Sivri Dil

Sivri Dil

DOKTOR KRİZİ..

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Devlet üniversitelerinde tıp ve diş hekimliği fakültelerinin son sınıf öğrencilerine asgari ücret tutarı kadar ödeme yapılacak." şeklinde açıklama yaptı ayağının tozuyla Kasımı ikinci yarısını duyumsarken.

DOKTOR KRİZİ sürüyor demektir bu.

Bir kere yurtdışı kapısı açıldı... Gidenin döndüğü nerede görülmüş, dönmüşse ölümü gelmiştir, toprak çekiyordur. Sadece hekimler değil nitelikli fırsatını bulan hiçbir insan durmaz bu ülkede bu saatten sonra.

Yazının Devamı

GÖÇMENLER,ÖĞRETMEN MAAŞI, ORTALAMA VE ASGARİ ÜCRET..

ÖĞRETMEN MAAŞININ yüksek olabilmesi için, öncelikle okullarda günde 3 saatten fazla ders olmaması gerekir.

Bu da, öğretmen sayısının bir hayli düşmesi demektir.

O zaman daha yüksek maaş ve kalite olabilir.

Yazının Devamı

En Yüce’nin öfkesi ve şişen balonların sönmesi ve terörün mesajı..

Benim uzmanlık alanım işletme, ekonomi, kamu yönetimi.

Taksim saldırısına bakınca bir tek mesaj okudum.

İster kuklacı, ister bilardocu, isterse kafası kumda, gerisi açıkta devekuşu deyin, bombayı orada patlattıran odak şunu diyor: “Canımı sıkmaya devam edersen, ülkende huzur bırakmam.”

Yazının Devamı

İlkesizlik, omurgasızlık, pragmatizm Türkiye'ye bunca sene ne getirdi ki, bundan sonra getirsin?

Bütün düzen partileri, halkı belli dengelerde tutmaya çalışan her biri bir alana hükmeden iktidar bileşenleri. Denge biraz bozulduğunda hemen eski konumuna getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar, çünkü denge bozulursa düzen bozulacak, düzen bozulursa işler bozulacak.

CHP'yi düşünün... 128 milyar dolar nerede'den başlayıp, beşli çeteden hesap soracağız'a, garantili anlaşmaları iptal edeceğiz'den, kamulaştıracağız'a yükselen çizgisi varken türbana yasa nereden çıktı? Bir mutfakta oturup video çekerek bir çuval inciri berbat etmek "hata" mı? İyi Parti'yi düşünün. Tam oyları tırmanışa geçti derken bir parti yöneticisinin çıkıp ülkü ocakları kasaba teşkilat reisi kıvamında laflar etmesinin, "allahsız komünistlere" saydırmasının, kamulaştıracağız'a karşı mülkiyet hakkı savunmasının şu konjonktürde ne işi var? Hata mı? HDP'yi düşünün. Halk coşkuyla Cumhuriyet kutlamış, iki gün sonra 100 yıllık yıkımdan bahsetmenin, olur olmaz Şeyh Sait, Seyyid Rıza savunmanın, tam da Selo'nun ezber bozan fikirlerini duyurmaya çalıştığı zaman, seküler/cumhuriyetçi kitlelerin damarına basmanın izahı ne? Hata mı?

Saadet'i, Deva'yı, Gelecek Partisi'ni filan hiç saymıyorum. İstanbul sözleşmesi'ne, festival kutlamalarına, konserlere, LGBT haklarına karşı saçma sapan ve zamansız çıkışlar, hala türban kavgaları, tabanı yok, oyu yok, şahıs partileri 6'lı masalarda ne işleri var? Muhalif seçmenler arasında bir anket yapılsa mesela, sorulsa orada BTP mi olsun, yoksa GP, Deva mı olsun? Ne çıkar? Ne çıkacağını hepimiz biliyoruz. O zaman "halka rağmen, halk için" mi muhalefet? Yoksa halkı belli bir dengede tutmak, islamcı dozu sürekli şırınga etmek için mi?

Yazının Devamı

Halbuki onlar bilmez bir kurtuluştan diğerinedir yolculuk..

Malum Kasım ayındayız. Kasımda aşk başkadır, diye hepimizin diline pelesenk olmuş bir cümle var. Kasım hem aşkların hem ayrılıkların ayıdır. O halde gelin güncel sorunlardan ve düğümsüz, dipsiz ve sonuç vermeyen kısır tartışmalardan uzak biraz şiir okuyalım. Şiir çaresiz ruhların ilacıdır. İyilik iyidir diyen herkese selam olsun ve gelsin şiir:

Bu şehirde kaçıncı güz bilmem, Bağlar bozulmuş, kurutulmuş üzümler Salçalar kurulmuş dama. Gurbet yolcuları bavullarını hazırlıyor Mevsimsel ayrılıklar başlıyor ve özlemler kapıda,boynu bükük dönmesini bekliyor seven sevdiğinin...

Sevmek sevilmek ikisi de güzelde Zor olan ilkine talip olmak Ayrılık sevdaya dahil diyenler Hiç ayrı kalmış mıdır sevdiklerinden Bir umut beklemişler midir çaresizce Belki bir gün döner ümidiyle Yoksa kahrolup boğulmuşlar mıdır Yakıcı girdabında sevgilinin yokluluğunun

Yazının Devamı

Baskın dişinin yemeği her zaman ayağına gelir.

Kurtlukta kanundur: Baskın dişinin yemeği her zaman ayağına gelir. Eninde sonunda her ülke gerçeklerin pıtıraklı, can yakan yüzüne çarptıkça; Mısır gibi yemeği masaya serbest kur olarak sürmek zorunda kalır. Parası olanlarla ve hayatın gerçekleriyle kavga olmaz.

Piyasa likiditesini artırmak ve tıkanıkları açmak için, daha serbest bir kur rejimine geçeceğini" belirten Mısır MB sonrası Mısır poundu 20 dk içinde %15 yukarı fırlayarak ilk kez 20 seviyesini geçti... Çünkü yabancı yatırımcı sabit kura gelmez ihracat düşer ve yastık altı çoğalır, bizimkiler de yaşayarak öğrenecek.

USD/EGP kuru yukarı fırladı demek istedim üstadlar, Mısır Poundu çakıldı yani, yanlış anlaşılmasın. Mısır da KKM fırsatları sunar mı acaba halkına? Biz de serbest kura geçsek dolar TL 40 da durur mu, gerçekten merak ediyorum.

Yazının Devamı

Bugün seçim yapılsa sürahi ya da tuzluk veyahut ceket seçilir mi..

Bugün seçim yapılsa ittifakların oyu % 40’lar civarında ve birbirlerine yakın oy alacaklar. Ne Cumhur İttifakının ekonomiyle ilgili yaptıkları ve söylemleri seçim kazanmaya yetiyor ne de Altılı Masa’nın eleştirileri.

Soru: Peki, bu “pata” yani “yenişememezlik” durumunu kim kendi lehine çevirebilir? Cevap: Daha iyi siyaset yapanlar. “Daha İyi siyaset” ne demektir? Cevap: Ya bir ittifak diğer ittifakın bazı bileşenlerini yanına çekecek ve/veya oyunu azaltmaksızın ittifaklar dışında kalan HDP kitlesinin oylarını alacak. Muhafazakâr kesimleri rencide etmeyeceği hatta ikna etmesi mümkün görünen Sayın Ekrem İmamoğlu’nun aday gösterilmesi iyi bir siyaset örneğidir. Keza Mansur Yavaş’ın milliyetçi kesimleri CHP’ye oy vermeye ikna edeceğinin görülmesiyle aday gösterilmesi de aynı iyi siyasetin bir diğer göstergesidir.

Keza önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Abdullah Gül’ün aday gösterilme çabası “iyi siyaset”e ve aday olmamasına yol açan gelişmeler de “kötü siyaset”e örnek olarak gösterilebilir. Bugün ve her dönem için “iyi siyaset”in parametreleri değişmemiştir ve aynıdır. Cumhur İttifakının adayı bellidir ve ittifakın iyi siyaset ve kesin sonuç için yapabileceklerinin sınırı yoktur, çaba göstermek haklarıdır.

Yazının Devamı

Peyniri zeytini bir rahat bırakın...

Türkiye'de verginin EMLAK, OTOMOBİL, PAHALI ELEKTRONİK CİHAZ gibi lüks ürünlere yığılması gerekir.

Mesela, İPhone alana geçir. Para BOK demek ki...

Sıfır otomobile geçir.

Yazının Devamı

Kader Seçimleri ve Sonsuz Kısır Döngü...

Türkiye'nin "kader seçimleri" denen seçimlere 8 ay kaldı. Seçimlere bu kadar az zaman kaldığında haliyle, kamuoyu araştırma borsası da hareketlenir. Bakalım anket şirketleri "kader seçimlerine" giden Türkiye'de partilerin oy dağılımını nasıl bulmuşlar? Bugün haber akışıma düşen iki anket sonucu: İlkinde AKP-CHP %28 civarında başa baş. İkincisinde AKP 15 puan önde. İlkinde Millet ittifakı 3,5 ikincisinde Cumhur ittifakı 12 puan önde.

Bir başka ikiliye bakalım: İlkinde İyi Parti %18.7, diğerinde %12.2. İlkinde HDP %7.3 ikincisinde %13.9. İlkinde Gelecek Partisi %3.5, ikincisinde böyle bir parti yok. Yani kararsızlar dağıtıldı, binde 8 bulunan Saadet bile belirtildi, ama GP yok, demek ki binde 8 bile alamıyor. Bu muazzam bilimsel çalışmalara bakarak durumun ne olduğunu anlamak güç. Ama biz aklımıza mukayyet olarak bu dört araştırmanın ortalamasını alırsak, AKP'nin %30-32, CHP'nin %24-26, İyi Partinin %12-14, HDP'nin %10-11, MHP'nin %7-8 gibi bir yerlerde olduğunu, Altılı masanın islamcı/muhafazakar partilerinin %1-2'ler civarında seyrettiğini (DP'nin anketlerde tabelaya bile giremediğini), Zafer, Yeniden Refah, Memleket gibi şahıs partilerinin keza %1'lerde dolaştığını, solcu partilerin esamesinin bile okunmadığını söyleyebiliriz.

8 ay sonraki manzara-i umumiye'ye bakarsak, Türkiye'nin kader seçimi denen seçimlere bu şekilde giriyoruz. Enflasyon %100 civarında seyreder, Türk Lirası bir sene öncesinin yarısının altında satın alma gücü taşır, memleket lime lime dökülürken bu sandıktan civciv mi çıkar kuş mu? Zaman içinde fikrim değişir mi bilmiyorum; bu seçimde sandık başına gitmek yerine Haziran ılığında şezlong başına gitmek daha mantıklı görünüyor. Bu seçimde sandık başına gidersem tek bir amaçla giderim: Katılım yüzdesini arttırıp baraj sınırında dolaşan MHP'yi baraj altına itmek. Bunun dışında oy vermek için bir neden göremiyorum; bu sandıktan kuş da çıkmaz, civciv de. Maç bittiğinde bir kez daha "bir sonraki maça bakacaz" denecek gibi görünüyor. Sonsuz kısır döngü!

Yazının Devamı

Bana bir şey olmaz havasına girmeyin

Akciğer kanseri olan kişilerin yaklaşık %90'ı uzun yıllar sigara içmiş kişilerdir. Fakat geriye %10'luk bir grup kalıyor. Bunlar da genelde ya pasif içici, ya asbestos gibi kimyasal madde soluyan, ya da radyasyona maruz kalmış kişiler. Bunların hiçbirine girmeyip de akciğer kanseri olan %3-4'lük bir kesim de var. TR'deki kanser ölümlerinin 3'te 1'i akciğer şu anda maalesef ve dediğim gibi altta yatan temel problem sigara. Teşhis konulduğu sırada 4 aşamaya ayrılıyor.

1. aşamada teşhis konulamadığı takdirde ölüm oranı çok yüksek çünkü çok hızlı metastaz yapma eğiliminde. Metastaz yaptıktan sonra kanserde geri dönüş yok. Hiçbir türünde.. 1. aşamada teşhis konulmasıysa mucize gerektirir çünkü hiçbir semptom yok.. Teşhis konulduğunda çoğu kişi 2. veya 3. aşamada oluyor ki o noktadan sonra standart kemoterapi yayılımı durdurmakta yetersiz.. Hemen imünoterapiye geçmek lazım. Onu da SGK ödemiyor. Cepten karşılamak içinse servet lazım.

Uzun lafın kısası bir yerde sigarayı gördünüz mü hemen uzaklaşın oradan. Tedbir bizden takdir Allah'tan. Bana bir şey olmaz havasına girmeyin.

Yazının Devamı

Türkiye kömüre muhtaç değil!

Bartın'da meydana gelen grizu faciasinda Hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Cenabı Hak'tan rahmet, Üzüntülü ve kederli ailelerine, Sevdiklerine Bu derin acıya dayanma gücü Ve sabır vermesini Rabbimizden niyaz ederim.

Kömür karasının alın teline karıştığı,madencilik mesleğinin maalesef böyle büyük bir tehlikesi var. Hemen suçlu aramaktan ziyade olay detaylıca incelemeli, olası sorumlular varsa takibat yapılmalıdır. Ülkece hepimizin başı sağ olsun, Yaralılara acil şifalar dilerim.

Tabii genel anlamda kömür madenciliği ile bir kaç kelam etmek ölen güzel insanlarımıza borcumuzdur. En azında bundan sonra yaşanmasın diye yaşananlar. Aslında bu işin en köklü çözümü kömüre daha az ihtiyacın olduğu ülke yaratmak.

Yazının Devamı

Gelmeyecek o para anlayın şunu..

FED toplantı tutanaklarından ne çıktı? Faiz artışına devam edileceği, önceliğin enflasyonla mücadele olduğu ve bunun için ödenecek bedellerin, enflasyonun kalıcı olması halinde ödeneceklerin yanında çok az kalacağı ifade edildi. Faiz artırımlarına devam anlamına geliyor. Diline dibine..

ABD enflasyonu kontrol altına aldı gibi. Ama 2 kere daha 0.75 çakarlar. Ve ardından uzun süre sabit kalır faiz.

Tabii, bu uğurda, tüm para birimlerini çökerttiler.

Yazının Devamı

Düşük faiz verimsizliğe yol açar..

Yüzde 100 enflasyona yüzde 15 TL faizi verirseniz tasarrufçu sadece 1 yılda parasının yüzde 42,5’ini kaybetmiş oluyor.

Hangi akıl, hangi mantık, hangi teori tasarrufçunun 1 yılda parasının yarısını kaybetmeyi önerebilir? Ya da şunu soralım: Kim neden tasarruf etsin ki?

Tasarruf olmazsa ne olur? Bankalar bir süre sonra nereden ve nasıl kaynak bularak kredi verecek? Bir kaç yıla kalmaz ortada TL tasarrufu bulamazsınız... (Bu 1)

Yazının Devamı

Zira insan kendinden gayrısını üfleyemez.

“Yolsuzluğun olmadığı, yoksulluğun olamayacağı Türkiye’yi biz yaparız; şu an itibarıyla da onun hazırlığı içindeyiz”

AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir açıklaması.. İnsan hayret bile edemiyor değil mi? O kadar trajikomik.

Okuduğumda, “Acaba dinleyiciler bu cümleyi işittiklerinde ne düşünmüşlerdir?” sorusu zihnime takılıverdi. Cümleyi size de aktardım, sizler ne düşünürsünüz? AK Parti 20 yıldır iktidarda. İlk bunu düşündüm. Hemen ardından da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı olarak başında bulunduğu ülkede yolsuzluk ve yoksulluğun varlığını kabullendiğini…

Yazının Devamı

Alın şu deliyi başımızdan..

Adam durup durup bir şey saçmalıyor. Enflasyon olmuş hiperenflasyon; enflasyon %187, açlık sınırı 7500tl, dolar 18.61 TL olmuş, sığınmacılar 10 milyonu geçmiş, gençler işsiz,liyakatsizlik tavan, eğitim ve adalet bitik,insan haklari zorda, yolsuzluk gani, başörtüsü diyor Herifin teki. Diyen de Cumhuriyeti kuran partinin başındaki zat. Kemal beyden bahsediyorum.

Yazın Meclis kapalıyken üç ay gezmiş; ülkenin en önemli sorununun baş örtüsü sorunu olduğuna karar kılmış. Belki masadaki beşli de hatırlatmıştır. İktidar derin yolsuzluk, bataklık çukurunda debelenirken, ülkedeki tüm kurumlar tel tel dökülürken, yapısal çöküş devletin tüm bacalarını sarmışken, kahti rical (devlet adamı yokluğu) her yerde hissedilirken; millet dönüp muhalefetten bir ümit beklerken hale bakar mısın? Yazıklar yazıklar yazıklar olsun. Artık bu ülkede sadece iktidar değil muhalefet de milli güvenlik meselesi haline gelmiştir. Mevcut iktidar ve yardakçısı muhalefetle Türk milleti tarihin çöplüğüne, batık devletler müzesine gönderilecektir er ya da geç; yakın ya da uzak gelecekte.

Güzel ve yalnız ülkemde başörtüsü sorunu yok ki, olmayan bir sorunu açmak yerine var olan açlık,yoksulluk,enflasyon,işsizlik,yüksek enerji maliyetleri gibi,halkın somut sorunlarına yoğunlaşmak gerekirken türban meselesini açmak nasıl bir aymazlıktır? Allah aşkına etrafınıza bakın, en basiti bir kız çocuğunuz varsa zaten biliyorsunuzdur: Başörtüsü takan kadın mı kaldı; en azından hangi genç kız baş örtüsü takıyor? Kadınlar özgürlüğün sıcak ve canlı tadına varmış bir kere alırlar mı o örtüyü başlarına artık! İran’ı görmüyor musunuz? Başörtüsü takmayacağız diye sokakları yakıyorlar. Özgürlük ateşini yakan İranlı kadınlara ve onlara destek veren erkeklere selam olsun.

Yazının Devamı

Epistemolojik ve ontolojik kopuşlar yaşayanlara selam olsun.

Fakirler lütfen fakirliklerini bilsin, zenginler daha da zenginleşmek zorunda çünkü ülkemizde. Fakirin sırtından kamçıyı, zenginin cebinden vergi affını ve geçiş garantisini esirgemeyen bir idareyle karşı karşıyız. Ellerindeki her imkânı “Bundan nasıl sakal çözeriz?” diyerek kendilerince değerlendiren, ballı ihalelerle, çakarlı araçlarla, çöken ve çöküntü olmayı kendine tek ilke olarak seçmiş bir idare bu. İdare, yönetim bile değil. Günü geçirmesi onun için yeterli. Bir sonraki gün nasıl olsa daha da fazla yalanla dolanla o gün de geçer. Günler bitince ne olur, onu da bilemiyoruz. Büyük ihtimalle bizi idare edenler yine yolunu bulup ortalıktan sıvışır, biz kıçımız açıkta dımdızlak ortada kalırız.

Malum dış borç şahlandı. Paramız pul oldu, gözünden lazer atan bakanların “Daha düşmez zaten dipte” demesine rağmen dünyanın en feci enflasyonuna (Neyse ki bizden beter Venezuela var) maruz kalıyoruz. O sırada vatandaşa ölümden sonra hayat güzelleniyor. Bu dünyada yaşanan fakirlik din soslu bir şekilde övülüyor. Öven kurumun bütçesine de dikkat. Bir sürü bakanlıktan daha fazla bütçesi var ve görevi topluma fakirliğin güzelliğini anlatmak. Zaten böyle bir görev ucuza da yapılmaz.

- [ ] En orijinal hülyalı olanı en bitkisel olanı. Sayın Bakan Nebati. Eline tutuşturulan kağıtı ilk defa okuduğu belli. İngilizcesi de olmayınca böyle komiklikler ortaya çıkarıyor. Gerçi doktorası var ya. Nasıl doktoraysa. Akademinin çöktüğünün delilidir resmen Nebati. İngilizce yok, sıfır bilgi, sıfır öngörü. Ve bu insan üniversite bitirip doktora yapmış. Tüm akademik ünvanlar tekrar değerlendirilmeli bir sonraki farklı iktidarda. Gelelim Nebatinin ekonomi teorilerine.

Yazının Devamı

İSKENDER..

İskender LÜKS bir yiyecek değildir.

İlk defa, FAKİRLER de et yiyebilsin diye, 150 gram etin altına ekmek, üstüne sos, tereyağı ve yanında yoğurt ile fazla et yemeden et yemek ve şişmek imkanı tanımak amacıyla icat edildi.

Bu yiyecek, zamanla LÜKS oldu.

Yazının Devamı

Orta sınıf tamamen ortadan kalktı, al sana GREAT RESET.

TL'nin ne kadar değer kaybettiğinin kimse farkında değil.

KİRALAR ya da EMLAK fiyatları, aslında size bir mesaj vermeli.

Otomobil fiyatları, özellikle 2. elde, yine ucuz kaldı.

Yazının Devamı

Dört nala gidiyoruz bizi bekleyen yere..

31 Mart 2019 günü yapılan İBB seçiminde: İmamoğlu 4,169,765, Yıldırım 4,156,036 oy aldı.

23 Haziran 2019'da tekrarlanan seçimde: İmamoğlu 4,742,082, Yıldırım 3,936,068 oy aldı.

Buna göre İmamoğlu oyları 572,317 arttı, Yıldırım oyları 219,968 azaldı.

Yazının Devamı

ELİMİZE VERDİLER!

ÜSTAD BOZUNTULARI, piyasalarda yaşananlara ağlıyorlar.

Ama açıkça demiyorlar ki;

"Bankalara zıpladık, üfelendik!”

Yazının Devamı

Yalnızlığın çölünde..

Anadolu’da, taşrada yalnızlık nedir bilinmez. Ya da hissedilmez bir şekilde. Şehirde, hele metropolde yalnızlık kapanmaya yüz tutmuş bir yaradan sızan koyu kahverengi kan gibi hissediliyor nedense. Hele de gurbette. Hele bir de oturacak kafa dengi üç beş dostun yoksa. Birbiriyle karşılıklı çıkarı olmayanların hep meşgul ve yoğun oldukları büyükşehirlerde, hele İstanbul’da. Verilen sözün, sözleşilen randevunun bir paçavra kadar hükmünün olmadığı, sözün namusunun olmadığı İstanbul tarzı metropollerde. Bir zamanlar bir arkadaşıma şöyle demiştim söz verdiği randevuya gelmeyince: Sen üzerine alınma bana ama İstanbul’da doğup buranın ahlakıyla iki yüzlülüğüyle büyüyen kahir ekseriyet İstanbul çocukları o. çocuğu oluyor nedense. Ya da bana hep onlar denk geliyor demiştim. Nedense arkadaş üzerine bile alınmamıştı. Arkadaşım da İstanbul çocuğuydu.

Şehirlerdeki yalnızlık simgeleri sokak lambalarıdır öncelikle. Gecenin başlangıcından en karanlık saatlerine kadar tüm haşmetiyle insanda korku duygusunu depreştiren o devasa direkler, gündüz inanılmaz bir yalnızlık ile küçülüyorlar adeta. Halbuki sokaklar gündüz çok kalabalık şehirlerde. Gecenin o gölge uzatıp, izbelik kısaltan hakimleri gündüz, terk edilmiş bir yetim çocuk gibi fark edilmiyorlar sanki. Kırkımdan sonra anlıyorum şehrin en yalnız sabitleri sokak lambaları. Hele ki mevsim yağmurlu ise! Ya da zemheri, kara kış şehri teslim almışsa.

Kalabalıklaştıkça utanmaz hale gelen insanoğlu, benzersiz bir cesaretle yalnızlaştırdı her şeyi. Yollar yalnız, parklar yalnız, bahçeler yalnız, lambalar yalnız, sokaklar yalnız, evler yalnız büyük şehirlerde. Saçma sapan bir aldanmışlıkla ne kadar tıkış mıkış alışveriş merkezleri çok olursa, o kadar yalnızlığı kayboluyor sanıyor insanoğlu. Ne büyük yanılgı. Kalabalıklar kadar acınası bir yalnızlık olabilir mi? Büyüyen binalar değil yalnızlıklarımızdır. Eskinin daracık arnavut kaldırımlı sokakları bugünün otobanlarından çok daha genişti emin olun.

Yazının Devamı

Tunç Soyerin cesareti ve Ganj nehrinde yıkananlar

Türkiye'de fikir hayatının en zengin olduğu dönem 1960 ve 1970'li yıllar olsa gerek. Müthiş bir entelektüel ve sanatsal patlama yıllarıdır. O yıllarda tartışılmamış konu kalmamıştır: Anayurdumuz Orta Asya mı, Anadolu mu? Osmanlı toprak düzeni, Türkiye ekonomisi, savaş ve barış, Türkiye'de sermayenin ve sınıfların gelişimi, "Türk rönesansı", Türkiye'de sosyalizm mümkün müdür? Milli demokratik devrim. Neden geri kaldık? Din, tek tanrıcılık, Orta Asya toplumlarının inanışları, şehircilik, eğitim, planlama, kalkınma, Anadolu pop, halk kültürü araştırmaları "2000'de İtalya" (gibi olma) hedefi, eğitim mi üretimi belirler, üretim mi eğitimi? Ağalık düzeni ve toprak reformu, sendikal haklar, refah devleti, altyapı yatırımları, evrensel değerler, sanat sanat için mi, toplum için mi? (toplumsal sanat), kadın sorunları, çalışma hayatı,...

12 Eylül faşizmi bu canlı entelektüel hayata son verdikten sonra fikir/sanat dünyası bir süre can çekişti. 80'lerin korku dolu sıkıyönetim günlerinde pek çok eser "yeraltına" indi. 90'larda peş peşe gelen aydın suikastları can çekişen fikir hayatının tabutuna son çivileri çaktı. 2000'lerin sığ, seviyesiz, kalitesiz dünyası böyle oluşturuldu. Akademi bitti, Türk rönesansı unutuldu gitti, islamcılığın, milliyetçiliğin, bölgeciliğin, hemşericiliğin, kabileciliğin sığ ve gelişmeye, ilerlemeye düşman dünyası oluşturuldu.

Diyanet fetvaları, milliyetçi şeflerin kin ve nefret dolu söylemleri, "Yunan tohumu" gibi seviyesizlikler, engizisyon mahkemeleri, "ecdada sövüyorlar", "halkın din duygularını incitiyorlar" derken, Türkiye fikri bir çöle döndü, Ortadoğu/Afrika seviyelerine düştü.

Yazının Devamı

Çocuk tanımı, kapitalizm, ev vaatleri ve yaklaşan seçim..

ÇOCUK tanımı, zannedildiği gibi BİLİMSEL çalışmalara göre değil, kapitalizmin ihtiyaçlarına göre yapılır.

Geçen yüzyıl, 12 yaşında çocuk olmak bitiyordu. 12'den itibaren yetişkindiniz ve fabrikalar işe alabiliyordu.

Şimdi 18 olması da, 18'den sonra çalışmanızın istenmesinden.

Yazının Devamı

İzmir’in kurtuluşunun 100.yılı kutlamaları çok görkemliydi. İşte gözlemlerim:

İzmir’in kurtuluşunun 100.yılı kutlamaları çok görkemliydi. İşte gözlemlerim:

1) Tunç Soyer: Çok güzel bir konuşma yaptı. Geceye değer kattı.

2) Kemal Kılıçdaroğlu: Kutlamayı siyasi şova çevirmedi, ev sahibini ezmedi. Konuşma yapmaması onu yüceltti.

Yazının Devamı