Sivri Dil

Sivri Dil

Umut iyidir ama bir yöntem değildir.

Bilindik öyküdür… Sadrazam ölürken kendinden sonra gelecek sadrazama 3 mektup bırakmış. Sıkışmadan bu mektupları sakın açma ve açarken sırasıyla aç diye uyarıda bulunmuş. Gel zaman git zaman sadrazam iyice sıkışınca aklına önceki sadrazamın bıraktığı mektuplar gelmiş.

Hemen 1’inci mektubu açmış; “Yapamayacak olsan bile sürekli vaatte bulun.” Sadrazam uçuk kaçık da olsa vaatleri sıralamaya başlar. Ancak bir müddet sonra halkın homurtusu yine yükselince bu defa 2’nci mektubu açar. Onun içinde de “Geçmiş yönetimleri durmadan suçla” diye yazar.

Bir müddette geçmiş yönetimleri suçlayarak geçirir zamanını... Sadrazam tekrar sıkışmaya ve halk homurtusunu artırmaya başlayınca 3’ncü mektubu açar. Son mektupta “Senden sonra gelecek kişi için üç mektup da sen hazırla” diye yazmaktadır. Bizde de mektuplar, paket misali işliyor. Son mektuba az kalmış gibi..

Yazının Devamı

Başka ülkede yaşama hayali..

Başka ülkede yaşama hayali, bu ülkeleri görmeden yaşatılıyor. Türkiye'de sadece 8 milyon kişinin pasaportu var; bunların da önemli bir kısmı Hac ziyareti için alınmış pasaportlar. Pasaport sahibi Z oranı muhtemelen %3-5 bile değil. Z'ler dünyayı görmedikleri için bilmiyorlar. "Yurtdışı" onlar için dizilerden, filmlerden gördükleri, internetten kırık dökük takip ettikleri bilinmeyen diyarlardan ibaret. Eğitim sistemi onlara dış dünyayı epeyce çarpıtılmış ve saptırılmış biçimde anlatıyor. Yerli diziler benzer şekilde, dünyanın "Türk'e düşman", kin ve nefret duyguları içindeki canavarlarla dolu olduğu, dünyada herkesin kafa kafaya verip bizim kötülüğümüze kafa yorduğu, bize karşı "şer ittifakları kurduğu" palavralarına dayanıyor.

Böyle yetişen insanlara yıllar boyunca dünyanın en güzel coğrafyasında yaşadığımız, etinden, sütüne, yemişinden tabiatına, cennet vatanın dünyada eşi benzeri olmadığı, İstanbul'un dünyanın en güzel şehri olduğu, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizi herkesin kıskandığı anlatıldı. Ülkenin yarısının hızla çölleşmekte olduğu, ovalarının çoraklaştığı, nehirlerinin kuruduğu, ormanlarının hızla yok olduğu, Marmara'nın bir ölü denize dönüşmekte olduğu, İstanbul'un beton yığınlarıyla dünyanın en çirkin şehirlerinden biri olduğu anlatılmadı.

Z'ler ister Avrupa'ya, ister Asya'ya gitsinler, orada insanların burada bizim yediklerimizden çok daha taze, doğal ve iyi yiyecekler yediklerini, doğal çevrelerini ve tarih miraslarını gözbebekleri gibi koruduklarını, trafik ve hava kirliliği sorununu önemli ölçüde çözdüklerini, Bırakalım fiziksel saldırıyı, kötü söz söylemenin, fiziksel görünümle, konuşma biçimiyle alay etmenin, birine ters bakmanın, yürürken önüne çıkmanın bile ayıp ve etik dışı kabul edildiğini, kamu malına göz dikmenin, vergi kaçırmanın hinliğin, cinliğin, kurnazlığın dışlandığını, Trafik kurallarına uymamanın, kamusal alanda ölçüsüz davranmanın sevilmediğini, hatta cezalandırıldığını görecekler. Kentlerin müzelerine, parklarına, tarihi binalarına, anıtlarına, sanata, kültüre, mutfağına, yerel içkisine sahip çıktığını, birbirleriyle yarıştığını görecekler.

Yazının Devamı

Vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz safsatası..

Vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz sloganı 90'lı yılların lafı. Bu 30 sene öncesinin tekerlemesini tekrar edip durmak yerine enflasyonu düşürmek nedense kimsenin aklına gelmiyor. Enflasyon sanki default yani olması gereken bir şey gibi algılanıyor. Enflasyon olması gereken bir şey değil. Tamamen parasal bir olgu. Yani yanlış para politikasının ürünü. Üretim olarak karşılığı olmayan paranın basılıp halka ulufe olarak dağıtılmasının bir sonucu. Bu yanlışta ısrar etmenin sebebi nedir?

İnsanların cebine para basıp dağıtmak psikolojik olarak geçici bir rahatlama sağlamasının ötesinde tamamen anlamsız bir uygulama. O halde neden bu devam ediyor? Halk enflasyonu sevdiği için olmasın? Sahip olduğu hurda otomobilin ve oturduğu eski evinin değerinin artmasını garip karşılamayan halk elektrik, doğalgaz ve akaryakıt fiyatı alıp başını gidince feryat ediyor. Bunlar timsah gözyaşları.. Hiçkimse üretmek, alın teri dökmek istemiyor. Sonuç bu.. Herkes zenginleşirken veya zenginleştiğini sanarken iyi ama elektrik doğalgaz faturası önüne konduğunda kötü oluyor enflasyon. Enflasyon olmasaydı emlak taşıt balonu nasıl şişerdi?

Bir fıkranın düşündürdükleri:

Yazının Devamı

Korona sonrası tekno-turbo feodalizme son süratle giden dünya..

Kitleler virüse odaklanıp sağlığı için endişe ederken... Sadece yaşam tarzımız kökten değişime zorlanmakla kalmadı... Aynı zamanda muazzam bir global servet transferi gerçekleşti. Şunu çok yazılıp çizildiği için biliyoruz... Dünyanın en zengin on insanı sadece 2021'de servetlerine 402 milyar dolar daha ekledi... Yani tekno-turbo feodalizme doğru açılan yol iyice pekişti.

Fakat her ülkenin kendi içinde de zenginlerin daha zenginleştiğini unutmamalıyız, servet transferlerinin gerçekleştiğini gözden kaçırmamalıyız. 2021'i geçtim... Daha 2020 biterken (Credit Suisse'e göre) zenginler arasına 5 milyon yeni zengin katıldı. E hani pandemi sınıf ayırmadan herkesi vurmuştu? Hani bütün dünya yere serilmiş, sermaye düzeni her yanından ağır darbe almıştı? Masal!

Paris merkezli World Inequality Lab, her yıl Dünya Eşitsizlik Raporu'nu açıklıyor. 2022 raporunu da açıklandı. Rapordaki eşitsizlik, gelir ve servet dağılımında eşitsizliği ifade ediyor.

Yazının Devamı

Herkes elektriğe mahkum, vur abalıya!

Elektrik dağıtım ve üretim şirketleri döviz kredisi alarak yaptıkları özelleştirme bedelleri ve yatırım bedellerini halka yıkmak istiyorlar. Dağıtım şirketleri dağıtım hatlarını yenileme, ek yatırımları da faturaya dağıtım bedeli olarak yansıtıyor. Tüm bunlardan arta kalan öyle az gibi gözükse de 85 milyonluk ülke milyarlarca TL (eski parayla katrilyarlarca) elektrik fatura bedeli düşününce kılçıksız % 5. Süper iş değil mi? Kredin devlet bankaları ve dış kaynaklı döviz. Bir kısmı hibe.

Şimdi geleceği öngöremediğin için aldığın döviz kredisi zararını da halk kapatsın ha. Buna çanak tutup bunu sağlayan devlete yazıklar olsun. Dağıtım, üretim özel şirketlerde, baksınlar başlarının çaresine. Ben mi dedim gidin dövizli kredi kullanın, hedge nerede? yapılan yatırımların %80'i hatalı. Zarar ediyorlarsa işi kamuya geri versinler, elektrik kWh fiyatı 70-80 krş.'a düşer.

Herkes elektriğe mahkum, vur abalıya! Böyle bir şey olabilir mi?

Yazının Devamı

Kırkımdan sonra..

Bu yaştan, kırkımdan sonra böyle bir çukurda yaşamaya rıza göstermem. Son yıllarda adına seçim denen müsamerelerin, rıza yaratmak dışında hiçbir sonuç vermediğini düşündüğüm ve bu müsamerelerin bir parçası olmamak için oy vermeyi düşünmüyordum. İlaveten demokratik seçimler, eşitler arasındaki yarıştır. Demokratik olmayan seçimler iyi sonuç doğurmaz. Son gelişmeler (hangisini sayayım; gözlerinde ışıltı olanları mı, çocukların siyasete alet edilmesini mi?

Ekrem Başkana yapılan zulüm ve hürmetsizliği mi, hukuksuzca uygulamaları mı) artık bambaşka bir aşamaya geldiğimizi gösteriyor. Bu artık siyasal programlar, ideolojiler, yönetim veya sistem meseleleri değil. İnsanlığımıza, ahlaka, vicdana, toplum olarak bir arada yaşama/yaşamama, beraber yaşayacaksak neye göre yaşayacağımıza dair bir şey. Çok açık ve net yazıyorum: Eğer Türkiye toplumu şu şekilde kurulan ilişkiler temelinde yaşamaya rıza gösteriyorsa, bu ülkeyle, bu toplumla maddi/manevi bütün bağlarımı kopartmakta bir an bile tereddüt etmem. 2022'de erken, ya da 2023'te genel seçimin benim için anlamı budur.

Rant, katma değer yaratmayan gelir büyümesidir. Rantlarla büyüme, kas geliştirmeden kilo almaya benzer. Ölçülen hacim artmıştır ama bünye güçsüzdür, kırılgandır. Akp rejiminin 20 senedir yürüttüğü tiyatro rant rejimidir ve artık deniz bitmiştir. Yapısal çöküşle birlikte hızla Venezuela olma yolunda ilerlemekteyiz ülke olarak. Yine de Allah’tan ümit kesilmez. “Nil Desperandum/ Asla umutsuzluğa kapılmayın.”

Yazının Devamı

Ekrem İmamoğlu Cumhuriyetin yüzüncü yılında Cumhurbaşkanı olacak..

Cumhuriyet tarihi boyunca böyle bir KRİZ görmedi bu halk.

Buna, tüp kuyrukları olan dönemler de dahil.

SİYASİ sonuçları olacak. Ve bu sonuçlar uzun sürecek.

Yazının Devamı

Bu akşam da git balıkçıya Başkan İmamoğlu, canın sağ olsun...

1 saat değil, 2 saat mola ver. Bu akşam da git yemeğe. Balık keyfi yapıyor diye saçmalayana da laf yetiştirerek zaman kaybetme. Trole filan takılma. Başarılı bir belediye başkanısın ve biz senden razıyız. Başarı olarak neleri görüyorsunuz samimiyetle soruyorum: Siz insanlar "yahu bu Ekrem İmamoğlu'na oy attık, ama keşke atmasaydık, Ak Parti dönemi ne kadar güzelmiş" filan mı diyor zannediyorsunuz?

Bence daha önce AKP karşıtlarının düştüğü hataya şu anda AKP'liler düşüyor. Zannediyorlar ki bu gelip geçici bir hevestir. Böyle bir iki kumpas, kara propaganda, karşıt kampanya, gazete manşeti, insanlar geri adım atar, vaz geçer. Tercih değiştirir. Benim gördüğüm şudur: Ekrem İmamoğlu da, Mansur Yavaş da çok fahiş bir hata yapmadıkça, önümüzdeki beş-on sene içinde girdikleri her seçimi kazanırlar. Bu, onların şahıslarıyla ilgili bir durum da değil. Mesela Muharrem İnce o geceki fahiş hatayı yapmasaydı, o da potada olurdu.

Dünya değişti. Bir nesil gitti/gidiyor, bambaşka bir nesil geliyor. İnsanlar bir şeyleri yaşadı/yaşıyor. Bir dönem kapanıyor ve öncekinden çok farklı bir dönem açılıyor. Beklentiler başka, hayaller başka, kaygılar başka. Engellemeye, yasaklamaya, çelme takmaya çalışmak, cezalandırmak, ne bileyim lokantada balık yemiş, hatta yemek yerken bir bardak da bira içmiş. "Balık keyfi" yapmış. Hiç bir etkisi olmaz. 65 yaşını aşmış, beyni sulanmış bir iki hacı amcanın aklını çeler, o kadar. Trend değişmez.

Yazının Devamı

ABD Fed 2022 Mart ayında gemileri yakar mı!

Eğer gerçekten daha önceki açıkladıkları kararları bu toplantıda da tekrarlayıp, yineleyip Şubat, Mart gibi hayata geçirilirse ve bilanço daraltmaya giderlerse faiz artırımının yanında dünyadaki borsalar ve Türkiye’deki borsalarda düzenleme gelir. Yani dolar endeksi çok ciddi anlamda yükselir. O halde Dolar TL, 20-30 gibi çok iyi rakamlara gelir. O nedenle ben kararı yenileyerek faiz artırıp bilanço daraltmaya başlayacakların ama vaat ettikleri kadar sertlikte hala uygulayıp uygulayamayacaklarından emin değilim.

Tabii sözlerini bu defa uygulamazlarsa Amerika FED'in Merkez Bankası olarak dünyadaki hiçbir itibari kalmaz. Zaten 2009 ve 2020 krizlerindeki parasal genişlemeden dolayı bilanço bir eksi faizden dolayı, negatif eksi faiz özellikle reel faiz olarak ciddi anlamda itibar kaybettiler. Eğer bir defa daha itibar kaybetmeyi göze alırsa bu da ayrı bir finansal krizi ya da finansal buhranı tetikleyebilir. O nedenle ilk başta uygulamaya çalışacaklar muhtemelen. Biden'da uygulamalarını isteyecektir.

Benim gördüğüm piyasa hala FED'in uygulayacağım dediği politikaları en azından 2022 ve 2023’te çizdiği para rotasını Tempra iki bilanço daraltmayı ve faiz artırımını ve enflasyonla mücadelesini bence umursamıyor ve uygulayamayacağını düşünüyor.

Yazının Devamı

Enflasyon..

Türkiye’de de şu anda 1 nolu sorun enflasyon. Enflasyon tek haneli rakamlara düşmeden hiçkimse önünü görüp yatırım yapamaz. Yatırım olmadan da işsizlik azalmaz ve reel gelir asla artmaz. Dolayısıyla muhalefet enflasyonu düşürmek için ne yapmayı planlıyor somut bir şekilde ortaya koymalı.

Türkiye’de de şu anda 1 nolu sorun enflasyon. Enflasyon tek haneli rakamlara düşmeden hiçkimse önünü görüp yatırım yapamaz. Yatırım olmadan da işsizlik azalmaz ve reel gelir asla artmaz. Dolayısıyla muhalefet enflasyonu düşürmek için ne yapmayı planlıyor somut bir şekilde ortaya koymalı.

Enflasyon yüksek olarak kaldığı müddetçe hiçkimse özel sektör istihdamında artış beklemesin. İşsizlik devlete daha fazla personel alınarak çözülürse enflasyon daha da yükselir. 90'lı yıllarda olduğu gibi kalıcı enflasyon oluşur. O süreç 2001 kriziyle son buldu.

Yazının Devamı

DOKTOR ve hemşire arkadaşlar, SİLAHLANIN. Başka türlü bu ÇOMARLARIN hakkından gelinmez..

Ülkede adam dövmenin doğru düzgün cezai yaptırımı olmayınca, DOKTORLAR dahi darbediliyor.

HUKUKSUZLUK hakim olunca, 30'una kadar okuyan adamları, CAHİLLER dövüyor.

CAHİLİN, eğitimliyi dövdüğü bir düzende, Dolar tabii 14 TL olur, tabii aç kalırsınız...

Yazının Devamı

Batıyı Görüp Yüzün Öte Dönderme..

"Batı merkezli tarih anlayışı" ya da odağı biraz daha daraltmak gerekirse "Avrupa merkezli tarih anlayışı" çok tartışılıyor ve ciddi itirazlarla karşılaşıyor. İtirazların haklı gerekçeleri var, ancak bu itirazlar bir gerçeği değiştirmiyor: 15. yüzyıldan başlayarak Avrupa'da büyük değişimler oldu ve bu değişimler dünya tarihinin akışını değiştirdi. Neydi bu değişimler: Rönesans, Reform, Aydınlanma.

Rönesans bir sanat akımı olarak başladı, ancak toplumların içinde yaşadıkları dünya ve evrene bakışını değiştirdi. Reform, katolik kilisesine itirazla başladı, dünya ve evren algısındaki değişimi hızlandırdığı gibi, aynı zamanda yeni bir ahlak anlayışı yarattı. Sadece olay nedenselliği değil, iktidar da gökten yeryüzüne inmeye başladı. "Seküler Çağa" giden yol açıldı. Aydınlanma, akıl çağı (age of reason) olarak da biliniyor. Dünyaya ve evrene bakış, dinsel hikayelerden, dogmalardan, mitlerden sıyrıldı, bilimsel akla dayanmaya başladı. Aydınlanma çağı 17 ila 18. yüzyıla tarihlense de, 19. hatta 20. yüzyıla kadar uzanan bir tarihçesi var.

Bu zihinsel dönüşüm, çok ağırlıklı olarak Avrupa'da yaşandığı için, Batı merkezli tarih yazımına da yol açtı. Ancak değişim/dönüşüm sadece zihinlerle sınırlı kalmadı. Aynı zamanda Sanayi Devrimi denen olağanüstü bir değişim yaşandı ve bu devrim dünyayı kökten değiştirdi. Sanayi Devriminin pek çok sonucu oldu. Dünya yeni bir üretim/tüketim paradigmasıyla tanıştı. Sermaye ve kapitalizm dünyaya egemen olmaya başladı. Kırsal nüfus kentlerde toplandı. Büyük aile dağıldı, çekirdek aile yükseldi. Amerika ve Fransa'daki devrimlerle yeni fikirler doğru.

Yazının Devamı

Muhalefetin Ufku..

Kemal Kılıçdaroğlu: “İktidar olduğumuzda; Çalışır veya çalışmaz her ailenin geliri asgari ücret olacak. Hiç maaşı olmayanlara da asgari ücret kadar devlet tamamlayacak. Ev kadınlarına sigorta yapılıp, devlet maaş bağlayacak.”

Herkes tabanda birleşecek; kaçış yok demekki. Popülizm tamam da bu kadar suyu çıkartılmaz. Köylerde, kasabalarda sosyal yardım ve transfer gelirleri (yaşlılık, özürlü maaşı, ev hanımı maaşı, bakım parası, vs vs vs) ülkenin çalışan ve üretenlerine monte edilen bir boru hattı vasıtasıyla enjekte edilmeye devam edecek anlaşılan; 1 tık yetmez 2 tık fazlasıyla ben veririm kolaycılığına bakar mısın? Ülkenin gençleri ülkeyi terketmesin ne yapsın? Muhalafetin vizyonuna bak. Vizyonunuz batsın..

Muhalefetin ufku bu kadar yüce olunca insan eldekileri hint kumaşına sarıp özenle saklayası geliyor. Eldeki 1 daldaki 2 den iyidir modu loading..

Yazının Devamı

Vasatlar rejimi ve taş devrine doğru giden güzel ve yalnız ülkem..

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, ''Gençlerimizi anlamak ve kendileri açısından hiç de kolay olmayan bu yolu neden tercih ettikleri üzerinde etraflıca düşünmek gerekiyor'' demiş.

Bahsettiği son dönemde iyiden iyiye yaygınlaşan beyin göçü. Bugün Hürriyet gazetesinin sürmanşetinde “Diyabet hastalığına karşı insülin dışında şeker düzenleyici yeni hormon keşfeden Gencer Sancar adlı ODTÜ Moleküler Genetik Mezunu” bir bilim insanının haberi vardı. Bu hormon insülin hormonu gibi sürekli günlük alınmıyacak, tek seferde en az 1 hafta 10 gün arası kan şekerini düşük tutacak bir hormonmuş klinik çalışmalara göre. Mucizevi bu buluşun sahibi bir Türk. Bir Türk mucizesi var ortada. Peki bu güzide gencimiz nerede geliştirmiş bu hormonu ya da ilacı! Amerika Birleşik Devletleri. Şaşırdık mı! Hayır.. Allahtan gitmiş ABD ye Türkiye de kalsa yaşatmazlardı bu insanı ne buluşu. Araştırma görevlisi bile olamazdı bir üniversitede torpilli rektör dekan ve siyasetçi yakınlarını geçip. Rezilliğe bakar mısın? Böylesi yüce değerlerini dışarıya kaptıran ülkeden bir cacık olur mu? Kesinlikle olmaz.

Sayın Koç üzerinde düşünmeye devam etsin de bizim özel sektör patronlarına diyeceğimiz bir kaç kelam var. Biz de düşünüyoruz beyin göçünün nedenleri üzerine neticede.

Yazının Devamı

Emekli milletvekilleri maaşları ve kendiliğinden çözülen trafik sıkışıklığı sorunu..

Ak Parti grup başkanvekililerinden bir büyüğümüz "Bütün emekliler yılbaşı ve yıl sonundaki enflasyon farklarından faydalanırken sadece milletvekilleri bu farktan faydalanamıyor" diyerek, milletvekili emeklilerinin maaşlarından yakındı. Elitaş, Parlamenterler Birliği'nin bu konuyu tüm partilerle görüştüğüne vurgu yaparak, "Milletvekili emekli maaşları 6'ncı, 7'nci sıradayken, şu anda 12, 13'üncü sıraya gelmişler. Emekli milletvekilleri, 'Vali ile bizim aramızda 2021 yılında 3 bin lira fark varken, 2022 sonunda vali bizi geçiyor' dediler. Dolayısıyla bütün partilerle görüşmüşler.

Parlamenter Birliği bize de geldi. Biz de dedik ki 'Hak kaybı var. 13 milyon emekli bundan faydalanıyor. Sadece 2 bin milletvekili emeklisi yararlanamıyor. Bütün siyasi partiler ortak önerge verirse, biz de buna katılırız' dedik" ifadelerini kullandı. Elitaş, şu anda emekli milletvekili maaşının 2021 sonu itibarıyla 16 bin lira civarında olduğunu hatırlatarak, "Bütün emekliler yılbaşı ve yıl sonundaki enflasyon farklarından faydalanırken sadece milletvekilleri bu farktan faydalanamıyor. Parlamenterler Birliği de, 'milletvekillerine uygulanmaması haksızlık' diye ifade ettiler. Biz de 'görüşün, diğer siyasi partiler buna olumlu derlerse, ortak önerge vermeye razı olurlarsa biz üzerimize düşeni yaparız' dedik" diye konuştu.

Allah gözünün doyursun demek lazım en başta. 16 bin TL emekli maaşı yetmiyormuş. Standartları korumalılarmış. Bu ülkede devletten bir koltuk kapan ya da devlete öyle ya da böyle kapak atan herkes milletin üzerine ölene dek yük oluyor. Başka da bir işe yaradıkları yok. Sömürdükleri götürdükleri de cabası..

Yazının Devamı

Göçmen Kuşu

İnsanlar kuş sürüleri gibidir, sadece hayatlarını boğulmadan sürdürebilecekleri iklimlere göç ederler.

Dünyanın Batı/Doğu diye ikiye ayrıldığı dönemleri yaşamayanlar, artık nüfusun çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. O dönemde Doğu/Batı coğrafi kimliğe dayalı kültürel pozisyonu değil, kapitalist ve sosyalist dünyayı simgeliyordu. İkisinin arasındaki rekabete Soğuk Savaş deniyordu. 1990'larda sosyalist blok çözüldü, Soğuk Savaş sona erdi. Önce bir küreselleşme dönemi yaşadık, ardından kapitalizm dünyada tek egemen sistem oldu. Rakibi SSCB dağılınca ABD tek süper güç kaldı, ancak dünyada tek egemen sistem kalsa da, yeni bir kavram gündeme geldi: Kuzey/Güney.

Türkiye'de düşünce hayatı yeni döneme uyum sağlayamadı. Kuzey/Güney bizim entelektüel dünyamızda karşılık bulamadı. Biz Doğu/Batı kavramları içinde düşünmeye/davranmaya devam ettik. Demode "Batı emperyalizmi" kavramı, gelişmiş dünyadan bahsederken Batı'dan dem vurmak o döneme ait. Hal böyle olunca, ABD ile Almanya, İskandinavya ile Brezilya, Kanada ile Güney Kore, Meksika ile Japonya, çerçeveyi biraz daha genişletirsek Suudi Arabistan, Tayland, Singapur, Arjantin... Bu ülkelerin tamamı aynı sepette değerlendiriliyor. Çünkü hepsi kapitalist.

Yazının Devamı

Berlin Duvarı'nın Yıkılmasından Günümüze...

1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla başlayan, sonraki yıllarda sosyalist blokun dağılmaya başlamasıyla hızlanarak devam eden, 1991 yılında Moskova'da yaşanan gelişmeler sonucu, 30 yıl önce 25 Aralık 1991'de, son devlet başkanı Gorbaçov'un istifası ile SSCB tarihe karıştı. Tarihe kahramanlar ve hainler, zaferler ve yenilgiler, iyi ve kötü perspektifinden bakmak hatalıdır. Tarihte yaşanan her bir olay ve gelişme, daha önceki olay ve gelişmelerin sonucudur ve daha sonraki olay ve gelişmelere yol açarlar. SSCB'nin dağılması sonrası dünya nereye geldi?

30 sene sonra daha iyi anlaşılıyor ki, SSCB'nin yıkılması dünyada sadece reel sosyalizmin değil, aynı zamanda sosyal demokrasinin, Avrupa'da refah devletinin, temsili demokrasinin, çalışan sınıfların ekonomik mücadelesinin, ve "halk" kavramının da büyük hasar almasına yol açtı. Ada Avrupası'nda Tony Blair liderliğinde İşçi Partisi'nin hızla sağa çark etmesi, Thatcher'ın neo-liberal mirasını büyük bir iştahla sahiplenmesi, kara Avrupası'nda ise sosyal demokrat ve sosyalist partilerin toplumcu söylemleri terk ederek piyasacılığa yönelmesi Yugoslavyanın kanlı bir iç savaşla dağılması, Hindistan'da kalkınmacı politikaların terk edilmesi, Türkiye'de dönemin başbakanı Çiller'in deyişiyle "son sosyalist devleti yıktık" çığlıkları ile 1923 cumhuriyetinin ölümüne giden yolun açılması, Yunanistan'ı iflasa sürükleyen süreç, Demokrasiye geçiyorlar denirken Macaristan'ın, Slovakya'nın, Polonya'nın aşırı sağcı partilerin yönetiminde otoriter rejimlere yönelmesi, Venezuela'da Amerikan ablukası, Brezilya'da seçimle gelen sosyalist başkanlara kumpaslar kurularak ülkenin bir faşiste teslim edilmesi, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesinin petrol savaşlarında, dış destekli darbelerle iç savaşa sürüklenmesi, tarumar edilmesi, Irak genişliğinde bir coğrafyanın bir sene içinde barbar IŞİD tarafından teslim alınması, Pakistan'ın, Afganistan'ın ortaçağ karanlığına sürüklenmesi, Toplumların "halk" olma özelliğini yitirmesi, vahşi bir piyasa ormanında herkesin kendi canının derdine düşmesi.. Hayatların işten çıkartılma korkularıyla ve borç ödemekle geçmesi, depresyonun, kalp rahatsızlıklarının, kanserin yaygınlaşması... İklim krizinin derinleşmesi...

Meclislerin karar alma değil, üstten dikte edileni oylayarak kabul etme platformlarına dönüşmesi, büyük tekellerin, yatırım bankalarının, güçlü lobilerin, vergi vermeyen dünyanın en zenginlerinin demokrasileri itibarsızlaştırması.. Mülksüzlerin, güvencesizlerin çığ gibi büyümesi, Covid-19 adı verilen bir sağlık krizinde, kitlelerin milyonlar halinde telef olması, işsiz kalması, borç bataklığına sürüklenmesi. Dünyanın yoksullarının aşıya ulaşamaması. Zengin ülkelerde Ortaçağ cehaletinin aşı karşıtlığı görüntüsüyle kent merkezlerini işgal etmesi..

Yazının Devamı

“Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler”eşliğinde “Estonya Feribotu Sendromu”..

Modern deniz tarihinin en büyük kazası 28 Eylül 1994 yılında Baltık Denizi’nde yaşandı. 1980 yılında Almanya Mayer Werft tersanesinde inşa edilen Estonya Feribotu’nun batmasıyla 852 yolcu öldü.
137 kişi bu kazadan kurtuldu. Kıyıya yakın bir mesafede su alması nedeniyle yatarak batan feribot, sadece gemi mühendisleri tarafından değil aynı zamanda kazada ölümlerin nedeni açısından davranış psikolojisi uzmanlarınca da yıllarca incelendi.

İnsan davranış psikolojisi uzmanları bu kazada ölen 852 yolcunun neden kurtulamadıklarını araştırdı. Aileleriyle görüşüp geçmişlerini incelediler. Ölenlerin yüzde 98’inin çok iyi yüzme bildiklerini belirleyen uzmanlar son olarak kazadan kurtulanlarla görüştüler.

Ortaya çıkan sonuç şuydu: Feribot 28 Eylül’de gece saat 00.50’de sert dalgalar nedeniyle su almaya başladı. Feribota giren sular 50 santim yüksekliğe ulaştı ve feribot yan yatmaya başladı. Su miktarının artmasıyla birlikte tahliye işlemi başladı. Ancak 987 yolcudan sadece 137’si su almaya başlar başlamaz hemen feribotu terk etti. Geri kalan 852 yolcu ise, gemi kaptanının “panik yapmayın dünyanın en güçlü feribotundasınız” sözlerine kanarak su boşaltma işlemini izlediler. Saatler ilerledikçe feribot daha da yan yattı ama 852 yolcu izlemeye devam etti. Sonunda saatler 01.50’yi gösterirken tamamen yan yatarak sulara gömüldü.

Yazının Devamı

DEM: “Daha fazla döviz almayın haracınızı vereceğiz" modeli.

Açılımı Döviz Endeksli TL Mevduat. Ortada TL falan kalmadığı, tamamen dolarize ettiği için piyasayı direkt DEM demeyi tercih ettim. Çayda dem tasarrufta DEM. Ne slogan ama.

1. Bu sistemin işlemesi için gerekli en büyük değişken GÜVEN. Eğer kur sadece ekonomik temellere bağlı olarak değişirse o zaman bu yeni mevduat insanlara en azından enflasyona karşı bir koruma sağlar. Faizler de fiilen enflasyon beklentisi kadar artmış olur.

2. Fakat atılacak her rasyonel olmayan adım, sistemde döviz talebini körükleyebilir, o zaman da kurda değerlenmeyi garanti eden hazine için büyük bir yük ortaya çıkacaktır, bu durum kurda yeniden değerlenme ve bir sarmal yaratır. O yüzden ana değişken güven.

Yazının Devamı

La faute à Fidel! (Fidel'in Suçu)

Julie Gavras'ın 2006 tarihli La faute à Fidel! (Fidel'in Suçu) filmi, burjuva yaşamından vaz geçip mütevazı bir sosyalist yaşamı tercih eden Fransız bir aileyi, ailenin 9 yaşındaki kızı Anna'nın gözünden anlatır. Bu değişim Anna'nın bütün alışkanlıklarının değişmesine neden olur. Aile büyük bir evden küçük bir eve taşınır, harcamaları kısmak için evde tasarruf tedbirleri uygulanır, bakıcı kadın değişir, avukat baba Şili'ye, sosyalist başkan Allende'nin kampanyasını desteklemeye gider, anne Fransa'da kürtaj hakkını savunmak için dergide yazılar yayınlar.

Ev her gün sosyalist yoldaşlarla dolar taşar. Ancak aile çocuklarının tercihlerine demokratik bir şekilde yaklaşır. Anna'yı devam etmek istediği rahibe okuluna devam ettirir, yaz aylarında zengin dede/anneannenin büyük konağına gönderir, vs. Filmin çok etkileyici bir sahnesi vardı.

Bütün bu mücadeleler içinde 11 Eylül 1973 günü Şili'de darbe olur. General Pinochet, demokratik bir şekilde seçilmiş sosyalist başkan Salvador Allende'yi devirir. Direnen Allende katledilir. Anna'nın babası haberi radyoda dinlerken, kederli gözlerle dalar gider. Anna usulca babasının yanına gelir, elini sımsıkı tutar. Bundan sonra da son sahne gelir zaten: Anna rahibe okulundan ayrılmış, laik bir okula başlamıştır. Kızlı, erkekli çocuklar neşe içinde oyunlar oynarlar. Anna da onlara katılır. Çocuklar neşeli şarkılar söyleyerek dans eder, çığlıklar atarlar. Böyle bir umutla biter film. Anne babasını "zehirlediği için" Fidel'e kızan Anna, değişim yolunda ilk adımı atmıştır.

Yazının Devamı

FAİZE savaş açıp, KUR GARANTİLİ FAİZ vermek...

Dün gece kabine toplantısından sonra açıklanan ekonomik tedbirlerin başlıca dikkat çeken ve döviz kurunu gerileten 2 maddesi var, aslında tek maddesi var 2 gibi görünse de.

1- İhracatçıya ileriye dönük verilen kur garantisi- Sanki sabit kura geçilmiş havası veriyor.

2-Bankalardaki mevduat dövize endeksli hale getirilmeye çalışılacaktır, bu yönde teşvikler verilecektir. Kur riski devlet tarafından üstlenilecektir. En önemli tedbir açıklama buydu. Şimdi analiz edelim bu konuyu.

Yazının Devamı

YEM: Maksimalist hayallerden Çin modeline...

Malum ülke olarak YEM (yeni ekonomi modeli) açıklandı ve uygulamaya konuldu. Cari fazla vermeyi sürekli kılmaya yönelik yüksek kur düşük faiz modeline dayanan zihni temelli, Çin modeli olduğu sıkça tartışılan vatandaşı Hint fakirine dönüştürmesi kaçınılmaz olan, ana parametresi ucuz emek, düşük ithalat bol ihracat ve ülkedeki tüm sabit ve sabit olmayan değerlerin mülklerin kendi vatandaşına pahalı yabancıya ucuz hale getiren, bu şekilde sürekli döviz dolar girişini garanti altına almaya odaklanmış saçma sapan değişik bir model bu. Her ne kadar Çin modeli olarak tartışıladursun aslında ne olduğu belli değil.

Çin 40 yıldır üretim temelli modelle bu hale geldi ve Batı’dan sermaye, teknoloji ve know how aldı sürekli. Eğitimini sayısal üzerine yoğunlaştırıp yurtdışı doktoralı bir çok Çinli mühendis bürokrat yetiştirdi. Uzun yılların insan emeği anlayacağınız. 200 yıllık İç savaş ve Mao, komunizm karma model tarihinden bahsetmeye bile gerek yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan değişik tarihlerde yeni ekonomik modelle ilgili açıklamalarda bulundu. Önemli öğeleri aktaralım:

Yazının Devamı

Alınteri: Bedava peynir fare kapanında bulunur..

Aralığın ikinci haftasını aralarken zamlar tam gaz, dolar 13 üzerinde yatay bantta hareketine devam ediyor. Bu arada Ankara da fısıltı halinde dolanan bazı iddialar var döviz tevdiat hesaplarıyla ilgili. Hani MB başkanı TL yi teşvik için düzenlemeler yapacağız demişti cuma günü. 2-3 şey konuşuluyor: 1- Döviz alış satışlarında alınan vergi oranlarını artırılması; en azından alımlarda 2-100 bin doların üstüne ek gelir ya da stopaj vergisi (bence zor ama konuşuluyor; daha çok panikletir, cesaret edemezler gibi) 3-Tek seferlik varlık ya da Servet vergisi hem belli limitin üzerinde varlık ve servete mala mülke sahip olanlardan hem de belli limitin üstündeki TL - Döviz mevduat hesaplarından ( Zor ama konuşuluyor, çılgınlık olur çünkü)

Göründüğü gibi hayata geçmesi zor bu önlemlerin. Çünkü bu 3 önlem paniği daha da derinleştirir. Yine de olmaz diyemiyoruz. En azından dolar 15'i geçerse hükümet panikleyip sermaye kontrolü getirebilir. Dikkatli olmak lazım. Her zaman temkinli olunması gereken bir dönemdeyiz hem küresel hem de ülkesel olarak.

Peki merkez bankası 16 Aralıkta faizi düşürür mü? Kavcıoğlunun yabancılarla yaptığı toplantıda faiz indirimi olasılığı kalktı açıklaması faizler indirilmeyebilir diye okundu piyasa tarafından. Daha önce de ifade ettiğim gibi faizlerin inmemesi sadece dövizde biraz durulma sağlar. Faizler en az 1000 baz (10) puan artıp orada en az 1-2 yıl durmadan dövizden TL ye geçiş zor görünüyor. Aklı selimin galip gelmesini umut ederim. Ve fakat kesinlikle düşürecekler gibi. İnşallah düşürmezler ama çok yüksek olasılıkla düşürecekler. Hem de öyle böyle değil. Büyük ihtimal 300 baz (3 puan) düşürerek altın vuruşu yapacaklar eğer Katar’ dan katar katar para dolar bulurlarsa.Dediğim gibi MB başkanının son açıklamasına rağmen büyük ihtimalle düşürecekler.

Yazının Devamı

Paraşüt..

Telefonla, mesajla soru soranlara “Panik yapmayın!” Diyorum. Ardından ikinci soru geliyor; “Ne yapalım?” Ben de onlara Paraşüt adlı fıkrayı anlatıyorum.

Paraşütle atlamayı öğreten Komutan askerlere: "Arkadaşlar hiç panik yapmayın, uçaktan atladıktan sonra ilk önce paraşütün ana kolunu çekin, açılmazsa korkmayın sakin şekilde yedek paraşütün kolunu çekin, oda açılmazsa bilin ki aşağıda ambulans bekliyor olacaktır" der ve uçak havalanır. Bir iki üç derken sıra Temele gelir. Temel büyük bir heyecanla birinci kolu çeker.... paraşüt açılmaz. İkinci kolu çeker....yine açılmaz ve Temel aşağı doğru hızla süzülürken, "Allah bilir aşağıda ambulans da yoktur " der.

Umalım dünyaya hediye edeceğimiz ekonomide çığır açan son rekabetçi kur politikasını planlayanların B, C planları vardır. Hele aşağıda ambulans yoksa vay halimize.. Döviz kuru üzerinden vatandaşın Hint fakirine dönmesi modelin en önemli parametresi olan bu modelde umarım çekilen cefa gelecek kuşaklara sefa olarak geri döner. Yoksa ağanın olayındaki biz bu dışkıyı niye yedik modunda olursa vay halimize.

Yazının Devamı