2023 büyüme beklentisi normal şartlar altında %3-3,5 civarına kadar gerilemişti. Bu da Türkiye adına ekonomik şokun olmadığı bir ortamda her vatandaşın nefes alıp vermesiyle dahi kendi kendine oluşabilecek bir büyüme seviyesi. YEM eşliğinde büyüme-yatırım diye yola çıkılmasının, enflasyon ve cari açık taraflarında yüksek bedeller ödetilmesinin ne kadar yanlış yaklaşımlar olduğunu da anlatıyor aslında. Keza, ekonomik dengelerde büyük bozulmaların büyüme tarafında devam ettirilebilir bir kazanımı olmadı. Olmayacaktı. %3 civarı işsizliği kademe kademe yükseltecek, düşük büyüme performansına rağmen %50 civarı yüksek bir enflasyon, GSMH’nin %4’ü civarı cari açıkla geçireceğimiz bir 2023 genel beklentiydi.

Tarihi Maraş depremleri ise dengeleri değiştirdi. Büyüme tarafında şimdi %1,5-2 civarı daha gerçekçi bir tahmin. Hane halkı elindeki tüketmeye mahkûm, hizmetler tarafında da resim büyük ölçüde değişmeyecek. Fakat sanayi tarafında hem dış talep hem krediye erişim sorunu büyüme verisinden izlenen sorunların derinleşeceğini gösteriyor. Depremde sokakta kalanların hayat kalitelerine yönelik harcamaları artırmak yerine yangından mal kaçırırcasına deprem konutları inşasına başlamak büyüme tarafında beklenenin 1 puan kadar üzerinde bir artış yaratabilir. Ancak gerçekleşmeyi izlemek gerekli.

Kamu harcamalarının uzun süre yüksek kalması gereği, aşırı gevşek para politikası eşliğinde bu durumun enflasyonu yeniden  %50 üzerine yönlendireceği ve cari açık GSMH seviyesinin de %5-6 arasına yükseleceği bir 2023 bekliyor artık bizi.

Yüzü tutup da bölgeye gidebilen iktidar mensuplarına halkın neler dediğini duyduk. Yönetenleri uyaran ve yanlışlardan dönülmesi için yalvaran insanlar vardı. Ters gidiyorsunuz, felakete yol açtığınız yeter, bari bu işten vazgeçin de cenazelerimizi alalım. Bari yaşayanlarımız, çocuklarımız kurtulsun derdine düşen acılı insanlar, derdi sadece kendisi olan o tekçileri gördü. Bir daha kahroldu.

Eğer bugünkü siyasi iktidar, politikalarında yüz seksen derece dönüş yapmaz ise maalesef bu gidişat, hepimize işsizlik ve ilaç yokluğuna varan yüksek maliyetler getirecektir.

Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu'nun 1988'de verdiği mülakatta söylediği "Benim milletim yanlışta ittifak etmez" sözü kulağıma küpe
olan en önemli sözlerden biridir. Ters giden şoförler tutabilir. Ona aldanabilir. Bu aldanma uzun da sürebilir. Fakat benim milletimin, yanlışını göreceği bir an gelir ve gerekeni yapar. Şu şahıs bu şahıs, o parti bu parti, şu cemaat bu camia anlayışlarından bağımsız olarak, gelen tepkilerin yaygınlığından ve şiddetinden çıkardığım sevgili mana budur. Külleri dağılan o Türk karakterinin ana özelliklerinden birinin şahlanmaya başladığını gördüm.

Sapere Aude; Latincedir ve anlamı ''Aklını kullanmaktan korkma, kendi aklınla düşünmeye cesaret et'' şeklindedir. Bu söz Latin şair Horatius'un mektuplarında yer alır. Asıl ününü Kant'ın 1784'te yazdığı ''Aydınlanma Nedir'' başlıklı makalesiyle kazanmıştır.

Böyle bir atmosferde Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın Meral Akşener'i ziyareti, bu sırada masa toplantısının bir saat ertelenmesi, bir "Orta yol" arayışıydı. Akşener, iki başkanın Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olmasını önerdi. Sonra dörtlü görüşme yaptılar. Doğru yol, orta yolu bulmaktı...

Birlikten kuvvet doğar atalarımızın bu sözünü unutmayalım!

Halkın şu veya bu şekilde sistemi değiştirme kararında olduğunu, bunu mümkün kılacak siyasi ve siyaseti destekleyeceğini, buna karşı duranları da affetmeyeceğini unutmayalım.

Sonuç, herkese hayırlı uğurlu olsun.

TOKİ, felaket kapitalizmi ve siyasi refleks:

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ilgili genel müdürlüğü yaptığı açıklamada bir yıl içerisinde 420 bin tane ağır hasarlı konut yıkacaklarını söyledi. Daha orta hasarlılar da devam ediyor, henüz yüzde 84’ü tamamlanmış, demek ki yapılacak daire sayısını 500 bine tamamlayacaklar. Daha yakınlarda Çiğdem Toker yazdı, bir ihale yapılmış ve bu ihalede daire başı bedeller 1,5 milyon lira. Şimdi bu bedel ve 500 bin konut derseniz 40 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacı var.

Bir de şöyle yapacaklarını söylüyorlar, ben bölgeyi bilmiyorum tabi ki, mevcut şehir merkezleri fay hattının üzerinde olduğu için daha güvenlikli olsun diye şehrin dışına yapacaklar bu binaları. Bu, şu anlama gelir: Şehrin tüm fiziki ve sosyal altyapısını değiştireceksiniz. Doğal gaz, kanalizasyon, elektrik, yol, bunların hiçbiri kullanılmayacak demektir. Okullar, hastaneler bunların hepsinin yeniden yapılıyor olması gerek. Kırk milyar dolar da buraya koyun, nereden bakarsanız bakın 80 ila 100 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı var. Bu para Türkiye’de yok. Kaldı ki bu binaları yapacak olan TOKİ’nin 20 yılda yaptığı bina sayısı 1 milyon 170 bin biliyorsunuz. TOKİ kaynak yaratmak adına lüks konutlar yapıyor. O konutlardan elde ettiği kaynağı kendi iddiasına göre sosyal konut harcamasında kullanıyor. Yani sosyal konutların maliyetlerini ve fiyatlarını düşürmek için rant alanlarından para devşiriyor kendisine.

Bir milyon 170 bin konutun yüzde 85’i sosyal konutsa, 94 bin 500 sosyal konut yapmış TOKİ. İsterseniz lüks konut olarak kabul edelim, ayrım yapmayalım. Bu durumda TOKİ yılda 60 bin konut yapmış oluyor. Bir yılda altmış bin konut yapmış bir kurumdan biz bir yılda 500 bin konut yapmasını mı bekliyoruz? Şaka bu ya, bu şaka şaka! Bunun akılla mantıkla bağdaşır bir yönü yok. İyi zamanında yılda 58 bin konut yapmışsın, şimdi gelmişsin bir yılda 500 bin konut yapacağım diyorsun, yani 10 katı. Hadi TOKİ müteahhitlere yaptırıyor, bunu böyle kabul edelim.  Müteahhitlerin sayısını çoğaltırız ama Türkiye’de bu konutları yapacak demir var mı, çelik var mı? TOKİ’nin hangi elemanları bu konutların kabulünü yapacak, TOKİ’de kaç tane eleman var da 500 bin konutun kabulünü yapacak? Gidecek yerinde inceleyecek, kalite standartlarına bakacak, TOKİ’nin öyle elamanı yok ki. Ayrıca da bu yetkililer TOKİ binaları yıkılmadı demişler, bizim kalite ölçütümüz yıkılmaması mı? Hatay’daki TOKİ binalarında hasar olduğu söyleniyor, eğer kalite ölçütümüz yıkılmamasıysa iyi o zaman. TOKİ’nin kendi yaptığı bir memnuniyet anketi var, ev sahiplerine evinizden memnun musunuz diye bir anket yapıyor. TOKİ evlerinde ikamet edenlerin yüzde 75’i malzemenin kalitesiz olduğunu söylüyor. Bir evi çadırdan ayıran en önemli faktör banyosudur, mutfağıdır, tuvaletidir. Bunları çıkartırsanız ev olmaz çadır olur. Ankete katılanların yüzde 66’sı banyo ve mutfağın kullanışlı olmadığını söylüyor. TOKİ iyi zamanında bunu yapmış, yılda 58 bin konut yaptığı dönemde bunu yapabilmiş.

Bu tamamıyla yapılamaz bir proje, ama siyasi bir refleks. Seçimler geliyor, halk çok kızdı, devlet ilk üç gün ortalıkta yoktu, askeri göndermemişlerdi. Şu anda 50 bine yakın kaybımız var. Bölgeye gidenlerden duyduğum kadarıyla bu sayı artacak. Bölgeye gidenler geri döndükten sonra günlerce ağlıyorlar, o enkazların altında hala cenaze var. Bu tamamıyla algı yönetimi, “Tamam üç gün geç geldik, ama hakkınızı helal edin, biz sizi bir yılda evlerinize sokacağız.” Bu mesajı vermeye çalışıyorlar, başka bir açıklaması yok. Proje olarak bakıyorsanız, bilim diye bakıyorsanız, ben bunları göremiyorum. Şunu da eklemek istiyorum, TOKİ 2019’da 100 bin konut yapacağını duyurdu, ancak henüz bu konutlar teslim edilmedi. Geçtiğimiz yıl Eylül ayında bunu 250 bin konut olarak çevirdiler, 2028’e kadar 500 bin konut yapacağız dediler. Daha onun ihalesine çıkamadılar. Bu konutların temelini atarlar, size söyleyeyim, ama sonuca bakmamız lazım. 2019’dan beri 100 bin konutu yapamayan bir kurumdan bahsediyoruz.

Tekrar söylüyorum, memlekette bu kadar çimento, bu kadar demir yok. İkincisi ve daha önemlisi TOKİ’nin bunların bırakın yapımını, kabulünü yapacak memuru yok. Üçüncüsü, para yok. 80 ila 100 milyar dolar para bekliyoruz bir yıl içerisinde, bu para yok. Bu para olmadan nasıl yapılacak? Bunlar çok basit sorular. Tamamıyla siyasi bir refleks. Daha da önemlisi zemin daha oturmadı ki, bölge hala sallanıyor. Nereye ev yapacaksınız? Bir tane hukukçu milletvekili Kahramanmaraş’ta oturmuş kâğıdın üzerinde yazıyor, şu mahalleye şu kadar ev yapacağız diye, böyle yapılırsa vah vah vah! Yapılmasın daha iyi.

Tüm altyapıları yeniden yapacağız, mevcut altyapının hiçbirini kullanmayacaksınız. Bu, şehirden de öte bir şey. Elektrik altyapısını, doğal gaz altyapısını, içme suyu altyapısını, telekomünikasyon altyapısını bunların hepsini yeniden inşa edeceksiniz. Yol yapılacak, okul yapılacak, hastane yapılacak bunların hepsi bir maliyet. TOKİ’nin bütçesi açıklanmıyor, ama bu kadar parası yok. Türkiye’nin o kadar bütçesi yok, daha biz çadır dağıtamadık. Millet hala çadır bekliyor. Çadırı dağıtamayan devlet bina mı yapacak şimdi, biz insanlara konteyner veremedik çadırı versen ne olacak? Çadırın altına palet koymadığın sürece insanlar yerde yatıyor. Bize seçilmiş konteynerleri, evleri gösteriyorlar, onlarla bizim ikna olmamızı bekliyorlar. Daha yeni inşaat mühendisi bir arkadaşım geldi, dört beş tane farklı değerlendirme yöntemi varmış, o da sağlıklı değil, kendi aralarında tartışıyorlar. Orada bir standart yok, o yüzden bu hasarlı evlerin hasarlı olup olmadığından da emin değiliz. Onun da ayrıntılı bir biçimde değerlendirilmesi yapılmamış. Bu tamamıyla siyasi bir refleks, başka bir açıklaması yok.

Şu anda Türkiye patrimonyal bir devlettir. Patrimonyalizm şu merkezdedir: Erdoğan da Erdoğan’ın etrafındaki bürokratların temel niteliği de liyakat değil sadakattir. Sadakat üzerinden inşa edilmişlerdir, liyakatsizdirler. Onların temel derdi iktidarın sürdürülmesidir. İktidarı sürdürmek için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Bu kapitalizmle, liberalizmle alakalı bir şey değil. Erdoğan’ın yönetim anlayışıyla ilgili, patrimonyalizm ile alakalı. Abdülhamit de öyle yapıyordu, o da böyle yönetiyordu. Bu tür yönetimlerde çevreyle kurdukları ilişkiler kurallara dayanmaz. Neye dayanır, bürokratlara takdir yetkisi verilir, o bürokratlarda herkese farklı kural uygular. Kendisine, yakınlara daha hoş görülü veya çekindiklerine daha hoş görülü, korkuttuklarına veya kendileri için tehlikeli gördüklerine daha hoşgörüsüz bir yönetim patrimonyalizm. Çevreyle, yani sendikalarla, meslek örgütleriyle, iş insanlarıyla formel bir ilişki kurmazlar. Tamamıyla iktidarın devamı için atanmış bürokratlardır. Bunlar ve bunların da beceriksizliklerini yaşıyoruz yani. Baksanıza neler yapmışlar, Kızılay AHBAP’a çadır satıyor. Ne demek AHBAP’a çadır satmak? Benim param o. Ben Kızılay’a bağışlarımla bugünler için çadır götürsün diyorum. İkinci gün olmuş çadır yok çadırı bekletmiş deposunda, sattım diyor. Bırak AHBAP’ı benim paramla başka bir şey yapsın, oraya gıda götürsün, sen o çadırları bedava götür oraya. AHBAP da giysi götürsün, ben parayı o yüzden verdim, o benim param. Tamamıyla bir iş bilmezlik tabi ki. 

Bürokratlar sadakatlerine göre atandıkları için onların beceriksizlikleri hoş görülüyor. Ben Haluk Levent'ten farklı düşünüyorum, felaket kapitalizmi değil bu, patrimonyalizmdir. Patrimonyal devletlerin de sonu budur. Şu anda Sayın Erdoğan’ın yönetim anlayışı neyse Abdülhamit’in de yönetim anlayışı odur.

Kızılay’ı konuşmayın, AFAD’ı konuşmayın, AFAD’ın başındaki ilahiyat mezununu konuşmayın, AFAD’ın büyükşehirlerdeki müdürlerinin liyakatini konuşmayın, yedi ay sonra ev yapacağız bakın oraya. Bir de üstüne üstlük küfür yiyoruz, bu açıklanabilir bir şey değil. İpin ucunu kaçırdılar şu an, korkutarak, susturarak çözmeye çalışıyorlar. Taraftarları cezalandırıyorlar. Futbola siyaset karışmazmış, laf mı bu? TFF’nin bütün üyelerini cumhurbaşkanı atıyor. Federasyon başkanı referandumda aydınlık bir Türkiye için evet diyeceğim dedi, o zaman siyaset yok muydu? Siyasetin dibi vardı, şu anda bize konuşmayın diyorlar, bak yedi ay sonra güzel olacak yaparsak yine biz yaparız diyorlar.

 Ben de diyorum ki: Hiçbir halt yapamazsınız. Yalandan ve algıdan başkaca ürettiğiniz tek bir değer yok;  maddi veya manevi farketmez. Rezilsiniz.

Son söz: Karanlıklar sessizliğin efendisidir.

Devlet sadece depremzede mülk sahiplerine değil, depremzede kiracılara da TOKİ aracılığıyla ev yaptırmalıdır. Bu hakkaniyetin gereğidir. Barınma temel insan hakkı olup, evsizlik babalardan evlatlara miras kalmamalıdır. 

Not 1: Bir noktadan sonra geriye dönmek imkânsızdır. Onun için eskiler, ‘bin düşün bir söyle’ demişler. Bu, hayatımızın birçok safhasında başımıza kaçınılmaz olarak gelen bir durumdur. İşte belki de bu dönülmesi imkânsız noktalara gelmemiz gerekiyordur. Etekte taşınan taşların ağırlığı, mazinin yüklediği kimi kancalar ve bunların ağırlığından kurtulmak ve akıbeti kucaklamak için çoğu zaman ölçmeden biçmeden adım attırır. Böylesi adımların sonunda donup kendine baktığında, ‘bunca yol yürüdün, fakat aynı yerdesin’ diyebiliyor isen şanslısın. Ancak çoğunlukla böylesi durumlarda işler o kadar sarpa sarar, o kadar kontrolden çıkar ki sonunda olduğundan da öteye, o kadar çok geriye dönersin ki bir de bakmışsın, hiç ilerleyememiş, elinde avucunda oyalandığın veya oyaladığını da kaybetmişsin.

Not 2: Böylesi gürültünün fazlalaştığı zamanlarda, sükûnet ve kararlılık ileriye doğru adım atma iradesi gürültüyü kıracaktır. Gürültücüleri gürültülerinde kaybettirecektir. Bu bakımdan havadislere ibret nazarı ile bakmak insanın akıl sağlığını korumasında temel bir etken haline gelir, ki bu bizim gibi ülkelerde gereklidir. Bu bağlamda ‘olaylar kontrolden çıktığında hemen yanınızdaki sevdiklerinize odaklanın!’ çünkü ‘bu fırtına geçecek!’ Hoşça bakın zatınıza.

Not 3: 1. Covid-19 
2. Hiperenflasyon
3. Deprem
4. Otokrasinin yükselişi
5. Demokraside erime
6. Yüz binden fazla can kaybı
7. Belirsizlik
8. Vurdumduymazlık
9. Ahlaki çöküş
10. İşgücü göçü

Türkiye'nin üzerinde karabulutun bileşenleridir.

Not 4: Herseyi geçtim, daha 2 gün önce seni satıp giden belediye başkanlarının CB yardımcısı olmasını onerebiliyorsun. Nasıl bir hazım var anlamak mümkün değil.

Yavaş/İmamoğlu'nun CB yardımcısı olma teklifini KK muhtemelen kabul edecek. Çünkü gördük ki bu iki isim partide tabanları olmadığı için kolayca sindirilebilebiliyor. "Kağıt üzerinde olsalar ne fark eder" diye düşünecek. Bunu Akşener de biliyor. Ama belli ki masaya dönmek istiyor. Akşener sıkıştığı köşeden çıkmak için elinde kalan son kartı oynadı.

Not 5: Devlet çarkı bir gün çark durduğunda bu duruştan zarar görmeyecek olanlar tarafından döndürülüyor.

İsmet Özel, Cuma Mektupları

Not 6: Yüz bin can toprak altında, onun 4-5 misli de evinden barkından edilmiş, kimi derme-çatma çadırlarda titriyor, kimi öte yörelere göçmüş, kira bezirganlarının insafına bırakılmış. Erdoğan’ın 200 bin konut inşa edeceğim vaadiyle bu acıları unutturacağını düşünenler depremde beyin sarsıntısı geçirmiş olabilir. Eğer doktor, hatta sağlık görevlisi bulabiliyorlarsa, bir baktırsınlar kendilerine.
Garip bir ekonomidir burası. Deprem öylesine sarsar ki tüketiciyi BloombergHT Şubat tüketici güveni 13 puan birden düşer, milli gelir istatistiklerine  benzerlik arzeden, dayanıklı tüketim malları satın alma iştahı da “%29,13’lük sert düşüşle 43,33’e gerilemiş.”

Not 7: Türkiye üretim potansiyelinde sadece bir tık kaybetti, ama henüz veriye yansımayan gerçek, yüz binlerce insanın uzun süre işsiz kalacağı. Sorarım, bu insanlar devletin onlara verdiği bir kaç kuruşa tav olup, onlara konteyner barınak inşa etmeyip oy getirsin diye 200 bin imtiyazlı aileye gıcır gıcır konut dağıtacak bir lidere oy mu verecek?

Not 8: EĞER rejim veya izlenen ekonomi politikaları değişmezse, AYLIK enflasyonun seçime kadar geçecek dönemde hızlanacağı sonucuna varılır. Sıkı para politikasına  geçilmezse, sonbahar-kış aylarında TÜFE’yi yine %80’lerde görebiliriz.

Not 9: Yükselen enflasyon, aşırı taleple pompalanan cari açığa rağmen yobaz bir inatla sabit tutulan kur, Malazgirt Zaferinden bu yana her dönemde döviz krizine neden olmuş.  EĞER o döviz krizi seçimden önce patlak verirse, Erdoğan’ı Akşener de kurtaramaz. Yok, seçim sonrasına kalırsa, yerel seçimlerde AK Parti Konya’yı bile kaybeder.
Sen, sevgili Anadolum, hep kaybedersin, çünkü eşsiz bilgeliğinle bizi bu hale sokan Erdoğan’ın sorunları çözecek tek lider olduğuna inanırsın. İnanır mısın hakikaten? Uzmanlar öyle diyor, sen ne diyorsun Anadolum?

Not 10: Bir hamle yaptılar, çok yoğun ve sert kamuoyu tepkisi sonucu, eldeki kuş, çalıdaki kuş hesabı yaptılar ve sanırım eldeki kuşa razı oldular. Kemal bey bu mini-krizden çok daha güçlenmiş olarak çıktı. Kendisini hepimiz çok hafifsemişiz. Çok iyi bir satranç oyuncusu imiş. Meral Hanımlı veya Meral hanımsız... Bu seçimi Millet İttifakı kazanacak.

Not 11: Gelişen ülkelerde dolar krizi: 50 bin dolar bile alamıyorsunuz
Dolar kıtlığı Pakistan, Sri Lanka, Gana, Bangladeş, Mısır ve Nijerya gibi bazı gelişen ekonomilerde üretimleri aksatacak noktaya geldi.

Not 12: Bu 6’lı masa kriz döneminin bir gerçeği de siyasetçilerin ben istedim oldu ya da kapalı kapılar ardında yapılan işlerle siyaset yapmasının halkta sert karşılık bulmasıdır. yeni dönemin işareti olarak da görmek mümkün. istemezseniz/izin vermezseniz yapamazlar.

Not 13: Kemal Kılıçdaroğlu, ezber bozmaya devam ediyor. Meral Akşener mesajları hem şık hem de yeniden çıkabilecek krizi engelleyecek yaklaşımda. Ayrıca Akşener üstünden yeni kriz bekleyenleri de boşa çıkarıyor.

Not 14: Yeniden deprem gerçeğine dönelim. Sorumluların hesap vermesi için ısrarla sormaya devam edelim.
1- Askerin depreme müdahalesi kararı neden verilmedi?
2- Madenciler ilk anda neden götürülmedi?
3- Enkaz altındakilere nefes olan interneti neden kestiniz?
4- Kayıp çocuklar nerede?

Not 15: Erdoğan’ın siyasi entrika/manevralarına yanıt veremeyen bir muhalefet vardı. Ben kişisel olarak  böyle siyaseti sevmesem de şimdi oyunu kuralına göre oynayabilen bir siyaset/ittifak var. Kılıçdaroğlu da bu ittifakın lideri olduğunu gösterdi.

Not 16: Cumhurbaşkanı Erdoğan: Fay hatları, dere yatakları ve heyelan bölgelerine bina yapma dönemi bitmiştir. Sorumluluğu yerine getirmeyen kurumlardan hesap sormayı vazife kabul ediyoruz.

Sanırım ilk kez ülke yönetimine talip olan birinin açıklaması.

Not 17: Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Alaattin Aldemir'den inanılmaz iddialar: “Sandık güvenliğinden önce Millet İttifakı'nı oluşturan liderlerin can güvenliği her şeyden önemli. Duyumlarım var. Bir mafya grubu üzerinden Kılıçdaroğlu'na hamle yapılacağıyla ilgili duyumlarım var.”

Seçim gününe yaklaşıldıkça anketlerde Kılıçdaroğlu’nun kazanacağı düşüncesi hakim olursa suikast girişiminde bulunabilirler.
Güvenlik tedbirlerinin artırılması lazım.

Not 18: Merkez Bankası bankalardan döviz alım-satım işlemlerinde alış-satış kurları arasındaki farkın en az %1 olmasını istiyor. Örnek: Banka dolar alış kurunu 18,90 uyguluyorsa satış kurunu en az 19,089 uygulamak zorunda. Böylece alış- satış amaçlı dövize olan talebi azaltmaya çalışıyor.

Fark az olmuş!
%5’e çıkaralım kimse al-sat yapamasın.

Not 19: AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olamayacağını belirterek "İlan ediyorum, Kemal Kılıçdaroğlu 2023'te cumhurbaşkanı adayı olsun, ben de Çanakkale Milletvekili Bülent Turan olarak cumhurbaşkanlığına adayım" dedi.

Cumhur İttifakı'nın adayı da belli olmuş.

Not 20: Bir tren boşaldı sonra
meydanlara kuşlar indi
seni beklerken her şey sana benzedi
sonra bir ağaç indi
ağaç sana benzedi
bir şarkı yanaştı iskeleye
kelimeler sana benzedi...

Not 21: Lale devri nasıl bittiyse sülale devri de öyle bitecek.

Not 22: Kimseyi rehavete kaptırmak istemem ama... sanki bu sefer gerçekten oluyor mu ne? 

Her şey çok güzel olacak!

Not 22: Şahsen ben, derin devletin mevcudiyetine ihtimal vermiyorum. Tam tersine, benim gözümde Türkiye’de sığlık bakımından devletle yarışabilecek bir kuruluş yoktur. Devletin ne kadarını, ne nitelikte görebiliyorsak hepsi o kadar ve o niteliktedir.

İsmet Özel, Cuma Mektupları

Not 23: İçimiz damar damar parçalansa da
dışımız lal gibi sessiz...

İsmet Özel

Not 24: Sen ve yağmur.
Başa dönemezsiniz.
Öyle bir yol yürüdünüz ki ancak
dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz. 

İsmet Özel

Not 25: Belki de ait olmadığımız masaların başında oturuyoruz hepimiz.

Not 26: “Güzel olan her şey ender olduğu kadar zordur da.”

Ethica, Spinoza

Not 27: Noterlerde yapılan işlemlerden tahsil edilen ücretlere ilişkin tarifede yüzde 100 oranında artışa gidildi.

Noter olmak lazımmış bu ülkede.