Recep,Şaban derken geldi Ramazan. Bir Ramazan'a daha ulaştık şükürler olsun. Biliyorsunuz kutsal ay, her yıl 10 gün öne geliyor. Böylelikle her mevsimde, hey ayda orucun lezzetini yaşamak müminler için mümkün oluyor. Bunun sebeb-i hikmeti elbette samimi müminler için imanın ziyadeleşmesi için önemli. 

Dinimizde 'yardım' konusu çok hassas ve kırılgandır. Yardım edeceğim derken günaha girmek riski çok büyüktür. Rencide etmeden, kişiliğini zedelemeden, onuruna ilişmeden, ortalık yere atıp, konu komşuya reklam etmeden yardım edebilenleri yürekten kutlamak lazım.

Yoksa, daha Ramazan'ın birinci günü, "Bu sene gene mi geldin, seni gidi beleşçi" diyerek çorbaya daldırdığı kepçeyi tabağa boca eden aşçının aracısı olduğu hasenatı ne yapayım ben?

Resmî, özel kurum ve kuruluşların kutsal bir ayın şuuruna varıp, bir şeyler için çaba harcaması şüphesiz özlediğimiz ve alkışladığımız hizmetler. Bir-iki küçük ve olumsuz örnekle hepsini aynı kefeye koymak da çok yanlış. Bunların hepsine eyvallah, lakin sabahtan akşama kadar açlıkla imtihan olmuş, soğukla ya da sıcakla, başka türlü zorlukla bedenini ve ruhunu zorlamış yardıma muhtaçları muhatap alırken, verdiği için böbürlenen değil, muhatabı kabul ettiği için teşekkür eden bir psikolojide olmak lazım.

"Eğer onlara verecek bir şey bulamayıp da Rabb'inden bir rahmet aramak için yüzünü onlardan çevirmek zorunda kalırsan, bari onlara güzel bir söz söyle." (İsrâ/28) buyuruluyor...

Din ve dinî hayata uzak kimselerin, küçümseyip, burun kıvırarak söyledikleri 'Sadaka kültürü' teknik olarak doğru bir tanımdır aslında. Evet, sadakanın bir kültürü vardır. Yardımlaşmanın bir terminolojisi, adabı, yazılı olan, olmayan kaideleri vardır. Bu işi aşağılamaya çalışan bahtsızları ayırarak söylüyorum, sadaka kültüründen bihaber kişi ya da kurumlar, durumları ne olursa olsun, bu işe giriştiklerinde yüzlerine gözlerine bulaştırmaları da ihtimal dâhilindedir.

Bir çadır dikip, iki kazan çorba kaynatıp, Hacivat/Karagöz oynatınca bitmiyor iş.
İmam Zeynel Abidin Hazretleri'nin Medine'de sadaka dağıtırken yüzünün tamamını sarığıyla kapatarak bunu yaptığını aktarır kaynaklar. Sanki bir suç, bir kabahat işliyormuşçasına gizli ve gürültüsüz yapılırmış işin ehli tarafından yardım ve hasenat işleri. Dolayısıyla, afişlerle, billboardlarla sokakları süsleyip, 'Belediyemiz bu Ramazan da müminleri uçuruyor' türü reklamlar çok uymuyor Ramazan'ın ruhuna.

Allah her sene bu günlere hayırlısıyla ulaşmayı, her sene oruç tutmayı, elimizden geldiğince ibadet etmeyi, bu ibadetleri Ramazan'dan sonrada devam ettirmeyi ve sonunda da alnımızın akıyla Rabbimizin huzuruna çıkmayı nasip etsin.

Son söz: Bil ki tüm insanlık sana muhtaç, bütün dünya hasret sana. O kadar çok 'amin' biriktirdik ki dudaklarımızda! 
Rabb'imiz hiç olmasa bu sefer, bu kez idrak edebilelim ziyadesiyle; bizi bahtsızlardan eyleme! 
Her dakikanı unutulmaz kılmak nasip olsun bu sefer, her anın layıkıyla yaşanabilecek idrak kısmet olsun bize.

Aforizma: Gücün zekâtı, tevazudur.

Not 1: “İçimde bir yağmur sonbahardan çalınmış.
Birkaç eylül bir de sen, senelerin ardından.
Tarabya'da bir santur, nihavende gömülmüş.
Ümitlerim küçülür saçlarımın kırında.
Birkaç yağmur bir de sen, senelerin ardında...”
Sadri Alışık

Not 2: Can, tecrübelerle sabittir ki haberdar olmaktan ibarettir. Kim daha fazla haberdardır, daha fazla canlıdır.” (Mevlâna)

Not 3: “Dede koruk yer, torunun dişi kamaşır” der eskiler. Ne kadar da zamanın imbiğinden süzülerek çıkıp gelen hakikati, hikmeti şöyle başucumuza bir yere asmamız gerekiyor galiba. Bu, bir nesilden diğer nesle aktarılan miras. Gölgede ne bıraktığımız ile ilgili. Çoğunlukla işitiriz insanlar atalarının vefatından sonra varislerine düşen aydınlık ya da utanç. Birincisi daha çok ifade edilir de ikincisi pek söylenmez, söyleyeni de duyan olmamıştır.  Belki bu söz geçmişe ait gibi ilk başta algılanabilir ama daha çok bugüne bugünün insanına ait bir sözdür. Bugün bizim davranışlarımızın yarını şekillendireceğini ifade ediyor.

Not 4: Bir arkadaşım çalıştığı kurumdan neden istifa edip ayrıldığının gerekçesini anlatırken artık “helal dairesinin tamamen bozulduğunu” ifade ettiğinde hatırıma geldi. Arkadaşım daha fazla çalışmak için gerekçesinin kalmadığını ve içinde huzur namına bir kırıntı kalmadığını da ifade ederek, görünür bir iş yapmaktansa gölgede kalmayı yeğlediğini söylüyordu. Yapacak bir şey bazen sahte bir ışığın şehvetinden ise gölgede kalmak daha bereketlidir. Bereketi aramak bereketin edebiyatını yapmaktan daha hayırlı değil midir?

Not 5: Bir şeyleri değiştirmek için bir Çin atasözünün dediği gibi; “Ağaç dikmek için en uygun zaman yüz yıl öncesiydi, ikinci en uygun zaman ise şimdi.” Belki bir başlangıç için en uygun zamanın içerisindeyizdir. Başlamak için karar vermek lazım.

Not 6: “Gitmişti makama arz-ı hal için
“Bey” dedi, yutkundu, eğdi başını
Bir azar yedi ki oldu o biçim
“Şey” dedi, yutkundu, eğdi başını
 Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı
Bir baktı konağa alttan yukarı
“Vay” dedi, yutkundu eğdi başını”
(Abdurrahim Karakoç)

Not 7: Mutluluğu kendi içinde bulmak zordur, ancak başka bir yerde bulmak imkansızdır.

Arthur Schopenhauer

Not 8: Boyun eğmemekle, kibirli olmak çok ayrı şeyler.
Biri insanın haysiyetinden, öteki cehaletinden kaynaklanır.

Not 9: Zamanın durduğu insanlığımızın, izzetimizin testten geçtiği bu dar zamanlarda her gün yeniden yeniden şanlı bir var oluşu soysuz bir uyuşukluğa tercih eden şehitlere bakıp yüzümüzü yerden kaldırtmayan bizi sanki çivi ile bu dünyaya çakmışlar gibi umarsız yaşayışımız. Varlıkları ile bütün dünyanın maskelerini bir bir düşüren, büyük bir zulüm altında var olmak ne demek onu izzetli bir şekilde ortaya koyan Gazzeli Müslümanlar. Artık onları rakam olarak gören bizler bilmeliyiz ki; onlar, her biri bu dünyadaki kiri artlarında bırakıp bu dünyadan çekilen güzel insanlar. Onların şehadetleri, soysuzların katliamları ve bizim suskunluğumuz asla unutulmayacaktır. Herkes yaptıkları ve yapmadıkları ile hesaba çekilecektir. Çok şükür hesap var muhasip var. Algı yok, PR (piar) yok. Sadece ve sadece mizan var. Akışa karşı duranlar ile akışa doğru kürek çekenlerin yüzleşmesi var.

Not 10: İnsanlar nefisleri söz konusu olduğunda dürüstlükten yana gönülsüzdürler. Kendileri hakkında yalanlara başvurmadan, allayıp pullamadan konuşmayı beceremezler. Ben-perestlik, dünyaya geldiği anda, insanoğluna musallat olan bir günahtır. Kefareti ödenmesi en güç olan günah.

Not 11: Zengin olmak arzusunu attığın zaman, zengin olmuş olursun. Çoğu kimse zanneder ki fakir; hiçbir şeye malik olmayan, zengin ise, pek çok şeye sahip bulunandır. Bu zenginlik ve fakirlik arızidir. Tabii halde fakir; arzuları çok olandır. Tabii olarak zengin de; hiç kimseye muhtaç olmayan, yani; arzusuna sahip olup nefsini zapt edendir. Zira arzusuna sahip olabiliyorsan, işte bu, en büyük zenginliktir. Çünkü şehvetine sahip olan, bütünü ile âleme müstağni kalandır.

Not 12: Dünyanın en zor işlerinden biri haklı olabilmektir. (TARIK BUĞRA / Söyleşiler)

Not 13: İnsanlar konuşurken onları tamamıyla dinle. Kendi söyleyeceğin şeyi düşünme, insanların büyük kısmı çoğu zaman ne dinler ne de izler. Bir odaya girdikten sonra çıktığında odadaki her şeyi biliyor olmalısın ve üstelik sadece bununla da kalmamalısın; eğer o oda sana bir şey hissettirdiyse, sana o hissi verenin ne olduğunu net bir şekilde bilmelisin.

Not 14: Üzerimize doğru yeni bir çağ geliyor...
Bir "çığ" da diyebiliriz, yanlış olmaz.
Global elitler, birkaç yüzyıllık üretim ilişkileri düzenini kökten değiştirmeye kararlılar ve devletlerle oyuncak gibi oynuyorlar.
Tek tek insanları da yapay zekâ yoluyla avutuyorlar, yalan mı?
Her şeyin değişmeye başladığını; tetiğin çoktan çekildiğini, bazı şeylerin hızla olabileceğini hissediyoruz.
Öyle ya...
Bunu da pandemide test edip

Not 15: Oğlum, bu yıl 1. sınıfa başladı.
Baktık, bir gün evde bacağını tutarak dolaşıyor, ne oldu dedik; cevabı şu oldu: 'Arkadaşlarım tekmeleme oyunu oynuyorlar.'
Beş gün sonra veli toplantısında durumu anlattım; 'Siz çocuklarınıza biri sana vurursa, sen iki kere vur diyorsunuz, ben öğretmenine şikâyet et diyorum, ondan bile çekiniyor. Lütfen çocuklarınıza bunları anlattın, bir çekidüzen verin' dedim.
Veliler ne yapıyor? Gidip çocuklarımızı yönetime şikâyet ediyor; çocuklarının bizimkilere yaptıklarını normal karşılıyorlar."

Gördüğünüz gibi...
Anne babaları ve öğretmenleri dinlemeye devam ediyorum... Ve anlıyorum ki, durum gerçekten vahim. Bir tanıdığımın ergenlik çağındaki sporcu yeğenini okuldaki diğer kız arkadaşları toplanıp dövdüler.
Öyle bir dövdüler ki, spor hayatı bitti çocuğun.
O kızların anne babalarının ise umurunda değil gibi...
Öğretmenlere kızmak kolay.

Lakin esas olan şu ki, çocuklar arasında şiddet, acımasızlık, saldırgan tutumlar yaygınlaşıyor.
Koyvermişlik hâliyle durumu idare ediyoruz.
Tabii uzak bir ülkeden sosyal medyaya anaokulunda bir çocuğu öldüresiye döven bacaksızların görüntüsü düşünce...
Ah ah, vah vah!
Sanki tek suç o sırada sınıfta olmayan öğretmenmiş gibi ona saydırıp rahatlıyoruz.
Çocuklardaki şiddet iştahı ne peki?
5 yaşındaki çocukları çetecilere döndüren "ruh" nereden geliyor?

Bu çocuklar büyüyünce nasıl yetişkinler olacak, dersiniz?..
Dünyayı söyleyin bana, nasıl olacak?

Not 16: Derler ki insan hayatta ilk nasıl sevildiyse öyle sever. Her yerde okuyabilirsiniz. Bütün çıkmaz da bununla başlar zaten...

Not 17: Anket firmaları fark az diyor ama, sanki İMAMOĞLU farklı alacak gibi.

Reisin seçim zaferine aldanıyor herkes.

DEPREMİN cezası kesilecek bu seçimde.

Not 18: Sokak röportajlarında izliyorum.

“Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım mı olmalı, Ali Koç mu?” diye soruyorlar.

“Aziz Yıldırım olmalı” diyenlerin tamamı gerekçe olarak “Ali Koç efendi biri, onla olmaz” diyorlar.

Spordan, siyasete efendiliğin işe yaramadığı bir ülke yarattılar!

Not 19: Dilinden dökülenler herkese, kalbinde beslediklerin sevdiklerine, ruhunda sakladıkların sana aittir…

Not 20; Giderek büyüyen insan grupları içerisinde daha önemsiz parçalar haline gelen insanlar, yalnızca mutsuz olmakla kalmadırlar, ayrıca gelecek kaygısı, endişe ve stres gibi hayatlarını zindana çeviren duygularla da başetmek zorunda kalıp, güçsüz ve özgüvensiz bireyler haline geldiler.

Not 21: Ben artık ekonominin düzeleceğine falan inanmıyorum, her hafta aldığım dönere beş, on lira zam gelirken kimse bana ekonomi ile mücadele safsatası anlatmasın; artık asgari ücret zammı öncesi tl borçlanıp bütün sene borçlarımızı ödüyoruz, yaşamak için yaşıyoruz.