Bir yılda yabancıya 70 bin konut sattığımız dönemde Ülkemizde konut fiyatları hızla artıyor.

Ama Ülke yönetimi yabancıya konut satışına sınırlama getirmiyor...

Yabancıya satışlar toplam satışların %5’i deyip de küçümsemeyin, arzın esnek olmadığı bir piyasada en küçük bir talep artışı fiyatlara misliyle yansır.

Yabancılara konut satılsın, ülkeye döviz girsin, müteahhitler ellerindeki 3 liralık konutu 5 liraya satsın da...

Dar gelirli kümes gibi evlere yemeyip içmeyip kira ödesin, orta gelirli sıradan evlere yıllarca tüm temel harcamalarını kısıp kredi ödesin!

İktidarın halkı düşündüğü yok.

Muharrem İnce:

Muharrem İnce bir siyasetçi. Kendi deyimiyle sokak siyasetçisi. Konuşmalarında heyecanlı, cevval, içten olduğu izlenimini veriyor. Bir cerbezesi var. Öte yandan donanımlı, birikimli biri olduğu kanaatinde değilim. Öfkesini kontrol edemiyor ve bunu sahici olmak sanıyor. Oysa korumasını binaya almayan güvenlik görevlisiyle yaptığı küfürlü konuşmadan anlaşılıyor ki kendine güveninin arka planı da sorunlu. Gerçi bizim ülkemizde bu özellikler halk nezdinde olumlu karşılık buluyor. Son 20 yıldır 'kazanan adam' da pek kitap okumayan, "öfke de bir hitabet sanatıdır" diyen, ona buna atarlanan bir tip.

Muharrem Bey'in bir dönem siyasette yıldızı yükseldi ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı oldu. O dönem insanlara umut verdi. Konuşma yaptığı meydanlar doldu taştı, belirli bir çoşkuyu yakaladı. Hatta cumhurbaşkanlığı seçimini kazandığını bile sandık, biz sokaklara çıkmaya hazırlanırken onun hakkını aramak üzere, o gizemli bir şekilde ortadan kayboldu. Meydanları dolduranlara, kampanyasına bağış yapanlara, sokaklarda, sosyal medyada kendisini destekleyenlere bir açıklamayı bile çok gördü. Bunca insana umut vermiş bir siyasetçinin bu garip davranışı ister istemez dedikodulara yol açtı. Üstünden onca zaman geçmesine rağmen hâlâ doyurucu bir açıklama da yapmadı.

Aradan zaman geçti. Muharrem Bey, asla karşısına rakip olarak çıkmam dediği Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşısına önce CHP genel başkanlık yarışında çıktı, şimdi de cumhurbaşkanlığı seçiminde çıkıyor.

Peki insan neden böyle bir şey yapar? Kendinin ve ülkenin geleceğini neden riske atar? Meydanlarda hakkında atıp tuttuğu adama göz göre göre neden destek olur? AK Parti çevrelerinin cumhurbaşkanlığı adaylığını desteklemek üzere imza toplamasını nasıl içine sindirir? Ülke gündemini izleyen, üzerine düşünen biri olarak ben buna bir yanıt bulamıyorum. Kendisiyle ilgili konuşulan, ortaya atılan, bu tutumuyla maddi çıkar sağladığı, Tayyip Erdoğan'la gizli bir anlaşma yapmış olduğu dedikodularına inanmıyorum. Şöhret olmanın, herkesin kendisinden bahsetmesinin büyüsüne kapıldığını, gazına geldiğini düşünüyorum. Sosyal medyada fazlaca görünmesinin, gençler arasında (bugün var yarın yok) bir popülariteye sahip olmasının, Zafer Partisi'nden kaptığı yüzde bir oyun, özgüvenini arttırdığını ve gerçeklerden kopup bir illüzyonun peşinde gülümseyerek uçuruma yürüdüğünü görüyorum. Kendi atlayacağı uçuruma ülkeyi de sürüklemesi, paradoks biçimde önemini arttırıyor ve bu durumun da kendisine keyif verdiği, patolojik bir ruh haline girdiği anlaşılıyor. Medya ve sosyal medyadaki pompalamaların kendisine verdiği sanal güçle, gerçek rakamları onla çarparak okuyor.

Bunca yıllık siyasi mücadelenin ardından şu üç günlük şöhretin hazzına kapılıp denize düşen iktidarın sarıldığı yılan olarak hafızalara kazınmak kendisine hiç yakışmıyor. Muharrem İnce'nin bir an evvel bu kaybet kaybet oyunundan kendini kurtarması lazım.

Son söz: Oruç, insanlığın her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenidir.

Not 1: Yanı başınızda sizi acımasızca ama hesapsızca ve yerli yerinde eleştiren bir ya da birkaç dostun olması eşsiz zenginliktir. Övgüyü herkes yapar; yapıcı eleştiriyi gerçek ve samimi dostlar yapar. İnsanı övgü değil, yerli yerinde yergi yukarıya taşır.

Not 2: Her şeyin daha kötüye gittiğini, eskinin bugünden iyi olduğunu, sorunların çözümsüz olduğunu söylemek ya hakikati inkârdır ya da umutsuzluk halidir. Hakikati inkârın tedavisi yoktur; umutsuzluk yersizdir.

Ne kadar yıpratılmış ve örselenmiş olursa olsun, “iyiler her zaman kazanır” sözüne yürekten inanıyor hatta Müslüman olmanın bir gereği olarak iman ediyorum. Yaşadıklarımdan yola çıkarak, yine o da hırpalanmış “değişim kendinde başlar” sözüne bütün kalbimle katılıyorum.

Eğer Türkiye’nin yanlış giden işleri varsa, sorun şunda ya da bunda değil sende ve bendedir; çözümü de şu ve bu değil sen ve ben bulacağız.

Not 3: Konuşmayı öğrenmek sadece iki yıl sürerken, sessiz kalabilmeyi öğrenmek altmış yıl alır.

Not 4: İstatistiğin ve Büyük Sayılar Yasası'nın kuralları Türkiye için de geçerlidir.

Not 5: Spinoza felsefesinde varlıklar arasında bir önem hiyerarşisi yoktur. Ne Tanrı'nın ne de insanın diğer varlıklar üzerinde bir üstünlüğü vardır. Her varlık, var olma durumunu sürdürmek için çaba gösterir; bir taş parçası da bir kuş da bir insan da… Spinoza bu var olma ve var kalma çabasını "conatus" diye adlandırır. Bütün varlıklar "conatus"ları gereği ve onun gerektirdiği gibi eylerler. Bu anlamda kıyıdaki bir kaya parçası da var kalmaya çabalar, onu her an biraz daha ufalayan dalga da… Bunların birbirlerine etkisi doğaları gereğidir; belli bir amaç uğruna, önceden düşünülüp tasarlanmış bir çaba içinde değillerdir; bütün hareketlilikleri, doğadaki nedensellik ilişkilerinin yarattığı bir zorunluluktandır. Bu anlamda depremi meydana getiren fay kırılmaları, milyonlarca yıldır meydana gelen yer kabuğundaki zorunlu hareketliliklerin bir sonucudur ve dalgaların kıyıyı dövmesi kadar doğal ve zorunlu bir hareketliliktir. Doğada "iyi" ya da "kötü" diye bir şey de yoktur ve deprem kendi başına ne iyi ne de kötüdür. Depremin insanların evlerini yıkıp onları öldürmek gibi "kötü" bir amacı olmadığı gibi başka bir amacı da yoktur. Deprem doğadaki her olay gibi belli zorunlu etkileşimler sonucu ortaya çıkan bir durumdur ve yol açtığı sonuçların insana yönelik bir düşmanlık, ceza veya kader planı olarak açıklanması saçmadır. Doğada olup biten her şey olmakta olduğu gibidir, başka bir değişle, zorunlu olarak olan ve başka türlü olamayandır.

Not 6: Yer sarsıntı­larını, insanların öteye yönelik borçlarını ödemedikleri için günahlarının bir sonucu saymaktansa, yerküredeki fay hatlarının magma tabakasındaki ısı değişimine bağlı basıncın etkisiyle kırılmasından kaynaklandığını kavra­mak, Doğa/Tanrı'yı anlamak bakımından daha fayda­lıdır.

Not 7: "Zirveye ulaşmak için yetenek önemlidir; ama zirvede kalabilmek için kişilik daha önemlidir." (John Wooden).

Not 8: Aşkta ve savaşta her şey mübahtır..

Not 9: TR'de yetişkin nüfusun 3'te 1'i öğrenci, 3'te 1'i emekli, 3'te 1'i ise çalışıyor. Çalışan nüfusun 3'te 1'i devlette istihdam ediliyor. Bu oranlar bu şekilde devam ettiği müddetçe hiçkimse enflasyonda bir düşüş falan beklemesin. Emekli ve memur sayısı arttıkça enflasyon artacak. Bunların üzerine bir de 100 milyar $ deprem hasarı var. Bunun finansmanı için kaçınılmaz olarak vergilerde ciddi artışlar olacak. Bu da daha fazla enflasyon demek. Yani kısaca çok sert bir faiz artışı olmadıkça enflasyonda düşüş ham hayal...

Not 10: Bu kadar DEPREMZEDE var ama, hala boş duran evlerle ilgili en ufak YASA çıkmadı.

Sadece bizim sitede rahat 20 tane daire, sıfır ve müteahhit elinde boş tutuluyor.

ACİL ÇÖZÜM lazım.

Aylık %0.1 vergi gelsin boş dairelere.

Not 11: 2 Milyon kişinin ÇADIRDA olması, görülmüş şey değil.

Türkiye'nin tüm işi, öncelikle bu insanlara KONTEYNER kentler kurmak olmalı.

Direkt betona başlamak hata.

Gerekirse EK VERGİLER gelmeli.

Not 11: 2007-2008 krizinden bu yana dolar, Euro ve Japon yeni toplamından oluşan global para arzı çok hızlı artarken, eşliğinde de yüksek borçla iş yapma alışkanlığı getirdi. Şimdi, bu sürecin tersine döndüğünü görüyoruz. Artık, kaldıraç pahalı. Borçlar ödenmek, işgücü verimliliği yükseltilmek, bilanço karından nakit akımı maksimizasyonuna dönmek zorundayız.

Batan bankalar bu gerçeği kavrayamayan, ya da tesadüfi olarak ilk depremin merkezinde bulunanlar. Ama tüm “private equity” diye tanımladığımız sermaye piyasalarını bypas ederek şirketlere finansman sağlayan yapıda aşırı risk ve kaldıraç var. İtalyan devlet tahvilleri yüksek faiz ortamına dayanamaz, ülke krize girecek. BoJ getiri eğrisi kontrolünden çıkmaya zorlanacak, çünkü Japonya da deflasyonu geride bıraktı. O zaman Japonya ve Yen’le borçlanan tüm özel sektör birimlerinde aşırı borçluluk sorunu akut hale gelecek. Bahsettiğim yeni dünyada Çin’in konut resesyonu da asla bitmez, çünkü artık kimse yeni konut finansmanına para yatırmaz.

Tabiat gibi, ekonomik ekosistem de evrim kurallarına köledir. Sadece güçlü olanlar hayatta kalacak. Odin’e dua edelim, sonumuz bir meteorda tümden yok olan dinazorlara benzemesin, tabiat bize zaman tanısın.

Not 12: Yaşam büyük yıkımlarda bize o kadar kötü görünür ki bir şeyi değiştirmek zorundayız.

Travma olmadan insan büyük dönüşümler yaşayamaz.

İktidara omuz verenlerin yıkılmakta olduğunu düşünüyorum. Bu çok varoluşsal bir durum.

Dücane Cündioğlu

Not 13: aptala değerli bir şeyini yitirdiği için değil, yitirdiği değerli şeyleri idrak etmediği için aptal denir.

Not 14: inilti naradan daha keskindir, bu yüzden tüm iktidarlar inilti karşısında çaresizdir.

Not 15: Kendini bilen altını reddeder..

Not 16: Ben öyle her şeye ikna olamayacak kadar yorgunum..

Not 17: Rahman ve Rahim olan Allah-u teâlâ’dan Ramazan-ı Şerif’in tek tek hepimize, aziz milletimize, ümmet-i İslam’a hayırlı ve bereketli kılmasını, kalplerimizi ve zihinlerimizi oruç farkındalığı ile genişletip ihya etmesini, bizi kötülüklere kapılmaktan ve musibetlere uğramaktan muhafaza etmesini canı gönülden niyaz ediyorum.

Not 18: diller / insanlar / yaşamlar / öğrenebilmek. Maceracı. İştahla / yaşamak isterdim. görmek insanlarını şehirlerin / ama ben o seyyah değilim / tel üstünde uyuyan / dengesinde dalgın / bırakmış akıntıda / ısınan taş.. Şafak Çelik

Not 19: İnsan her yitip giden şeyin peşinden bakıp kalan tek varlık. İkinci kez yıkanamadığımız nehirlerin de burukluğunu içimizde taşıyoruz.

Not 20: Yavuz Ağıralioğlu, İyi Parti'nin Bülent Arınç'ı gibi. İçinde bulunduğu organizasyonun tüm güzelliklerinden sonuna kadar faydalanırken, kendi tribünlerine de "ben buradaki birtakım şeylerden rahatsızım" mesajı veriyor periyodik aralıklarla. Şark kurnazlığı diyoruz buna.

Not 21: Ne kadar büyük suçlar işlediler ki;

17 bakanı birden milletvekili yaparak,

dokunulmazlık zırhına sokuyor!

Yok öyle yağma!

Hem Kılıçdaroğlu'nu CB yapacağız, hem de meclisin çoğunluğunu alıp, adaletten kaçmaya çalışanları yargılayacağız.

Çalınan 418 milyar $'ımızı geri alacağız.

Erdoğan, seçimi kazanacağına inansa,

17 bakanı birden milletvekili yapmaz...

Kararın bir diğer anlamı da şu: İktidar seçimi kazanma ihtimalinden çok kaybetme ihtimaline hazırlanıyor. Hamle elbette, “güçlü bir seçim kampanyası amacıyla” seçmene pazarlanacak. Muhalefete düşülünce bir tür “gölge kabine” gibi çalışacakları da kesin. Ayrıca, bürokrasinin gelecek iktidara direncini örgütlemek için de böyle bir “toplu hareket” ihtiyaç olacak.

Bütün maksatları toparlarsak:

İlkin elbette ek bir dokunulmazlık zırhı sağlamak.
Daha da önemlisi aralarında fire verilmesini engellemek.
Aynı zamanda “gölge kabine” görüntüsüyle bir güç topağı oluşturmak.
Son olarak da bürokrasinin gelecek iktidara direncini yönetmeye çalışmak.
Böyle olmasa, milletvekili sayı ve oranının çok önem kazanacağı seçim sonrası dönemde, bir de güvenilir bakan arama riskini almazdı iktidar.

Not 22: 3600 gün primi olup yaştan emekli olan 7.500 lira emekli maaşı alacak.

5000 küsur günü olup normal şekilde emekli olan da 7.500 lira emekli maaşı alacak.

9000 gün primi olan da 7.500 lira maaş alacak.

Bu ülkede adalet hiçbir alanda mı olmaz yahu?

Bu kadar kötü, bu kadar popülist bir ülke yönetimi olamaz.

-Yıllarca EYT düzenlemesine karşı ol; seçimi kaybedeceğini anlayınca düzenleme yap.

-2,5 ay önce en düşük emekli maaşı 3.500 liradan 5.500 liraya çıkarılmıştı. Şimdi seçimi kaybedeceklerini anlayınca 7.500’e çıkarmışlar

Yoksullukta eşitlenmeye az kaldı. Bu gidişle çalışan herkes asgari ücrette, tüm emekliler de en düşük emekli maaşında buluşur.

Not 23: Atilla Yeşilada'dan önemli uyarı: İki tur arasında MB doları serbest bırakarak, dövizi fırlatma operasyonuyla istikrarsızlık korkusu yaşatabilir.

Olabilir.

İlk turda %50 oy alan çıkmazsa tanzim satışları durdurup, kurların hızla yükselmesine neden olabilirler.

“Gördünüz işte, ülkeyi başsız bıraktınız, Erdoğan’a oy vermediniz, Gılışdarı getirmeye çalıştınız, kurlar patladı, ülke ne hale geldi!” propagandası yapabilirler.

Not 24: Bir koku dükkanının bulunduğu bir sokağa girdiğimizde, kokuyu takip ederek dükkana doğru gidebiliriz. Dükkana girdikten sonra ise artık koku almamaya başlarız. Çünkü yakınlık, bir bütün olarak kavramak için ihtiyacımız olan mesafeyi elimizden almıştır.

Not 25: Amerikan sermaye piyasalarındaki GERZEK sayısı da bizi aratmaz.

FED niye ara versin kardeşim?

Bilakis, FED, faizleri çok çok önce yükseltmeliydi.

Biraz FİNANSAL TARİH okuyun.

Dünya farklı bir döneme girdi.

Ucuz mal devri uzun süre bitti.

Daha fenası, İŞSİZLİK artacak.

Not 26: Diploması olsa Türkiye'deki 81 ilin giriş ve çıkışlarına özel totem tabela yaptırıp, astırırdı.

Maalesef diploma sahte.

Not 27: İstediği tavizleri koparıp koparamadığını 2 hafta sonra göreceğiz. Özlem Zengin ve Derya Yanık yine seçilebilecekleri bir yerden aday gösterilirlerse Y Refah havasını almış demektir. Bu saatten sonra ya yardan ya serden vazgeçilmek zorunda.

Not 28: Bir takipçim Ocak 2021'den bu yana aracını yenileyebilmek adına ay ay Megane takibi yapmış ama bir türlü fiyatlara yaklaşamamış.

Ocak 2021'de baz versiyonu 182 bin TL olan Megane şu an 647 bin TL.

%246 artış...

O da liste fiyatından bulursanız.

Bence araba fiyatları sanıldığı kadar artmamış. Ocak 2021'de 7 TL olan 1 lt tam yağlı süt şu an 27 TL. Neredeyse 4 kat artış var.

Not 29: Ebedi bir gurbettedir insanoğlu

İrtibatı koparırsa hakikati anlamaz.

Kalbi Allah’a raptetmenin yolu:

“Alçak ezanla” kılınan yüksek namaz!

Not 30: Miktarı artan her şeyin değeri düşer. Evrensel bir kanundur. Para da buna dahil. Enflasyonun altında yatan temel sebep bu işte.

Not 31: Kadın haklarına bu kadar düşkün olanlar kadın haklarını geliştirmenin en iyi yolunun istihdam olduğunu hiç konuşmuyor. Kadınların işgücüne katılımında OECD'de en son sıradayız. Evlilik kurumunu işsiz kadınlara ömür boyu maaş garantisi haline getirmek mi modernlik oluyor?