Karar alıcılar aldıkları kararların bedelinden doğrudan etkilenmezlerse diğer insanların hayatını tehlikeye atabilecek kararları çok rahat alabiliyorlar. Bu yüzden Kant, seçimle iktidara gelen hükûmetlerin savaş kararlarını alırken olabildiğince temkinli davrandığından bahseder. Zira, savaş yokluk ve acı demektir. Kendisine bunları yaşatan hükûmet ise halk tarafından bir sonraki seçimlerde mutlaka cezalandırılacaktır. O yüzden, seçimle iktidara gelen lider savaş kararı alırken daha temkinli davranır, çünkü ödeyeceği bir maliyet vardır. Öte yandan, iktidarı atadan miras kalan ve halkın tepeden gören hükümdarlar savaş kararlarını daha kolay ve hızlı alır.
Burada karar alıcının rasyonalitesine maliyet değişkeni eklenmiştir. Akademisyenler de, haklı olarak, halkın dahil edilmediği ve altı siyasi parti genel başkanının iki dudağı arasına sıkışmış karar alma sürecinin rasyonalitesini anlamak için başarısızlık durumunda ödeyeceği maliyetleri sormaktalar. Oy oranları yüzde 1 civarında seyreden 4 parti için herhangi bir riskli kararı almak, oy oranı yüzde 25 olan bir partiden daha kolaydır. Kaybedilecek olan şey çok azdır. Bunun karşılığında kazanılacak olan ise mecliste temsil ve yürütmeye ortak olmaktır. Dolayısıyla, kendi partilerinin kazançlarını en fazla maksimize edecek adaya meyletmeleri daha muhtemeldir.
Seçimlerin kaybedilmesi durumunda bile bu partilerin elitleri parlamentoda olacak ve kendilerini otokrasinin gadrinden korumayı başaracaklardır. Yani bu parti elitlerinin, kendilerine daha az çıkar sağlayacak ancak seçilme ihtimali yüksek bir başkan adayına mı yoksa kendilerine daha fazla çıkar sağlayacak ancak seçilme ihtimali düşük bir adaya mı yönelecekleri sorusu gerçekten çok önemlidir. Seçimlerin kaybedilmesi durumunda oluşacak maliyetleri üstlenmek istemeyen ve kaybedilen seçimlerden kendisi adına maksimum kazançla çıkan aktörlerin, tüm muhalefet adına aldığı kararların rasyonalitesi dünyanın her yerinde sorgulanır.