Geleceğin faizi de geçmişin performansıyla şekillenir.

Yanlış, yanlışla düzeltilemez. Uzayan çözüm, çözüm olmaz, dert olur.

Yazının Devamı

Geyikli Gece

Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta Her şey naylondandı o kadar Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı. Ama geyikli geceyi bulmadan önce Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz Yeşil ve yabani uzak ormanlarda Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan Hepimizi vakitten kurtaracak

Bir yandan toprağı sürdük Bir yandan kaybolduk Gladyatörlerden ve dişlilerden Ve büyük şehirlerden Gizleyerek yahut döğüşerek Geyikli geceyi kurtardık

Yazının Devamı

Ağustos notları...

Not 1: 1 makale, 1-2 kitap bölümü ile Türkiye'de en genç finans profesörü olabilirsiniz ama ABD'de olamazsınız. Olursanız olduğunuz yer finans dünyasının bilmediği bir yerdir.

Not 2: Ey Nesîmî cân Nesîmî bil ki Hak aynındadır. Cümle mahlûkun vebâli ulemâ boynundadır.

Not 3: Gurbette ömrüm geçecek Bir daracık yerim de yok Oturup derdim dökecek Bir vefâlı yârim de yok

Yazının Devamı

Kur korumalıdan geçişte uçurumun kıyısında dans

Merkez Bankası yeni bir tebliğle KKM stoğunu küçültmek için bazı kararlar almış.

Bankaların TLden KKMye geçenlerin yarısını vadeli TLye geçirmesi, Dövize Dönüşebilir KKMde ise bu oranın %5 olması (herhalde bu grubun döviz talebi fazla olabilir öngörüsüyle) istenmiş. %70 DDKKM olduğunu düşünürsek bu tebliğ ilk etapta mevcut KKMnin ~%18.5 (3.3 trilyonda 610 milyar) azalması hedeflenmiş. Bunu gerçekleştirmek için bankaların TLden KKM faizini düşürmesi vadeli TL faizini yüksek oranda arttırması gerekecektir. Yeni KKM girişlerini engelleyen/sınırlayan ya da müşteri açısından KKM uygulamasını değiştiren bir durum görmedim.

MB ayrıca bir tebliğle DTH zorunlu karşılıkları arttırmış. MB brüt rezervinin artması, DTHın daha büyük bölümünün ZK yoluyla MB tarafından kullanılabilmesi dışında bir etkisi olmayacaktır. Bankada duran vadesiz her 100 doların 29u MB, 71 doları bankanın kullanımında olacak.

Yazının Devamı