Sivri Dil

Sivri Dil

Muhalefetin karnından değil, açık seçik konuşması lazım..

Adına "emerging market" denen kalkınamayan, gelişemeyen ülkelerin çoğunda mekanizma şöyle işler: Kamu malları önce yerli taşeronlara devredilir, yerli taşeronlar yağmaladıkları kamu malları ile zengin olurlar. Ancak o zenginliği sürdürecek bilgileri, görgüleri, kültürleri yoktur. En fazla bir nesil boyunca bu zenginliklerin keyfini sürerler.

Zenginliğe o kadar kısa yoldan ve kolay ulaşmışlardır ki, modern kapitalist dünyada o zenginliği çoğaltmanın, sürdürmenin, sigortalamanın yol ve yönetimini öğrenecek zaman bile bulamazlar. Har vurup harman savururlar. Sonra yerli taşeronlar, bu işi biraz daha iyi bilen, profesyonel çalıştıran, profesyonel yöntemler kullanan orta büyüklükteki (yerli veya yabancı) taşeronlara devrederler. (Mesela emlak devirleri yapılırken, mahalle komisyoncularının yerini profesyonel emlak brokerleri alır.)

Ancak kapitalizm doğası gereği tekelci bir sistemdir. "Birbiriyle yarışan rasyonel oyuncular" saftirik liberalin fantezisidir. Kapitalizmde zenginlik hep daha güçlüye, daha acımasız olana, daha gayrı-insani davranana geçme eğilimindedir. Bu da eninde sonunda tekelleşmeyi yaratır. Büyük balık küçük balığı yutar, büyür ve en sonunda balina olur. Merak eden araştırsın; günümüzde neredeyse bütün sektörler dünyadaki kaç tekelin hakimiyetindedir. Tekellerin anlaşamadığı yerde savaşlar patlak verir. Bu savaşlar da özgürlük/insan hakları/demokrasi diye yürütülür.

Yazının Devamı

Ekonomi bu kadar kötü iken iktidar bloğunun oy oranı..

Muhalefet sanıyor ki ekonomi çok kötü, iktidar seçime gidemez. Tamamen hayal görüyorlar. Ekonomi bu kadar kötü iken iktidar bloğunun oy oranı bütün anketlerde %35-40 bandında. Daha %10-15 civarında da kararsız görünüyor. Muhalefet hiçbir somut çözüm önerisi ortaya koyamıyor. 2019 yerel seçimlerinden beri iktidar bloğunun oylarında hiçbir anlamlı düşüş yok. Ekonominin yıllardır kötü olması halkın iktidarı bırakıp hemen muhalefete kayacağı anlamını taşımıyor. Nitekim de o geçiş hiç gerçekleşmedi.

Yani halk muhalefetin ülkeyi yönetip düze çıkarabileceğine inanmıyor. Buna ben de dahilim. Muhalefet iktidara gelmek istiyorsa populist söylemleri bırakıp neyi nasıl yapacağını maddeler halinde bir manifesto şeklinde halka açıklamalı. Örneğin muhalefet enflasyonu nasıl düşürmeyi planlıyor? Veya düşürmeyi planlıyor mu?

Bana kalırsa muhalefetin enflasyonu düşürmek için hiçbir somut eylem planı yok. Sadece devlete daha fazla memur alıp, emekliye zam yapma derdindeler. Bunlar enflasyonu daha da artıracak adımlar. Mülteci konusu kapandı bitti. Muhalefet buradan oy geleceğini sanıyorsa hayal aleminde yaşıyor. Gelecek olsa gelirdi şu ana kadar. Kemal bey yıllardır aynı teraneyi okuyor. Mülteciler yarın gitse sanayi tamamen durur. Onlar çalışıyor en ağır işlerde.Türk vatandaşları da KPSS'ye giriyor.

Yazının Devamı

Enflasyon halkın cebinden para çalmaktır ve en ahlaksız vergi zulmüdür!

Ramazan Kurtoğlu hocam yüksek gelen ABD enflasyonu ve ÜFE verisi sonrası (sırayla %8.5 ve 11.2) şunları söylemiş: ABD enflasyonu son 41 yılın en yükseği ile %8.5.

Enflasyon ile servetler eritilecek varlıklar el değiştirecek.Gıda ve su ile kitleler terbiye edilecek.Şok -düzensiz göçlerle Milli/ulus devler Demografik dönüşüm ve istikrarsızlığa itilecek…Herşey Büyük Sıfırlama ve 3.Savaş için. ABD Dolar’ının yani küresel para sisteminin üç dönemi:

Altına güven:1944-15 Ağustos 1971

Yazının Devamı

Türkiye dibi ne zaman görür?

Son enflasyondan sonra Türkiye biraz daha fukaralık çukuruna doğru düşmeye başladı.

Türkiye dibi ne zaman görür diye soruyorlar?

Türkiye hiçbir zaman dibi göremez. Çünkü fakirliğin dibi yok. Fakirlik sonsuzdur.

Yazının Devamı

Üniversiteler bu seviyeye düşürülmemeliydi!

Üniversiteler iyice, NİTELİKSİZLERİN gittiği bir yer olmaya başladı.

Üniversiteler bu seviyeye düşürülmemeliydi.

Herhangi bir okulda, ortalamada soruların %70'ini çözemeyen birisinin, okula sokulmaması, mezun edilmemesi gerekir.

Yazının Devamı

Evimin fiyatı 4 kat arttı diye sevinen beyinsizler...

Doğalgaza konutlarda %35, elektrik üretiminde %45, sanayide %50 zam yapılmış. Bu artçı zamları da tetikleyecek. Yeni bir elektrik zammı yolda demek yani... Evimin fiyatı 4 kat arttı diye sevinen beyinsizler o evde soğukta ve karanlıkta oturunca belki acı gerçeği anlar. Keza arabamın fiyatı şu kadar arttı diyenlerin hepsinin arabası park halinde yatıp duruyor. Sanal bir zenginleşme yaşanıyor bu ülkede. Enflasyonla zenginleşme değil fakirleşme yaşandığını bu millet farkettiğinde çok geç olacak.

Pek sanmıyorum ama savaş uzarsa ve Türkiye turizmden beklediği geliri bu yıl da elde edemezse, dolar kurunu nasıl durdurabilirler bilmiyorum. Dolayısıyla bu gelen zamlar belki de hiçbir şey daha. Kış gelmeden doğalgaza yeni bir zam daha kaçınılmaz. Savaş yarın bitse bile hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ta ki Putin geberip yerine ılımlı birisi gelene dek.. Şu anda Türkiye 1000 m3 doğalgazı yaklaşık 900$'a alıyor. Yani konutlar için 1 TL gelen fatura yeni yapılan zamdan sonra bile aslında 3 TL. 2 TL'yi devlet karşılıyor. Bu sürdürülebilir değil. O bakımdan ağustos gibi konutlara %30-40 zam daha bekliyorum.

TÜİK'in son açıkladığı TÜFE'ye göre %50.5'lik asgari ücret zammı Mart 2022'de tamamen eridi. Asgari ücretin TÜFE'de arındırılmış reel değeri Temmuz 2021'in altına indi. Dahası Mart 2022'deki reel asgari ücret Mart 2021'in %6.6 altında. Mart 2020'in %2.3 altında.

Yazının Devamı

Kamuoyu yoklamaları..

Bir sonraki parlamento seçimleri için yapılan kamuoyu yoklamaları, 2022 başı itibarıyla şöyle bir tablo ortaya koyuyor:

AK Parti: %30, MHP: %8 (Cumhur İttifakı : %38 +/- %3)

CHP: %28, İYİP: %13, SP: %1 (Millet İttifakı: %42 +/-%3)

Yazının Devamı

Birden fazla konutu olanlara artan oranlı sağlam vergi ve çocuk kadınlar.

Halkın önemli bir kısmının evi yokken (demografik yapımız hızla yaşlanırken, gençlerin tek neden bu olmasa da fahiş kiralar ve astronomik konut fiyatları nedeniyle evlenmekte tereddüt ettiği ortamda) birden fazla konutu olanlara ve özellikle değerli konutlara artan oranlı ciddi vergiler getirilip buradan gelecek parayla TOKi aracılığıyla dar ve düşük sabit gelirlilere, dezavantajlı kesimlere sosyal konut yapılsa milletimizin önemli sorunlarından birisi çözülmüş olur ve devlet daha anlamlı hale gelir. Hiçbir mazeret başarının yerinin tutamaz. Bu arada konut ve yükselen kira konularına siyaseten ilgisizliğe anlam veremiyorum. Sanki böyle bir sorun yokmuş gibi. Partilerin salı grup konuşmalarında bile gündeme getirilmiyor. Herkes seyirci ilginç bir şekilde.

Biraz da magazin ya da hayatın haz yönünü veya halkın konusunu konuşalım. Bir hanımefendi haklı bir şekilde tv de istan etmiş: Çocuk gelinlere karşıyız ama bekaret yaşı 13 e indi; ortalık çocuk kadınlarla dolu.

Yüzde yüz katılıyorum. Ve fakat sevişme eylemi güzel bir şey. Yeterki karşılıklı rıza olsun ve kızlar hamile kalmasın. Neticede su akıp yatağını buluyor. Erken cinsellik iyi değil tamam ama bizim nesil gibi 28-30 larda ilk sevişmede normal ve sağlıklı değil. Sonra ilk kıçını sallayanı iki derin dekolteye avrat boşar durumda oluyor muhafazakar kesim. Sekreteriyle yatmayan ya da evlenmeyen ya da ev açmayan orta yaşlı sayısı sınırlı. Hamile kalmadıkları ve suyunu çıkarmadıkları sürece irade varsa sevişmek sevişmemekten hayırlıdır, görüşündeyim. İş bitmiş şimdi herkes konuşuyor. Macun tüpten çıktı. Kadınları zaptetmek artık mümkün değil. Sevişmenin ve özgürlüğün tadına vardılar, hem de hamile kalmadan. Şimdi anlatın durun Allah peygamber. Ha duvara söylemişsiniz ha kadınlara.

Yazının Devamı

Ülke her yönüyle çöküyor!

Usülünce aşama aşama sıralayalım:

1.Süte gelen %21 zammın üzerine ete de %48 zam geldi. Et ürünlerine %48 zam geldi. Et ve Süt Kurumu’nda 1 kilo kıyma 56 liradan 83 liraya çıktı. Gelişme çağındaki çocuk ve gençler nesil olarak çok zarar görecekler.

2. Gençlerin aldıkları eğitim son derece kalitesiz, alabilenlerin eğitim sonrası iş olanakları çok sınırlı. Bulabilecekleri işlerin hemen hepsinde açlık sınırı altında ücret öneriliyor.

Yazının Devamı

Salgınlar, savaşların, yoksulluğun on yılı olacak 2020'ler.

Dünyada her on yıl bir karakteristik özellik ile anılıyor:

*1910'lar savaşa hazırlık ve savaş yılları *1920'ler kükreyen 20'ler ve caz çağı * 1930'lar Büyük Buhran, faşizmin ve totalitarizmin yükselişi *1940'lar savaş ve yokluk yılları *1950'ler yeni dünya düzeninin kuruluşu *1960'lar cinsel devrim ve pop kültürün yükselişi *1970'ler enflasyonlu yıllar *1980'ler neo-liberalizmin doğuşu *1990'lar soğuk savaşın bitişi, küreselleşme *2000'ler AB genişlemesi ve ABD'nin yeni savaş doktrini *2010'lar neo-liberalizmin çöküşü, bankerlerin çağı, otoriterlik.

2020'lere kovid salgını ve yaygın sağlık endişeleri ile girdik. Dünya genelinde sadece iki sene içinde -bugün itibarıyla - 470 milyon kovid vakası, resmi rakamlara göre 6,1 milyon ölüm yaşandı. Kovid'le ilişkili ölüm sayısının 10 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor. Aşı arayışları, aşı karşıtlığı, uzaktan çalışma, işyerlerinin yeniden düzenlenmesi, ülkelerarası turizmin sekteye uğraması, maske, sosyal mesafe, kucaklaşmanın, öpüşmenin, el sıkışmanın (önemli ölçüde) ortadan kalkması, hükümetlerin yardım paketleri açması sonucu yüksek enflasyon, Ev dışı faaliyetlerin azalması, kafe/restoran işletmesi, açık hava konserleri, tiyatrolar ve stadyumların gözden düşmesi, evde geçirilen zamanın yeniden artması, ekonomik krizlere de bağlı olarak gençlerin aileleri ile geçirdikleri sürenin uzaması, netflix, amazon prime, Apple TV.

Yazının Devamı

Tam adıyla Non-Fungible Token olan NFT..

Tam adıyla Non-Fungible Token olan NFT, karşılıksız token anlamına gelir; bu, temel olarak, yalnızca size ait olan, türünün tek örneği bir dijital varlık olduğunu gösteriyor. Hem finans hem de sanat dünyasında popüler hale gelen NFT, dijital ürünlerin sahipliğini kanıtlayabilen benzersiz bir tanımlayıcıdır.

NFT teknolojisi, müzik, oyun, film ve benzeri sanat eserlerinin değiştirilmesini ya da taklit edilmesini zorlaştırması bakımından daha da popüler bir hale geldi. Blok zincirindeki bir para birimini ifade eden token, Ethereum ya da Bitcoin gibi kripto para birimlerinde takas edilebilirken NFT Coin edilemez. Çünkü NFT, kopyalanması mümkün olmayan dijital bir imzaya sahiptir.

Her blok zincirinin pazar yeri ve cüzdan hizmeti farklıdır. Bundan dolayı da kullanım ağı geniş olan ve güvenilir bir blok zinciri seçmek odlukça önemlidir. Tüm bunlara sahip olduktan sonra da cüzdanınızı bağlamanıza ve NFT’ye çevirmek istediğiniz dosya ya da resmi yüklemenize izin veren bir platforma üye olmanız gerekir. Daha sonraysa NFT’ye çevirmek istediğiniz eserleri platforma yükleyebilirsiniz.

Yazının Devamı

Şimdi bana kaybolan oylarımı verseler..

Her şey ters gitmeye başlamışsa işler hal yoluna giriyor demektir diye bir söz vardır. Mevcut iktidar freni patlamış kamyon gibi ekonomiyi darmadağın ederken siyasi arenaya da ayar vermeye devam ediyor. Şimdi bana kaybolan oylarımı verseler modunda seçim yasasında değişikliği meclise sundu son olarak.

Seçim yasası değişikliği ile tek bir hedef vardır: Daha az oyla nasıl haksızca daha çok sandalye kaparım. Sandalye demişken Meclis sandalyesi. Sanki Ak Parti Başkanlık seçimini çoktan kaybetmiş bari Mecliste yüce divana götürecek ya da anayasa değiştirecek güce millet ittifakı ulaşmasın amacında.

Yok demokrasiymiş, yok temsilde adaletmiş, yok katılımcılıkmış, vs.vs bunların hepsi mevcut kafaların doğasına aykırıdır. Hikayedir gerisi.Çünkü yeni teklifte ittifak yok. Ak Parti'den ayrılan küçük partilerin saf dışı bırakıp, onların oyunu etkisizleştirip kendi lehine çevirme derdi var. Mhp'nin sıkıştığı yerde oy desteği verebilir, Mhp %7 altına düşürülmez. Amaç saadet, deva, gelecek vs partilerini yok etmek.

Yazının Devamı

Yeni Soğuk Savaşın Piyasa Etkileri Üzerine sade düşünceler..

Ukrayna krizi ile beraber Rusya ve Çin çok hızlı bir şekilde satılıyor. Çin 16 Mart 2022 tarihi yani bugün % 10’a yakın sert bir şekilde yükseldi gerçi. Kayıplarını az da olsa telafi etti. Fakat ne kadar sürdürülebilir bekleyip göreceğiz. Yatırımcı yüzünü kalıcı döner mi Çin’e zaman gösterecek.

Çin o kadar anormal bir şekilde satılıyor ki, MSCI Çin endeksi 1992'de, endeksin ilk kez oluşturulduğu seviyeye kadar geriliyor. Oysa 1992-2022 arasındaki 30 sene boyunca Çin tam 40 kat büyüyor.

Şu andaki görüntüyü yorumlamak gerekirse, hisse senedi yatırımları bir gösterge ise, uluslararası yatırımcılar Çin ve Rusya'dan palas pandıras kaçıyorlar. Dünya sanki ortadan ikiye bölünüyor. Bir tarafta 40 katlık büyümesine rağmen 30 senedir piyasa değerleri yerinde sayan Çin, Diğer tarafta anormalin de ötesinde, absürd piyasa değerlemesiyle, mesela Tesla'yı da içeren Amerikan şirketleri. Türev piyasalarını, kripto para piyasalarını, borçlanma piyasalarını da sayarsak, bütün tarihi rekorları fersah fersah kıran "gelişmiş dünya" para/sermaye piyasaları.

Yazının Devamı

Savaşın, acının ve açlığın gölgesinde not defterimden yansıyanlar..

Öncelikle bugün 14 Mart Tıp bayramı. Doktorundan hemşiresine, hasta bakıcısından hademesine kadar tüm vatanperver sağlık emekçilerinin tıp kutlarım. Güven içinde, emek hakkınızı alabildiğiniz, saygı gördüğünüz bir Türkiye'de mesleğinizi icra edebilmenizi dilerim.

14 Mart tıbbiyelilerin bayramıdır sağlık çalışanlarının değil, Önce neyi kimi kutlayacağınızı biliniz diyen doktor arkadaşlara nazikçe şöyle söyleyeyim; Hep dediğim gibi, "diplomalar meslekler için, insan olmak içinse başka bir şeyler lazım..." Nezaket gibi... Lütfen nezaket. Beraber çalıştığınız arkadaşlarınıza daha nazik olun. İnsanlıktan kimse ölmez..

Not 1:Bir oda dolusu insan içerisinde bir mevzuda konuşmak deveye hendek atlatmaktan çok daha zordur. Adeta düz duvara tırmanmak, İtalyan çukurundan geçmek ve engelli koşuyu aşmak zorundasınızdır. Herkes her şeyi herkesten iyi bildiğini sanmaktadır. Sözü kapan kimseye pas vermeden karşı kaleye gol atma peşindedir hep

Yazının Devamı

Ukrayna halkı savaşın kurbanı ve mağdurudur!

Ukrayna halkı - elbette ve hiç tartışma götürmez bir şekilde - savaşın kurbanı ve mağdurudur. İnsanlık değerlerini üstün tutanlar için yapılması gereken Ukraynalılarla dayanışmaktır. Ancak aynı şekilde Iraklılar, Suriyeliler, Filistinliler ve daha pek çok halk da bunu hak ediyor. Profile sarı-mavi bayrak koyup, Ukrayna halkı ile dayanışma görüntüsü ile Suriyeli, Afgan, Ortadoğulu düşmanlığı yapmayı, Ruslara karşı ırkçı yaklaşımları ikiyüzlülük ve çifte standart olarak görüyorum. Toparlamak gerekirse, artık sloganlarla, klişelerle, ABD'nin, AB'nin neo-liberal tekelci ve tek sesli medyası ile anlaşılacak bir çağda değiliz. Bu savaşı bir emperyalist savaş olarak görmüyorum. Rusya'nın yayılmacı siyasetinin sonucu olduğunu da düşünmüyorum.

Tarihin her döneminde olduğu gibi, bir kez daha yeni bir dünya düzeni kuruluyor ve her seferinde olduğu gibi bu düzen çatışmalar ve savaşlarla, güç mücadelesi ile kuruluyor. Konuyu Hollywood filmi izler gibi, Amerikan klişeleriyle izlemek bence doğru değil. İki konuya daha dikkat çekmek isterim: 1)Rusların tarihinde (elbette diğer sovyet halkları ile beraber) dünyayı faşizm belasından kurtarma onuru vardır Soğuk Savaşta eski Nazileri istihdam edenlerin özgürlükçülük söylemine sadece bu perspektiften bile temkinli yaklaşmak gerekir. 2) Rus oligarkları olarak kodlanan yeni yetme Rus zenginleri ile Batı'nın bankerleri, demokrasiyi yozlaştıran lobileri, vergi cennetlerine park etmiş hırsızları, insanlığı Mars'a götürme iddiasındaki devlet geçinmeli şarlatanların - en azından şekilsel olarak- bir farkı yok.

Ukrayna halkı ile dayanışırken kimlerle aynı trene bindirilmek istendiğimizi dikkatle sorgulamamız gerekiyor. Renkli devrim adını Stalinist ve Putinist propaganda makinesi takmadı. 2003 Gürcistan, 2004 Ukrayna, 2005 Lübnan renkli devrimleri diktatörlere karşı değil, meşru seçimlerle gelen hükümetlere karşı yapıldı. Tamamı, "özgürlük, demokrasi, sivil toplum" adına yurtdışından fonlandı. Renkli devrimlerin lider kadrolarının AB ve ABD ile doğrudan bağları olduğu da bilinmeyen bir sır da değil. Örneğin Gürcistan Gül Devrimi'nin lideri Saakaşvili, Gürcistan'dan kovulduktan sonra, Ukrayna vatandaşlığına geçirilip Odesa valisi atandı ve maaşı ABD tarafından ödendi. Saakashvili'nin ABD'den aldığı maaş, ABD'deki eyalet valilerinin maaşından daha fazlaydı (Yanlış hatırlamıyorsam 200.000$/ay). Renkli devrim denen devrimler böyle bir şey. Adında devrim olduğuna bakmayın, hepsi ABD ve AB yanlısı darbeler.

Yazının Devamı

Eşitlik yoksa barış da yoktur.

Savaşmak insan doğasına mı, yoksa eşitsiz toplumların yapısına mı içkindir? Yani biz insanlar, içinde yaşadığımız toplumların ve bizi yöneten sistemlerin yapısından bağımsız olarak hep savaşmaya mı eğilimliyiz? Yoksa bizi savaşa zorlayan eşitsizlikler mi? Haçlı seferlerinin doğunun zenginliğini, Moğol istilalarının Çin'in (ve daha sonra Hazar bölgesinin, Moğolların genişlediği diğer coğrafyaların) zenginliklerini yağmalamak üzere başladığını biliyoruz. Bu coğrafyalar daha zengin olmasa Haçlı ve Moğol istilaları olur muydu?

1. Dünya Savaşı "The war to end all wars" (bütün savaşları bitirecek savaş) olacağına inanılarak kitleleri sürükledi. 2020 yılında Rusya da Ukrayna'ya "bir savaşı başlatmak için değil, bitirmek için" saldırdığını söyleyerek girdi. Barış getirmek iddiasında olmayan savaş meşru olabilir mi? Eğer amaç yeni bir denge ve barış durumu yaratmak değilse, savaş kan içiciliktir ve hiçbir ahlaki iddiası olamaz. Carl von Clausewitz'in dediği gibi, savaş politikanın başka araçlarla devamıdır.

Diplomasinin bittiği yerde savaş başlar. Masada anlaşamayanlar, sorunu savaşla çözmeye girişir. Diğer taraflar toplumların eşitsiz gelişim yasası diye bir yasa var. Bütün toplumlar (uluslar, sınıflar, meslekler) aynı hızla gelişmiyor. Bazıları daha hızlı, bazıları daha yavaş. Tarihin herhangi bir anında bir toplum diğerinden daha iyi konumdadır. Bu konuma nasıl ulaştığı da önemli değil; mesela yaşadığımız çağda Hollanda diyelim. Mevcut zenginliğinin tarihsel geçmişi, "altın çağındaki" zihinsel dönüşüme, ticaret devrimine ve sömürgeciliğe dayanıyor. Hollanda'nın altın çağında dünyanın en zengin ülkesi Hindistan bugün yokluk ve yoksulluk içinde. Acaba 2020 yılındaki Hindistan'ın Hollanda gibi mi davranmasını bekliyoruz? (17. yüzyıl Hollanda'sı, o günün Hindistan'ını yağmaya girişirken, bugünün Hollandası gibi mi davrandı?)

Yazının Devamı

Rusya'nın Ukrayna'yı işgali..

2. Dünya Savaşı öncesinde Hitler'in meşhur Kavgam kitabını okumayanlar onun barışçıl bir devlet adamı olduğunu sanıyorlardı. Aniden Polonya'yı işgal edince herkes şok olmuştu. Halbuki Hitler neler yapmak istediğini orada tek tek anlatmış. Putin de geçen yaz kaleme aldığı gazete makalesinde Ukrayna'nın tarihi olarak Rusya'nın parçası olduğunu uzun uzadıya anlatmıştı. Anlayanlara tabi. Anlamayanlara da silah dayadı sonunda.

Bu arada Hitler, sanıldığı gibi Berlin'deki sığınağında intihar etmedi. Cesedi hiçbir zaman bulunamamıştır. Arjantin'e kaçıp uzun yıllar daha orada bir köyde yaşamıştır. O tür insanlar asla intihar etmez.

Düşmanını dostundan iyi tanıyacaksın.. Putin'i de sürekli takım elbise giyiyor diye barışcıl bir devlet adamı sananlar var. Daha 2 gün önce bizim tv kanallarında Rusya yanlısı propaganda yapılıyordu. SSCB'yi tekrar kurmak isteyen eski bir KGB ajanından başka bir şey değil. Hitler nasıl Polonya'yı Prusya yani Almanya'nın parçası olarak görüyor idiyse, Putin de Ukrayna'yı tarihi olarak Rusya'nın parçası olarak görüyor. İdeolojik saplantıları olan insanların pragmatik hareket etmesi bekleniyor. Yaptırımlar isterse 10 yıl sürsün. Umurunda bile değil.

Yazının Devamı

Başka ülkede yaşama hayali..

Başka ülkede yaşama hayali, bu ülkeleri görmeden yaşatılıyor. Türkiye'de sadece 8 milyon kişinin pasaportu var; bunların da önemli bir kısmı Hac ziyareti için alınmış pasaportlar. Pasaport sahibi Z oranı muhtemelen %3-5 bile değil. Z'ler dünyayı görmedikleri için bilmiyorlar. "Yurtdışı" onlar için dizilerden, filmlerden gördükleri, internetten kırık dökük takip ettikleri bilinmeyen diyarlardan ibaret. Eğitim sistemi onlara dış dünyayı epeyce çarpıtılmış ve saptırılmış biçimde anlatıyor. Yerli diziler benzer şekilde, dünyanın "Türk'e düşman", kin ve nefret duyguları içindeki canavarlarla dolu olduğu, dünyada herkesin kafa kafaya verip bizim kötülüğümüze kafa yorduğu, bize karşı "şer ittifakları kurduğu" palavralarına dayanıyor.

Böyle yetişen insanlara yıllar boyunca dünyanın en güzel coğrafyasında yaşadığımız, etinden, sütüne, yemişinden tabiatına, cennet vatanın dünyada eşi benzeri olmadığı, İstanbul'un dünyanın en güzel şehri olduğu, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizi herkesin kıskandığı anlatıldı. Ülkenin yarısının hızla çölleşmekte olduğu, ovalarının çoraklaştığı, nehirlerinin kuruduğu, ormanlarının hızla yok olduğu, Marmara'nın bir ölü denize dönüşmekte olduğu, İstanbul'un beton yığınlarıyla dünyanın en çirkin şehirlerinden biri olduğu anlatılmadı. Z'ler ister Avrupa'ya, ister Asya'ya gitsinler, orada insanların burada bizim yediklerimizden çok daha taze, doğal ve iyi yiyecekler yediklerini, doğal çevrelerini ve tarih miraslarını gözbebekleri gibi koruduklarını, trafik ve hava kirliliği sorununu önemli ölçüde çözdüklerini,

Bırakalım fiziksel saldırıyı, kötü söz söylemenin, fiziksel görünümle, konuşma biçimiyle alay etmenin, birine ters bakmanın, yürürken önüne çıkmanın bile ayıp ve etik dışı kabul edildiğini, kamu malına göz dikmenin, vergi kaçırmanın hinliğin, cinliğin, kurnazlığın dışlandığını, Trafik kurallarına uymamanın, kamusal alanda ölçüsüz davranmanın sevilmediğini, hatta cezalandırıldığını görecekler. Kentlerin müzelerine, parklarına, tarihi binalarına, anıtlarına, sanata, kültüre, mutfağına, yerel içkisine sahip çıktığını, birbirleriyle yarıştığını görecekler.

Yazının Devamı

Umut iyidir ama bir yöntem değildir.

Bilindik öyküdür… Sadrazam ölürken kendinden sonra gelecek sadrazama 3 mektup bırakmış. Sıkışmadan bu mektupları sakın açma ve açarken sırasıyla aç diye uyarıda bulunmuş. Gel zaman git zaman sadrazam iyice sıkışınca aklına önceki sadrazamın bıraktığı mektuplar gelmiş.

Hemen 1’inci mektubu açmış; “Yapamayacak olsan bile sürekli vaatte bulun.” Sadrazam uçuk kaçık da olsa vaatleri sıralamaya başlar. Ancak bir müddet sonra halkın homurtusu yine yükselince bu defa 2’nci mektubu açar. Onun içinde de “Geçmiş yönetimleri durmadan suçla” diye yazar.

Bir müddette geçmiş yönetimleri suçlayarak geçirir zamanını... Sadrazam tekrar sıkışmaya ve halk homurtusunu artırmaya başlayınca 3’ncü mektubu açar. Son mektupta “Senden sonra gelecek kişi için üç mektup da sen hazırla” diye yazmaktadır. Bizde de mektuplar, paket misali işliyor. Son mektuba az kalmış gibi..

Yazının Devamı

Başka ülkede yaşama hayali..

Başka ülkede yaşama hayali, bu ülkeleri görmeden yaşatılıyor. Türkiye'de sadece 8 milyon kişinin pasaportu var; bunların da önemli bir kısmı Hac ziyareti için alınmış pasaportlar. Pasaport sahibi Z oranı muhtemelen %3-5 bile değil. Z'ler dünyayı görmedikleri için bilmiyorlar. "Yurtdışı" onlar için dizilerden, filmlerden gördükleri, internetten kırık dökük takip ettikleri bilinmeyen diyarlardan ibaret. Eğitim sistemi onlara dış dünyayı epeyce çarpıtılmış ve saptırılmış biçimde anlatıyor. Yerli diziler benzer şekilde, dünyanın "Türk'e düşman", kin ve nefret duyguları içindeki canavarlarla dolu olduğu, dünyada herkesin kafa kafaya verip bizim kötülüğümüze kafa yorduğu, bize karşı "şer ittifakları kurduğu" palavralarına dayanıyor.

Böyle yetişen insanlara yıllar boyunca dünyanın en güzel coğrafyasında yaşadığımız, etinden, sütüne, yemişinden tabiatına, cennet vatanın dünyada eşi benzeri olmadığı, İstanbul'un dünyanın en güzel şehri olduğu, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizi herkesin kıskandığı anlatıldı. Ülkenin yarısının hızla çölleşmekte olduğu, ovalarının çoraklaştığı, nehirlerinin kuruduğu, ormanlarının hızla yok olduğu, Marmara'nın bir ölü denize dönüşmekte olduğu, İstanbul'un beton yığınlarıyla dünyanın en çirkin şehirlerinden biri olduğu anlatılmadı.

Z'ler ister Avrupa'ya, ister Asya'ya gitsinler, orada insanların burada bizim yediklerimizden çok daha taze, doğal ve iyi yiyecekler yediklerini, doğal çevrelerini ve tarih miraslarını gözbebekleri gibi koruduklarını, trafik ve hava kirliliği sorununu önemli ölçüde çözdüklerini, Bırakalım fiziksel saldırıyı, kötü söz söylemenin, fiziksel görünümle, konuşma biçimiyle alay etmenin, birine ters bakmanın, yürürken önüne çıkmanın bile ayıp ve etik dışı kabul edildiğini, kamu malına göz dikmenin, vergi kaçırmanın hinliğin, cinliğin, kurnazlığın dışlandığını, Trafik kurallarına uymamanın, kamusal alanda ölçüsüz davranmanın sevilmediğini, hatta cezalandırıldığını görecekler. Kentlerin müzelerine, parklarına, tarihi binalarına, anıtlarına, sanata, kültüre, mutfağına, yerel içkisine sahip çıktığını, birbirleriyle yarıştığını görecekler.

Yazının Devamı

Vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz safsatası..

Vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz sloganı 90'lı yılların lafı. Bu 30 sene öncesinin tekerlemesini tekrar edip durmak yerine enflasyonu düşürmek nedense kimsenin aklına gelmiyor. Enflasyon sanki default yani olması gereken bir şey gibi algılanıyor. Enflasyon olması gereken bir şey değil. Tamamen parasal bir olgu. Yani yanlış para politikasının ürünü. Üretim olarak karşılığı olmayan paranın basılıp halka ulufe olarak dağıtılmasının bir sonucu. Bu yanlışta ısrar etmenin sebebi nedir?

İnsanların cebine para basıp dağıtmak psikolojik olarak geçici bir rahatlama sağlamasının ötesinde tamamen anlamsız bir uygulama. O halde neden bu devam ediyor? Halk enflasyonu sevdiği için olmasın? Sahip olduğu hurda otomobilin ve oturduğu eski evinin değerinin artmasını garip karşılamayan halk elektrik, doğalgaz ve akaryakıt fiyatı alıp başını gidince feryat ediyor. Bunlar timsah gözyaşları.. Hiçkimse üretmek, alın teri dökmek istemiyor. Sonuç bu.. Herkes zenginleşirken veya zenginleştiğini sanarken iyi ama elektrik doğalgaz faturası önüne konduğunda kötü oluyor enflasyon. Enflasyon olmasaydı emlak taşıt balonu nasıl şişerdi?

Bir fıkranın düşündürdükleri:

Yazının Devamı

Korona sonrası tekno-turbo feodalizme son süratle giden dünya..

Kitleler virüse odaklanıp sağlığı için endişe ederken... Sadece yaşam tarzımız kökten değişime zorlanmakla kalmadı... Aynı zamanda muazzam bir global servet transferi gerçekleşti. Şunu çok yazılıp çizildiği için biliyoruz... Dünyanın en zengin on insanı sadece 2021'de servetlerine 402 milyar dolar daha ekledi... Yani tekno-turbo feodalizme doğru açılan yol iyice pekişti.

Fakat her ülkenin kendi içinde de zenginlerin daha zenginleştiğini unutmamalıyız, servet transferlerinin gerçekleştiğini gözden kaçırmamalıyız. 2021'i geçtim... Daha 2020 biterken (Credit Suisse'e göre) zenginler arasına 5 milyon yeni zengin katıldı. E hani pandemi sınıf ayırmadan herkesi vurmuştu? Hani bütün dünya yere serilmiş, sermaye düzeni her yanından ağır darbe almıştı? Masal!

Paris merkezli World Inequality Lab, her yıl Dünya Eşitsizlik Raporu'nu açıklıyor. 2022 raporunu da açıklandı. Rapordaki eşitsizlik, gelir ve servet dağılımında eşitsizliği ifade ediyor.

Yazının Devamı

Herkes elektriğe mahkum, vur abalıya!

Elektrik dağıtım ve üretim şirketleri döviz kredisi alarak yaptıkları özelleştirme bedelleri ve yatırım bedellerini halka yıkmak istiyorlar. Dağıtım şirketleri dağıtım hatlarını yenileme, ek yatırımları da faturaya dağıtım bedeli olarak yansıtıyor. Tüm bunlardan arta kalan öyle az gibi gözükse de 85 milyonluk ülke milyarlarca TL (eski parayla katrilyarlarca) elektrik fatura bedeli düşününce kılçıksız % 5. Süper iş değil mi? Kredin devlet bankaları ve dış kaynaklı döviz. Bir kısmı hibe.

Şimdi geleceği öngöremediğin için aldığın döviz kredisi zararını da halk kapatsın ha. Buna çanak tutup bunu sağlayan devlete yazıklar olsun. Dağıtım, üretim özel şirketlerde, baksınlar başlarının çaresine. Ben mi dedim gidin dövizli kredi kullanın, hedge nerede? yapılan yatırımların %80'i hatalı. Zarar ediyorlarsa işi kamuya geri versinler, elektrik kWh fiyatı 70-80 krş.'a düşer.

Herkes elektriğe mahkum, vur abalıya! Böyle bir şey olabilir mi?

Yazının Devamı

Kırkımdan sonra..

Bu yaştan, kırkımdan sonra böyle bir çukurda yaşamaya rıza göstermem. Son yıllarda adına seçim denen müsamerelerin, rıza yaratmak dışında hiçbir sonuç vermediğini düşündüğüm ve bu müsamerelerin bir parçası olmamak için oy vermeyi düşünmüyordum. İlaveten demokratik seçimler, eşitler arasındaki yarıştır. Demokratik olmayan seçimler iyi sonuç doğurmaz. Son gelişmeler (hangisini sayayım; gözlerinde ışıltı olanları mı, çocukların siyasete alet edilmesini mi?

Ekrem Başkana yapılan zulüm ve hürmetsizliği mi, hukuksuzca uygulamaları mı) artık bambaşka bir aşamaya geldiğimizi gösteriyor. Bu artık siyasal programlar, ideolojiler, yönetim veya sistem meseleleri değil. İnsanlığımıza, ahlaka, vicdana, toplum olarak bir arada yaşama/yaşamama, beraber yaşayacaksak neye göre yaşayacağımıza dair bir şey. Çok açık ve net yazıyorum: Eğer Türkiye toplumu şu şekilde kurulan ilişkiler temelinde yaşamaya rıza gösteriyorsa, bu ülkeyle, bu toplumla maddi/manevi bütün bağlarımı kopartmakta bir an bile tereddüt etmem. 2022'de erken, ya da 2023'te genel seçimin benim için anlamı budur.

Rant, katma değer yaratmayan gelir büyümesidir. Rantlarla büyüme, kas geliştirmeden kilo almaya benzer. Ölçülen hacim artmıştır ama bünye güçsüzdür, kırılgandır. Akp rejiminin 20 senedir yürüttüğü tiyatro rant rejimidir ve artık deniz bitmiştir. Yapısal çöküşle birlikte hızla Venezuela olma yolunda ilerlemekteyiz ülke olarak. Yine de Allah’tan ümit kesilmez. “Nil Desperandum/ Asla umutsuzluğa kapılmayın.”

Yazının Devamı