Sivri Dil

Sivri Dil

Bezginliğin ardından yıllar sonra yaptığım Bodrum tatili..

Seçim sonrasında politika ve ekonomi temelli konular aslında genel okuyucu kitlesinde eskisi kadar karşılık bulmuyor. Toplum, yaşanan sıkıntıların dile getirilmesine bile isteksiz gibi görünüyor.

Bu yılgınlık, bana göre toplumun yansıması olan siyasi örgütler için de geçerli. Yaşanan tüm olumsuzluklara tepki vermeye mecalleri bile kalmamış demem yanlış olmayacaktır. Katıldığım siyasi içerikli toplantılarda ne yazık ki üzülerek görüyorum. Neyse diğer gözlemlerime döneyim.

Ben de yıllar sonra bir tatil kararı aldım. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bir tatil. Bodrumda belli süre konaklayıp, etrafı gezmek. Son yıllarda iyice popüler olan Yalıkavak ve Turgutreis dikkatimi çekmişti. Kendi aracımızla yola çıktık ailecek. Yakut fiyatlarının cebimizi yaktığını yakından hissettik. Özellikle mesafeler uzadıkça bütçeyi deldiği daha net hissediliyor.

Yazının Devamı

Gerçeğe talip olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır..

Üç kişi giyotinle idama mahkûm olur. Bunlardan biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi.

İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar: – Son sözün nedir? Der ki: – Ben Allah’a inanıyorum, O beni kurtaracaktır.

Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur.

Yazının Devamı

Devletin dini adalettir..

Adamın biri müslüman mezarlığına ölü bir köpek gömer.

Görenler onu, zamanın Kadısına şikayet ederler.

Kadı adamı çağırır ve işin aslını sorar.

Yazının Devamı

Ah ihmallerimiz

Öyle perişan öyle yapayalnız döküldünüz kanat kanat tüy tüy hayır ola kuşlar sizin de mi yıkıldı eviniz

beklerim her sabah duymak için cıvıltınızı medet umarım rüzgardan getirsin gökyüzünü dolduran neşenizi

yeter artık gökleri deldiğimiz gideceğimiz yere yakın olmak varken ne diye kanatsız uçmaya kalkarız ah ihmallerimiz..

Yazının Devamı

Temmuza saygıyla..

Bugün köşemi Girdap, Dipsiz Kuyu ve Cenneten Çıkış adlı üç şiir kitabıyla şiir sevenlerin gönlünü fethetmiş şair Mustafa Akgül’ün son şiirlerinden birine açıyorum, kalemine ve yüreğine sağlık:

Terziydi Dikmişti gönlümdeki yaraları birer birer Yasak elmam olmuştu o gece Aylardan Temmuzdu Ayaklarını öpmüştüm uğurlarken, gece aydınlığa kavuşurken Belki iyi zamanlarda kavuşmak ümidiyle Güzeldi güzel olmasına da Çok gençti Ruhuma değil amma Bedenime fazlaydı Yine de göz görünce Gönül istiyordu İstemsizce Akıtmıştı zehrini ruhuma..

Biliyordum her gece tütecekti gözümde bu saatten sonra Her şafakta isteyecektim onun boyu uzun beli ince bedenini Biliyordum aşkın kelepçeleri mühürlemişti kalbimi Çileydi bundan sonrası benim için Kara sevdaya tutulmuştum karavana değil Artık yoktum Varlığım armağandı gerçekleşmeyecek kadar güzel olana..

Yazının Devamı

Filler kavga eder çimler ezilir

Doların dün saat 14.30 sıralarında 26 lira 96 kuruştan işlem görüyordu. Bu fiyat yükselecek gibi bir eğim gösteriyor. Bazen 27.40’ı yokluyor, arka kapı satışlarıyla 27 sınırına ve az altına çekiliyor. Fakat 30 TL sınırına zorlayabilir. Hükümet faizi bir anda yüzde 40’ın üstüne çıkarırsa dolar o şokla hissedilir derece de düşebilir. Bu da dolara yatırım yapanların büyük zarar etmesine neden olacaktır. Dolarını altınını bozduran faize yatıracağından altın ve doların fiyatı biraz daha aşağılara inecektir. Unutmayın filler kavga eder ama çimler ezilir. Ekonominin düzeleceğini sananlar hayal kırıklığı yaşayacaktır. Ucuz ürün kuyrukları uzadıkça uzamaya devam edecek.

Ülkemde iyi bir şeyler olmayacak mı diye sorduğunuzu duyuyorum. Evet oluyor ama bu dar gelirliler için değil. Üzülerek söylüyorum. Zengin daha zengin fakir daha fakir olacak. Zenginin lüks restorantlarda verdiği bahşiş parasıyla geçim savaşı veren vatandaşlarımız daha da zor günler yaşayabilir. Onun için borca girmeyin. Televizyonlarda izlediğiniz bir lahmacuna 750 TL verenlerle kendinizi kıyaslamayın.

Faiz yanlışı ile bozulan ekonomik istikrar hepimizden götürdü. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi ve portföy yatırımları girişi durdu. Tersine çıkış başladı. Döviz ihtiyacı arttı. İthal girdi maliyetleri enflasyonu artırdı. Ekonomi yönetimi için güven sorunu oluştu ve yerli sermaye yatırım yapmıyor. Kur korumalı mevduatın sosyal maliyeti yüksek oldu. Bütçe açıkları arttı. Hükümet telafi için vergileri artırdı. Vergi artışları halkın alım gücünü düşürdü. Gelir dağılımı aşırı bozuldu. Hükümet düşük gelir gruplarının vergilerini bütçe ve MB yoluyla dolar zenginlerine transfer etti. Yoksulluk arttı. Zira yüksek enflasyon devam ediyor. Dahası ekonomide durgunluk başladı ve stagflasyona gidiyoruz. Bugünkü uygulamalarla çıkış yoktur. Dahası dış borç temerrüt riski de artıyor. Özetle; faiz yanlışı hepimizin refahından en az 20 yıl götürdü.

Yazının Devamı

Ganimet ve malın imanın yongası olduğu gerçeği..

1453 yılının 29 Mayıs’ına uçacağız bu kez… Mihmandarımız Zweig olacak… Okumayanlar da bilir; haberdardır hiç değilse… Biyografi ve monografi literatürünün büyük ustası… Stefan Zweig, Bizans’ın Fethi’ni (de) yazar:

Sultan Mehmet’e yirmi dört yaşında Fatih unvanını kazandıracak, Peygamber vaadi İstanbul’un fethine giden süreçteki “Büyük Saldırıdan Önceki Gece”yi anlatır … Karşılıklı hamlelerle sinirlerin gerildiği anda, Osmanlı cephesinde, varlıkla yokluk arasında salınan kritik dönemeci resmeder, Zweig:

“Hemen hemen her gün yapılan ve altı hafta süren bir savaştan sonra Sultan’ın sabrı tükenmek üzeredir.” Zira “Topları, surların pek çok yerini yıkmıştı, ancak buyurduğu büyük saldırıları hep kanlı kayıplarla sonuçlanmıştı.” “Bu durumda bir ordu komutanı için geride yalnızca iki olasılık vardır: ya kuşatmayı kaldırmak ya da şimdiye kadar yaptığı pek çok mevzi hücumdan sonra, kesin darbeyi vuracak son saldırıyı başlatmak.“ diye yazar, monografi yazarlığının usta kalemi: “Mehmet, bütün paşalarını toplayarak bir savaş meclisi kuruyor. Ateşi ile yanıp tutuştuğu utku arzusu, bir anda bütün duraksamaları yeniyor. En büyük ve kesin saldırının 29 Mayıs’ta yapılmasına karar veriliyor. Sultan her zamanki kararlılığıyla hazırlıklara başlıyor.” Ve serde delikanlılık.. Hedefte berraklık… Yürekteki inanç, beyinde dönen zekâ çarkında fır dönerken, zafere kilitlenmiş Padişahın kazanma arzusuyla bilenen hırsı zembereğinden boşanmış, sığamıyor bir yere:

Yazının Devamı

Vesayet ve nihai gaye..

Merkezi idarenin yerel idareler üzerindeki vesayetini kaldırmak, 82 ilde 82 devlet kurmak demektir! Dışarıdan beslenen bir örgütün 40 yıldır terör eylemleri yapması, “Kürt sorunu” olarak gösterilemez. Yine “Alevi sorunu” diye bir yaklaşım da doğru değildir.

Cumhuriyetin kurucu değerlerini yeniden yorumlayıp hevesle ve cesaretle Türkiye’nin yeni yolculuğunu inşa edecek olanlar, değerleri yeniden yorumlarken devleti ayakta tutan kolonları kesme gafletine düşmemelidir. İmamoğlu, yerel yönetimler üzerindeki vesayetin kaldırılmasını talep ederek , kendisine yapılan “Atatürk ilkelerine bağlı bir tutumu öne çıkarmak” önerisine uygun davranmış olmuyor ki.. Belediye yönetiminin başından gelenlerin vesayet karşıtı ya da merkezi idareden bağımsız olma isteği süregelen bir gelenek gibi. Vesayet kelimesinin iticiliğini kullanarak politika yapmak siyasetçilere cazip geliyor. Aslında vesayet denetim, üst göz demek, tek devlet demek. Denetimden ve üniter devletten niye bu kadar rahatsız olunur ki! Güçlü devletin nesi kötüdür ki; eğer güvenlik özgürlük optimizasyonu, dengesi sağlanmışsa..

Gayemiz:

Yazının Devamı

Yesinler birbirlerini..

Sol ve laik çevrelerde çıkar, hesap, ayak oyunu, şöhret arzusu, ahlaki değerleri her an ayaklar altına almaya hazır o kadar insan itibar görüyor ki... Moraller çok bozuk. Söylenmemiş hiçbir şey kalmadı. Her şey çürümüş durumda. Dilimizi ısırıyoruz

Halleri beni öyle bir umutsuzluğa sürükledi ki “Yesinler birbirlerini” deyip görmezden gelmek istiyorum. CHP’li particilerle dünyalarımız apayrıymış gibi geliyor. Ekonomik bataktan, iklim krizine, eğitimin niteliksizleşmesinden işsizliğe, gıda krizinden sağlıktaki açmazlara kadar çok sayıda ve yaşamsal önemde sorunumuz var bizim. İklim krizi, aşırı sıcaklar ve buna bağlı ortaya çıkan yangınlar, iklim krizine bağlı ortaya çıkması beklenen göç dalgaları birçok ülkede ana gündem maddesi ama Türkiye’de değil. Siyasetin her daim ayrı ve önemli (!) bir gündemi var Türkiye’de. Tabii CHP’nin de. Parti içi iktidar mücadelesinden daha önemli olacak değil ya tüm bunlar. Önemli olan partiyi kimin ele geçirdiği, gerisi teferruat.

Eğitim kalitesi dibe vurmuş, üniversite kampüslerine laboratuvar ve araştırma merkezleri yerine cami yapılmış, okullara rehber öğretmen değil, imam görevlendirilecekmiş… Özel okulların, vakıf üniversitelerinin ücretleri alıp başını gitmiş, azıcık olanağı olan çocuğunu yurt dışına gönderiyormuş, müthiş bir beyin göçü varmış… Olsun, demokrasi gelince o da çözülür. Bir dede, amca çıkar (Nine, teyze değil elbet, zira siyaset bir erkekler kulübü!), “Hadi dönün çocuklar” der, onlar da döner!

Yazının Devamı

Temel sorun enflasyonla eş güdümlü artan cari açık

Türkiye’de herşeyin fiyatı normal, sadece kiralar yüksek, değil mi? Renault Clio olmuş 1 milyon TL (o da bayide yok). 1 kg peynir 250 TL, 1 kg et 320 TL, 5 lt zeytinyağı 900 TL, 1 gömlek 500 TL. Bunların fiyatı düşmeden ne ev kirası düşer ne de ev fiyatı. Çözümü yanlış yerde arıyoruz.

Teşhisi doğru koyalım. Türkiye’de temel sorun enflasyon değil. Temel sorun cari açık. Yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik bunun yan etkileri. Yüksek cari açıktan dolayı sürekli bir döviz talebi var. Cari açık kapanmadan enflasyonun kontrol altına alınmasının imkan ve ihtimali yok.

Enflasyon bazı zenginleri ve krediye ulaşabilenleri mutlu eden bir olgu. Ucuz, kıyak krediye ulaşabilen avantaj sahipleri, enflasyon düzeninden mutlu.

Yazının Devamı

Eğitimin hali pür melali

YKS sonuçları bize bir ipucu veriyor: 40 matematik sorusuna 7,37 doğru cevap verebilmişiz. 20 fen sorusunda ise 2,91 doğru cevabımız olmuş. 14 fizik sorusunda ise 2,18 doğruda kalmışız. 12 felsefe sorusuna ise 2,43 doğru cevapla yetinmişiz.. Liste böyle devam ediyor... 100 bin kişinin sıfır çektiği bir sınavı daha geçtik. Daron Acemoğlu ne diyordu: “Türkiye’nin bilim-teknolojik seviyesi 2006 yılında durdu”. Tablo ortada...

40 matematikte 7 doğru daha ne olsun diyenler, dikkatinizi çekerim: 7 net değil 7 doğru. Yanlışlar doğruyu götürünce ekside netler. ÖSYM de Tüik gibi oldu anlayacağınız. Veri manipülasyonu yapıyor.

YKS sonuçları eğitimdeki içler acısı durumumuzu ortaya koymaktadır: Anadilindeki soruların yarısını yanıtlayamayan, temel matematik sorularının %80’inini yapamayan, tarih sorularının sadece beşte birini doğru yanıtlayan bu gençlere gerçeği hangi dille söylemeli? Ekonominin batık olduğunu nasıl göstermeli? Geçmişte yapılan hataları nasıl anlatmalı? Cahiller okumuşlardan daha erdemli diyenler, mühendislerin maaşını müstahdemlerin maaşına eşitleyenler bu tablo sizin eserinizdir. Kutlarım (!)

Yazının Devamı

Baca vergisi..

III. Murat’ın oğlu III. Mehmet tahta çıktığında babasından devraldığı ve 13 yıl süren Osmanlı Avusturya savaşı yüzünden hazine bugün olduğu gibi tamtakır kuru bakır kalmıştı.

Yeni atadığı Sadrazamdan (Dönemin Başbakanı) para sorununu çözmesini istedi. Sadrazam da sorunu vezirlerine (Dönemin bakanları) açtı.

Vezirlerden birinin aklına, zekâsıyla ünlü Piç Mehmet Paşa geldi.

Yazının Devamı

Alışacağız mecbur..

Bir fıkra ile başlayayım Babasından kalan büyük bir mirası har vurup harman savuran birisi, elinde avucunda hiçbir şey kalmayınca Nasreddin Hoca’ya dert yanmış: – “Hâlim çok kötü. Neredeyse dileneceğim. Derdime bir çare bul Hocam” demiş. – “Merak etme evlât” demiş Hoca, “Yakında bu dertten kurtulacaksın.” Mirasyedi heyecanlanmış: – “Yine zengin mi olacağım, Hocam ?” – “Hayır, evlâdım” demiş Hoca, “Züğürtlüğe alışacaksın.“

İğneden ipliğe gelen zamların hatırlattığı bir fıkra bu. Lükse zenginliğe alışmak kolayda fakirliğe alışmak zor. Allah kimseyi attan indirip eşeğe bindirmesin.

Zamlar ücretlilerin cebine giren parayı yuttu çoktan. Daha bu işin enflasyonu var, bir tur, belki birkaç tur daha gelecek yeni zamlar var, kur artışı, bazıları kabul etmese de kur geçişkenliği var… Var da var yani.

Yazının Devamı

Turizmde umutların başka bahara kalması ve doların adil değeri...

Turizmde umutların başka bahara kalması ve doların adil değeri...

“Enflasyon odaklı maliyetleri, oda fiyatlarına ekleyince yurt dışı tatil merkezlerini de fiyatlarda geçmiş olduk. Örnek verecek olursak, Dubai’deki veya Amerika’daki tatil bölgeleriyle fiyatlarımız aynı oldu. Yabancı turist geçen seneye göre yüzde 56’lık bir fiyat farkı görünce doğal olarak tatil planlarını iptal ediyor veya tercihini farklı bölgelerden yana kullanıyor. Körfez Savaşı’ndan bu yana turizm sezonu ilk defa bu kadar kötü bir süreç yaşıyor.” Bodrumda bir otel işletmecisine ait bu sözler.

Bu sözlerden yola çıkarak söyleyebileceğim turizm sezonunun beklentileri karşılamakta yetersiz kalacağı ve bunun neticesinde birçok beş yıldızlı otel dahil konaklama merkezinin işçi çıkarmaya başlaması olacak. Aynı zamanda cari açığı kapatmakta büyük faydalarını gördüğümüz turizm ilerleyen haftalarda kendisini toparlamazsa cari açık ciddi bir sorun olacak, muhtemelen bu nedenle ara malı ithalatına dayalı üretim sürecimizde zarar görecek demektir. Körfezden ve Batıdan bulacağımız döviz miktarı da artmak zorunda kalacak.

Yazının Devamı

Hızla artan boşanmalar ve menzile ulaşmayan hayatlar...

Hızla artan boşanmalar… Boşanma olunca ne oluyor? Bir ev, iki ev oluyor!.. Kız ayrı, erkek ayrı evde. Boşanmalar arttıkça konut ihtiyacı da artıyor.

Bir aile biliyorum… Anne boşanmış, iki yaşlı ayrı evlerde yaşıyor. Bir oğulları var, o da boşanmış. Eşi tek evlâdıyla birlikte bir evde, kendisi başka evde. Bir bakışta dört ev! Gel de yetiş bu büyük konut talebine!.. Kiralar hızla artıyorsa, sebeplerinden biri de bu… İnsanlar bireysel takılınca, konut ihtiyacı artıyor.

Tüm bunlardan daha önemlisi boşanmış ailelerin çocukları psikolojik olarak o kadar sıkıntılı oluyorlarki genel olarak, toplumun geleceğini dinamitlemek demek bu. Ya anadan ya babadan ayrı, bazen ikisinden ayrı ya nenede ya yetimhanede. Düşünün bu çocuklar büyüyecek ve aile kuracak. Zincirleme trafik kazası.

Yazının Devamı

Muhalefetin dizaynı..

Bugün ülkede kuş kadar maaş zammı verip, uçan ejderha kadar hayatın zamlandırıldığı bir ortamda sizce konuşulacak başka mevzu var mı? İnsanların geçim derdi içinde kavrulduğu koşullarda gündem ne olabilir?

Açıyorsunuz TV’leri, sadece muhalefet konuşuyorlar. Düşünsenize bir futbol maçı izliyorsunuz ve sahadaki futbolcuların performansından yakınmak için, yedek kulübesinde oturanlara kızan yorumcuları var. Kan beyninize sıçrar değil mi? Ama bugün konu ekonomi olunca normal karşılanıyor.

Sizce bundan daha büyük bir mizah ve akıl tutulması olabilir mi? Zam fırtınasının başladığı, ülkede ekonomi yönetenlerin kapı kapı para aradığı, bulduğu parayla ne yapacağını da tam olarak bilmediği bir ülke ortamında, ülkenin televizyonlarında muhalefetin dizaynı ve dengeleri tartışılıyor.

Yazının Devamı

Diyojen bugün yaşasa çocuklar taşlar, eğlence diye seyrederdi halkımız...

Her şey okuyup adam olma gibi masum bir hevesle başladı aslında. Her sınavda başarılıydık. Her bir imtihanda kazananlar listesinde ismimiz okundu. Minareye tırmanır gibi döne döne yükselişimiz göz önündeydi işte. Üniversiteler kazandık. Akademide, bürokraside, seçkin mesleklerde masalar işgal ettik.

Önümüze sürekli engeller çıkmasına rağmen. Mülakat gibi zalim bir tasfiye yöntemine tabi olmamıza rağmen. Babalarımız bulundukları yere, statüye, sınıfa, tabakaya bakınca bizi gizli teşviklerle iteklediler. Bizim yaşama hedefimiz babaların tutkularını gerçekleştirmek biçimini aldı her zaman. Ukdeleri de diyebiliriz. “İnsan yalnızca genetik değil, ayrıca zihinsel dünyasında anne ve babasının damgasını taşıyordu.”

Biz çocuklar bunu çok çabuk hisseder, içselleştirir ve yaydan fırlayan ok gibi hedefe kilitleniriz. O yaşta, oyun ve oynaş arasında, hercai bir hayatın içinde bir an duraklatan, o içten dokunan kültürel darbeyi hissederiz. Ne olursa olsun başarmak arzusunu. Ortaokulda, lisede her hazırlığı tamamlamış, silahlarını kuşanmış bir serdengeçtidir, Anadolu çocuğu. Farkında olmasa da. O gün tam adını bilmese de. Bu nedenle üniversiteye geldiğinde kaderini aşan bir rolün arayışına girer. Gündemine, millet, memleket, devlet hatta dünya oturur. O olmasa ülke parçalanır, kültür bozulur, edebiyat sanat gayri millî emellerin aracına dönüşür. Aile parçalanır, nesiller heba olur. O halde kavşakta durup kalabalıkları sevk edecek, yoldaşları ile ülkeyi kendine yakın düşürecek bir ‘dava’ bulacaktır muhakkak.

Yazının Devamı

Arda Güler gibi özel yetenekli insanlar her zaman baş tacı edilmeli

İstisnai, özel yetenek sahibi insanlar, bağlı bulundukları kurumların veya içinde yaşadıkları milletlerin seviyesini yukarı çeker. Bilim dünyasından, devlet adamlarından sanatçılardan, sporculardan örnekler verilebilir.

Son büyük yeteneği, Fenerbahçe keşfetti. Arda Güler’i daha çocukken, Gençlerbirliği’nden transfer ettiler... Arda Güler hakkında en doğru değerlendirmeyi kendisi de Türk futbolunun büyük bir yıldızı olan Nihat Kahveci yaptı: “Bana soracak olursanız, Arda’nın artık fiziksel olarak gelişime ihtiyacı yok. Hiçbir şeye ihtiyacı yok. İster 18 yaşında olsun, ister 36, Arda Güler zaten fazla süre almasına ve çok gol atmasına yetecek kadar sorumluluk duygusuna sahip. Çok yetenekli ve sahada çok sakin bir çocuk... Kendisinden beklentilerin farkında... Bence Arda Güler'in olgun bir oyuncu olduğunu söylemek için 25 yaşına gelmesine gerek yok. Arda zaten olgun bir oyuncu, çünkü onu sahada gördüm. Kaptanlık pazubandını takmamasına rağmen sahada öyle davranıyor ve takıma bir kaptan gibi liderlik ediyor. Takım arkadaşlarına neler yapmaları gerektiğini söylüyor, birlikte neler yapabileceklerini anlatıyor, maçı nasıl kazanacaklarını iletiyor. Sahada sorumluluk alıyor ve ben bu yönünü seviyorum. Ben bir futbol yorumcusuyum ve onu izlediğimde... Top süren bir oyuncu gördüğünüzde, bu iyi bir futbolcu diyebilirsiniz. Ancak Arda Güler farklı... Bambaşka bir şey...”

Real Madrid ve Barcelona, dünyadaki büyük yetenekleri genç yaşta alıyor ve takımı onlara göre yapılandırıyor. Bir yetenek bulmuşsunuz, onu da satıyorsunuz! Öyleyse nasıl dünya takımı olacaksınız? Türkiye’de özellikle bilim dünyasında gençler harcanıyor... Bilimin yobazlığı yapılıyor... Bu sebeple bilim adamı yetişmiyor. Batı’da üretilen bilimsel bilgiyi öğretmek bilim değildir. Siz o bilgiye ne katabiliyorsanız, bilim odur.

Yazının Devamı

Dönüp arkaya bakanlar, çürümüşlerdir

Dönüp arkaya bakanlar, çürümüşlerdir.

Hani kadim kutsal kitap olan Tevrat’ta detaylı anlatılır.Rivayet Tevrat”ın “Tekvin” bölümünden: İki melek akşam saatlerine Sodom’a vardılar. Lut Sodom’un kapısında oturuyordu. Onları görünce karşılamak için kalktı, yere kapandı, evine buyur etti. İki melek Lut’un evine gitti. Şehre iki melek geldiğini öğrenen Sodom’un her mahallesinden genç yaşlı adamları, evi sardı. Lut’u çağırıp “Bu gece senin yarına giren o adamlar nerede? Onları bize ver ve onları bilelim” dedi. Lut, evi saranlara onlara kötülük etmemesi için yalvardı. Hatta evi saran azgın kalabalığa bekâr kızlarını vermeyi teklif etti. Fakat kalabalık “bilmek” için adamları istiyordu. Lut’u itip geçtiler, kapıya yanaşınca melekler onları kör etti.

Bizim kutsal kitabımız Kuran, hikâyeye daha realist bir dille yaklaşıyor. Şuara Suresinde ve şöyle: “Siz bütün yaratıklar içinde erkeklere mi yaklaşıyorsunuz. Tanrınızın sizin için yaratmış olduğu kadınlarınızı bırakıyorsunuz da? Hayır, siz sınırı aşmış bir kavimsiniz.

Yazının Devamı

Zenginliğin girdabında uçanlar..

Titanic enkazına turistik dalış yaptığı sırada patlayan Titan denizaltısındaki beş kişinin hayatını kaybetmesi son iki haftanın en çok konuşulan olaylarından biriydi. Denizaltına inen kişiler arasında macera tutkunu, milyoner bir baba oğul da vardı. Yolculuğun bedeli 250 bin dolardı. Milyarder olup uzaya gitmek için sıra bekleyen, hatta ölümünden onlarca yıl sonra teknoloji sayesinde yeniden hayata devam edeceğine inanıp büyük paralarla bedenini özel solüsyonlarla dolu bir tankta donduran çok sayıda insan var. Bu milyarderler neden böyle riskler alıyor? Pervasızca risk almak DNA’larında mı var? Zengin insanların neden çeşitli psikoloji alanlarını da yakından ilgilendiren riskler aldığına dair çok sayıda araştırma var. Nature dergisinde yayınlanan makale Almanya’da net serveti en az 1 milyon Euro olan, 1125 kişinin kişiliklerinin neden bizden fazla olduğunun araştırdı.

Çalışma yüksek gelirli insanların tipik olarak dışa dönük ve daha da önemlisi riske açık olduğunu gösteriyor. Bu onların macera/ adrenalin sporlarına ve risk almaya daha meyilli olduklarını gösteriyor. İyi de önemli olan kişilik yapısı mı yoksa zenginlik mi?

Para mı kişiliği şekillendiriyor yoksa kişilik mi dev bir servete sahip olma şansı veriyor? Çalışmalara göre ikisinden de biraz var. Risk alan bir kişilik yapısına sahip olanların daha çok para kazanma olasılığı da yüksek. Psikologlara göre günlük yaşamda ne kadar risk alırsanız bu sizi siz yapan şeyin yansıması haline geliyor. Yani risk alan kişilik özelliklerinizi artırıyor. Bu da birçok zengin insanın genlerinde olsun olmasın neden büyük ‘riskler’ alabildiğini gösteriyor.

Yazının Devamı

LGS sonuçları..

LGS sonuçları açıklandı. 562 tane birinci var. Bütün soruları doĝru cevaplamış çocuk fakat Galatasaray Lisesi'ne giremeyecek misal. Bütün soruları doğru cevaplamış daha ne yapsın yahu? Böyle sınav olmaz, acilen liselere giriş sisteminde bir reforma ihtiyaç var... Çocuklardaki adalet duygusunu zedeliyorsunuz.. Yazıktır yahu.

2019 da GSL’ne kayıt yapılırken kapıda gözü yaşlı bir çocuk “sen nasıl girdin buraya, ben de tam yaptım ama çok istememe rağmen giremedim. Daha ne yapmam gerekiyordu” diye ağlıyordu. O günü hiç unutmam. Sınavda belirleyici sorular olmalı, OBP kalkmalı…

Sınavlardan kurtulamadığımız gibi gittikçe adaletsizlikler artıyor, çocuklar bir çukurun içine çekiliyor. Merak etmeyen araştırmayan en önemlisi de mutsuz çocuklarSınav kaygısı yüzünden güzel sanatlardan uzaklaşan çocuklar… Akıl yoluyla ciddi kararlar alma ve uygulama zamanının geldiğini düşünüyorum. İleride birçok şeyi bilgisayarlar, robotlar, yapay zeka vb. onlardan daha iyi yapacak. Sanat, spor, empati, hoşgörü… Bunlarda fark yaratabilirler ancak…

Yazının Devamı

Enflasyonda gayemize ulaşabilecek miyiz yerli Janet Yellen ile!

“Enflasyon sosyal adaleti ve huzuru bozar. Beşiğinde mama bekleyen bebekten, hasta yatağında ilaca ulaşmaya çalışan yaşlı vatandaşımıza kadar hepimizin hayatını olumsuz etkiler.

Faiz ise sadece banka ile iş yapan kişileri ve işletmeleri ilgilendirir. Enflasyon kanser ise faiz bunun kemoterapisidir. Tabii ki ideali ikisinin de düşük seviyelerde olmasıdır. Ancak şu aşamada enflasyon aşmamız gereken en önemli sorun olarak karşımızda durmaktadır.”

Yukarıdaki iki paragraf sayın Cumhurbaşkanımızın damadı Bayraktara ait. Umarız fikirlerini güçlü şekilde külliyede Reise ve ekonomi kurulu üyelerine, özellikle Yiğit beye söyler.

Yazının Devamı

İnsanın insanlıktan çıktığı ilk olay..

Türkiye'de önümüzdeki yıllarda, hiçbir şey bilmediği halde, bildiğini sananlarla, hiçbir şey bilmediği halde bunun bilincinde olanlar arasında kıyasıya bir mücadele sürecektir...

Toplumlar kritik dönemlerde, belli bir dönemece girerler. Toplumsal bir tavır, bir eylem veya bir eylemsizlik, umarsızlık ve kayıtsızlık, önü alınamayan bir toplumsal yıkıma, felakete ve kültürel çöküşe yol açar.

Büyük filozof Rousseau, adına uygarlık denen, fakat insanın insanlıktan çıktığı ilk olayı şöyle anlatır: "Herkese ait olan bir toprağı, çitlerle çevirip 'burası benim' diyen ilk alçağa karşı çıkılmadığı ve bu olaya kayıtsız kalındığı andan sonra, özgürlüğün, hakkaniyetin ve adaletin önü kapanmıştır."

Yazının Devamı

Türkiye tamamen izole edilse, Dünya ne kaybeder?

Meşhur ANADOLU İRFANI, tam olarak budur.

Sizce Dünya'ya bir katkımız var mı?

Türkiye tamamen izole edilse, Dünya ne kaybeder?

Yazının Devamı