Tasarruf paketi açıklanıp, 17 Mayıs 2024 tarihli Resmi Gazetede ana hatlarıyla yayınlandı. Hemen ardından mecliste komisyondan Dışişleri Vakfı tasarısı geçti. Yasa teklifinin içinde yok, yok.. Tasarruf paketi surlarında gedik açılmış oldu böylece. Eskiden de böyle vakıflar çok kurulurdu kurumlarda denetimden kaçmak için. Eskiye bir dönüşü çağrıştırıyor.

"Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı" yasasının getirenler ve savunanlar, bunun, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gibi vakıflarla benzer özellikler gösterdiğini ifade ediyor. Amacın bakanlık mensuplarına kişisel imkanlar sunmak olmadığını söylüyor.

Vakıf’ın amacı: "Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi ile personelinin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi."

T.C. Dışişleri Bakanlığı bütçesinden başta 10 milyon TL aktarılarak kurulacak ve geliri şu kaynaklardan sağlanacak:

Vakıf, yurt içinde ve yurt dışında taşınır ve taşınmaz mal alabilecek, satabilecek, kiralayabilecek, inşa edebilecek ve ettirebilecek, her türlü taşıt aracı alıp kiralayacak. Takas, trampa, ipotek tesisi ve benzeri tasarruflarda bulunabilecek. Devlet iç borçlanma senetleri ile kira sertifikaları, şirket tahvilleri, hisse senetleri ve sair menkul kıymetleri alabilecek, satabilecek, şirket ve ticari işletme kurabilecek, işletebilecek ve işlettirebilecek.

Yüksek öğretim kurumları açabilecek.

Vakıf, Dışişleri Bakanı başkanlığındaki 10 kişilik bir Mütevelli Heyeti tarafından yönetilecek. Bu heyet Yönetim Kurulu’nu ve Denetleme Kurulu’nu seçecek. Bu iki kurulun üyeleri huzur hakkı alacak.

Vakıf, yapılacak bağış ve yardımlar sebebiyle veraset ve intikal vergisinden, sahip olduğu ve olacağı taşınmaz mallar bakımından her türlü tapu harçları ile emlak vergisi ve taşınmazlara bağlı her türlü resim ve harçlardan muaf olacak.

Vakıf’ta görevli kişilerden herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların bu aylıkları kesilmeyecek.

Ana kaynak vizelerden her yıl yaklaşık hazineye aktarılan bugünün parasıyla yaklaşık 5 milyar TL miktar. Yani eski parayla 5 katrilyon. Yine kamu kaynağı kullanacaklar.

Vakfın amacı, "daha donanımlı uzman diplomat yetiştirmeye katkıda bulunmak” diye açıklanıyor ama araç kiralamanın, ipotek tesisinin, hisse senedi alıp satmanın uzman diplomat yetiştirme amacıyla nasıl bir alakası var sorusuna tutarlı ve doyurucu bir yanıt verilemiyor.

Tıpkı, "Madem amaç uzman ve donanımlı diplomat yetiştirmek. Yine sizin kurduğunuz bir Diplomasi Akademisi zaten var. Yeterli mi gelmedi?" sorusuna tutarlı bir yanıt verilemediği gibi. Şimdiden "Paralel Dışişleri" diye nitelenmeye başlanan Vakıf girişiminin, üç yıllık tasarruf genelgesinden bir kaçış olduğu açık. Ama bu kadarla kalmıyor tabii. Vakfın faaliyet alanlarına bakılacak olursa, köklü bir geleneğe sahip temel bir devlet kurumunun kalıcı biçimde bütçe birliğinden uzaklaşması, Sayıştay denetiminden çıkması için kanun görünümünde nasıl ince bir "mühendislik" yapıldığı da net olarak görülebilir.  

2024 yılı bütçesinden Dışişleri için ayrılan bütçe yaklaşık 31,4 milyar TL. Komisyon'un CHP'li üyesi Aşkın Türeli, "İhtiyaç varsa, hepimiz Parlamento olarak yurt içi veya yurt dışına bütçeye o rakamları koyalım. Koymalıyız" diyerek yeni bir Vakıf kurulmasına dair soru işaretlerini netleştiriyor. Ama sonucu değiştirmeye yetmiyor. Sonuç ne derseniz, yasa teklifi kabul edildi. Yakında Genel Kurul'dan da geçerek yasalaşır.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in Tasarruf Paketi'nin "dostlar alışverişte görsün" planı olduğu bir kez de Dışişleri Vakfı yasasıyla tescil edilmiş olur.

Dünyanın hiçbir ülkesinde dışişleri bakanlıklarını desteklemek için kâr amaçlı gelir sağlayan vakıf kurulmamıştır. Çünkü, devlet ticarethane değildir.

Dışişleri Bakanlığı, her şeyden önce ülkeyi temsil eden bir kurumdur. Dünyanın farklı ülkelerinde günlük ticari ilişkilere girmesi, kâr amaçlı çalışmalar yapması yakışık almaz, devlet geleneğine uymaz, yüz kızartıcıdır.

Yüksek öğretim kurumları kurma yetkisi tam bir ucubeliktir ve bunun, Dışişleri Bakanlığı’na iktidar için “makbul” kadrolar yetiştirilmesi için kullanılacağı açıktır.

Dışişleri Bakanlığı teşkilatı için pozitif bir yasa. Darısı diğer bakanlıklara.  Millet mi? Milletin anası ağlamaya devam edecek tabii ki. Çünkü bu vakıf dahil tüm kamu vakıfları hazineye giden ya da gidecek paralarla dönüyor, ana veya tek gelir kaynağı hazine paraları neticede. Yani milletin parası.

Dışişleri Vakfı kurulumu işi yanlış iştir ve ülke böyle yanlış kararlar almaya ve çiftlikvari kurumlar oluşturup kamu kaynağını buralarda har vurup harman savurmaya devam ettiği müddetçe sonumuz gerçek bir felaket olacaktır.

Son söz: Farenin kedi, kedinin fare gibi ses çıkardığı yerdir Büyük Ortadoğu coğrafyası. Bu coğrafyada  öldürmek bir ezoterik ritüel, düşeni yemek ise haktır. Sıranın kimde olduğunu anlamak için ise menüye bakmak gerekir. Bilinenin aksine esas tehlike menüde olmamaktır.

Aforizma: Cehenneme bahar getiremezsiniz… Cehennemin sadece daha az yakan ve acıtan yerleri vardır. Oralara sığınabilirsiniz.

Kulağa küpe: Yetmişinden sonra yaşamak faize benzer. Faiz de haramdır.

Tadımlık: Bırak vehmimde gölgeni, gelme artık neye yarar…

Üstat

Hatırlatma: 2018 yılıydı ve MHP'nin 'af' teklifi vardı gündemde. Erdoğan, af tartışmasıyla ilgili olarak da devlete karşı işlenen suçlar için af yetkisi olabileceğini, dile getirmiş ve şerh koymuştu;

"Fakat şahıslara karşı işleniyorsa, bunun af yetkisi devlette değildir. Ancak bunu affedebilecek merci, o şahısların, mazlum, mağdur insanların ta kendisidir. Biz o yetkiyi devlet olarak kendimize alamayız."

Tarih 2024 ve 2019 yerel seçimlerinde Saadet Partili 2 müşahidi öldüren ve müebbet hapis cezası alan AKP'li belediye başkanının babasını affetti.

Haliyle soruyoruz: Malumun ahı ne olacak? Burası kabile devleti mi?

Daha birçok delil ortaya koyabilirim. Takdir milletimizindir. 

Not 1: MEMUR ve EMEKLİ toplamının, nüfusunun %10'unu geçmemesi lazım.

ANAYASA yapacaksanız, bunu madde olarak koyun.

Elbette, bunlar hayaldir.

Kimse, milletin parasıyla KADRO dağıtma hakkını bırakmak istemez.

Ama lafa gelince, en dürüst onlardır.

Not 2: Türkiye'de takriben 25 Milyon EMEKLİ ve MEMUR olacak.

Ayda ortalama 1000$ ödense, 25 Milyar dolar para demek. Yılda 300 Milyar dolar.

Böyle bir para var mı Türkiye'de?

Ortalama 500$ dersek, hesap tutar.

Ama, EMEKLİ asla MEMUR kadar alamaz. 400-600 ya da 300-700 gibi olur.

Not 3: Memur sayısının tekrar 2 milyona kadar düşmesi lazım en az.

Ama, emekli olan kadar memur alacaklarmış.

Bu kafayla ekonomi düzelmez.

Not 4: Bir insanın belli bir kültürü benimsemesi ve uygulaması için o kültürü içselleştirmiş olması gerekir. Bunun için de en az üç nesil gerekmektedir. Goethe atfedilen şu söz meseleyi özetlemektedir: “Bir kişinin gerçek anlamda üniversite mezunu olabilmesi için dedesinin üniversite mezunu olması gerekir.” Yâni mesele, ilkokul mezunu bir anne-babanın çocuğu olarak diploma almakla bitmemektedir. Bitmek bir yana, daha yeni başlamaktadır ve devam etmesi gerekir. Yâni popüler kavramla söylersek, “sürdürebilir” olması gerekir.

Not 5: Kültür, onu içselleştiremeyenlerin üzerinde emanet elbise gibi durur. Son yirmi yılda yaşanan gelişmelerin karşılığında “kültürel iktidar” sorunu yaşanmasının sebebi, siyasi iktidarın sandıktan çıkması gibi kültürel iktidara hemen ulaşılacağını düşünmektir. Daha on on beş sene öncesine kadar “başörtüsü-türban” tartışmasıyla uğraşmak zorunda kalan bir siyasal iktidar, gecikmiş birçok sivil ve askeri teknolojik gelişmeyi gerçekleştirmiştir. Ama kendi kitlesi bunun kültürel karşılığı için gerekli insan tipini oluşturmanın adımlarını atmakta üşengeç davranmaktadır. “Ne yaparsa yapsın beğenmeyeceğim” diyen muhalif kitle de siyasal iktidarın “milli ve yerli” olma adına yaptıklarını benimseme kültüründen uzaktır. Yâni “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak” için de bir insan tipine ihtiyaç vardır ve o insan tipi de, 10. Yıl Marşı’nda iddia edilen aksine, henüz “yaratılamamıştır”.

Not 6: Siyasal iktidarın “kültürel iktidar” olması için önündeki engellerden biri, muhalefetin “milli” konulara bile muhalif olması ve “yerli” olanı hakir görmesidir. Diğer engel ise, kendi seçmeninin siyasal ve ekonomik konulardaki hazmetmesi zor bir hızla ortaya çıkan gelişmelerin aynı hızla kültür alanında da ortaya çıkacağını hatta çıkmış olduğunu zannetmesidir. Bu yüzden siyasal iktidar, bürokratik kadroların muhalefetin siyasal iktidar olamasa da elinden bırakmadığı bürokratik kadrolardan farklı davranamayıp onlara benzemektedir. Yâni son yirmi yıldaki siyasal iktidarın işleticisi olan bürokratik kadrolar, yeni bir insan tipi olarak çalışmamaktadır. Sadece onlar o makamlara, farklı bir siyasi partinin siyasal iradesiyle gelmiş oldular. Tıpkı bir anda zenginleşen burjuvanın, nasıl zengin gibi yaşanacağını bilmeyip soylular gibi davranması ve kendine “snob” (züppe) dedirtmesi gibi. Soylular, ekonomik zenginliği burjuvaziye kaptırmışlardı ama kültürel zenginlik hâlâ onların elindeydi. Cepleri para dolu ama ruhları fakir olan yeni yetme burjuvazi takımı, borç içinde ama ruhları zengin olan soylu sınıfı karşısında acemilik çekmişti. Onlar gibi giyinmek, onlar gibi tüketmekten ve onlar gibi eğlenmekten başka bir şey bilmiyorlardı.

Not 7: Bunun günümüzdeki karşılığı, ismini Talha Efe veya Hamza Mert koydukları oğullarına “baby shower partisi” yapmak ya da başka ülkede kumarhane işleten bir oteller zincirinin Antalya’daki şubesinde İslami tatil(!) yapmaktır. Buna alternatif bulacak ve onu yaşam tarzı hâline getirecek insan tipi ortaya çıkana kadar bu “snobluk” maalesef devam edecektir.

Not 8: Türkiye'de normal bir esnaf, genelde 10.000$ para kazanır ayda. Bunun altında kazanan, kötü esnaftır ya da esnafçılık oynuyordur.

İstanbul şartlarında, 10.000$ da çok ahım şahım bir para değil.

Düzgün bir araba zaten 100.000$'dan başlıyor.

Ev alsan,en az 200.000$'dan başlıyor.

Not 9: Tek başına erkeğim.

Masrafım ayda 1000$.

Düz masrafım bakın.

Gece hayatı yok. Şehir ufak. Sinema/restoran merakım fazla.

Başka hiçbir şey yapmıyorum.

Her ay düz 1000$ pufffff.

İstanbul olsa, aynı standarda 2000$ yaz.

Bu ekonomide kim çocuk yapar?

Not 10: “Bir ömür boyu koșarsın,

yetiștiğin sadece nasibindir.”

Cahit Zarifoğlu

Not 11: Merhameti olmayan kalpten korkarım, o yüzden hep duamdır; "merhameti olana denk düşelim."

Cahit Zarifoğlu

Not 12: ''Yüreği soğuyanın savaşı biter."

Sezai Karakoç

Not 13: Vakit geldi kunâla

Dünyayı göreli çok oldu

Tam kırk yılda seni buldum kunâla

Bu can tenden geçmeden

Bu dünyadan göçmeden

Bir kerecik sevmek çok değil

Asaf Halet Çelebi

Not 14: Eskiler aramaz, iz sürerdi.

Bilirlerdi Evet'le Hayır arasına Belki

Sokulduğunda

Felaket gelir.

Bir Yusuf Masalı, İsmet Özel

Not 15: Karşıyaka vapurundan bakıyorum İzmir’e

Yıllardır içinde yaşadım ama

İlk defa görüyormuş gibi hayretteyim

Ağaçlar evlerin damları pencereler

Çizgi çizgi caddeler sokaklar görünmüyor

Biliyorum işçinin çıkını elinde

Çantası öğrencinin memurun

Kimi yorgun kimi üzgün kimi kahretmiş dünyasına..

Not 16: “Nesinden tutsam dünyanın kopmuş gidiyor

Güzel gün görmeye canım vadem yetmiyor

Yandım yetmiyor

Bahçeler içinde canım ezerler narı

Sen o nardan dinle ah ile zarı

Ah ile zarı (…)

Yağmur yağar gül üstüne

Evvel benim gel üstüme

Ahirim varmış fikrim yok” (Hüsnü Arkan)

Not 17: Cumhurbaşkanı Erdoğan, hafta içi 28 Şubatçı generaller için af yetkisini kullandı ve araya da Malatya’da Saadet Partili sandık müşahitlerini katleden Hacı Sülük, “sürekli hastalık ve kocama hâli kapsamında” Cumhurbaşkanlığı kararıyla affedildi.

Çoluk çocuğu yetim bırakmış, siyasi bir katili affederek kamuoyunun vicdanını tahrip etti. Birçok yaşlı ve hastalıklı mahkûm cezalarını çekmeye devam ederken bir katil, cani ödüllendirilmiştir. Bu dünyanın adaleti işlemese de mahşer var.

Not 18: Balıkesir'in Karesi ilçesinde zincir restoranda motokurye olarak çalışan üniversite öğrencisi Ata Emre Akman (20) 25 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Katil E.Ö.  (17) altı defa çeşitli suçlardan ceza almış ama her defasında salıverilmiş, ıslah edilmemiş.

Bir çocuğu bile koruyamayan bir sistem neye yarar ki? Her gün bir ailenin ocağına böyle bir ateş düşüyor. İzliyor, üzülüyor ve kapatıyoruz. Sanki suç, suçlu artık normalleşiyor. Her şeyden kolay bir hale geliyor. Yazık ki bir “anne”nin şu isyanı “oğlum 11 ülke gezdi ama kendi ülkemizde çocuğumuzun başına bu vahşet geldi” ne kadar yaralayıcı ne kadar tedirgin edici.

Not 19: Nüfus artış hızımız ALTIN ORAN olan -ki bu oran nüfusu sabit tutar-2.1 in altına inerek önce 1.7 ye şimdi de TÜİK verilerine göre 1.1 seviyesine düşmüş. Bunun anlamı 30 yıl içinde İstiklal Marşını okuyacak kimse kalmaz. Devlet-Millet  alarm  durumuna geçmeli.

Not 20: ISSIZ YERDE ARAÇ İÇİNDE İNTİHAR vakaları arttı, çünkü savcılıklar bunu yutuyor.

Şu anda, adam öldürmenin en yaygın yöntemlerinden birisi bu oldu.

Bazen de, birisini asarak öldürüyorlar. Hop, intihar oluyor.

Not 21: ÇAY SÜBVANSİYONLARININ kalkması lazım.

Siz hiç ZEYTİN MİTİNGİ duydunuz mu?

Para kazandırmıyorsa, üretilmesin.

Karadeniz'e fındık ve çay üstünden saçma sapan paralar transfer ediliyor.

Karpuz üretenin suçu ne?

Antep Fıstığı destek istiyor mu?

Kurtarmayan ürünler üretilmesin.

Not 22: Enflasyonun kalıcı olarak %10-20 bandına düşmesi için devlet asgari ücret belirlemeyi bırakmalı. Serbest piyasaya müdahale = enflasyon. Her şeyin fiyatı serbest piyasada belirlenmeli. Ücretler dahil. Devlet personeline de en az 2 yıl maaş zammı yapılmamalı. Yoksa %30-40 altı hayal..