Hayatın her alanında bir sosyal çürüme hâkim olmaya başladı. İnsanlar en değersiz metaları, çok değerli gibi paylaşıyorlar artık. Değeri olmayan şeyler, çok değerli gibi sunuluyor. Bir zamanlar kötü addedilenler şimdi çok değerli gibi pazarlanıyor. Alıcısı da var artık. Tüketim kültürünün yönü değişti. İnsanlar dün, kötü dediklerine bugün taparcasına inanıyorlar. Ekonomi değil aslında konu. Sosyal çürüme yaşıyoruz.

Güney Amerika ülkesi gibi olmaya başladık, kabul etmeliyiz artık; eline silahı alan bir yerlere saldırıyor. Tehdit, şantaj gırla gidiyor. İnsanlar sokağa çıkmaya çekinir hâle geldi; çocuklarının bu mafyavari tiplere özenmesinden korkuyor. Belanın kapısına bağlanmasından korkuyor. İçişleri Bakanlığı son birkaç ay içinde onlarca mafya yapılanmasına operasyon yapıp çeteleri çökertti. Her gün gazetelerde, televizyonlarda boy boy, çökertilmiş mafya ile ilgili haberler görüyoruz. Ama bitmiyor ki.

Dünyada ekonomi illa toparlanır. Kapital kendini yok etmez. Para gider ve gelir. Olan şey, yaşam felsefemizin bir şekilde tüketilmesi. Yaşam felsefemizi kaybediyoruz ve bunu geri kazanmak için kültürel anlamda bir çaba sarf etmiyoruz. Dizilerde, sinemada, edebiyatta; göçmen kültürü, mafya kültürü, bar-pavyon kültürü işleniyor ve insanlar bu konuları tüketiyor. Sosyal çürüme bu.

Tek tek çürüyen her şey, tortusundan ibaret kaldıkça başka tortularla karışıp bulundukları yerde kurumlaşabilir ve bir süre sonra şu hızlanan çağın hareketiyle hareket ediyor; bulunduğu yerin işlevini yapıyor hatta zamanın akışıyla rezonans kurabiliyor gözükebilir.

Ne olacağımıza tarihsel birikimimiz ve irademizle seçerek ve seçimimizin gereklerini yapıp bedelini ödemeye hazır olarak kendimiz karar verme gücünü gösteremez isek, bu gücü yaratamazsak, biz -galiba bir kez daha- bize böylece benzemiş olacağız.

Ekonomik verilerin ışığında:

Aralık ayında, sanayi üretimi endeksi, yıllık %1,6 artışla, ekonominin üretim cephesinde ılımlı bir iyimserlik sunuyor. İmalat sanayi ve enerji sektörlerindeki artışlar, ekonomik faaliyetin devam ettiğinin ve belirli alanlarda canlılık kazandığının göstergesi. Ancak madencilik ve taş ocakçılığı sektöründeki küçülme, bazı zorlukların hala mevcut olduğunu hatırlatıyor.

Tüketici güven endeksi ise Ocak ayında %3,9 artarak 80,4'e yükselmiş. Bu artış, tüketicilerin ekonomiye dair umutlarının tamamen söndüğünü söylemek için henüz erken olduğunu gösteriyor. Ancak bu endeks, hala 100'ün altında olduğu için, genel tüketici morali ve geleceğe dair beklentilerin ihtiyatlı bir iyimserlik içerdiğini ifade ediyor.

Bu veriler, Türkiye ekonomisinin, yüksek enflasyon, değişken sanayi üretimi ve tüketici güvenindeki dalgalanmalarla karmaşık bir dönemden geçtiğini ortaya koyuyor. 2024'ün ilerleyen aylarında, özellikle Şubat ayından itibaren, bu üç önemli gösterge arasındaki ilişkiyi daha da yakından incelemek gerekiyor. TÜFE'deki yüksek artış oranları, tüketici harcamaları üzerinde baskı yaratmaya devam edecektir. Bu durum, özellikle lokanta ve oteller gibi hizmet sektörlerinde fiyat hassasiyetini artırabilir ve tüketici harcamalarını daha temkinli hale getirebilir.

Sanayi üretimindeki artış, ekonominin üretim kapasitesinin ve rekabet gücünün korunmasında kritik bir rol oynayacaktır. İmalat sanayi ve enerji sektörlerindeki büyüme, iç ve dış talebi karşılayacak üretimi destekleyerek ekonomik büyümeye katkıda bulunabilir.

Son söz: Türkiye'nin sorunu çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak istemesi.
Lüküs içinde lüküs arabalarda gezip, gereksiz ithalat ile ödemeler dengesini gümletiyorlar.
Sonra bu açığı kapatmak için ülkeyi siyanürle dolma gibi oydurmak son çare oluyor.
Oyarlar Kamil.

Hatırlatma: Dolar bazlı %200 KİRA arttırmaya çalışan çakallar, TOKİ hamlelerinden rahatsız olmuş.

Ne güzel ütüyordunuz değil mi, milleti?

Serbest piyasada maliyetler artmaz, düşer. Artıyorsa, serbest piyasa işlemiyordur. Bu durumda, devlet müdahelesi gelir.

Bu da İktisat Bilimi.

Aforizma: Aşk geçici, cinsel arzular kalıcıdır.

Not 1: Bence, maden sahasında SABOTAJ var.

Böylece, Murat Kurum'un seçimi kazanması da imkansızlaştı.

Gündemi değiştirmek için ise, yok KEDİ, yok DAYAK, tonla hikaye dönüyor sosyal medyada. İşin ilginci, gündemi değiştirmeye çalışanlar, SOL ekipler.

EKREM İMAMOĞLU artık kesin kazanır.

Ankara'da da MANSUR kesin.

İzmir de değişmez.

Diğer iller çok umrumda değil.

Not 2: Pişmanlık, tecrübe ve bilgelik gerektirir. Cahiller pişman olsalardı, cahil kalamazlardı.

Not 3: Muhalefet partileri iktidarı bırakmış birbirleriyle uğraşıyorlar derken, birbirleriyle de uğraşmayı bırakıp kendi kendileriyle uğraşmaya başladılar.

Not 4: keder buğusunda demlendi aşkın
hasretin başı erdi göğe
sessizlik dağlardan aşkın
yol yorgun, yolcu şaşkın
saatler kurulu kaldı sessizliğe

Not 5: Xi Jinping bunalımı adeta bilerek azdırıyor. Evergrande iflasında inşaat ve arazi geliştirme devinin tahvillerini tutan yabancı yatırımcılara çok kötü davranılmış. Bu örnekten korkan diğer fonların ülkeden kaçması çok olası.  Evergrande, nakit akımı açısında zorlanan yüzlerce firmadan biri. Diğerlerini iflas korkusu sarınca, Kuzey Amerika ve Birleşik Krallık’ta yüksek fiyatlardan aldıkları ticari emlakları yok pahasına boşaltmaya çalışıyorlar.  Pazarda zaten pandemi sonrası iş yaşamında gözlenen değişim ve  2023 boyunca yükselen Fed ve AMB faizleri yüzünden ciddi daralma var, bir de Çinlilerin kupon binaları satışa düşünce, fiyatlar daha da hızlı gerileyebilir.
ABD’de hisseleri çok ağır satış yiyen ve temettüsünü kesmek zorunda kalan New York Community Bancorp’ın (NYCB) kredi zararlarının yükseldiği anlatılıyor, fakat bunların emlak kredisi olduğu kesin değil. Ama, NYCB tek örnek de değil. ABD’de ticari bankalar pandemiden bu yana ipotek ve inşaat kredilerini artırırken, bir yandan da düşük faizlerden aldıkları eski devlet tahvillerinden zarar yazıyor ve mevduat faizlerini de indiremiyor.

Not 6: Dünyanın en büyük halka varlık yönetim şirketi man gruptan Cuma günü şu açıklama geldi:
“Almanya ve İskandinavya’da ticari gayrimenkullerin maddi özkaynaklara oranının %400, 500, 600, 700 aralığında olduğunu görüyoruz” dedi. “Eğer bu bankaların her biri ticari gayrimenkule verdikleri her bir dolar için 15 sent zarar yazarsa – ki bunun baz senaryo olduğunu söylemiyorum ama tamamen makul bir senaryo – bu bankalar sadece yatırım yapılabilir seviyede değil, iflas etmiş durumdalar.”

Not 7: Fed ve AMB ne zaman faiz indirecek ve ne kadar indirecek? Konut-inşaatın eski parlak günlerini yaşaması için faizlerin pandemi öncesi günlere kadar geri çekilmesi gerekebilir.  Üstelik bu süreç vadeli işlem piyasalarının yansıttığı gibi 1.5 yılda değil, 2-2.5 yılda bitebilir. Fed ve AMB genel beklentinin tersine, faiz indirirken, bilanço daraltmayı  sürdürerek, finansal koşulları sıkı tutar.
Emlak-inşaat, private equity, ABD junk tahvili, Gelişmekte Olan Ülkeler FX borçları için zaman daralıyor. Fed ve AMB’nin faiz indiriminde geciktiği her ay, temerrüt, iflas ve konkordatoları katlayacak. Sıkıntı ”sistemik” değil de, daha çok gaz sancısı gibi. Çin atasözünün öğütlediği gibi, çabucak kakanızı yapamazsanız, ağrıdan anırtır.

Not 8: Dikkatimi çeken bir nokta var. 1 litre sütle 1 litre mazot fiyatı 3-4 yıldır neredeyse aynı. Iyi hatırlıyorum, 2021'de ikisi de yaklaşık 7,5 TL civarındaydı.

Not 9: 2018 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “bu ahlaki yapı, bu siyasal duruşla, bu bakış açısıyla artık AK Partide siyaset yapma şansım kalmadı” diyerek ayrıldığınızı söylediğiniz partinin adayını destekleyeceğinizi söyleyerek kendiniz nasıl yaman bir çelişkinin, nasıl bir devasa tutarsızlığın içine düşürdüğünüzün mısınız?
Selim Temurci ve Gelecek Partisinin içindeki isimlerini bilmediğimiz “birçok arkadaşı” dokuz ay önce aynı hassasiyeti göstermiş olsalardı, mesela bugün nasıl partisinin İBB adaylık teklifini reddedebiliyorsa, dokuz ay önce de CHP listesinden milletvekili olmayı reddetmiş olsaydılar… Bugün çıkıp sandıkta elinin Ekrem İmamoğlu’na gitmeyeceğini söyleyebilir, CHP ile iş tutmanın yanlış olduğunu anlatabilirdi.

Not 10: Uzun yıllar devlet ve siyasetin çok yüksek kademelerinde bulunmuş bir hukukçu dostum, geçen haftaki yazım üzerine beni aradı. Tecrübeleri sonunda ülkemizde kayırmacılığın ON sebebini tespit ettiğini belirtti ve bunları şöyle sıraladı: Particilik, hemşehrilik/bölgecilik, akrabalık, mezhepçilik, ideoloji, cemaatçilik, dönem arkadaşlığı, okuldaşlık, meslek şovenizmi, rüşvetçilik/hediyecilik. Bazı zamanlarda bunlara on birinci olarak “müslüman-cılık” da eklenmektedir.

Not 11: Âşık Seyrani bize çağlar öncesinden şöyle sesleniyor; “Eski libas gibi aşıkın gönlü / Söküldükten sonra dikilmez imiş…” Bu bilgece söz bizim aşkımız ekonomi için de geçerli… Eskimiş, reforma muhtaç haliyle, dikmeye çalışıyorsun dikiş tutmuyor, onarmak istiyorsun, başka yeri elinde kalıyor. Misal kredi kartını yavaşlatsan, halk perişan, krediyi kessen işyeri perişan, para basmasan devlet iflas eder, ücreti arttırsan etiketler zıplar, faizi indirsen dolar çıkar, enflasyon tırmanır. Say say bitmez. Sahi biz nerede yanlış yaptık? Galiba kök sorunu ararken ana sorgu bu olmalı…     

Not 12: Yanlış yaptık zira herkes mersine giderken biz tersine gittik. Yanlış yaptık zira popülizm ile aktüeryal dengeyi bozduk, bütçeyi şişirdik, oy uğruna tüm kurumlarımızı çürüttük. Üreten millet olmayınca tüketen devlet, çöküşe taşır ülkeyi… Seçim ile geçim arasında gidip gelen aklımızı artık başımıza devşirsek iyi olacak. Çünkü pabuç artık pahalı. Seyrani’den açtım sözü yine onunla kapatayım; “Ben gönlümü toprak sandım taş imiş / Meğer taşa tohum ekilmez imiş.”

Not 13: Neyiz ki biz:
Rüzgar çoktan ters taraftan esmeye başlamışken
kıyıya vuran gecikmiş dalgalardan başka…

-- Tümceler, Oruç Aruoba

Not 14: Zeka olgunlaştıkça, acı artar.

Varolmanın Acısı, Schopenhauer