Kadından imam olmaz diyenlerin, Akşenerin paranoid şizofren tavrından sonra ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı... Siyasi Liderlik kırılgan duygusallıklarla yürütülemeyecek kadar hassas bir konudur... CHP zihniyetinden nefret ederim. AMA Kılıçdaroğluna yapılan bu ihanet beni çok üzmüştür... Sağcılar bu karakter zaafından etkilenip Tayyip Başkandan geçeceğini zanneden İYİ Parti'liler çok büyük hüsran yaşar... Siyaset birazda omurga işidir... Cumhurbaşkanının ne denli cazip merkezi olduğu bir kez daha ortaya çıkardılar.

Meralin bu çıkışı 3 şekilde yorumlanabilir. 1- Anlık fevri bir karar ve gaza gelmiş olabilir. Bu en zayıf ihtimal 2 - 5 li çete çok ciddi maddi bir menfaat sağlamış olabilir. Geçen sene 100 milyon civari hazine yardımı alıp Ömer'in yolu kampanyasına 40 milyon harcamıştı. Cengiz inşaat deprem bağışında 3 milyar bağışladı. 5 li çeteden çok büyük maddi destek almış olabilir. 3 - Kendini derin devlet sanan Mehmet Ağar, S. Bucak vb mafya masayı dağıtmasını istemiş olabilir.

Nevrotik davranışının sonucu hüsran olacağa benzer. Aday olamayacak cesareti olmayan bir korkağın hezeyanları, tarihin çöplüğüne itecek onu.

Bir miktar Timur’un çadırı önünde arkasına dönüp bakınca kimseyi göremeyen Nasrettin Hoca’ya, bir miktar da söz verenler son anda caydığı için Harp Okulu öğrencileriyle sokağa çıkmış Talat Aydemir’e benzedi.

Meral Akşener Millet ittifakının ortak aday belirleme metnini imzaladı, engellemedi. İmzaladıktan sonra kendine 24 saatte 17 bin üye kaybettiren çıkışını yaptı ve mazeret olarak da aday olmayacaklarını bildiren Mansur ile Ekrem beylerin adını kullandı. Onlar hem Belediyelerinin başında kalmak istediler haklı olarak hem de onların adaylığını koyması seçimlerin selâmeti bakımından sakıncalıydı. Yani masayı devirmek için olmayacak duaya amin dedi. 

Peki yükselen bir siyasi parti ve popüler bir siyasi lider kendisine neden bunu yapar?

İdeolojilerin (inanç, hayalperestlik, hamaset, ırkçılık, bölücülük; yani şizofrenik narsizm) Türkiye’deki en önemli üç temsilcisi Erdoğan, Bahçeli ve Akşenerdir. Akşenerin şahsında ve masadan ayrılma nedenini açıkladığı konuşmada bir ideolojinin ne olup ne olmadığını anlamak bakımından ipuçları vardır. 

İYİ Parti kulislerinden anlaşıldığı kadarıyla bu karar doğrudan Akşener’in kararı.
İttifak ortaklarıyla son bağları da yakan o hamasi konuşmayı da kendisi tercih etti.
Akşener’in Saadet Partisi’ndeki son Altılı Masa zirvesinde yaşananları parti toplantısında anlatma üslubunun ve masada gördüğü muameleye kızgınlığının bu kopuş kararında etkili olduğu söyleniyor.
O yüzden bu kararı anlamak için Akşener’i anlamak gerekiyor.

Herhalde onu da en iyi Kılıçdaroğlu ve Karamollaoğlu anlıyordur.
Bir çeşit dejevu hissi yaşıyor olmalılar. 2018’de olanların aynısını yaşadılar.
Akşener, Gül’ün ortak adaylığı mutabakatından son anda çekilmiş, Muharrem İnce’nin adaylığına da destek vermeyip, kendisi aday olmuş ve Selahattin Demirtaş’tan daha az oy olarak yarıştan dördüncü çıkmıştı.
CHP’nin CHP’li bir aday göstermesi halinde muhafazakar milliyetçi oyların kendisinde toplanacağı düşünmüş, bazı anketlerde çıkan yüzde 20 oya fazla güvenmişti.
Abdullah Gül de dejavu duygusu yaşamış olabilir.

Ama sadece 2018’deki bu tecrübe yüzünden değil.
Çünkü onun Akşener ile bir de az bilinen bir 2001 tecrübesi vardı.
AK Parti henüz kurulmamış. Henüz adı Yenilikçi Hareket’tir.
Yenilikçilerin önde gelenleri parti programı yazmak için Uludağ’da bir otele kapanırlar. 15 gün boyunca parti programını yazarlar.

Peki kimlerdi AK Parti programını yazan bu isimler?
Fazilet Partisi’nden ayrılan bağımsız milletvekilleri Abdullah Gül, Abdülatif Şener, Prof. Dr. Beşir Atalay, Murat Mercan, yazar Ömer Çelik, şu anda İYİ Parti’nin meclis grup başkanı olan Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu ve DYP’den istifa etmiş iki isim: Hüseyin Çelik ve Meral Akşener.

AK Parti’nin parti programını yazan isimlerden biriydi Akşener.
Programın yazılmasından sonra sırada programın Afyon’daki kampta parti kurucusu olacak isimlere anlatılması vardı.
Akşener ve Hüseyin Çelik, Ankara’dan birlikte Afyon’a geçmek için sözleşirler.
Ama o sabah Hüseyin Çelik’e bir mesaj gelir: “Ben gelmiyorum.”
Çelik, Akşener’in evine gider ama onu gelmeye ikna edemez. Sebebini de öğrenemez. Sonra Gül ve Erdoğan arar, sonuç değişmez.

Akşener, yazılı bir açıklama yapar: “Geçen süre içinde söz konusu hareketin hayal ettiğim Türkiye vizyonuyla örtüşmediğini ve bu hedefi gerçekleştirme imkânı bulamayacağımı gördüm.”
15 gün programını yazdığı partiye katılmaktan son anda gerekçesiz olarak vazgeçmiştir.

Bunun sebebi de hala meçhul.
Mehmet Ağar gibi bazı isimleri kurucu olarak önerdiği ve sonuç alamadığını söyleyenler de var, AK Parti’nin kuruluşuna devletin sıcak bakmadığı, Erdoğan hakkında kasetler çıkacağı, siyasi yasak kararı verileceği, partinin kapatılacağını söyleyenlerden etkilendiğini iddia edenler de.
1993’de akademisyenken kendisini siyasete sokan Çiller’i eleştiren medya grubunu “Hala engel olmaya çalışıyoruz, ama bugünden sonra, Tansu Çiller fanatiği gençlerimizi tutmakta zorluk yaşayacağımız kanaatindeyiz” diyerek uyaracak kadar koyu bir Çillerci’den Çiller’e karşı kongre için imza toplayan bir muhalife dönmesi arasında dört yıl var.

28 Şubat’ta güçlü komutanları en çok kızdıran işleri yaptığında 40’larının başındaydı.
2017’de “Abi” diye hitap ettiği Bahçeli gibi muhaliflerine karşı neler yapabileceği belirsiz bir Başbuğ’a karşı çıkmıştı.
Cesur olduğu açık ama aynı zamanda fevri ve çabuk etkilenebilen bir siyasetçi de Akşener.
İttifak kurmak, taviz vermek, birlikte çalışmak geleneği zayıf, masadakileri paylaşmak yerine masanın üzerindeki her şeyi isteyen, kendisini Turan’ı kuracak seçilmişler olarak gören, erken iktidar hastalığına, vatan kurtarma misyonuna kolayca kapılabilen, bunun için gözünü karartabilen bir gelenekten geliyor. Bunun üzerine merkez sağ pragmatizmi de eklendi.

Komitacılık ile siyasi pragmatizm birbirine karıştı. Üniversitede yıllarca anlattığı İnkılap Tarihi havasına, vatan kurtarma misyonuna kapıldığı, yine anketlere fazla güvendiği, siyaset acemisi siyaset mühendislerinin hesap kitabından etkilendiği anlaşılıyor.
Sonuç, herkesi masanın başına toplaması beklenen, masada Karamollaoğlu dışındaki herkesten daha eski siyasetçi “Meral Abla” masayı dağıtan kişi oldu ve tüm Türkiye tecrübeli bir siyasetçinin canlı yayında siyaseten intiharını izledi.

Ne acayip işti o! İYİ Parti’nin Genel İdare Kurulu’nda, yani en yüksek politika üretim merkezinde bir Allah’ın kulu, “Ne yapıyoruz biz?” diye sormamış mıydı? Tamam, iki başkanın seçilmesinde katkısı olmuştu İYİ Parti’nin ama sonuçta bunlar CHP’nin adayları idi, yani bu çağrı “Partinizi bırakın benim peşimden gelin” demekten farklı mıydı? Sen nereye gidiyordun ki? Gittiğin yer belli miydi ki? Neden partilerinden ayrılsınlardı, onların senin partinden ya da bağımsız aday olunca kazanacakları garantisini mi veriyordun ki? Bu, tam seçime üç kala, siyaset zeminini süper bomba ile böylesine bir “Deprem”e sürükleyip “Enkaz altında birlikte kalalım” gibi traji – komik bir çağrı değil miydi bu?

Haber kanallarında bu konuya ilişkin değerlendirmeler yapılırken Birgün gazetesi genel yayın yönetmeni Yaşar Aydın’ın bir cümlesi kulağıma çalındı. Şöyle bir cümle: “Akşener’in Kılıçdaroğlu’na karşı ‘Kazanacak aday’ şartını koşması, Kılıçdaroğlu’nun ‘kazanamaması’na değil ‘kazanması’na yönelik bir itiraz olmasın.” Yani ne demek? “Birileri Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını istemiyordu, ama son gelişmelerden sonra onun bile kazanacağı görülmeye başladı, önünü kesme misyonu da Akşener’e verildi.” 

Bu gayet açık ki bir komplo teorisi. “Birileri” diye birileri var, farklı zamanlarda “İyi saatte olsunlar, Ecinniler, derin devlet vs…” diye işaret edilen birileri... İşte onlar Meral Akşener’i böyle bir “siyasi intihar”a sürükledi…

Son söz: Müslümanca ve şerefli bir namla, onurla ölmek bu dünyada edinebileceğimiz nimetin zirve noktasıdır. Yeter ki bu fani diyardan şerefli bir adam geçti, desinler.

Not 1: Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah'ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi.
Nahl 26. Ayet

Not 2: Ali Koç: ''Hükümet lehine bir tezahürat olsa bu karar alınacak mıydı? Devlet ile hükümet nedir bunu bilmek gerekir. Hükümetler gider hükümetler gelir kalıcı olan devlettir. Tüm kulüplere sesleniyorum. Siz de konuşun. Yarın sizin de başınıza gelir.''

Not 3: Fenerbahçe Başkanı Ali Koç: 

"Ne yapacaksınız? Her maç stadı, sahayı mı kapatacaksınız. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Kime ne ders vermeye çalışıyorsunuz? Valiliğin açıklamasından vatandaş olarak utandım."

Not 4: Kuru soğan 20 lira olmuş.

Not 5: O kadar ki, çoğu kimse karşısındaki konuşurken onun gerçekten ne dediğini anlama çabası göstereceğine, o susar susmaz ne diyeceğini düşünerek dinler. Yani söyleneni hep ‘bilir’. Bildiği için de söyleneni hiçbir zaman anlayamaz, öğrenme imkânını kendine tıkamıştır.

Not 6: Duyabiliyor olsaydın beni kulakların olmadan,/ Cevap verebiliyor olsaydın dilin olmadan/ Gözler, kulaklar ve kelimelerin zararlı sesi olmadan/ Sadece hayal gücünü kullanabiliyor olsaydın,/ İşte o zaman, uyanık güne rağmen akıtırdım yüreğine düşüncelerimi..
William Shakespeare

Not 7: Yılda 12 milyon ton domates üretilen Türkiye'de domatesin kilosu 30 lira olmuş, adamlar hala Erdoğanı durduramazsınız diyor.
Böylesi romanlarda bile yok.

Not 8: İstanbul Fikirtepe'de yıkılan gecekonduların, binaların yerinde bu gökdelenler yükseliyor. Belki insanların öncesinde daha fazla nefes alacak alanları vardı. Yatay yapışma diyordu değil mi Erdoğan!

Dertleri dönüşüm değil rant.

Not 9: Nixon da 9 seçim kaybetmişti. 10.sunda kazandı.
O sahtecilik yaptı.
Bu dürüst.
Hayırlısı olsun.

Not 10: Kadın, tek bir hamle ile yakınlarını enkaz altında bırakmış depremzedelerin feryadını, iktidarın yaşadığı tıkanıklığı ve çıkmazı, iliklerimize kadar işlemiş ekonomik buhranı, futbol sahalarına kadar uzanmış otoriter dili; hepsini unutturdu ve sadece kendini konuşturdu. İnanılmaz!

Not 11: İttifakın şovenist kanadı içime sinmiyordu. Mevcut iktidardan hiçbir farkını göremiyordum. Onlar gidince zihnim berraklaştı. Artık gönül rahatlığıyla millet ittifakına oyumu verebilirim. Kısa günün kârı bu oldu benim için.

Not 12: İlhami güler'in kısa bir videosunu izledim az önce. “Müslümanlar 1400 senedir bir kamu hukuku oluşturamadı. Kamu malına herkesin değil, hiç kimsenin gözüyle bakıldı. Kamu malına çökenin elinde kaldı, hiç kimse rahatsız olmadı” diyor. Ne ağır ve ne acı bir tespit.

Not 13: Çok yürüdük yollar kayboldu yol olduk sana geldik. Ne getirdin deme bize senden başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur.
Mevlana İdris

Not 14: Ardında yıkık şehirler ve leylaklar bırakan bir cümle dudaklarımı geçip beni ihlâl etti. Saate baktım müthiş bir yenilme vaktindeyim. Sevgilim ben nerede yağmur yağarsa orada şemsiye kırmanın kitabıyım. Ve en güzel cümlem sensin
Beni yanlışsız sakla bu son görünüşüm./M.İ.

Not 15: Aç gözlü insana mezarı bile dar gelirmiş...