Bir önceki yazımda, ülkemizde hâkim olan enflasyonist havanın nasıl dağılacağını, buna bağlı olarak işsizlik ve cari açığın aynı andan düşürülebileceğine yönelik uygulamalardan bahsetmiştik. Yazımızda devlet aklının verimlilikte etkisine ve kamudaki gerekli kurumsal düzenlemelere değinmiş ve mevcut durumu analiz etmiştim. Yazımdan sonra; Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 13 Mayıs Pazartesi günü kamuda tasarrufa yönelik bir dizi tedbir paketi açıkladı. Açıklanan bu paket temelinde dört ana başlığa odaklanmış ve bu başlıklar; dijital dönüşüm, sürdürülebilir cari açık, mali disiplin ve fiyat istikrarıdır. Açıklamada bakan, kamuda harcamaların kontrollü yapılması, tasarrufun artırılması, yatırımların öncelikli alanlara yönlendirilmesi, ekonomik programın güçlendirilmesi ve yapısal reformların hızlandırılmasını temel hedef olarak belirlemiştir.

Açıklanan bu paketin zamanlaması ve paket içeriğinde bakanın vurguları bizim için çok önemlidir. Kamuoyu, enflasyonun arttığı ve ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemlerde genellikle tasarruf tedbir paketlerinin açıklandığını gözlemlemektedir. Ancak, bu paketlerin sıkı bir şekilde uygulanması genellikle kısa süreli olup, sonunda gevşetilme eğilimi göstermektedir.

İstisnai durumlar olmuş ve bu paketlerin etkili bir şekilde uygulanmasıyla olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Tedbir paketinin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için genel veya yerel seçim gibi belirsizliklerin olmaması gerekmektedir. Bu nedenle, programın uygulanacağı süre boyunca böyle bir belirsizliğin bulunmaması oldukça önemlidir. Geçmişte birçok programın başarısız olmasının altında yatan neden, siyasi istikrarın sık sık erken seçimlerle kesilmesidir.

Bu paketin zamanlaması, yerel seçimlere yakın bir dönem olan yılbaşından önce açıklanmaması, hükümetin samimiyetini göstermektedir. Eğer yılbaşında açıklansaydı, başlangıçta güçlü bir olumsuz etkiyle karşılaşabilir ve paketin samimiyeti sorgulanabilirdi.

Pakette öne çıkan iki önemli tedbir bulunmaktadır: Mal ve hizmet alımı ödeneklerinde %10, yatırım ödeneklerinde ise %15 kesinti yapılması öngörülmektedir. Bu kalemlerden toplamda 60-100 milyar TL arasında bir tasarruf sağlanabileceği tahmin edilmektedir. Ancak, deprem nedeniyle yapılacak yatırımlar ve özel izne tabi bazı yatırımların kapsam dışında tutulması, tasarruf miktarının tam olarak belirlenmesini zorlaştırmaktadır.

Hafta başında duyurulan tasarruf genelgesi, üç yıllık tasarruf hedefinin 100 milyar TL olduğunu belirtiyor. Paketin psikolojik etkisi yüksek olan diğer tedbirler arasında, kamuda yabancı araç kullanımının kısıtlanması, deprem ve deprem riski dışında yeni bina alımı ve kiralamasına izin verilmemesi, yeni istihdamın emekli olacak personel sayısını aşmaması ve posta işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirilmesi yer alıyor. Ayrıca, etkinliği ve verimliliği azalmış olan kurumların birleştirilmesiyle tasarruf sağlanması da planlanıyor.

Öncelikle, mevcut fonksiyonları daraltılmış defterdarlıklar ile vergi dairesi başkanlıklarının birleştirilmesi olumlu bir adım olarak değerlendirilebilir. Tedbir paketinin uygulanması sürecinin kamunun dikkatlice takip edebilmesi önemlidir. Maliye Bakanı Şimşek, kurumlar tarafından veri girişi yapılarak ve raporlarla tedbirlerin izleneceğini belirtmiştir. Ancak, bu izleme sürecinin yalnızca kamu tarafından değil, aynı zamanda halk tarafından da gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bütçe sonuçlarının yanı sıra, tasarruf tedbirlerinin ilerlemesi ve özel izinle yapılan harcamaların da halkla paylaşılması önemlidir. Bu yaklaşım, tedbir paketinin samimiyetini göstermenin yanı sıra, halkın programı desteklemeye devam etmesini sağlayacaktır.

Ancak, geçen yıl Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) 818 milyar TL zarar ettiği ortaya çıktı. Bu zarar, geçmişte yaşanan ve "yüzyılın felaketi" olarak adlandırılan depremin toplam maliyetinin dörtte birine denk geliyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) yaşadığı büyük zararın temel nedeni olarak, kur korumalı mevduat (KKM) sistemini gösterebiliriz. Pandemi sonrası küresel çapta artan enflasyonist etki ve dünya genelinde para birimlerinin değer dalgalanmalarında ülkemizde nasibini almış ve hem enflasyon hem de kur oranları devamlı olarak yükselmiştir. Aslında bu sistem, 2021 sonunda yıl içinde yaşanan ekonomik dalgalanmalar sebebiyle Türkiye'nin ekonomik krizini çözmek amacıyla devreye alınmıştı. Ancak, beklenenin aksine, KKM politikası daha yüksek enflasyon ve ekonomik istikrarsızlığa neden oldu. Bunun en temel sebebi dövizdeki ani fiyat artışlarının kontrol altına alınamaması, genel ürün ve hizmet fiyatlarındaki hızlı artışın durdurulamaması ve ekonomi yönetimi tarafından bu ekonomik verilerin doğru tahminlenememesidir.

Geçtiğimiz yıllarda sosyal medyaya yansıyan ve devlet kurumlarındaki gereksiz harcamaları konu alan haberler, kamuoyunda bazı kamu kurumlarına ve temelinde genel kamu harcamalarına karşı bir tepki oluşturdu. Toplum nezdinde kamu kurumlarına karşı oluşan bu güvensizlik; enflasyon, döviz ve işsizlik kadar önemli bir sorundur. Kamu nezdinde yapılan pahalı barçamalar ve gereksiz masraflar en kısa sürede sonlandırılmalıdır. Özellikle halkın ilk tepkisini çeken gereksiz kurumların kullandığı lüks makam araçları ve şatafatlı makam odaları sorunu hızlıca halledilmelidir. Bu sebeple bu genelge eğer kamu kurumları ve çalışanları tarafından doğru anlaşılabilirse yıllar içinde kaybolan bu güven yeniden tesis edilebilir.

Planla ilgili bir diğer sorun ise tasarruf planı ile gelen kamu personeli sayısının kısıtlanmasıdır. Ancak ülkemizdeki en temel sorun kamu personel sayısı değil verilen hizmetin kalitesidir. Halkın eğitim, adalet ve güvenlik gibi temel ve hayati hizmetlerden şikâyeti her geçen gün artmaktadır. Ayrıca genel kamu kurumlarının mali tabloları incelendiğinde bir verimsizlik göze çarpmaktadır.

Hızlı şekilde kamuda liyakat esaslı, istikrarlı ve sürdürülebilir bir modele geçiş yapılmalıdır. Kamuda harcama kısmaktan ziyade verimlilik ön planda tutulmalıdır. Ayrıca halen okuyan ve son yıllarda mezun olmuş milyonlarca gencin kamu umutları ve iş imkanları da makul bir zeminde çözüme kavuşturulmalıdır. Unutmamak gerekir ki önceki yıllarda verilen yanlış kararların vebali bu gençlerin sırtına yüklenmelidir.

Büyük önderimizin bir sözü ile yazımızı sonlandıralım; "Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün olumlu fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız.

Özgür fikirler uygulamaya geçtiği zaman, Türk milleti yükselecektir."