Türkiye’de de şu anda 1 nolu sorun enflasyon. Enflasyon tek haneli rakamlara düşmeden hiçkimse önünü görüp yatırım yapamaz. Yatırım olmadan da işsizlik azalmaz ve reel gelir asla artmaz. Dolayısıyla muhalefet enflasyonu düşürmek için ne yapmayı planlıyor somut bir şekilde ortaya koymalı.

Türkiye’de de şu anda 1 nolu sorun enflasyon. Enflasyon tek haneli rakamlara düşmeden hiçkimse önünü görüp yatırım yapamaz. Yatırım olmadan da işsizlik azalmaz ve reel gelir asla artmaz. Dolayısıyla muhalefet enflasyonu düşürmek için ne yapmayı planlıyor somut bir şekilde ortaya koymalı.

Enflasyon yüksek olarak kaldığı müddetçe hiçkimse özel sektör istihdamında artış beklemesin. İşsizlik devlete daha fazla personel alınarak çözülürse enflasyon daha da yükselir. 90'lı yıllarda olduğu gibi kalıcı enflasyon oluşur. O süreç 2001 kriziyle son buldu.

İktidar halktan döviz ve altınını bozdurmasını istiyor fakat halk niye döviz ve altın tutuyor onu konuşan yok. Enflasyondan kendini korumak için.. Enflasyonu tek haneye düşür bakalım kim niye döviz altın tutsun. Hala devlet bankaları %1.2 faizle konut kredisi veriyor. Bu nedir? Direk üretim haricinde hiçbir şeye kredi vermeyeceksin. Devlete yeni personel almayacaksın. Mevcut çalışanların da maaşını artırmayı bırakıp azaltacaksın. Bütün herşeyin fiyatı 2-3 ay içinde tepetaklak aşağı gidiyor mu gitmiyor mu görürüz... Çözüm basit aslında ama konuşan  yok.

Not 1: Demokrasi sayıların rejimidir nihai kertede genellikle nicelik niteliği galebe çalar o nedenle popülizmin, popüler oyun sonu toplumsal ekonomik felaketlere yol açar. Meritokrasi önerilir filozoflarca ve bilim adamlarınca çare olarak. İmparatorluklukların yükselme dönemi hariç meritokrasi pek uygulanamamıştır. Sonuçta tüm sistem 2 kadın memesine, kor altınlara, rüşvete, hileye, çürümeye teslim olur, ve her şey ortalamaya döner.

Not 2:Bu çağda dijital çağda, dijital demokrasinin konuşulduğu, temsili demokrasinin tüm dünyada anlamını yitirdiği koşullarda iktidarca ve muhalefetçe özellikle şehir merkezlerinde ve artık teknoloji sayesinde köyler dahil hiçbir yerde muhtarların da milletvekillerinin de bir anlamı yoktur, ve sadece milletin üzerine yüktür. Milletin parasıyla millete yük olanların finanse edilmesi yanlış. Hadi Milletvekilliginde Partiye oy veriliyor da iyi kötü seçmen iradesi muhtarlık seçiminde kimse muhtarı da tanımıyor küçük köyler hariç şehir merkezlerinde muhtar kimdir öylesine kağıdı el önde kağıtlar var kimseye oy kullandığını bile bilmiyor. Muhtarlık müessesinin bir de elektrik su yakıt giderleri var, parklarda görürsünüz. Full yük. Lamı cimi yok muhtarlık başıyla köküyle kaldırılmalı, milletvekili sayısı 1 milyonluk dar bölgeden çıkarılacak şekilde 100 adete düşürülmeli. Devlet gereksiz tüm temsil makamlarını kaldırmalı ve lüzumsuz üretken olmayan harcamalarını azaltmalı, daha az vergi toplamalı. Bu sayede Devlet fakirleşmeli mümkünse millet zenginleşmelidir.

Not 3: Sanırım bir hayali zenginlik dönemiydi geldi, geçti. Bir nesil, hiç bir şey üretmeyen, dünya çapında neredeyse hiç markası olmayan, dededen kalma mirası har vurup har savuran, borçlanarak deliler gibi tüketen, en sonunda da Afrika düzeyine düşen bir sahte cenneti yaşadı.

Not 4: Türk eğitim sisteminin çivisi çoktan çıktı ve üniversite sistemimiz de çöktü…

Kayıkçı kavgası yapmaktan işin özüne inemiyoruz. Hadi Erdoğan ve Ak Parti her şehre ve ilçeye üniversite hatasını, kendi yaptığı için konuşamıyor, ya muhalefet?

Bir kere eğri oturup doğru konuşmak lazım, Türkiye gibi bir ülkede 7 milyondan fazla üniversite öğrencisi olmaz, OLAMAZ! Bizim imkânlarımız ve koşullarımız bu kadar çok üniversite öğrencisini kaldırmıyor. Bu kadar çok üniversitenin varlığı milli sporumuz olan kendi kendimizi kandırma sporuna seviye atlattırmaktan başka da bir işe yaramıyor

Memleketin her köşesinde dört duvar dikip, tabeladan üniversite açarsanız; milletin çocuklarının küçük esnafa kazanç kapısı, arsız-uğursuz tiplerin de hedefi olmasını sağlarsınız ancak.

Sayın veliler, bu çağrım size; ÇOCUKLARINIZI TAŞRADA LİSEDEN BOZMA UYDURUKTAN ÜNİVERSİTELERE GÖNDERİP DE HEDER ETMEYİN, oralara göndereceğinize evde otursunlar sizin için de onlar için de daha hayırlıdır.

Hal böyle iken muhalefet partilerinden biri de çıkıp demiyor ki “biz bu liseden bozma üniversiteleri kapatacağız”, “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” sloganının içini dolduracağız.

Bu sloganın içini kim doldurursa bu ülkeye iyilik etmiş olur. Liseleri zaten nitelikli-niteliksiz diye ayırmışız, bunların dışındaki okullarda okuyanların başarı şansı zaten çok az. Bari 8. ya da 9. sınıfı baraj sınıfı yapıp belli bir akademik başarı gösteremeyen öğrencileri meslek liselerine ya da çıraklık eğitime yönlendirelim ki milyonlarca gencimiz yıllarca kendileri kandıracak sisteme kurban gitmesin.

Öğrencinin de velinin de buradaki tercih hakkını sınırlandıralım. İlla çocuğum akademik eğitim alacak diyen varsa çocuğunu özel okula göndersin, parasını harcasın. Üniversiteye giriş sınavlarını da yeniden düzenleyelim.

Not 4: Prof. ünvanı alınca her şey olunduğu ya da olunacağı bir geleceği tahmin edebilseydim akademide kalır doktora yapar proföser olurdum. Uyduruk ne idüğü bellisiz üretken olmayan gereksiz sosyal bilimlerin bilmem ne alanında kimsenin okumayacağı okusa da faydası olmayacağı doktora tezi yaz, sonra bilim insanı modunda caka satarak gez, uygun torpili bulunca da genel müdürlük, iyi güzel okulların okul müdürlüğü, böyle dekanlık, rektörlük, siyaset politikada makam mevki peşinde koş ve elde et. Siyaset de serbest proflara. Memura yasak üniversite memuruna serbest. Memurun görevde yükselmesi ve önemli nitelikli makamlara gelmesi tamamen siyasetle ama siyaset yasak. 12 eylül 1980 in bu saçma sapan ama nitelikli kadroları siyasetten uzak tutmak için tasarlanmış yasakçı tutumu ve düzenlemeleri hiç kimse de kaldırma yoluna gitmiyor ilginç şekilde. Öyle bir siyaset düzeni oluşmuş ki; seçmek serbest (onda da istikrar için baraj sistemi var), seçilmek acayip meşakkatli. Üniversite akademi sistemine gelince daha önce yazdığım gibi çökmüş bitmiş bir sistem. Biri cenazeyi kaldırmalı. 28 000 proföser var ve sistem her yıl 4000 proföser üretiyor. 4000 yeni genel müdür. Taş olsa çatlar. Böyle yükün altından kalkılmaz. Mühendislik ve temel bilimler dışında akademik kadrolarda ciddi sınırlamalara gidilmeli. Sosyal bilimler bilim değildir.

Not 5: İzzet Altınmeşe’nin derlediği bu Diyarbakır türküsü, tam da bugünleri anlatıyor."Kar yağar kar üstüne...Derdim var dert üstüne...Cellat boynumu vursa...Yar sevmem yar üstüne..."Yoğun kar yağışı, kent merkezlerinde bile hayat akışını zorlaştırdı.Elektrik kesintileriyle, su kesintileriyle, ulaşım kesintileriyle hayat felce uğradı.Kışın çok daha uzun ve sert geçtiği ülkeler bu işi nasıl başarıyorlar? Biz daha kar lastiği takmayı, karda araç kullanmayı ya da kullanmamayı öğrenemedik! Belediyelerimizin ; tuzu az, nazı fazla olunca halka düşen çile oluyor.Şu rahmeti nasıl eziyete dönüştürmeyi başarıyoruz, değil mi?

Not 6: Sağlık bakanlığı il sağlık müdürlüğü ve başhekimlerle ve müdürlerle ilgili sözleşmeli döneme geçtiğinden beri (bir zamanlar genel sekreterlik) resmen Osmanlı dönemi “ayan” dönemiyle benzerlik taşırcasına atamalar yapıyor. Çok yüksek maaşlar veriyor aynı işe karşılık ve karşılık olarak sınırsızca fedakarca çalışmanı talep ediyor. Arada böyle karşılamalar tuzu biberi. Gerçi bizim kaymakam arkadaşların durumu da çok farklı değil, sağlık camiasına haksızlık yapmayalım. Bence bozulmayan tek kurum yargı: Eşeğin büyükbaş küçükbaş olmasına bile kafa yormuş adamlar. Adaletin terazisi eşeğin Özgül ağırlığını tartıyor.

Not 7: Sadece bir yıl içinde milyonlarca insan bir ev, bir araba sahibi olma, orta halli bir otelde bir haftalık tatil yapma, dışarıda kaliteli bir mekanda yemek yeme imkanını tamamen kaybetti.

Günün Fıkrası: Teşanüş yaparız! Osmanlının son dönemlerinde, zampara adam, sevgilisine kapıdan uğrayarak, "Benim hanım memlekete gidiyor, bu hafta sonu sendeyim" der.Kadın, "Tühhh! Ay halim var, keşke bir hafta sonra olsaydı" der.Adam da, "Olsun, teşanüş yaparız" der.Ama kadın "teşanüş"ü anlamaz. Mahallenin emekli hayat kadınlarından birine gidip durumu anlatarak,"Abla, sen görmüş-geçirmiş karısın, bu 'teşanüş' ne ola ki?" diye sorar.Emekli hayat kadını cevap verir:"Kızım, vallahi ben de anlamadım ama tecrübelerime dayanarak söylüyorum, sen her ihtimale karşı hazırlan."