Türkiyem, mensubu olmaktan her zaman gurur duyduğum, övündüğüm büyük Türk Milleti bundan tam bir yıl önce; 6 Şubat 2023 günü son yüzyılın en büyük felaketini yaşadı. Sabah saat 04.17’de yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen, Kahramanmaraş merkezli 7.6 ve 7.7 büyüklüğünde iki büyük deprem ile sarsılan ülkemizde, afet sonucunda resmi rakamlarla 50.783 vatandaşımız hayatını kaybetti; 107.204 vatandaşımız ise yaralandı. Hatay, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Elâzığ, Şanlıurfa ve Kilis olmak üzere 11 şehrimizde büyük bir yıkıma sebep olan asrın felaketi; kuşkusuz arkasında yaralı bir millet bıraktı. Tarifi zor, anlatılması zor acılar yaşandı, yaşanıyor. Felaketin yaşandığı bölgedeki acıyı tüm Türkiye en derinde ve en yoğun şekilde yüreğinde hissetti. Depremin ilk gününden itibaren büyük milletimiz vatanseverliğini, vicdanını ve insani duygularını tüm dünyaya örnek olacak şekilde gösterdi. Ülkenin her yerinde deprem bölgesi için yardımlar toplandı, insanımız evindeki eşyasını cebindeki parasını düşünmeden gönderdi. Geride büyük bir acı ve enkaz bırakan depremin bir diğer yüzü ise ardında bıraktığı ekonomik yıkım oldu. Son yıllarda bir darboğazdan geçen ve ekonomik istikrarı tutturmak konusunda sorun yaşayan ülkemiz için bu yıkımın maliyeti çok ciddi boyutta oldu.

Depremin maliyeti…

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre deprem sonucunda 850 bin konut ve ticari alan yıkıldı. Yıkılanların 650 bini konut geri kalan 200 bini ise ticari işyeri, depo ve ahır olarak kullanılan alanlardı. Şimdiye kadar Şubat ayı içerisinde toplam 46 bin konut teslim edildi. Bakanlık, yıl sonunda 200 bin konuta ulaşarak bölgenin ihtiyaçlarını bir nebze hafifletmeyi planlıyor. Tabi ki bu rakamlar mevcut yıkımın karşısında yetersiz kalmakta ve bölgede hala on binlerce insanımız çadır ve konteynırlarda kalmaktadır. Bu insanlarımız hem depremin yarattığı yıkım ile hem bu yıkımın getirdiği psikolojik baskı ile hem de bölgenin sert doğa koşulları ile mücadele etmek zorundadırlar.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre depremin ardından oluşan büyük yıkımın ülke ekonomimize etkisi 110 milyar dolar seviyelerinde olmuştur. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıklamalarına göre şimdiye kadar devlet bütçesinden deprem bölgesine yapılan harcamaların toplamı 950 milyar Türk Lirası (TL) seviyelerinde olmuştur. Bu yapılan yardım miktarı depremin var olan hasarının 30 milyar dolarlık bir kısmına karşılık gelmiştir. 2024 yılı için planlanan bütçe içerisinde ise deprem bölgesinin yeniden imarı ve iyileştirilmesi çabaları için toplam 1 trilyon 28 milyar TL ayrılmıştır. Bu ayrılan miktar deprem bölgesinde oluşan hasarın diğer 33 milyar dolar civarının karşılığıdır.

Burada bir ülkenin para değerinin uluslararası rezerv para birimleri karşısında yaşadığı değer kaybının ekonomisine yarattığı yükü görme şansımız oldu. Özellikle üretim ekonomisinden uzaklaşarak, tüketim odaklı bir ekonomi bir ekonomi haline gelen ülkemiz için artan döviz kurları hem birim ürün fiyatlarına yansımakta hem de yıl içindeki dalgalı görüntü sebebiyle bütçede açıklara sebep olmaktadır.

Deprem bölgesinde depremzede vatandaşlarımızın ekonomik kayıplarını azaltmak ve yaşam kalitesini arttırmak amacıyla bölge için ayrılan ödenekle birlikte toplamda 54 erteleme ve destek önlemi hayata geçirildi. Depremin etkilediği 11 il, Olağanüstü Hal ve Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi ilan edildiğinden, bu bölgelerde yaşayan vatandaşlar vergi ve diğer kamu borçlarından muaf tutuldu, mevcut borçlar ertelendi ve kamu hacizleri kaldırıldı. Devlet ve bankalar, düşük faizli veya faizsiz krediler sağlayarak halkın acil nakit ihtiyacını karşılamaya çalıştı. Üretimine devam eden çiftçilere ve hayvancılara mazot, gübre ve yem desteği sağlandı. Tarımın canlandırılabilmesi için bölgeye 14 milyar 150 milyon liralık tarımsal destek ödemeleri yapıldı.

Depremin ardından bazı platformlarda tartışılan ve sosyal devlet algısına yakışmayan 1999 depremi gibi ek vergi düzenlemeleri bu sefer karşılık bulmadı.

Deprem sonrası oluşan maliyete alternatif finansal çözümler nerelerdir?

Deprem bölgesine yönelik yardımlar genellikle hazine kaynakları ve diğer bağışlarla finanse edilmektedir. Ancak, son dönemde ülkemizde yaşanan ekonomik zorluklar, felaketin yarattığı büyük yıkımın ekonomik yükünü artırmıştır. Bu nedenle, yeşil finansman, yabancı yatırımlar, kamu destekleri, borçlanma, mikro ve makro krediler, İslami finans araçları gibi alternatif finansman kaynakları da önem kazanmaktadır.

Bir gerçek var ki, iç finansman kaynakları ve mevcut bütçe, içinde bulunduğumuz kriz döneminde büyük ölçekli yatırımları engelliyor. Bölgenin hızla toparlanması için gereken yüksek likidite ihtiyacı, uluslararası destek ve dış kaynaklarla karşılanabilir. Dünya Bankası, ülkemize bu süreçte 1,78 milyar dolarlık bir yardım sağlamıştır. Ayrıca, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), İslam Kalkınma Bankası (IDB) ve Asya Kalkınma Bankası (ADB) gibi küresel kurumlardan alınacak uzun vadeli uluslararası finansal destekler, bu süreçte bölgenin toparlanmasında önemli bir rol oynayacaktır.

Ülkemizin seçeceği finansman kaynakları; maliyet odaklı olmalı, kolay likiditeye sahip olmalı ve bürokrasi zorluğuna göre derecelendirilmelidir. Yaşanan bu süreçte doğrudan finansman kaynakları öncelikli olacaktır. Uluslararası kuruluşların sahip olduğu acil durum fonları kısa vadeli, tahvil ve kredi gibi ürünler ise uzun vadeli olarak değerlendirilebilir. Ancak, rezerv fonlar olarak finansman kaynağı sağlayan araçların diğer uluslararası desteklere, borç finansmanına ve ek vergilere göre daha yüksek bir fırsat maliyetine sahip olduğu unutulmamalıdır.

Başka bir örnek, özellikle belirli şartlara bağlı olarak verilen şartlı kredilerdir. Küresel kuruluşlar, örneğin savaş, afet veya salgın gibi durumlarda etkilenen ülkelere düşük maliyetli acil durum kredileri sağlamaktadır. Ayrıca özel deprem tahvilleri gibi borca dayalı finansman yöntemleri de değerlendirilebilir.

Bir diğer seçenek ise Vergi Artışı Fonu (TIF) finansman modelidir. TIF, ülkedeki yeniden geliştirme, altyapı ve diğer toplumsal ihtiyaçlar için kurulan iyileştirme projelerine kamu finansmanı olarak destek sağlar. TIF'in temel amacı, ekonomik kalkınmaya ihtiyaç duyulan bölgelere özel yatırımları teşvik etmektir.

Ülkemiz için bir seçenekte İslami Kalkınma Bankası (IDB), tarafından sağlanan İslami finans fonu veya sukuk türü tahvil araçlarıdır.

Bölgeye yönlendirilecek olan büyük ölçekli yatırımlar yerli ve yabancı sermayenin bölgeye akışını artırabilir. Devletin uzun yıllardır uyguladığı yap-işlet-devret modeli, bölgeye kısa ve orta vadeli finansman sağlayarak devletin mali yükünü azaltabilir. Ancak bu konuda yapılan anlaşmalarda hem gerçekçi ihtiyaçlar hem de değişen ekonomik durum hesaba katılmalıdır. Daha önceki projelerde yapılan hatalar yapılamamalı ve hazineye ek yük yüklemekten kaçınılmalıdır.

Bu belirsizlik ve kriz ortamında, blok zinciri teknolojisi ülkemiz için yatırım yapılması gereken bir alandır. Kripto ödemeler, fonlar ve bağış kampanyaları aracılığıyla dünyanın her yerinden kolayca fon akışı sağlanabilir. Ayrıca, blok zinciri araçlarıyla finansal piyasa işlemlerinin durduğu anlarda dahi hızlı ve güvenli para transferi sağlanabilir.

Bir diğer değerlendirilmesi gereken seçenek ise yeşil finansmandır. Bu finansal araç çevresel sürdürülebilirliği destekleyen projeleri finanse etmek için kullanılan bir finansman türü olarak önem kazanmaktadır. Bu tür projeler genellikle çevre dostu, enerji verimli, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı veya iklim değişikliği ile mücadele eden inovatif çözümleri içermektedir. Yeşil finansman genellikle yeşil tahviller, yeşil krediler, çevresel risk değerlendirmeleri ve sürdürülebilirlik kriterlerine dayalı finansal ürünleri içerir.

Tüm bu finansal araçların yanında ülkemizin felaketlere karşı kırılganlığının azalması ülke ekonomimizin gücüne bağlıdır. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH), istihdam durumu, dış ticaret dengesi, eğitim düzeyi, altyapı, teknoloji, sosyal ve politik istikrar gibi faktörler ekonomik gücü şekillendiren unsurlar arasındadır. Bunun yanında enflasyon ve döviz kurları da ekonomik kırılganlığın önemli göstergelerindendir. Bu sebeple ülke ekonomimiz güçlü ve istikrarlı olmalıdır. Bu bizim dışa bağımlılığımızın azalması için önemlidir.