Sivri Dil

Sivri Dil

Ekrem İmamoğlu Cumhuriyetin yüzüncü yılında Cumhurbaşkanı olacak..

Cumhuriyet tarihi boyunca böyle bir KRİZ görmedi bu halk.

Buna, tüp kuyrukları olan dönemler de dahil.

SİYASİ sonuçları olacak. Ve bu sonuçlar uzun sürecek.

Yazının Devamı

Bu akşam da git balıkçıya Başkan İmamoğlu, canın sağ olsun...

1 saat değil, 2 saat mola ver. Bu akşam da git yemeğe. Balık keyfi yapıyor diye saçmalayana da laf yetiştirerek zaman kaybetme. Trole filan takılma. Başarılı bir belediye başkanısın ve biz senden razıyız. Başarı olarak neleri görüyorsunuz samimiyetle soruyorum: Siz insanlar "yahu bu Ekrem İmamoğlu'na oy attık, ama keşke atmasaydık, Ak Parti dönemi ne kadar güzelmiş" filan mı diyor zannediyorsunuz?

Bence daha önce AKP karşıtlarının düştüğü hataya şu anda AKP'liler düşüyor. Zannediyorlar ki bu gelip geçici bir hevestir. Böyle bir iki kumpas, kara propaganda, karşıt kampanya, gazete manşeti, insanlar geri adım atar, vaz geçer. Tercih değiştirir. Benim gördüğüm şudur: Ekrem İmamoğlu da, Mansur Yavaş da çok fahiş bir hata yapmadıkça, önümüzdeki beş-on sene içinde girdikleri her seçimi kazanırlar. Bu, onların şahıslarıyla ilgili bir durum da değil. Mesela Muharrem İnce o geceki fahiş hatayı yapmasaydı, o da potada olurdu.

Dünya değişti. Bir nesil gitti/gidiyor, bambaşka bir nesil geliyor. İnsanlar bir şeyleri yaşadı/yaşıyor. Bir dönem kapanıyor ve öncekinden çok farklı bir dönem açılıyor. Beklentiler başka, hayaller başka, kaygılar başka. Engellemeye, yasaklamaya, çelme takmaya çalışmak, cezalandırmak, ne bileyim lokantada balık yemiş, hatta yemek yerken bir bardak da bira içmiş. "Balık keyfi" yapmış. Hiç bir etkisi olmaz. 65 yaşını aşmış, beyni sulanmış bir iki hacı amcanın aklını çeler, o kadar. Trend değişmez.

Yazının Devamı

ABD Fed 2022 Mart ayında gemileri yakar mı!

Eğer gerçekten daha önceki açıkladıkları kararları bu toplantıda da tekrarlayıp, yineleyip Şubat, Mart gibi hayata geçirilirse ve bilanço daraltmaya giderlerse faiz artırımının yanında dünyadaki borsalar ve Türkiye’deki borsalarda düzenleme gelir. Yani dolar endeksi çok ciddi anlamda yükselir. O halde Dolar TL, 20-30 gibi çok iyi rakamlara gelir. O nedenle ben kararı yenileyerek faiz artırıp bilanço daraltmaya başlayacakların ama vaat ettikleri kadar sertlikte hala uygulayıp uygulayamayacaklarından emin değilim.

Tabii sözlerini bu defa uygulamazlarsa Amerika FED'in Merkez Bankası olarak dünyadaki hiçbir itibari kalmaz. Zaten 2009 ve 2020 krizlerindeki parasal genişlemeden dolayı bilanço bir eksi faizden dolayı, negatif eksi faiz özellikle reel faiz olarak ciddi anlamda itibar kaybettiler. Eğer bir defa daha itibar kaybetmeyi göze alırsa bu da ayrı bir finansal krizi ya da finansal buhranı tetikleyebilir. O nedenle ilk başta uygulamaya çalışacaklar muhtemelen. Biden'da uygulamalarını isteyecektir.

Benim gördüğüm piyasa hala FED'in uygulayacağım dediği politikaları en azından 2022 ve 2023’te çizdiği para rotasını Tempra iki bilanço daraltmayı ve faiz artırımını ve enflasyonla mücadelesini bence umursamıyor ve uygulayamayacağını düşünüyor.

Yazının Devamı

Enflasyon..

Türkiye’de de şu anda 1 nolu sorun enflasyon. Enflasyon tek haneli rakamlara düşmeden hiçkimse önünü görüp yatırım yapamaz. Yatırım olmadan da işsizlik azalmaz ve reel gelir asla artmaz. Dolayısıyla muhalefet enflasyonu düşürmek için ne yapmayı planlıyor somut bir şekilde ortaya koymalı.

Türkiye’de de şu anda 1 nolu sorun enflasyon. Enflasyon tek haneli rakamlara düşmeden hiçkimse önünü görüp yatırım yapamaz. Yatırım olmadan da işsizlik azalmaz ve reel gelir asla artmaz. Dolayısıyla muhalefet enflasyonu düşürmek için ne yapmayı planlıyor somut bir şekilde ortaya koymalı.

Enflasyon yüksek olarak kaldığı müddetçe hiçkimse özel sektör istihdamında artış beklemesin. İşsizlik devlete daha fazla personel alınarak çözülürse enflasyon daha da yükselir. 90'lı yıllarda olduğu gibi kalıcı enflasyon oluşur. O süreç 2001 kriziyle son buldu.

Yazının Devamı

DOKTOR ve hemşire arkadaşlar, SİLAHLANIN. Başka türlü bu ÇOMARLARIN hakkından gelinmez..

Ülkede adam dövmenin doğru düzgün cezai yaptırımı olmayınca, DOKTORLAR dahi darbediliyor.

HUKUKSUZLUK hakim olunca, 30'una kadar okuyan adamları, CAHİLLER dövüyor.

CAHİLİN, eğitimliyi dövdüğü bir düzende, Dolar tabii 14 TL olur, tabii aç kalırsınız...

Yazının Devamı

Batıyı Görüp Yüzün Öte Dönderme..

"Batı merkezli tarih anlayışı" ya da odağı biraz daha daraltmak gerekirse "Avrupa merkezli tarih anlayışı" çok tartışılıyor ve ciddi itirazlarla karşılaşıyor. İtirazların haklı gerekçeleri var, ancak bu itirazlar bir gerçeği değiştirmiyor: 15. yüzyıldan başlayarak Avrupa'da büyük değişimler oldu ve bu değişimler dünya tarihinin akışını değiştirdi. Neydi bu değişimler: Rönesans, Reform, Aydınlanma.

Rönesans bir sanat akımı olarak başladı, ancak toplumların içinde yaşadıkları dünya ve evrene bakışını değiştirdi. Reform, katolik kilisesine itirazla başladı, dünya ve evren algısındaki değişimi hızlandırdığı gibi, aynı zamanda yeni bir ahlak anlayışı yarattı. Sadece olay nedenselliği değil, iktidar da gökten yeryüzüne inmeye başladı. "Seküler Çağa" giden yol açıldı. Aydınlanma, akıl çağı (age of reason) olarak da biliniyor. Dünyaya ve evrene bakış, dinsel hikayelerden, dogmalardan, mitlerden sıyrıldı, bilimsel akla dayanmaya başladı. Aydınlanma çağı 17 ila 18. yüzyıla tarihlense de, 19. hatta 20. yüzyıla kadar uzanan bir tarihçesi var.

Bu zihinsel dönüşüm, çok ağırlıklı olarak Avrupa'da yaşandığı için, Batı merkezli tarih yazımına da yol açtı. Ancak değişim/dönüşüm sadece zihinlerle sınırlı kalmadı. Aynı zamanda Sanayi Devrimi denen olağanüstü bir değişim yaşandı ve bu devrim dünyayı kökten değiştirdi. Sanayi Devriminin pek çok sonucu oldu. Dünya yeni bir üretim/tüketim paradigmasıyla tanıştı. Sermaye ve kapitalizm dünyaya egemen olmaya başladı. Kırsal nüfus kentlerde toplandı. Büyük aile dağıldı, çekirdek aile yükseldi. Amerika ve Fransa'daki devrimlerle yeni fikirler doğru.

Yazının Devamı

Muhalefetin Ufku..

Kemal Kılıçdaroğlu: “İktidar olduğumuzda; Çalışır veya çalışmaz her ailenin geliri asgari ücret olacak. Hiç maaşı olmayanlara da asgari ücret kadar devlet tamamlayacak. Ev kadınlarına sigorta yapılıp, devlet maaş bağlayacak.”

Herkes tabanda birleşecek; kaçış yok demekki. Popülizm tamam da bu kadar suyu çıkartılmaz. Köylerde, kasabalarda sosyal yardım ve transfer gelirleri (yaşlılık, özürlü maaşı, ev hanımı maaşı, bakım parası, vs vs vs) ülkenin çalışan ve üretenlerine monte edilen bir boru hattı vasıtasıyla enjekte edilmeye devam edecek anlaşılan; 1 tık yetmez 2 tık fazlasıyla ben veririm kolaycılığına bakar mısın? Ülkenin gençleri ülkeyi terketmesin ne yapsın? Muhalafetin vizyonuna bak. Vizyonunuz batsın..

Muhalefetin ufku bu kadar yüce olunca insan eldekileri hint kumaşına sarıp özenle saklayası geliyor. Eldeki 1 daldaki 2 den iyidir modu loading..

Yazının Devamı

Vasatlar rejimi ve taş devrine doğru giden güzel ve yalnız ülkem..

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, ''Gençlerimizi anlamak ve kendileri açısından hiç de kolay olmayan bu yolu neden tercih ettikleri üzerinde etraflıca düşünmek gerekiyor'' demiş.

Bahsettiği son dönemde iyiden iyiye yaygınlaşan beyin göçü. Bugün Hürriyet gazetesinin sürmanşetinde “Diyabet hastalığına karşı insülin dışında şeker düzenleyici yeni hormon keşfeden Gencer Sancar adlı ODTÜ Moleküler Genetik Mezunu” bir bilim insanının haberi vardı. Bu hormon insülin hormonu gibi sürekli günlük alınmıyacak, tek seferde en az 1 hafta 10 gün arası kan şekerini düşük tutacak bir hormonmuş klinik çalışmalara göre. Mucizevi bu buluşun sahibi bir Türk. Bir Türk mucizesi var ortada. Peki bu güzide gencimiz nerede geliştirmiş bu hormonu ya da ilacı! Amerika Birleşik Devletleri. Şaşırdık mı! Hayır.. Allahtan gitmiş ABD ye Türkiye de kalsa yaşatmazlardı bu insanı ne buluşu. Araştırma görevlisi bile olamazdı bir üniversitede torpilli rektör dekan ve siyasetçi yakınlarını geçip. Rezilliğe bakar mısın? Böylesi yüce değerlerini dışarıya kaptıran ülkeden bir cacık olur mu? Kesinlikle olmaz.

Sayın Koç üzerinde düşünmeye devam etsin de bizim özel sektör patronlarına diyeceğimiz bir kaç kelam var. Biz de düşünüyoruz beyin göçünün nedenleri üzerine neticede.

Yazının Devamı

Emekli milletvekilleri maaşları ve kendiliğinden çözülen trafik sıkışıklığı sorunu..

Ak Parti grup başkanvekililerinden bir büyüğümüz "Bütün emekliler yılbaşı ve yıl sonundaki enflasyon farklarından faydalanırken sadece milletvekilleri bu farktan faydalanamıyor" diyerek, milletvekili emeklilerinin maaşlarından yakındı. Elitaş, Parlamenterler Birliği'nin bu konuyu tüm partilerle görüştüğüne vurgu yaparak, "Milletvekili emekli maaşları 6'ncı, 7'nci sıradayken, şu anda 12, 13'üncü sıraya gelmişler. Emekli milletvekilleri, 'Vali ile bizim aramızda 2021 yılında 3 bin lira fark varken, 2022 sonunda vali bizi geçiyor' dediler. Dolayısıyla bütün partilerle görüşmüşler.

Parlamenter Birliği bize de geldi. Biz de dedik ki 'Hak kaybı var. 13 milyon emekli bundan faydalanıyor. Sadece 2 bin milletvekili emeklisi yararlanamıyor. Bütün siyasi partiler ortak önerge verirse, biz de buna katılırız' dedik" ifadelerini kullandı. Elitaş, şu anda emekli milletvekili maaşının 2021 sonu itibarıyla 16 bin lira civarında olduğunu hatırlatarak, "Bütün emekliler yılbaşı ve yıl sonundaki enflasyon farklarından faydalanırken sadece milletvekilleri bu farktan faydalanamıyor. Parlamenterler Birliği de, 'milletvekillerine uygulanmaması haksızlık' diye ifade ettiler. Biz de 'görüşün, diğer siyasi partiler buna olumlu derlerse, ortak önerge vermeye razı olurlarsa biz üzerimize düşeni yaparız' dedik" diye konuştu.

Allah gözünün doyursun demek lazım en başta. 16 bin TL emekli maaşı yetmiyormuş. Standartları korumalılarmış. Bu ülkede devletten bir koltuk kapan ya da devlete öyle ya da böyle kapak atan herkes milletin üzerine ölene dek yük oluyor. Başka da bir işe yaradıkları yok. Sömürdükleri götürdükleri de cabası..

Yazının Devamı

Göçmen Kuşu

İnsanlar kuş sürüleri gibidir, sadece hayatlarını boğulmadan sürdürebilecekleri iklimlere göç ederler.

Dünyanın Batı/Doğu diye ikiye ayrıldığı dönemleri yaşamayanlar, artık nüfusun çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. O dönemde Doğu/Batı coğrafi kimliğe dayalı kültürel pozisyonu değil, kapitalist ve sosyalist dünyayı simgeliyordu. İkisinin arasındaki rekabete Soğuk Savaş deniyordu. 1990'larda sosyalist blok çözüldü, Soğuk Savaş sona erdi. Önce bir küreselleşme dönemi yaşadık, ardından kapitalizm dünyada tek egemen sistem oldu. Rakibi SSCB dağılınca ABD tek süper güç kaldı, ancak dünyada tek egemen sistem kalsa da, yeni bir kavram gündeme geldi: Kuzey/Güney.

Türkiye'de düşünce hayatı yeni döneme uyum sağlayamadı. Kuzey/Güney bizim entelektüel dünyamızda karşılık bulamadı. Biz Doğu/Batı kavramları içinde düşünmeye/davranmaya devam ettik. Demode "Batı emperyalizmi" kavramı, gelişmiş dünyadan bahsederken Batı'dan dem vurmak o döneme ait. Hal böyle olunca, ABD ile Almanya, İskandinavya ile Brezilya, Kanada ile Güney Kore, Meksika ile Japonya, çerçeveyi biraz daha genişletirsek Suudi Arabistan, Tayland, Singapur, Arjantin... Bu ülkelerin tamamı aynı sepette değerlendiriliyor. Çünkü hepsi kapitalist.

Yazının Devamı

Berlin Duvarı'nın Yıkılmasından Günümüze...

1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla başlayan, sonraki yıllarda sosyalist blokun dağılmaya başlamasıyla hızlanarak devam eden, 1991 yılında Moskova'da yaşanan gelişmeler sonucu, 30 yıl önce 25 Aralık 1991'de, son devlet başkanı Gorbaçov'un istifası ile SSCB tarihe karıştı. Tarihe kahramanlar ve hainler, zaferler ve yenilgiler, iyi ve kötü perspektifinden bakmak hatalıdır. Tarihte yaşanan her bir olay ve gelişme, daha önceki olay ve gelişmelerin sonucudur ve daha sonraki olay ve gelişmelere yol açarlar. SSCB'nin dağılması sonrası dünya nereye geldi?

30 sene sonra daha iyi anlaşılıyor ki, SSCB'nin yıkılması dünyada sadece reel sosyalizmin değil, aynı zamanda sosyal demokrasinin, Avrupa'da refah devletinin, temsili demokrasinin, çalışan sınıfların ekonomik mücadelesinin, ve "halk" kavramının da büyük hasar almasına yol açtı. Ada Avrupası'nda Tony Blair liderliğinde İşçi Partisi'nin hızla sağa çark etmesi, Thatcher'ın neo-liberal mirasını büyük bir iştahla sahiplenmesi, kara Avrupası'nda ise sosyal demokrat ve sosyalist partilerin toplumcu söylemleri terk ederek piyasacılığa yönelmesi Yugoslavyanın kanlı bir iç savaşla dağılması, Hindistan'da kalkınmacı politikaların terk edilmesi, Türkiye'de dönemin başbakanı Çiller'in deyişiyle "son sosyalist devleti yıktık" çığlıkları ile 1923 cumhuriyetinin ölümüne giden yolun açılması, Yunanistan'ı iflasa sürükleyen süreç, Demokrasiye geçiyorlar denirken Macaristan'ın, Slovakya'nın, Polonya'nın aşırı sağcı partilerin yönetiminde otoriter rejimlere yönelmesi, Venezuela'da Amerikan ablukası, Brezilya'da seçimle gelen sosyalist başkanlara kumpaslar kurularak ülkenin bir faşiste teslim edilmesi, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesinin petrol savaşlarında, dış destekli darbelerle iç savaşa sürüklenmesi, tarumar edilmesi, Irak genişliğinde bir coğrafyanın bir sene içinde barbar IŞİD tarafından teslim alınması, Pakistan'ın, Afganistan'ın ortaçağ karanlığına sürüklenmesi, Toplumların "halk" olma özelliğini yitirmesi, vahşi bir piyasa ormanında herkesin kendi canının derdine düşmesi.. Hayatların işten çıkartılma korkularıyla ve borç ödemekle geçmesi, depresyonun, kalp rahatsızlıklarının, kanserin yaygınlaşması... İklim krizinin derinleşmesi...

Meclislerin karar alma değil, üstten dikte edileni oylayarak kabul etme platformlarına dönüşmesi, büyük tekellerin, yatırım bankalarının, güçlü lobilerin, vergi vermeyen dünyanın en zenginlerinin demokrasileri itibarsızlaştırması.. Mülksüzlerin, güvencesizlerin çığ gibi büyümesi, Covid-19 adı verilen bir sağlık krizinde, kitlelerin milyonlar halinde telef olması, işsiz kalması, borç bataklığına sürüklenmesi. Dünyanın yoksullarının aşıya ulaşamaması. Zengin ülkelerde Ortaçağ cehaletinin aşı karşıtlığı görüntüsüyle kent merkezlerini işgal etmesi..

Yazının Devamı

“Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler”eşliğinde “Estonya Feribotu Sendromu”..

Modern deniz tarihinin en büyük kazası 28 Eylül 1994 yılında Baltık Denizi’nde yaşandı. 1980 yılında Almanya Mayer Werft tersanesinde inşa edilen Estonya Feribotu’nun batmasıyla 852 yolcu öldü.
137 kişi bu kazadan kurtuldu. Kıyıya yakın bir mesafede su alması nedeniyle yatarak batan feribot, sadece gemi mühendisleri tarafından değil aynı zamanda kazada ölümlerin nedeni açısından davranış psikolojisi uzmanlarınca da yıllarca incelendi.

İnsan davranış psikolojisi uzmanları bu kazada ölen 852 yolcunun neden kurtulamadıklarını araştırdı. Aileleriyle görüşüp geçmişlerini incelediler. Ölenlerin yüzde 98’inin çok iyi yüzme bildiklerini belirleyen uzmanlar son olarak kazadan kurtulanlarla görüştüler.

Ortaya çıkan sonuç şuydu: Feribot 28 Eylül’de gece saat 00.50’de sert dalgalar nedeniyle su almaya başladı. Feribota giren sular 50 santim yüksekliğe ulaştı ve feribot yan yatmaya başladı. Su miktarının artmasıyla birlikte tahliye işlemi başladı. Ancak 987 yolcudan sadece 137’si su almaya başlar başlamaz hemen feribotu terk etti. Geri kalan 852 yolcu ise, gemi kaptanının “panik yapmayın dünyanın en güçlü feribotundasınız” sözlerine kanarak su boşaltma işlemini izlediler. Saatler ilerledikçe feribot daha da yan yattı ama 852 yolcu izlemeye devam etti. Sonunda saatler 01.50’yi gösterirken tamamen yan yatarak sulara gömüldü.

Yazının Devamı

DEM: “Daha fazla döviz almayın haracınızı vereceğiz" modeli.

Açılımı Döviz Endeksli TL Mevduat. Ortada TL falan kalmadığı, tamamen dolarize ettiği için piyasayı direkt DEM demeyi tercih ettim. Çayda dem tasarrufta DEM. Ne slogan ama.

1. Bu sistemin işlemesi için gerekli en büyük değişken GÜVEN. Eğer kur sadece ekonomik temellere bağlı olarak değişirse o zaman bu yeni mevduat insanlara en azından enflasyona karşı bir koruma sağlar. Faizler de fiilen enflasyon beklentisi kadar artmış olur.

2. Fakat atılacak her rasyonel olmayan adım, sistemde döviz talebini körükleyebilir, o zaman da kurda değerlenmeyi garanti eden hazine için büyük bir yük ortaya çıkacaktır, bu durum kurda yeniden değerlenme ve bir sarmal yaratır. O yüzden ana değişken güven.

Yazının Devamı

La faute à Fidel! (Fidel'in Suçu)

Julie Gavras'ın 2006 tarihli La faute à Fidel! (Fidel'in Suçu) filmi, burjuva yaşamından vaz geçip mütevazı bir sosyalist yaşamı tercih eden Fransız bir aileyi, ailenin 9 yaşındaki kızı Anna'nın gözünden anlatır. Bu değişim Anna'nın bütün alışkanlıklarının değişmesine neden olur. Aile büyük bir evden küçük bir eve taşınır, harcamaları kısmak için evde tasarruf tedbirleri uygulanır, bakıcı kadın değişir, avukat baba Şili'ye, sosyalist başkan Allende'nin kampanyasını desteklemeye gider, anne Fransa'da kürtaj hakkını savunmak için dergide yazılar yayınlar.

Ev her gün sosyalist yoldaşlarla dolar taşar. Ancak aile çocuklarının tercihlerine demokratik bir şekilde yaklaşır. Anna'yı devam etmek istediği rahibe okuluna devam ettirir, yaz aylarında zengin dede/anneannenin büyük konağına gönderir, vs. Filmin çok etkileyici bir sahnesi vardı.

Bütün bu mücadeleler içinde 11 Eylül 1973 günü Şili'de darbe olur. General Pinochet, demokratik bir şekilde seçilmiş sosyalist başkan Salvador Allende'yi devirir. Direnen Allende katledilir. Anna'nın babası haberi radyoda dinlerken, kederli gözlerle dalar gider. Anna usulca babasının yanına gelir, elini sımsıkı tutar. Bundan sonra da son sahne gelir zaten: Anna rahibe okulundan ayrılmış, laik bir okula başlamıştır. Kızlı, erkekli çocuklar neşe içinde oyunlar oynarlar. Anna da onlara katılır. Çocuklar neşeli şarkılar söyleyerek dans eder, çığlıklar atarlar. Böyle bir umutla biter film. Anne babasını "zehirlediği için" Fidel'e kızan Anna, değişim yolunda ilk adımı atmıştır.

Yazının Devamı

FAİZE savaş açıp, KUR GARANTİLİ FAİZ vermek...

Dün gece kabine toplantısından sonra açıklanan ekonomik tedbirlerin başlıca dikkat çeken ve döviz kurunu gerileten 2 maddesi var, aslında tek maddesi var 2 gibi görünse de.

1- İhracatçıya ileriye dönük verilen kur garantisi- Sanki sabit kura geçilmiş havası veriyor.

2-Bankalardaki mevduat dövize endeksli hale getirilmeye çalışılacaktır, bu yönde teşvikler verilecektir. Kur riski devlet tarafından üstlenilecektir. En önemli tedbir açıklama buydu. Şimdi analiz edelim bu konuyu.

Yazının Devamı

YEM: Maksimalist hayallerden Çin modeline...

Malum ülke olarak YEM (yeni ekonomi modeli) açıklandı ve uygulamaya konuldu. Cari fazla vermeyi sürekli kılmaya yönelik yüksek kur düşük faiz modeline dayanan zihni temelli, Çin modeli olduğu sıkça tartışılan vatandaşı Hint fakirine dönüştürmesi kaçınılmaz olan, ana parametresi ucuz emek, düşük ithalat bol ihracat ve ülkedeki tüm sabit ve sabit olmayan değerlerin mülklerin kendi vatandaşına pahalı yabancıya ucuz hale getiren, bu şekilde sürekli döviz dolar girişini garanti altına almaya odaklanmış saçma sapan değişik bir model bu. Her ne kadar Çin modeli olarak tartışıladursun aslında ne olduğu belli değil.

Çin 40 yıldır üretim temelli modelle bu hale geldi ve Batı’dan sermaye, teknoloji ve know how aldı sürekli. Eğitimini sayısal üzerine yoğunlaştırıp yurtdışı doktoralı bir çok Çinli mühendis bürokrat yetiştirdi. Uzun yılların insan emeği anlayacağınız. 200 yıllık İç savaş ve Mao, komunizm karma model tarihinden bahsetmeye bile gerek yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan değişik tarihlerde yeni ekonomik modelle ilgili açıklamalarda bulundu. Önemli öğeleri aktaralım:

Yazının Devamı

Alınteri: Bedava peynir fare kapanında bulunur..

Aralığın ikinci haftasını aralarken zamlar tam gaz, dolar 13 üzerinde yatay bantta hareketine devam ediyor. Bu arada Ankara da fısıltı halinde dolanan bazı iddialar var döviz tevdiat hesaplarıyla ilgili. Hani MB başkanı TL yi teşvik için düzenlemeler yapacağız demişti cuma günü. 2-3 şey konuşuluyor: 1- Döviz alış satışlarında alınan vergi oranlarını artırılması; en azından alımlarda 2-100 bin doların üstüne ek gelir ya da stopaj vergisi (bence zor ama konuşuluyor; daha çok panikletir, cesaret edemezler gibi) 3-Tek seferlik varlık ya da Servet vergisi hem belli limitin üzerinde varlık ve servete mala mülke sahip olanlardan hem de belli limitin üstündeki TL - Döviz mevduat hesaplarından ( Zor ama konuşuluyor, çılgınlık olur çünkü)

Göründüğü gibi hayata geçmesi zor bu önlemlerin. Çünkü bu 3 önlem paniği daha da derinleştirir. Yine de olmaz diyemiyoruz. En azından dolar 15'i geçerse hükümet panikleyip sermaye kontrolü getirebilir. Dikkatli olmak lazım. Her zaman temkinli olunması gereken bir dönemdeyiz hem küresel hem de ülkesel olarak.

Peki merkez bankası 16 Aralıkta faizi düşürür mü? Kavcıoğlunun yabancılarla yaptığı toplantıda faiz indirimi olasılığı kalktı açıklaması faizler indirilmeyebilir diye okundu piyasa tarafından. Daha önce de ifade ettiğim gibi faizlerin inmemesi sadece dövizde biraz durulma sağlar. Faizler en az 1000 baz (10) puan artıp orada en az 1-2 yıl durmadan dövizden TL ye geçiş zor görünüyor. Aklı selimin galip gelmesini umut ederim. Ve fakat kesinlikle düşürecekler gibi. İnşallah düşürmezler ama çok yüksek olasılıkla düşürecekler. Hem de öyle böyle değil. Büyük ihtimal 300 baz (3 puan) düşürerek altın vuruşu yapacaklar eğer Katar’ dan katar katar para dolar bulurlarsa.Dediğim gibi MB başkanının son açıklamasına rağmen büyük ihtimalle düşürecekler.

Yazının Devamı

Paraşüt..

Telefonla, mesajla soru soranlara “Panik yapmayın!” Diyorum. Ardından ikinci soru geliyor; “Ne yapalım?” Ben de onlara Paraşüt adlı fıkrayı anlatıyorum.

Paraşütle atlamayı öğreten Komutan askerlere: "Arkadaşlar hiç panik yapmayın, uçaktan atladıktan sonra ilk önce paraşütün ana kolunu çekin, açılmazsa korkmayın sakin şekilde yedek paraşütün kolunu çekin, oda açılmazsa bilin ki aşağıda ambulans bekliyor olacaktır" der ve uçak havalanır. Bir iki üç derken sıra Temele gelir. Temel büyük bir heyecanla birinci kolu çeker.... paraşüt açılmaz. İkinci kolu çeker....yine açılmaz ve Temel aşağı doğru hızla süzülürken, "Allah bilir aşağıda ambulans da yoktur " der.

Umalım dünyaya hediye edeceğimiz ekonomide çığır açan son rekabetçi kur politikasını planlayanların B, C planları vardır. Hele aşağıda ambulans yoksa vay halimize.. Döviz kuru üzerinden vatandaşın Hint fakirine dönmesi modelin en önemli parametresi olan bu modelde umarım çekilen cefa gelecek kuşaklara sefa olarak geri döner. Yoksa ağanın olayındaki biz bu dışkıyı niye yedik modunda olursa vay halimize.

Yazının Devamı

Sırça köşklerinde cümle kurmanın kolaylığında olanlara sesleniyorum: Bir halk böyle harcanmaz, bir millet böyle kurban edilmez..

Çiğ sütün 3.20 den 4.70 çıkması hakikaten tüm dengeleri alt üst edeceğe benziyor. Bebelerin sütüne yüzde 50 zam gelmişse, zam sırası temel ihtiyaç ürünlerine gelmişse hepimizi fahiş zamlar, bu gidişle iğneden ipliğe hiper enflasyon bekliyor demektir. Çiğ süte zam haberinin tek güzel tarafı Çiğ süt üreticisi nihayet biraz rahat nefes alacak. İnekler kesime gitmekten kurtulacak.

Haksızlık etmeyelim süte zammın tek güzel tarafı dedik amma bir diğer güzel tarafı; boylat bodurlaşır yeni kuşakta artık. Benim gibi boyu kısaları sevindiren bir şey. Ayrıca boy kısa olunca gıda tüketimi de az olur. Tabiat ana daha az hasar alır.. Hani pandemiyle terbiye olmayan insanlığı gıda kriziyle terbiye edecek gibi doğa..

Son açıklanan çeyrek büyümesinde tarım sektörü yaklaşık %7 küçülmüş. Bu artık yüksek tarım fiyat girdileriyle çiftçinin üretimi sürdüremeyeceğinin ilanıdır. Gübrenin ve pekçok kimyasal maddenin bileşenlerinden olan amonyum nitrat fiyatlarının çıldırmış olduğu bir dünyada Türk çiftçisi yeterli destek almadan nasıl tarım yapacak bu da sorulması gereken bir soru.

Yazının Devamı

Ani fren vakti yaklaşıyor.

Başkan Erdoğan’ın açıklanan yeni ekonomi modeliyle sonuç alınması en az 6-8 ayı bulacak. Bu süre zarfında kura belirli bir seviyeden müdahale gelebilir diye düşündü bir çokları, fakat yanıldılar. Bu hızlar TÜFE 6 ayda %30' a çıkar.

Enflasyonun artışı beraberinde çok başka sorunlar getirecek, bu da bazı malların raflarda olmamasına neden olacak. Cari açık geçici olarak kapanır, çünkü en zaruri mallar dahi ithal edilemez. Bu yokluk, kıtlık ve kuyruk içinde geçecek bir kış demek. Bugün açıklanan son büyüme rakamı %7.4 olmasına rağmen yeni yılda ekonomi sert fren yapacak. Duran ekonomi marşa basınca çalışıp tekrar hareket edip büyümeye geçer mi, yoksa uzun sürebilecek bir stagflasyonu mu tetikler hep birlikte göreceğiz.

Fiyat artışlarının iyi olduğunu söylüyor yeni ekonomi modeli. Fiyatlar artınca üreticiler daha fazla yatırım yapıp daha fazla üreteceklermiş bu yeni deneyde. Deney fareleri olarak halk bağırdıkça feryat ettikçe hükümet sabır diyor, biraz daha sabır. Böyle aptalca deney bitene kadar döviz dolar kaybetmeye devam edecek, bu yeni zamları enflasyonu ve tekrar devalüasyonu getirecek. Muhtemelen ilaçlar bile ithal edilemeyecek bu kur seviyelerinden; ki dolar daha da yükselirse yeni ekonomik modelde iyice zorlaşacak temel ihtiyaç maddelerinin ithalatı. Böylece cari açık cari fazlaya dönmeye başlayacak. Acı ilaç içeceğiz, daha da fakirleşeceğiz ve fakat her şey gelecekte güzel olacak bu yeni deneysi ekonomik modelde.

Yazının Devamı

Son Düzlük.. Herkes sevdiğini öldürür, bu böyle biline..

Biz demediğimiz sürece döviz yükselmez diyen seçkin zümrenin akademisyenleri ve yorumcuları doların 12 TL'yi taban bellemesi sonucu şoktalar. Daha önceki yazılarımda döviz için mevcut politikaların ve güvensizlik ortamının devamı halinde limitin gökyüzü olduğunu ifade ettiğimde bana bir çokları gülmüştü. Gözleriniz iktisatçı ekonomist görsün beyler. Ekonominin arka sokaklarını bilmeden şatolarda gökdelenlerde uçurmak kaçırmak kolay. Öngörüler şüphesiz tutmayabilir adı üzerine öngörü, fakat öngörüler gerçeklerden bu kadar kopuk olamaz.

Toplumda artık yeni yeni şeyler konuşulmaya başlandı. MGK bildirisiyle devlet de resmen ekonomiye dahil oldu. Aslında ortada devlet kararı falan yok. MGK kararları eskiden devlet kararı görülürdü fakat köprünün altından çok su aktı. Şu anda halkın gözünde hükümetle devlet birleşmiş ve eskinin saygın kurumu ve üyelerinin toplum nezdinde eski saygınlıkları yok. Herkes sevdiğini öldürür, bu böyle biline..

MB başkanı geçenlerde banka temsilcileriyle görüştü. Bankaların döviz almak isteyen müşterilerini ikna edip alımdan vazgeçirmelerini tavsiye etti. Umarım bu tür tavsiyeler vatandaşın ürküp dolarlarını bankadan yastık altına çekmesine neden olmaz. Bankalarımız hala güçlü konumda kim ne derse desin. Bankalara güvenmeliyiz. Bankalar göz bebeği kurumlarımız onları yıpratmayalım. Bence asıl vatandaşın korktuğu günün birinde devletin serbest piyasa uygulamalarından vazgeçip kapalı ekonomiye geçiş yapıp kurları sabitleyebileceği endişesi. Şahsen ben bu endişenin de yersiz olduğunu düşünüyorum. Kapalı ekonomiye geçiş ülke için başka yatay ya da dikey evrene geçiş demek ki; zaten o zaman hiçbirimizin yapacağı bir şey yok.

Yazının Devamı

FOS.

Türkiye'de fiyatlar $ ve € bazında açık ekonomilerdeki fiyatlara yaklaşıyor. (Konut, kira, mal ve hizmetler, vs.) Ücretler ve kazançlar sadece $ ve € bazında değil, enflasyon bazında da yerinde saydığı ve gerilediği için hızla yoksullaşıyoruz. Türkiye'de yoksulluğun eskiden tüp kuyrukları zamanında iddia edildiği kadar olmadığını ifade ettiğimde çok tepki geliyor, çıkar telefonunu diyen "Akp'li dayı" muamelesi görüyorum bazı muhafazakar çevrelerde. Çok daha kötüsünün gelmekte olduğunu ifade etmeye çalışıyordum aslında.

Türkiye'de asgari ücret, daha yakın bir tarihe kadar € bazında yükseliyordu. Asgari ücret 15 sene içinde 150 € seviyesinden 2016'daki 515 € zirvesine gelirken üç katta fazla yükselmişti. Sorun, asgari ücretin seviyesinde değil, bu artışın gerisindeki ekonomik dinamiklerdeydi. Türkiye 15 sene boyunca borçlandı, parası bittikçe evdeki televizyonu, mobilyayı, halıyı, en sonunda da anasının kolundaki bilezikleri satan hayırsız evlat gibi yaşadı. Varlıklar elden çıkartıldı, sosyal devlet tasfiye edildi. Sahte cennet en sonunda bitecekti, bitti. Türkiye kapalı bir ekonomi olmadığı gibi, son 10-15 sene içinde dışarıdan devasa boyutlarda göçmen/mülteci alan bir ülke. Dolayısıyla fiyatların bugünkü genel seviyesinin yüksek olduğunu düşünmüyorum. Daha da yükseleceğini tahmin ediyorum. Muhtemelen bolluk ve çeşitlilik de bitti.

Bence döviz kurları bu seviyelere tırmanmak zorunda değildi. Doların 2018'de 3,5 civarından 7'ye, 2021'de 7'den 13'e sıçraması kaçınılmaz değildi. Şu anda pekala 1$, 4,5-5 TL civarında olabilirdi. Ancak Türkiye sanki göz göre göre gelen felaketi hiç bir şey yapmadan seyretti. Tamam yönetim sistemi sorunluydu, kadrolar evet-efendimci ve liyakatsizdi, fahiş hatalar yapıldı, akla, sağduyuya, ekonomi bilimine meydan okundu, ama TR dün kurulmuş dandik bir ülke değil ki. imparatorluk mirasçısı, 150 yıl aydınlanma, 100 yıl cumhuriyet geçmişi olan bir ülke.

Yazının Devamı

Sarmal ve tehlikeye atılan gelecek..

Türkiye çok yanlış bir yola girdi. Uygulanan para politikasının çok hatalı olduğunu görmek için derin analizlere gerek yok. Ekonomi ders kitaplarının "yapma" dediği şeyi yapıp ders kitaplarını doğru çıkarıyoruz.

Erdoğan’ın görüşleri çok sıra dışı. Fakat Bahçeli makro teoriye nispeten uygun konuşuyor. Ondan anladığım: "Yüksek faiz talebi ve ekonomiyi daraltacak. Bunu istemiyoruz. Enflasyonla mücadeleyi talebi daraltarak değil arzı arttırarak yapacağız."

Kulağa güzel geliyor fakat.

Yazının Devamı

Nasın buyruğu ve kısır döngü..

Ayın sonunu bekleyen sabit gelirli, dar gelirli ve emekliler, gübre fiyatlarıyla yüzleşmekten korkan çiftçiler ve artan fiyatları etiketlere yansıtmak zorunda olan bu nedenle iş yapamayan esnaf son faiz düşüşü ve hükümet kanadından gelen din soslu spekülatif açıklamalarla uçuşa geçen döviz fiyatları neticesinde artık iki büklüm olmuş çaresizce kurtarıcısını, mesihini bekler hale gelmiştir. 23 Kasım 2021 saat 11:56 itibarıyla 12 TL yi geçip 13 e merdiven dayamış doların ucu açık şekilde daha da yükselebilme ihtimali, çift para birimli ve iğneden ipliğe dolar bazlı maliyete sahip sanayimizi ciddi anlamda etkileyip nihai olarak tüketici fiyatları olan enflasyonu körükleyecek ve enflasyon devalüasyon kısır döngüsüne girmiş bulunmakta olan ekonomimizde bu döngünün iyice ivme kazanmasına neden olacaktır.

Düşük faizle amaçlanan daha çok ihracat, az ithalat, cari fazla verilmesi ve düşük faizle gelecek olan yatırım istihdam olanaklarının artmasıydı. Faizleri düşünce değer kaybedince ihracat artacak, ucuz kredi vereceksin, para basacaksın ve bu sayede bir süre sonra işler yoluna girip döviz fazlamız olacak ve döviz fiyatları bir süre sonra istikrar kazanıp ve belki düşecek. Burada eğer kur istikrarı hedefleniyorsa en az 2-3 yıl cari fazla vermek gerekiyor. Bu acı ilacı içmeye devam etmek kolay değil. Tabii bir de acı ilacı neden hep millet içiyor devleti yönetenler hiç israf ve gösterişten taviz vermiyorlar.

Devleti yönetenler neden hiç acı ilaç içmiyor, bunun sorgulanması lazım. Ömer’in Ali’nin yolunu benimsediğini iddia edenlerin Kuran’ın buyruğu diğer adıyla nası gerekçe gösterip faizleri indirmeye devam edeceğini söyleyenlerin Kuran’ın ehliyet, liyakat, yolsuzluk ve kul hakkı konusundaki nas emirlerine ve ayet hükümlerine de aynı özeni göstermesini dört gözle bekliyor millet. Bu arada not olarak şunu da ifade etmek lazım: Daha önce dinde reform konuşulurken muhafazakar camiada enflasyon oranında faizin Kuran da geçen riba ya da faizle çelişmeyeceğine dair kanaatin ve ifadelerin olduğunu hatırlatalım.

Yazının Devamı