Kitleler virüse odaklanıp sağlığı için endişe ederken...
Sadece yaşam tarzımız kökten değişime zorlanmakla kalmadı...
Aynı zamanda muazzam bir global servet transferi gerçekleşti.
Şunu çok yazılıp çizildiği için biliyoruz...
Dünyanın en zengin on insanı sadece 2021'de servetlerine 402 milyar dolar daha ekledi...
Yani tekno-turbo feodalizme doğru açılan yol iyice pekişti.

Fakat her ülkenin kendi içinde de zenginlerin daha zenginleştiğini unutmamalıyız, servet transferlerinin gerçekleştiğini gözden kaçırmamalıyız.
2021'i geçtim...
Daha 2020 biterken (Credit Suisse'e göre) zenginler arasına 5 milyon yeni zengin katıldı.
E hani pandemi sınıf ayırmadan herkesi vurmuştu?
Hani bütün dünya yere serilmiş, sermaye düzeni her yanından ağır darbe almıştı?
Masal!

Paris merkezli World Inequality Lab, her yıl Dünya Eşitsizlik Raporu'nu açıklıyor. 2022 raporunu da açıklandı. Rapordaki eşitsizlik, gelir ve servet dağılımında eşitsizliği ifade ediyor.

Rapora göre; dünyada en zengin yüzde 1 kesim, dünya servetinin yüzde 38'ine sahip iken, geliri düşük olan yüzde 50'lik kesim tüm servetin yüzde 2'sine sahiptir.

 Rapora göre Türkiye'de gelir ve servet eşitsizliği, son 15 yılda arttı. 
*             Türkiye'de en yoksul yüzde 50'lik kesim millî servetin yüzde 4'ünü,
*             Ortada yer alan yüzde 40, yüzde 29'unu,
*             En zengin yüzde 10 ise yüzde 67'sini elinde tutuyor.
Gelir ve servet dağılımındaki eşitsizlik için başka veriye gerek yok. Çünkü yaşayarak görüyoruz.

Cumhuriyet döneminde, gizli veya açık hiçbir iktidar; planlayarak, hesap yaparak, toplumun bir kesiminden diğer kesimine gelir ve servet transferi yapmadı. Düşünce yapısı ve siyasi tercihleri iktidarın yanında yer almayan nüfustan, kendi yandaşlarına gelir ve servet transferi hiçbir iktidarın aklına gelmedi. Zira kazanan siyasi partiler demokrasi ve teamüller gereği bir kesimin değil, Türkiye'nin iktidarı olduklarını bildiler. AKP ise, siyasi İslam'a ve AKP partizanlarına, diğer kesimlerden gerek devlet eliyle ve gerekse piyasa organizasyonları yoluyla gelir ve servet aktarılması yaptı.

AKP hükümetleri; Kamu imtiyazları yoluyla, bürokrasi yoluyla ve Kamu-Özel İşbirliği yoluyla gelir ve servet transferi yaptı. Kamu bankalarına yandaş medya oluşturmak için, dönmeyen yüksek krediler verdirdi. TOKİ'yi kullanarak yandaş müteahhitler yarattı. Özelleştirme yoluyla kamu tekellerini bazı özel sektöre devretti. Devleti de parti devleti yaptı.

Bu uygulamada hem yandaş zenginler yarattı, hem de çoğu tekel niteliğinde olduğu için yüksek fiyat ve talep garantisi uygulamak yoluyla halkı yoksullaştırdı. 
Beş altı milyon Suriyeliyi ve Afganlıyı getirerek, hem nüfus yapısını bozdu, hem de Türk vatandaşlarını işsiz bıraktı. Bu alanda en çok merak ettiğim, adında Milliyetçi olan MHP'nin bu olayı neden görmezlikten geldiğidir. 

İktidar bilerek, isteyerek yandaş zengin yarattı, zira bu yeni zenginler aynı zamanda siyasi iktidarın devamı için partiyi ve parti popülizmini finanse etmek zorundadırlar.
İşsiz ve yoksul yarattı. Sonra da onlara bütçeden, belediyelerden ya maaş bağladı veya sosyal destek adı altında para dağıtıyor. Bu yolla nüfusun bir kısmı biat etmek zorunda kaldı. Bu kesimin işi olsaydı, doğru siyasi tercih yapmaları daha yüksek ihtimaldi. Şimdi AKP'ye mecbur kaldı.

Şunu bilelim...
Bütün dünyada yerini, şeklini, normallerini kaybeden "hane halkı" oldu.
Küresel servet yerini korumakla kalmadı, birikimini daha da artırdı.
Zenginlerin daha da zenginleşmesi demek...
Yoksulların daha yoksullaşması ve uzun yıllar boyu kültürel/siyasal tampon görevi verilen orta katmanların hapı yutma vaktinin gelmesi demektir.

2030'a doğru mesela şehrin gözde yerlerinde gündelik hayat manzarası nasıl olur?
Ekonomist ve siyasetçi Varufakis'e göre şöyle...
Başımızı kaldırıp baktığımızda bir yığın tabela, marka göreceğiz ama hepsi aslında aynı kişinin şirketleri olacak.
Kafamızı kaldırıp binalardaki dairelere bakacağız, acaba kimlerindir diye...
Hem dairelerin, hem de pazarlayan emlak şirketinin sahibi de bir ya da iki kişi olacak.
Derebeyleri ile küçük beylikler arasında al gülüm ver gülüm oyunları yani...

Not 1: Yeni ortaçağ: Metaverse'de parsel satışı = cennetten toprak satışı.

Satışı eskiden kiliseler yapıyordu, şimdi şirketler. Rahiplerin yerini ceo'lar aldı. Yüzyıllar sonra satıcı değişti, alıklık baki kaldı.

(Metaverse dünyasında Türkiye’den 30 bin parsel satıldı..)

Not 2: Eagleton, arzu tatmin edilmedikçe büyür diyor. Asıl düşünülmesi gereken, tatmin olmadığı halde arzu beslemekten vazgeçmeyen insanlar. Arzulamanın kendisine bağımlı hale geldikleri için bunu mutluluğa ulaşmak için bir vasıta olarak görüyorlar. Tatmin olamayışın verdiği acıyı bir yüzleşmeye dönüştürmeden daha fazla arzulamaya, yani daha fazla mutluluğa yöneliyorlar. Yani tatminsizlik bir yıkıma ve yeniden inşaya değil aksine yeniden keyif verici bir arzuya dönüşerek içinden çıkılmaz kısır bir döngü yaratıyor. Arzulama ve tatmin olamayış arasında sıkışan ve bu döngüyü kırmak yerine sürekli olarak arzusunu kamçılayan sorunlu bir hal bu. Halbuki, tatmin olmayı mümkün kılmak ve arzuyu fanteziden ayırmak gerekiyor. Bunun için arzu nesnesini doğru belirlemek ve gerçekçi olmak gerekiyor.

Not 3: “Denirmiş/ Çalmış o kemanları ki parmakları kalmış/ Bakmış da yıllarca sanki günlerin hiç değişmeyen huyuna/ Örneğin ilkyaz buz rengi bir alanmış/ Basıp üstüne geçmiş, pespembe topukları kalmış/ Geçmiş mi yalnız, hayır, tatmış da o kalabalıkları/ Her şey öyle tamammış ki bir anlaşılması kalmış/ Biri mi tanıştırmış onu ne kendi düşüyle/ Öyle ki, kendisi gitmiş, düşüyle başbaşa kalmış.”
Edip Cansever

Not 4: Çabuk olmayan ölüyor. Kişi ya kazık atan ya da kazık yiyen olmak zorunda kalıyor; yalan söyleyen ya da yalanı yutan. Para az değil, hırsızlar çok kalabalık..

Not 5: Yenilerini alma sevdasıyla ikide bir eski giysilerini toplayıp atan insanlar bunun kendilerini ne kadar çıplak bıraktığının farkında değil!

Not 6: Mevcut para politikası ve uygulamalar aynı şekilde devam ederse; enflasyon oranının, kendi kendini besleyecek dinamikleri oluşturacağını ve yılı da “en az” %60’la kapatacağını öngörüyorum.

Ekonomi yönetimi uyarıları dikkate almıyor.
Dikkate almadığı için de, Ak Parti’nin bir sonraki seçimde başarılı olma ihtimali mucizelere kalmış durumda.

Böyle giderse, Ak Parti ekonomiyi bir enkaza çevirerek iktidardan ayrılıp gidecek.

Not 7: Ekonomide temel kural dengedir. Eksi 22,75 reel faizde bu dengeyi sağlamak imkânı yoktur. Devlet ve bankaların eksi reel faiz vermesi, tasarruf sahibinden eksi reel faiz yoluyla gelir transferidir.
Merkez Bankası'ndan, yüzde 14 faizle kaynak kullanan bankalar; ihtiyaç kredisinden ortalama yüzde 31,50 ve ticari kredilerden ortalama yüzde 22,58 faiz alıyor.
Bu durumda ekonominin canlanması ve yatırımların artması gerekiyor. Ama önce de söylediğim gibi, siyasi iktidar hukuki ve demokratik altyapıyı bozdu. Mülkiyet güvencesi zedelendi. Hükümete güven dip yaptı. Yerli ve yabancı, yatırım yapmıyor.