Sivri Dil

Sivri Dil

Anastasia..

Star Tv’de sabahın sultanı Seda Sayanı izliyorum Müge Anlıyla kolaj yaparak öğleye kadar. Bu aralar sağlık sorunlarım nedeniyle eve mahkum olunca ülkenin en güzide televizyon programlarını izlemeye mahkum oldum bir nevi.

Anastasia 20 yaşında güzel bir Rus kızı. Foto modellik yapıyormuş ve bu kariyerde ilerlemek istiyormuş. Caner adlı 24 yaşında bir saf Türk çocuğu bulmuş kendine. Anlaşılan Rus kadınları Türk erkeklerinin bedenlerine tünemiş, etinden suyundan sonuna kadar istifade ediyor.

Caner Rusya’ya çalışmak için gitmiş. Kapılmış kızın güzelliğine. Aslında o genç yaşta güzellikten ziyade şehevi arzuların seline. Erkekler 15-30 yaş arası nefes alsın dişi bana yeter modunda arandığı için içindeki yazılımdan dolayı, Caner’e de Anastasia denk gelmiş.

Yazının Devamı

İnsan Memleketini Niye Sever?

Vizontele filminde Altan Erkekli’nin hayat verdiği Belediye Başkanı Nazmi Doğan karakterinin kürsüden halka hitabıdır: “İnsan memleketini niye sever? Başka çaresi yoktur da ondan… Ama biz biliriz ki bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir. Burayı seversen, burası dünyanın en güzel yeridir. Ama dünyanın en güzel yerini sevmezsen, orası dünyanın en güzel yeri değildir…”

Öte yandan, eleştirel bir perspektifle, çaresizlikten kaynaklanan hiçbir his sevgi değil ancak sabır olabilir. İnsan bazen şartlar öyle gerektirdiği için sevdiği memleketinden de ayrılabilir sevdiği kişilerden de, eşyalardan da… Elbette gurbet ve sıla hasreti her çaresizlikte olduğu gibi sabır ve metanet gerektirir, fakat insanın cevaplamakla yükümlü olduğu ‘doğduğu yer mi doyduğu yer mi’ sorusu bu gurbetin müsebbibidir.

Kaldı ki bazı göçler doymayı bırakın her canlı organizma için var olma mücadelesinin süreğidir. O yüzden insan taşındığı yeni mekânları kendine memleket edinebilir. Örneğin, memur emeklilerinde sıkça rastladığım üzere memuriyetleri esnasında ülkenin gezdikleri şehirleri arasında kendilerine en latif olana yerleşirler ve böylece orayı memleket edinirler. Kısacası insanlar tarih boyunca göç dediğimiz olguyla tüm gezegeni kendilerine yurt edinmek üzere hareket edip durmuşlardır.

Yazının Devamı

Merkez Bankasından tavşan kaç tazı tut kararı

Türk merkez bankası sıkılaştırma kapsamında şahin bir kararla 500 baz puanla % 40 lara yükseltti. Bu şahin kararın yanı sıra hem yıl sonuna kadar kredi faizine üst limit getirdi hem de ihracat yapan firmalar için reeskont kredi faizini sabitledi.

Peki ne anlama geliyor bu karar? Burada politika faizini yükselterek enflasyonu düşürmekte kararlıyım diyor aynı zamanda metinde miktarsak sıkılaştırma da yapacağını ilan ediyor. Diğer yandan tüketicilere bu faiz artırımı kredi kartı faizlerine yansımayacak 2023 yıl sonuna kadar diyerek adeta tüketicilere bu 45 gün içinde kredi kartına abanın ne bulursanız tüketin diyor. Hani bu ne perhiz ne lahana turşusu. Tüketimi azaltmadan enflasyon nasıl düşecek!

Reeskont faiz kararına gelirsek: Burada her zamanki gibi döviz kazandırıyor diye sermaye kayırılıp kollanıyor. Politika ve piyasa faizlerinin çok altında zenginler ve şirketler halka bedeli ödetilerek finanse edilmeye devam edilecek anlamına geliyor. Zombi şirketler, batık şirketler seçici kredi kapsamında maliyeti geniş halk kesimlerine yüklenerek varsıllar lüks içinde acı reçete içmeden üstelik aromalı içecek şeklinde sunum yapılacak şekilde kredilendiriyor.

Yazının Devamı

Kasım notları..

Not 1: o iyi erkekler, o iyi kadınlara binip gittiler…

Not 2: Türk milleti olarak başımıza gelen her şeyi sonuna kadar hak eden bir toplumuz.

Not 3: Risk primi 350 nin altına düşmüş. Mehmet bey iyi gidiyor şimdilik. Bence kıyamet ak parti İstanbul, Ankara ve Antalya belediye seçimlerini alamazsa kopar. Alırsa imf programına devam. Yoksa o zaman şimşekler çakar.

Yazının Devamı

Sömürgecilik ve güneylilerin yazgısı..

Tarihi 1500 yılı civarına saracak olursak ortaya farklı bir hikaye çıkacaktır. O dönemde sıradan insanların yaşam standartları açısından Avrupa’yla dünyanın geri kalanı arasında kayda değer bir fark yoktu. Hatta Güney Amerika, Hindistan ve Asya’da yaşayanlar pek çok açıdan Avrupalılara kıyasla daha iyi koşullara sahipti.

Peki bu durum nasıl değişti?” Bize bu konuda ders kitaplarından hatırlayacağımız bir hikaye anlatılır: “İngiltere’deki birtakım teknolojik yenilikler sayesinde başlayan Sanayi Devrimi Avrupa’ya ve ABD’ye sıçradı. 1733’te otomatik mekiğin icadı sayesinde dokuma işlemi çok daha verimli hale geldi. James Watt’ın 1781’de buharlı motoru icat etmesiyle büyük ve güçlü makineler üretilmeye başlandı…” Hikaye uzar gider.

Hikayeni kabul görmesi “basit”liğindendir ve bu anlatıda daha çok İngiltere’nin yaptığı hamlelerle yaşam standardını nasıl yükselttiğine ve sonrasında bu “devrimin” başka coğrafyalarda nasıl bir dönüşüme sebep olduğuna dair bir başarı hikayesi dinleriz. Ancak bu hikayenin öncesi var ve bu bizi sömürgeciliğin tarihiyle karşı karşıya bırakıyor.

Yazının Devamı

İktisatta işin temeli politik iktisat

Elinde tesbihi dalmış uzaklara Şimdi hangi şarkının ezgisi yüreğinde ve hangi şehrin özlemi gözlerinde... Çocukluğu sokaktan geçiyor gibi bakıyor dışarı Ağır yaralı gençliği tedaviye muhtaç ve elinde sigarası Hazanın en demlisi yudumladığı çay...

Özlemi yare Her ne kadar tavşan kanından başka eşlik eden olmasa da Tenhalara düşmüş yalnızlığına Ramak kalmış kötülüğe meyletmesine İnsanlığın kalmadığı tiksinti çağında “Tanrı kaldıramayacağı bir taşı yaratabilir mi?” sorusu çınlarken kulaklarında Bu dünyâda hiçbir şey görülmez aslında..

Çağdaş Türk şairinin son yazdığı ve ekranhaber.com izleyicilerinin ilk okuması için gönderdiği şiiri paylaştım. Kalemine ve yüreğine sağlık şairimizin.

Yazının Devamı

Ağır yaralı..

Türkiye içinde yaşamasak harbi eğlenceli bir yer. Her gün ayrı bir film. Son zamanları işgal eden konu, aym kararı ve yargıtayın aym kararını takmama hali.

Anayasanın, bırakın hukukçu olmayı, bırakın çok iyi eğitimli olmayı, hemen hemen herkesin anlayabileceği açıklıktaki bir hükmü var. 153’üncü maddenin son fıkrasında “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme, yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” deniliyor. Aynı maddenin girişinde de “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir” hükmü yer alıyor.

“Yasama, yani TBMM; yürütme, yani kabine ya da onu temsilen Cumhurbaşkanı; yargı organları, ki buna Yargıtay da dahil; idare makamları, yani aklınıza gelecek tüm birimler; gerçek ve tüzel kişiler, yani hepimiz” için bağlayıcı bir madde. Ama Yargıtay diyor ki “Olmaz, Can Atalay’la ilgili hak ihlali kararını uygulamam”.

Yazının Devamı

Ağustos Böceği ve Guguk Kuşu..

Eğlenceyi oldukça seven bir ağustos böceği varmış. Bu ağustos böceği devamlı saz çalar, şarkı söylermiş. Tüm gününü bu şekilde geçirirmiş. Derken güzel, sıcak günler bitmiş, kış gelmiş. Artık havalar çok soğuk ve yağışlıymış. Ağustos böceği şarkı söylemez hale gelmiş. Soğuktan üşüyormuş ve karnı da oldukça açıkmış. Fakat asla yiyeceği yokmuş. Şu sebeple tüm yazı saz çalarak ve şarkı söyleyerek geçirmiş. Kış için asla hazırlık yapmamış. Fakat o bu şekilde eğlenirken minik komşusu karınca tüm yazı kış hazırlığı yaparak geçirmiş. Ağustos böceği bunu hatırlamış ve aklına karınca komşusundan ödünç istemek gelmiş; — Karınca komşumdan ödünç yiyecek bir şeyler isteyeyim, hem ne var ağustosta yine öderim, demiş. Ağustos böceği bu fikir içinde karınca komşusunun kapısına gitmiş. Kapıyı çalmış. Karınca açmış kapıyı. Karşısında açlık ve soğuktan perişan olmuş ağustos böceğini görmüş; — Ne istiyorsun ağustos böceği, demiş. — Karınca kardeş havalar oldukça soğudu oldukça üşüyorum, üstelik karnımda oldukça aç fakat yiyecek hiçbir şeyim yok. Bana ödünç yiyecek bir şeyler verir misin? Söz veriyorum ağustosta borcumu ödeyeceğim sana, demiş ağustos böceği. Karınca; — Niçin yiyecek hiçbir şeyin yok, tüm yaz ne yaptın sen? — Ağustos böceği oldukça utanmış; — Şeyyy, ben tüm yaz saz çaldım, şarkı söyledim. Kış için asla hazırlık yapmadım. Karınca oldukça sinirlenmiş bu cevabı duyunca; — Madem öyle ki tüm yaz saz çalıp, şarkı söyledin şimdide oyna o süre, demiş karınca ve tak diye kapıyı ağustos böceğinin yüzüne kapatmış.

Guguk Kuşu:

Guguk kuşu, farklı ötüşü ile baharın gelişini müjdeleyen kuş olarak biliniyor. Diğer kuşların yuvasını dağıtma gibi bir özelliğe sahip. Guguk kuşu yuva yapmaz, kuluçkaya yatmaz. Harika gözlemci özelliğiyle yumurtlama zamanı gelince etraftaki kuş yuvalarını sabır ve dikkatle gözetler. Hangi kuş daha güvenli ve sağlam yuva yapmış ve yuvasına daha düşkünse onun yuvasına göz diker, hedef olarak o yuvayı seçer. Yuvanın sahibi anne kuş yuvasından uzaklaşır uzaklaşmaz saklandığı yerden hızlıca onun yuvasına gelir ve yumurtaların arasına sessizce kendi yumurtasını bırakır. Yumurta sayısını denklemek için de yuva sahibi kuşun yumurtalarından birini yuvadan atar. Sonra kendi yumurtasıyla hiç ilgilenmez. Yuvanın sahibi kuş yuvasına döndüğünde guguk kuşunun yumurtasını kendi yumurtasından ayırt edemez çünkü guguk kuşu hangi yuvaya yumurtasını bırakırsa diğer kuşun yumurtasına bezer renk ve desende yumurta yumurtlayabiliyor. Zaman içinde yuvadaki yumurtalar olgunlaşır ve ilk çatlayan yumurta guguk kuşunun yumurtası olur. Yavru guguk kuşu, anne kuş yuvaya gelmeden onun yumurtalarını yuvadan aşağıya atar. Anne kuş yumurtadan çıkan guguk kuşunu kendi yavrusu zannederek özenle besler. Beslenme anne kuştan daha büyük hale gelinceye kadar devam eder. Guguk kuşu çok sinsidir. Yuvanın sahibi anne kuş yuvaya geldiğinde boynunu onun getirdiği yiyeceğe uzatır. Kanatlarını aşırı derecede titreterek ağzını geniş bir şekilde açar ve devamlı olarak çığlık atar. Guguk kuşu bu uyanıklığı sayesinde yuva sahibi çiften ve çevresindeki kuşlardan yiyecek desteği alarak iyice palazlanır. Yuvanın sahibi kuş palazlanan guguk kuşunun kendi yavrusu olmadığını fark ettiğinde ise çoktan iş işten geçmiştir. Çünkü guguk kuşu ona kafa tutacak ve yuvadan uçabilecek hale gelmiştir artık. Yuvadan uçmadan önce de doğup büyüdüğü, beslendiği yuvayı dağıtarak uçup gider.

Yazının Devamı

Kitapla darbedilen öğrenci...

İstanbul’un Beylikdüzü’ne ilçesine bağlı Birlik Sanayi Meslek Lisesi’nde bir öğretmenin öğrencisini kitapla kafasına defalarca vurarak darbettiği, daha sonra döven öğretmenin, öğrencinin yakınları tarafından darbedildiği yansıdı haberlere.

Kitapla da ne darp olur ya. Öğretmenin yaptığını savunuyor değilim de; Türk milleti niteliksiz ahlaksız gram terbiyesi olmayan evlatlarıyla gurur duysun; ki anne babaları da aynı pisliğin girdabında debelenenler çünkü. Memlekette yüksek yargı birbirine girmiş toplum ne yapsın, denildiğini işitir gibi oluyorum.

Son söz: Ruhların, kalplerin, seciyelerin inkırazı. Ben belki iyi anlatamıyorum. Düşman şehre girmiş ne çıkar? Davranır, kovarız; fakat bir de fenalığın bin çeşidi ruhlarımızı işgal etmiş. Ahlâkımız, faziletimiz işgal altında... (PEYAMİ SAFA / Biz İnsanlar)

Yazının Devamı

Soyu kesikler..

Azer Bülbülün çoğu gitti azı kaldı parçasını dinlerken aklıma geldi soyu kesikler. Eğer herkes seslendiriyorsa şarkılarını ve her platformda varsa bir zamanların kimsesizi, dedim kesin telif hakkı kovalayan bir evladı yoktur. Beş yıldız bir şarkıcı beş parasız şekilde öldü gitti memlekette. Beş para etmeyenler de belediye konserlerinden parayı vuruyor. Ahmet Kayayı düşünün. Malı mülkü olmadan öldü; üstelik sürgünde. Bir kardelen çiçeğine katlanamadık; ne kadar acı.

Esas konuya girersek şunu ifade etmek isterim: Tarihte bir çok kıymetli insanın çocuğu yok bir bakmışsın kısır, soyu kesik yani ebter. Aslında bir eksiklik değil, kader denilebilir. Bir eksiklik gibi görünmesine rağmen aslında artı değer katan bir yoksunluk. Soyu kesik olanların, daha doğrusu bir nedenden dolayı veya istemedikleri için çocuğu olmayanların sanatsal ve fikirsel üretimleri aynı zamanda insanlığa katkıları çok fazla. En iyi örnek ebedi kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk. Sevgiyle ve hürmetle andığımız büyük Önderin manevi evlatları dışında kan bağı olan çocuğu yoktu. Türk milletine atamız Mustafa Kemal Atatürk kadar kimin faydası dokunmuşturki..

Son söz: Muz yerken çilek tadı alınmaz..

Yazının Devamı

İyi olacağız!

Rüzgardan mamüldür hayat, geçip gider.

Geçip gider. Lakin, fırtınanın dinmesini beklemek değildir yaşamak.

Yağmurda dans etmek, kırılan bir bileğin üzerinde sek sek oynayabilmektir. Yani ki, yaşamak ciddi hadisedir.

Yazının Devamı

Savaş tamtamları eşliğinde kaosun tohumları..

Haftalardır bir kentin üstüne bomba yağdırıyor İsrail, arkasına dünyanın jandarmasını almış. Herkesin yaptığı sadece konuşmak. Hadi biz konuşalım. Peki karar merciinde olanlar niye sadece konuşuyor. Liderler de devlet başkanları da sadece konuşacaksa bizden ne farkları var. Birileri bu zulmü ve bağıra bağıra gelen savaşı durdurmak için inisiyatif almalı ve somut güç kullanmalı. Miting yaparak lanetleyerek ölümler engellenmiyor, önüne geçilemiyor katliamın.

En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Gazzeli Filistinlilere uygulanan üç haftalık zulüm görüntüleri ekranları kapladıkça, geçmişe şöyle bir göz atınca bir deja vu hali hissediliyor. Daha önce yaşanılanların birer kopyası gibi savaşların ve zulümlerin tarihi. Tarihin tekerrür ettiğini söylemeyeceğim, zira nüanslardır renk ve katman katan ama pek çok illettin farklı şekillerde tekrarlandığını görüyoruz. Temel çürük olunca, yıkım kaçınılmaz oluyor.

Bugün yaşadıklarımızı göz önünde bulundurunca, her şey çok tanıdık geliyor. Toplama kampına gönderilip şans eseri kurtulan kimyacı yazar Primo Levi’nin “Boğulanlar Kurtulanlar” kitabından şunu öğreniyoruz: Bu suçları işleyenlerin içi rahattı zira Naziler kurbanlarına şöyle diyordu: “Bu savaş nasıl sona ererse ersin, size karşı savaşı biz kazandık; tanıklık etmek için bir tekiniz bile hayatta kalmayacak; ama biriniz kaçmayı başarsa bile, dünya onun anlattıklarına inanmayacak.” Bu cümleleri okurken ister istemez şu an yaşadıklarımız aklıma düşüyor. Bugün yaşadıklarımızı araştırıp yazmayacaksak, yarın birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız? Eğer İkinci Dünya Savaşı’ndan bir ders çıkaracaksak, o da bu olmalı. İntikam duygusunun ne kötülükler doğurduğunu ve ne fesat döngüye döndüğünü İsrail’de de görüyoruz, ülkemizde de. Ölüm fügünden çıkmanın tek yolu, önce bilmek, sonra “göze göz, dişe diş” hıncını bir kenara koymaktır.

Yazının Devamı

Türk Merkez Bankasının Ekim Faiz Kararı Havanda Su Dövmek mi..!

TCMB yine 500 baz puan artırdı politika faizini. Dolar hala yükselmeye meyal tavırlar çiziyor. Hani düşmesi imkansız anladık, bari yukarı ivmelenmesi engelleyebilse umuduyla yapılıyor demekki faiz artışlarının gayesi. Faiz yükseldi ama döviz de yükseliyor…. Sıkıntı tahminimizden büyük mü?

500 puanlık artışın bu şartlarda enflasyonla mücadele için zayıf kaldığını düşünüyorum. Potitika faizi 45 lere mevduat faizi 60 lara yükselmeden enflasyon hız keseceğe benzemiyor.

Faizleri o kadar artırmamıza rağmen yabancı niye gelmiyor? Yabancı ilave tedbirler ve yapısal reform istiyor olabilir. Ayrıca kötü sürprizlerden korkuyor olabilirler. Bir gece mb başkanı değişebilir veya mehmet bey istifa edebilir. Faiz artırma dışında parasal sıkılaşma ve mevduat faizlerinin yükselmesi gerekiyor. Bunun yanısıra hükümetin artık tasarruf tedbirleri uygulanması bekleniyor olabilir. Hepsinden ötesi hükümetin kurana el basıp inandık ve iman ettik Ortodoks olmaya demesini bekliyor dış dünya. Negatif reel faizden kurtulup pozitif reel faiz istasyonuna bir an önce ulaşılması gerekiyor. Enflasyonun belinin kırılması gerekiyor. Enflasyonun nedeninin faiz olmadığını, düşük faizin enflasyonun ve bedavacılığın; zombi şirketlerin ve sermayenin fıçında geniş halk kitlelerini fakirleştirdiğini; düşük faizin halktan belirli kesimlere ve zenginlere servet transferi olduğunu anlamak gerekiyor. Yaşasın pozitif reel faiz diyerek bitirelim.

Yazının Devamı

Gazze’ye ağıt..

Unuttum kendi dertlerimi Yanıyorum Gazze’ye Acımasızca bombalanan haftalarca Hunharca öldürülen bebekler geliyor gözümün önüne Daracık alana kıstırılmış halka Soykırım uygulanıyor Boş laftan öteye geçmiyor medeniyetin ettiği sözler Ölmeye devam ediyor Filistinliler Eski günahların gölgesi uzundur bilirim de Acının fazlası da insanı bozar Gidişat gidişat değil Uygarlık nasıl oluştu bilemem ama Çöktüğü noktanın başlangıcındayız uygarlığın Empatisini kaybeden insanın medeniyeti olmaz çünkü.

Alemde Kudüs şairi olarak tanınır birçok Müslüman şair Kudüs güzel yer Serenat yakmak çok kolay Yeryüzünün en güzel toprak parçasına Yetiyorsa gücünüz çilekeş Gazze’ye yazın şiirlerinizi Sazınız telleri yeterliyse Gazzeli Filistinlilere yakın türkülerinizi aşıklar

Ne kadar da talihsizmiş Filistinliler Hep gelegeldiler müstağrip olarak Ne Arap kabul edildiler ne de insan Sadece her ulusun çıkarına meze Tanrıdan başkasının unuttuğu Kaderiyle başbaşa bir coğrafya En güzel zeytinlerin yetiştiği memleket Şimdi ölümlere gebe..

Yazının Devamı

Eylem retorik ya da aksiyon temenni çelişkisi ve iğrenç zamanlar...

Kolombiya Israil büyükelçisini sınırdışı etmiş. Bizse Israil büyükelçiliği önüne polis barikatı kuruyoruz. Kolombiya kadar olamadık. Twit atmaktan başka şu ana kadar atılan somut hiçbir adım yok. Sözün bittiği yerdeyiz. Artık eylem zamanı.

Efendim eskiden Israil'e yaptırım uygulamışız da bir faydası olmamış. Türkiye ne zaman Israil'e hangi somut yaptırımı uyguladı da ben kaçırdım? Örneğin en basit yaptırım hava sahasını kapatmak. Bu bile yapılmadı şu ana dek. Kınama ve lanetlemeye herkes doydu artık. Eylem lazım artık.

Türkiyenin bu saatten sonra yapması gereken işgalci, vampir, katil siyonist İsrail'in bu akşamki hastane katliamından sonra yapılması gereken ilk şey; önce, katil sürüsünün buradaki diplomatlarını kovmak (Kolombiya'nın cesur tavrı gibi) sonra, oradaki elçimizi ve diplomatlarımızı geri çekmektir.

Yazının Devamı

Genlerimizin özetiyiz

Ana babanızdan dedenizden nenenizden hatta 100 bin yıl önceki primat şempanze atalarımızdan cinsel birleşme yoluyla üretilen nesnelere olarak kalıtsal genlerimizin özetiyiz, % 99 olarak. Gerisi % 1. O nedenle insan genlerinin özeti. Şanslıysanız ana babanız iyi sağlıklıdır, ruh sağlığı yerindedir. Ebeveyniniz şizofren, şeker tansiyon hastasıysa ve zeka geriliğine sahip alt sınıflara mensupta kendinizi paralasınız bile bir şey olmanız zor; aşırı talihli ve şanslı değilseniz. Aşırı talih de ya Allah vergisidir ya da politika ve hırsızlıkla elde edilir. Hastalıklar ve varsıllıklar kalıtsaldır. Doktorlara ve kişisel gelişimcilere çok aldanmayın. İki aptaldan zeki çocuk doğmaz. Doğarsa ya istisnadır ya mucizevidir. İstisnalar da kaideyi bozmaz.

LÜMPEN MUHAFAZAKÂRLIK:

Lümpen muhafazakârlık ortak milli değerlerin muhafazasını ve milli bilincin inşaasını değil, her cemaat veya aşiret grubunun kendi gettosunun arkaik değerlerinin savunusuna dayanır. Böyle olunca bu lümpen muhafazakârlar örneğin kadınların eğitimine, iş hayatı ve sosyal hayatta yer almasına karşıdırlar. Bir erkeğin aynı anda birden fazla evlilik yapması insan haklarından sayılırken, kamu arazisini gasp edip kaçak bina dikmek üretkenlik ve çalışkanlık, kayıt dışı insan istihdam edip vergi kaçırmak girişimcilik, askere gitmemek için her türlü tezgâhı çevirip İsrail protestolarına kefen niyetine beyaz çarşaf giyip katılmak vatanseverlik, şehrin ortasında sokakta dana kurban etmek dindarlık ve merdiven altı tarikat yurtlarında çocuklara tecavüz etmek tasavvuf olarak takdis edilir. 80’lerde arabesk büyük bir sanat akımıyken (!) bugün Batı kentlerinin varoşlarında alt sınıfın müziği olan “rap” “yerli ve milli tınılarla” milliyetçi ve muhafazakâr gençlerimizin gönlünde taht kurmuştur. Gençler aile değerlerine, sevgi ve saygıya, köklü kültürümüze değil vurdulu kırdılı filmlerdeki “yarı istihbaratçı yarı mafya tiplerin olduğu hikâyelere” meftun olmaktadırlar. Bu alaturka rapsodinin fikri liderleri ise vaktiyle “Abant sofralarının ücretli müdavimi olan”, Kıbrıs’ta “Yes be Annem!”, FETÖ yanında “Yetmez ama evet!”, PKK yanında “insan hakları, demokrasi ve halkların kardeşliği!” diyen temelde Türk kimliği ve Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlık besleyen “liberal sol” aydınımsılardır. Onlara göre gecekondu dikip imar affıyla zengin olan, tarikat bağıyla iş adamlığına yükselen “yerli ve milli arkadaşlar” Türkiye’nin yeni ve ilerici burjuvasını oluşturuyordu! Yeni zamanlarda milli devlet, milli kimlik, ortak değerler, vatan ve bayrak artık para etmiyordu. Çeşitlilik içeren kimliksiz bir toplum olmalıydık. Ne güzel İstanbul be!

Yazının Devamı

Hamasın saldırısı arabesk mi mucizevi mi yoksa Davut’un sapanı mı!

İsrail savaş hukuku falan dinlemeyerek Gazze’yi bombalamaya ve Gazzeli Filistinlilere Tevrat’taki exodus’u (zorunlu göç, kaçış, sürgün, Mısır topraklarından sürülme) tersine Mısıra doğru sürerek yapıyor.

Eskiden denilen bir söz varmış: Dünyanın en güzel toprakları Suriye, Suriye’nin ise Filistin bölgesi, oranın da Kudüsmüş. Tarihsel olarak baktığımızda bir Filistin bölgesi hep var, adı da Filistin ama hiç devletleri olmamış. O bölgede bir ara 100 yıla yakın büyük İsrail kurulmuş, 9000 kilometrekareye. Davut ve Süleyman büyük kralları olarak geçer. Sonra dağılmışlar ve yeryüzünün değişik bölgelerine sürülmüşler. 2000 yıl sonra tahmini olarak 1947 de tekrar İsrail devletini kurmuşlar. Filistin devleti ise ilk defa 15 Kasım 1988 de Cezayir’de ilan edilmiş. Bahsi geçen Filistin, paylaşılamayan Filistinin kısa tarih özeti bundan ibaret.

Saldırıya gelince, Hamasın servis ettiği görüntülere göre film kareleri gibi. Az biraz aklı başında bir insan olarak izlediğimde bana saldırı film sahnesi gibi çalışılmış ve kurgu geldi. Mossadın böylesi bir daldırılan haberdar olmaması imkansız. Veya İsrail’in diğer ülke istihbarat örgütleri tarafından uyarılmama ihtimali de. En azından CIA tarafından.

Yazının Devamı

Elitizm, seçkinler ve filenin sultanlarından Zehra Güneş

Vakıfbank oyuncusu Zehra Güneşin resimini gördüm dün. Annesi başörtülü babası klasik bir Anadolu evladıydı. Bir başörtülü kadının kızı eski dilde ifade edersek adeta anadan üryan idi. Bundan 30 sene önce Anadolu sokaklarında zor yürür değişik sıfatlarla çağrılırdı. Şimdi kadının özgürleşmesi olarak yorumlanıyor.

Burada yanlış anlaşılmasın giyim kuşama ya da formaya bir eleştiri getirmiyorum. Yaşanan gerçeklik üzerinden tespit yapıyorum.

Her fani kendisinin olmadı evladının elit seçkin olmasını ister. Diğer yandan tarihten ve kültürden genlerine işlemiş arkaik özellikleri kısa yaşamında ruhunun derinliklerinden atamayacağı için; evlatlarının seçkin elit olmasını isteyen ebeveynlerin çoğu ruhen, bedenen ve yaşamen içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartların ve geçmişin mirasıyla muhafazakar kimliğinin kendisini bırakmasına bir türlü izin veremez.

Yazının Devamı

Ev vermediği için terkedilenlere gelsin bu yazı..

Ünlü sunucu ve oyuncu Mehmet Ali Erbil ve evlilik hazırlıkları yaptığı Gülseren Ceylan iddialara göre ayrılmış. İddialara göre, Ceylan'ın hediye olarak ev istemesi ikili arasında krize neden olmuş ve ayrlık gerçekleşmiş.

Gerçi ayrlık da sevdaya dahil ya. Mehmet Erbil ayıp etmiş ama. Ev vermemek nedir? Senden 40 yaş küçük kadın ev vermezsen, yüklü para vermezsen seni ne yapsın! Bir yaşlı erkek genç bir kadın tarafından parası yoksa niye sevilsin ya da parası var ve cömert değilse. Ha şunu söyleyeyim: Paranız için severse de şükredin. Sevmese ne yapacaksınız.

Sonuç şu hanımefendiler ve beyefendiler: 30 yaşındaki erkeğin zengin çocuğu değilse maslahatı dışında bir şeyi olmaz. Ev vermezsen yaşlı olarak, terkedilirsin.. Genç kadın para ister ev ister. Gençliğin tazeliğini, misk kokan tazeliğini, narinliğini ve güvenliğini aynı zamanda esnekliğini istiyorsanız çok paranız olacak ve paylaşacaksınız. Neticede daha düne kadar ne bulursa idare eden bir milletin erkekleri, genç kadının ruhuna olmasa bile bedeni tabiatına ulaşmak için paraya ve servete kıyacak. Parası yoksa ne yapsın derseniz. Bulduğuyla idare edecek o zaman. Herkesin nasibine Elizabeth düşmez. Seni çok sevmiş olmam sana yetmedi, diye ağlak ağlak gezmenin anlamı yok.

Yazının Devamı

Yalan ne kadar büyük olursa inananı o kadar fazla mı oluyor!

İsrail Gazze’de orantısız şekilde güç uygulayarak bombalamaya devam ediyor. İsrail kendisinin 11 Eylülü gibi görüyor ve o şekilde lanse ediyor ve işliyor konuyu sosyal medyada, basında Aksa tufanı harekatını.

Hani şu ana baksanız zannedersiniz Filistin işgalci, İsrailliler masum, uysal, zararsız. Kudüs ve etrafında iki uluslu devlet istemeyen, yerleşim genişletme bahanesiyle biteviye işgale devam eden bugüne kadar hep İsrail. İshak’ın oğulları İsmailin evlatlarını 60 Yıldırım acımasızca arkasına batıyı ve abd yi alarak katlediyor. Hamas ne yapsın bu işgal karşısında. Cevap verse terör oluyor, cevap vermese ülkesi gözünün önünde elden gidiyor.

Baksanıza İsrail’in yaptığına. Tam Gobbels tekniği. Yalanlarla dünya kamuoyu manipüle ediliyor İsrail ve Batı tarafından. O zaman hadi gelin bir zamanları Hitlerin uyguladığı teknikleri sıralayarak yazıyı noktalayalım.

Yazının Devamı

Aksa tufanı..

7 Ekim günü sabahı Hamasın İsrail üssüne yaptığı saldırı ve ertesinde olanlar dünyaya şok yaşattı. 6 Ekim 1973 Yom Kippur savaşının 50. yılında İsrail istihbaratının bu kadar beceriksiz ve zayıf kalmasını normal bulmuyorum. Saldırı, direkt İsrailli sivillere yönelik ve orantısız güç kullanımını meşrulaştırıcı nitelikte. Olan maalesef yine iki taraftan sivillere olacak.

El Kaide’yi, IŞİD’i, Boko Haram’ı kim kurduysa Hamas’ı da o kurdurdu? Dünya Müslümanlarını “terörist imajı” ile eşleştirme işini başarıyla yapan küresel cihatçılar (!) en çok İslam’a zarar verdiler. Hamas da Filistin Kurtuluş Örgütü’nün sürdürdüğü haklı ve milli bir davayı önce dini ve radikal bir mecraya çekti; şimdi de bir canavar formuna sokma görevini ifa ediyor. Kime hizmet ettiği ortada..

İsrail’den gelen görüntüler ağır bir saldırı altında olan sivillerin dramını yansıtıyor. Gerçekten çok feci videolar, fotoğraflar bütün sosyal mecrayı kaplamış durumda. Peki, neden çatışma görüntüsü yok? Kadınları bile zorunlu askerlik görevi yapan, tepeden tırnağa silahlı bir halk neden direnmiyor? Ya da öyle görünüyor? Askerler, polisler, MOSSAD nerede? Oldukça garip doğrusu.

Yazının Devamı

Gannuşi..

İslam dünyasının yaşayan bilge liderlerinden Raşid el-Gannuşi 61 gündür Tunus zindanlarında keyfi bir şekilde tutsak. Bunu tüm dünyaya duyurabilmek için uzun süreli oruç tutmaya başlamış.

Peki bizler bu zulüm karşısında şu hadis-i şerifin icabını yerine getirebiliyor muyuz?

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”

Yazının Devamı

Dün gece rüyamda çocuklar gibi şendim.

Belli bir yaştan sonra özellikle kırktan sonra gönül perdesi genel anlamda kapanıyor. Aşk fırtınası sadece okyanus ötelerinde, Pasifik kıyılarında esiyor. Aşkın ve romantizmin sıcak duyguları ve verdiği tatları unutuyor. Elde kalan tek şey hedonizm oluyor. Bedensel zevkler istila ediyor insanın yaşamını.

Bir kadının gülümsemesinden yayılan enerji, gülünce ortaya çıkan gamze çukurundan etrafa saçılan sevgi hüzmeleri anılarda bile yer bulamıyor. İşte bazı şanslı insanların başına bu duygular rüyada geliyor ve unuttuğu bu aşk dolu gönlü latif eden duyguların tadının ne kadar güzel olduğunu gülümseyerek uyandığında hissediyor.

Dün gece benim başıma gelenler de oydu. Kırkbeşlere doğru yuvarlanmakta olan ömrüm aşk denizinden bir damla su alamıyor artık. Zaten aşkın ömrü kelebeğin ömrü gibi değil mi! Ayrıca delilik hali ne kadar sürebilir. Uzun süren evliliklerden geriye kalan küskün değilseniz ve kafanı iyiyse haftada en fazla ayda en çok üç kere seks oluyor. Aldığınız tat da tamamen maddesel gömle ve kalbe hitab eden tarafı yok.

Yazının Devamı

Paradise..

Paradise. Platform "Cennete Yakın" adıyla gösteriyor. Platform netfliks.

Akışı vasat ama konusu ilginç: AEON ilaç şirketinin buluşu sayesinde paraya ihtiyacı olanlar, ömürlerinden bir bölümünü ömre ihtiyacı olan zenginlere satıyorlar. Sonunda bir şirket çalışanı da bu lanet tuzağa düşüyor.

Hele şöyle bir sahne var ki, ne çok şey anlatıyor...

Yazının Devamı