Bir bardak çayını yudumlarken tenha bir kafede
Şubat akşamları nasıl yaşanır böyle yalnız ve kırgın, bilemezsin
Ve çayın buğusuna karışır sigara dumanı
Hazin bir şarkı vesiledir
Hep geriye çekersin kürekleri
Mazi düşer mehtabına kaçamazsın..

Ben nerede güzelsem orada yenildim
Ne kadar aldansam da
Gönüllü yenilmiştim kalbe dokunanlara
Tanrı’nın testisinde suya olmaz elveda..
Bıraktım meseleleri bir kenara
Başladım kıskanmaya
Bitki ve hayvanları..

Hüzün çökmüşken içime
Bir olasılığın salıncağında
Kutsal tapınak fahişelerinin sineleri belirmişken
Dünyanın en bedbahtlarına umut verircesine
Karanlık çökmüş gecenin sessizliğinde
Asılı kalıyorum bir yerlerde
Başlamakla bitirmek arasında..

Not 1: hep bir şeye yetişme telaşında/her şeye yarım/ne zaman kendimi arasam evde yokum/iç ses, heves, cennet, cehennem, nokta/derken yorgunum/neyle örtsem mahcup yüzümü/okunur gözlerimden huzursuz dünya..
Serap Kadıoğlu

Not 2: güzelleşir neyse ki yıllar sonra
öldürür sandığımız nice kahır
yâdımızda kalan kreşendo sevda
yanağımızda eksik bir gamze gibi ağır
gönlümüz yazdadır ama şiir kış biraz
bazı şeyler şiir olsun diye yarım kalır..

S.Kadıoğlu

Not 3: Biz nerede güzelsek orada yenildik/ ne kadar aldansak da/gönüllü yenilmiştik kalbe dokunanlara/ Tanrı’nın testisinde suya olmaz elveda..

Not 4: Bir an önce acil tedbirler almadığımız takdirde önümüzdeki yıllarda söz konusu emeklilik sisteminin işleyebilmesi giderek daha da olanaksız bir hale bürünecek. Ülkenin ve hepimizin geleceğini kısır siyasal çekişmelerin ötesine geçiremediğimiz için ne yazık ki asıl konuşulması gerekenleri hiçbir şekilde konuşamıyor ve çözüm üretebilecek kanalların açılmasına katkıda bulunamıyoruz. Bu ise ülkenin geleceğinin tamamen gündelik politikalara bırakılmasına ve afaki bir anlayışın hayata geçirilmesine yol açıyor.
Yalnızlığın yarattığı etkileri modern sanayi aşamasını bizden çok önce yaşamış olan ülkeler gibi yeni yeni hissetmeye başlıyoruz. David Riesman'ın 1961 yılında yazdığı Yalnız Kalabalık isimli çalışmasında şöyle bir ifade yer alıyor:

Doğum oranı, ölüm oranının gerisinde kalmaya başladığında toplumlar nüfusun düşmeye başladığı evreye doğru ilerler. Kırsal alanlar, maden sanayi ve imalathanede çalışan kişi sayısı gittikçe azalır. Çalışma saatleri daha kısadır. İnsanlar bolluk içinde yaşarlar ve bunun yanında boş zamanları da vardır. Eski problemlerin çözümü yeni problemleri doğurur. Buradaki insanlar kazandıkları karşısında kendilerini daha merkezileşmiş ve bürokratikleşmiş bir toplumda bulurlar. Aynı zamanda sanayileşme sayesinde ırklar, uluslar ve kültürlerin birbiriyle iç içe olduğu bir dünyaları olur.

Not 5: Türkiye İstatistik Kurumu Verileri (2016)

Günde 6 saat TV izleniyor.

3 saat internete giriliyor.

Kitap okumaya sadece ve sadece günlük (ortalama) 1 dakika ayrılıyor.

Kitap okumak, ihtiyaç listesinde 235. sırada.

Okunan kitapların yüzde 65’i aşk üzerine.

2024 yılında, yaşadığımız şu dönemde muhtemelen 3 saat Tv, 9 saat internet ve dijital oyunlar olmuştur. Diğer sıralamalar değişmemiştir.

Not 6: İnsanlar başkalarının düşüncelerini değiştirmek için harcadıkları çabanın yarısını, kendi düşüncelerini geliştirmek için harcasalardı şüphesiz ki dünya çok daha güzel bir yer olurdu.

Not 7: İnsanlara öylesine “nasılsın” diye sormayın.

İnsanların size öylesine “nasılsın” diye sorduklarını unutmayın.

Not 8: Yılmaz Erdoğan “İnci Taneleri” dizisinde gerçekten kötü oynuyor.
Her sözü, her davranışı anlamlı olmalıymış gibi, izleyeni yoracak kadar kasıyor.
Ritmi olmayan bir dizi ve akıcı değil.

Not 9: Kendini bil, kendini sev, kendine değer ver" diye diye...
Başkalarından haberi olmayan plaza tipleri çıktı ortaya.
Kendi duygusundan; kendi acısı ve sevincinden ötesini göremeyen insanlar, TV açıkken "haberler"i kapatıyor; kahve molasında Gazze'den söz eden arkadaşının yanından hızlıca uzaklaşıyor; çarşı pazardaki fiyatlardan yakınan insanlara "zavallılar" gözüyle bakıyor...

Sonuç ne derseniz?

"Başkaları"nın umursanmadığı bir dünyada hakiki bir benlik inşa etmek ve onu sevmek mümkün mü? Hayır!
Uyuz tebessümler mutsuzlukları örtmüyor.

Not 10: Putin, "Kanser aşısı üretmeye çok yakınız" açıklaması yaptı ve ekledi: "Çok heyecan verici gelişmelerin eşiğindeyiz."
Eh, dev ilaç şirketleri Putin'in gerisinde kalacak ve dünyanın her yerinden Rusya'ya akın edecek insanları izleyecek değiller ya, onlar da kendi koydukları engelleri kaldırmaya başlayacaklar elbette.
Bu arada "kanser aşısı" dediniz mi, bugüne kadar kabullenilmiş "kanser" tanımını kökten değiştirmeniz gerekecek.
Ya "aşı" teriminde problem var ya kanserde...

Not 11: Musibetlerine ram oldum kaderin / Zaferler ve mağlubiyetler, devrimler ve restorasyonlar / Hepsinden geçtim / Hepsi de benden..

Not 12: "Sade insan"ları, milletleri, coğrafyaları ciddiye alan herkesi yavaş yavaş politikadan tasfiye etmeye çalışacaklar...
Uzun yolun yarısını kat ettiler bile...
Politika bir "sahne" olsun, illüzyon gösterisi olsun, zihinleri dağıtan bir santrifüj işlevi görsün istiyorlar.

Not 13: Her Şeye Egemen RAB'bin tasarısını kim boşa çıkarabilir? Kalkmış durumdaki elini kim indirebilir?
Tevrat’tan..

Not 14: "Bizi anlasınlar!" diye bakıyoruz gözlerine... "Anlarlarsa, üstümüzden atarız bu yorgunluğu, güven gelir içimize belki..." diyoruz. (KEMAL TAHİR / Yorgun Savaşçı)

Not 15: Bu; çok bildik şaşırtmalı sorudur. Genelde düşünmeden cevaplanır ve “birinci olursun” denir. Oysa ikinciyi geçersen ancak ikinci olursun. Zira lider olmak için birinciyi geçmen gerekir, ikinciyi değil… Peki, bu sorunun bizimle ne ilgisi olabilir? Söyleyeyim; çok değil 10 yıl önceki söylemlerimiz “Cumhuriyetimizin 100’ncü yılında ilk 10’a gireceğimiz” yönünde idi ve bu söylemi çok sevmiştik.

Fakat bırak ilk 10’da olmayı, G-20’de dahi kalamadık. Heterodoks takıntımız, faizi nas bellememiz, konfor tuzağına gömülmemiz, seçim popülizmine kapılmamız neticesinde şimdi 22’nci filan ekonomiyiz. Hatta 23’üncü diyen dahi var. Bizdeki veriler bulanık olduğu için yerimiz de şaibeli…

Oysa İSO’nun 7’nci Sanayi Kongresi’nde Goldman Sach araştırmasını aktaran Dr. Peter Cornelius, 2035’te dünyanın 9’ncu ekonomisi olabileceğini anlatıyordu; ‘Ülkenin insan kaynağı, coğrafi konumu, dinamizmi, enerji koridorları üstünde yer alması ve doymamış pazarlara yakınlığını iyi kullanabilirse…’ Ama kullanamadık, orta gelir tuzağının müdavimi olduk. Yalan olduk.

Not 16: Uzun dönemde hepimiz ölüyüz ve ancak mezarda istikrar bulacağı söylenir hayatın… Oysa orada dahi döngü sürecinde sürekli devinim söz konusudur. Kısaca istikrar; bir yaklaşım, bir kabul, bir varoluş öyküsüdür. Sonlu hayat içinde sonsuzluğu arama sevdasıdır. Bulamasak dahi arayışımızın adıdır.

Devletin bekası, istikrarı besleyen kurumlar üzerinden yürür. Eğer bir ülkede, istikrarın çimentosu olan adalet yoksa o ülkede sürgit istikrar olmaz ve ülke dağılmaya yol tutar.

Düzenlilik içinde sürüp gitme; her vakada arzulanmayabilir. Sistem sizi kölelik üzerine tanımlamış ise istikrarı kendi elinizle bozar, özgürlüğe doğru hareket edebilirsiniz. İstikrar, bizi var eden bir yarın vaadidir. Eğer böyle bir yarın vaadi yoksa istikrar; bozulasıdır. Bize değer sunan her dinamik, istikrar talebi taşır. Değilse, o yerde karar kılmak, düşük yoğunluklu ölüm olacaktır.   

Not 17: Cahit Zarifoğlu ne güzel özetlemiş:
"Bu fâni âlem için beklentiye giren kalbimede kırgınım."

Not 17: Türkiye'de artık lümpen entelijansiya var. Entelektüel hayatın hırsızları, sapıkları, canileri, döküntüleri, ne kadar olumsuz sıfat bulunsan hepsi olan mürekkep yalamış bir güruh var. Bunları bir çoğunun diploması şöhreti, parası var; ama entelektüel namus hiç birinde yok.
İ. Özel

Not 18: Türkiye’deki zenginler vatan hainidir. Çünkü paralarını Türkiye’nin aleyhinde iş yaparak kazanmışlardır. Çünkü Türkiye, Cumhuriyet’in ilanından bugüne kadar dünya sisteminin çarklarını zarara uğratmama kaydıyla yaşayabildi.

İsmet Özel

Not 19: Tansu Çiller'in en ufak siyasi ağırlığı yok.

Onun dönemini tadanlar için, direkt negatif etki.

AK parti neden bu kadını etrafında gezdiriyor ki?

Anladık globalci. Ama, biraz da akıllı olmak lazım.

Not 20: Dilan Polat ne oldu? En son psikiyatri tedavisi için çıkmıştı. Sessizce evine gönderilmiş olabilir mi? Buzdağının görünen yüzüne dokunup milletin gazını aldılar. Kime uzanıyordu acaba kasanın sahipliği?

Not 21: Neye yetecek bu zaman? Yaşamaya mı? Ölmeye mi? Neye olduğunu anlamaya. (MARGUERITE DURAS / Hiroşima Sevgilim)

Not 22: YÜKSEK FAİZ ve SERBEST KUR beraber uygulanır, BÜTÇE DSİPLİNİ ile devam ettirilirse, ENFLASYON düşer.

Başarılı olabilecek tek formül budur.

2001 krizinde Dolar 2.5 kat arttıktan sonra, enflasyon böyle düşürülebildi.

IMF'in de başarılı bir programıdır. IMF desteğinin ülkenin arkasında olması kredi güvencesi sağlar.

Not 12: Normalde, bir mağazada TEZGAHTA durarak ömrünü geçirecek, saçmalamayacak, düz bir hayat sürecek tipler; UYUŞTURUCU parası ve illegal yöntemlerle elde edilmiş kara para ile, ne yapacağını bilemez halde, saatli bomba gibi, toplumun içinde dolanıyor.

Pek çok abuk KRİMİNAL olayın arkasında da bunlar var.