"Dertli isen derdini dertsize açma
Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar." 
(Reyhani)

Düçar olduğunuz derdinize çare aramak için kapısını çaldığınız makam ve mevki sahipleri, etki ve yetki sahipleri, sizde olan dertlerin zerresini yaşamamışsa, yaşamıyorsa, zaten, günümüzde bolca örneklerine rastladığımız gibi sizi dinler gibi yapar aslında dinlemez, anlar gibi yapar aslında anlamaz ve algılayamaz.

Katkılarıyla, el kaldırmasıyla size takdir ettikleri maaşın, elli katını, yetmiş katını alan bir vekil, bir bakan ya da hiç bir şeye bakmayan makam sahibi, sizin ıstırabınızı dinler mi, dinlese de anlar mı?

Yine, nice hikmetli sözlerin sahibi olan Âşık Sümmani şaşmaz ölçüsünü nakış nakış işlemiş:
"Her ne ister isen iste Allah'tan
Derden deva sanma kul kapısını."

Kardeşlerinin hasedine ve fesadına kurban edilmek istenen Hz. Yusuf'un babası Yakup peygamberin dediği gibi demek lazım, derde kedere, eleme ıstıraba, ayrılığa ve hasrete sebep olanları en Yüce makama havale etmek lazım:
"Onlardan yüzünü çevirip öte tarafa dönerek ufuklara seslendi: 'Ya esafâ alâ Yusuf! Nerdesin Yusuf! Nerdesin Yusuf!' Yusuf diye diye, üzüntüsünden gözlerine ak düştü. Yaptıklarından dolayı oğullarına duyduğu kızgınlığını da belirtmiyor, öfkesini yenmeye çalışıyordu."

"Oğulları şöyle dediler: Ömrün geçti gitti, hâlâ Yusuf'u dilinden düşürmüyorsun. Vallahi 'Yusuf!' diye diye kederden eriyeceksin veya büsbütün ölüp gideceksin"
"Ben" dedi, "sıkıntımı, keder ve hüznümü sadece Allah'a arz ediyorum. Hem sizin bilemediğiniz birçok şeyi Allah tarafından vahiy yolu ile biliyorum."(Yusuf: 84-86) 

Hiç şüphesiz cümle dertlerimize derman olan Ramazan ayında Rabbim bizi sabreden ve salih amel işleyenlerden eylesin.

Son söz: "İyilik (ve hayır), yüzlerinizi doğuya ya da batıya doğru çevirme değildir. Asıl iyilik; Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden, sevdiği malını Allah'ı hoşnud etmek için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunup hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren, namazı hakkıyla ifa edip zekâtı veren, sözleştiği zaman sözlerinde duran, hele hele sıkıntı ve hastalık hallerinde, savaşın şiddetleri esnasında sabreden kimselerin davranışlarıdır. İşte onlardır imanlarında samimi olanlar ve işte onlardır Allah'ı sayıp günahlardan korunan takvalılar!" (Bakara:177)

Aforizma: Cebinde parası olmayan adamın testesteronu olmaz.

Hatırlatma: Rüşvet zehirli bir ilaç gibi, az olduğu takdirde toplumun bünyesine iyi gelir ama çoğu zararlıdır.

Not 1: Dünya birbirini arayan ruhlarla dolu. İki satır konuşabileceğimiz, gülüşün ve hüznün kıvrımlarında birlikte kaybolacağımız sahici insana susamış durumdayız. Göğe aynı aşkla bakabileceğimiz, etten ve kemikten olduğu kadar acıdan ve gerçekten yapılma soylu ruh arkadaşları. Onunla yürürken ve ona yürürken kaybolmaktan korkmadığımız, kalplerini kendimize pusula bellediğimiz, maceramızı yüzlerinde seyrettiğimiz, hayatlarını birbirimize tanık kıldığımız dostlar. Şu kalabalık dünyada ancak birbirimize iltica etmekle serinlediğimiz yol ehli. 

Kalbini dosta açan, mucizelere de açar.

Not 2: Allah diyorlar soyuyorlar, vatan diyorlar soyuyorlar, ezan diyorlar soyuyorlar, millet diyorlar soyuyorlar, halk diyorlar soyuyorlar, Atatürk diyorlar soyuyorlar…
Soyuyorlar da soyuyorlar.
Sağdan soldan her yandan soyuyorlar.

Kimi az, kimi çok; kim geldiyse soydu, soyuyor.

Not 3: “Çok söyleme, arsız olur” diye boşuna söylenmemiş.

Toplumun üst düzey vurdumduymazlığı çok fazla yolsuzluk ve hırsızlık haberi duymuş hatta görmüş olması, olabilir mi?

Not 4: Her yerde rant, yolsuzluk, rüşvet almış başını gitmiş.
Hatay’da olanlar sadece numune.

Not 5: Eskiden yolsuzluk yolsuzluktu, yani vardı hem de çoktu, fakat ayıptı, rezillikti, utanılacak şeydi.
‘Eskiden buralar dutluktu’ tabirinin anlattığından farklı bir şey bu.
İnsanlar artık yolsuzluktan bahsederken helal olan bir kazançtan bahsediyormuş gibi konuşuyorlar.
“Beyfendinin çocuğunun okul taksidi vaaamış, ödeyveedik, u da Allah razı olsun işimizi görveedi” der gibi.
Hayır, böyle yolsuzluklar mahalle seviyesinde işleniyor, hayli masum, komik, insanlar bu tür yolsuzlukları yaparken Kiramen Katibin’in bunu defterimize yazacağını bile aklına getirmeyebilir. “Oncaazı mı yazcek meleklee, başka işleri yok da…”

Not 6: Benim, parti ayırt etmeksizin 15 milyon lira ve üstündeki yolsuzlukları yapanlara sövmeye müsait bir tabiatım var.
Hadi sövdük diyelim.
Kimlere sövmüş oluruz?
‘Onlardan’ olanlara, ‘bizden’ olanlara…
Daha büyüklere de sövmüş olur muyuz?
Ama ayıııp. Büyüklere sövülmez.
15 milyon liranın altındaki yolsuzlukları yapanları da aynı kapsama dahil etsek ne olur?
Dua yerine geçer.
Bir hocamız “Doğru yere söversen sadaka sevabı alırsın” diye fetva vermişti.
Günahı da sevabı da onun olsun.
İlk taşı yolsuzluk yapmayan atsın.
Abi, bizimkiler utanmaz.
Paçasından yolsuzluk aka aka atar taşı.

Not 7: Bugün muhalefetin söylemlerine de tam olarak inanmayın. Kalıcı olarak dengenin sağlanması öyle sanıldığı gibi kolay değil.
Mesela bu ülkede teknoloji seviyesi 2007’den beri ilerlemiyor. İthalatımız pahalı ama ihracatımız ucuz. Bunu tersine çevirmek ve daha değerli mallar üretmek zorundayız.
Mevcut eğitim sistemi ve mevcut çalışma düzeni ile bunu asla ve asla başaramayız. Hatta ve hatta Türkiye’nin yapısal yıkımını durdurup yeniden refah artışına geçmesi için en az 10-15 yıllık ağır bir kalkınma programına ihtiyaç duyulmaktadır. Aksi durumdaki tüm söylemler toplumu kandırmaya ve kalıcı sorunların çözümünü üstünün örtülmesine yol açacaktır.
Benim için asıl büyük risk tam da burasıdır. Kalıcı yoksulluktan nasıl kurtulur ve Türkiye’nin yıkılmasını nasıl önleriz sorusuna çözüm bulunmalıdır.

Not 8; Kendi başına anlamı olmayan
ama kendinden önce gelenleri
sonsuza kadar
değiştiren
bir bağlaç
seninle tanıştığımız gün..

Not 9: parmağını kestin sabah
dişlerini sıkıp
bir atasözü fısıldar gibi
yaranı
gösteriyorsun bana

ve sadece bir başkasını iyileştirerek
iyileşeceğimizi...