Kendi halinde bir gencin yaptığı iki etiket tasarımıyla tüm muhalefet liderlerinden daha etkili muhalefet yapmış olması Türkiye siyasetinin son 20 yılının bir özeti aslında...

Milletin içinden gelen samimi ve özgün tepkiler meydanlarda ve TV'de görmekten bıktığımız köhnemiş ve içten içe çürümüş siyaset kurumundan ve bu tiyatronun devam etmesi için elinden geleni yapan göstermelik muhalefetin laf cambazlıklarından 1000 kere daha etkili.

Muhalefeti zorla iktidar yapıyoruz sanki…

Olsun fark etmez, yeter ki iktidar değişsin. Neticede değişim demokrasilere nefes aldırır.

Son söz: Mutluluk paylaştıkça kıskanılır.

Not 1: Bir genç Siyasi hiciv içeren görseller hazırlaması nedeniyle gözaltına alınıyorsa, o ülkede ifade özgürlüğü yoktur.

Bu ülke Mustafa Kemal Atatürk’ün kuruduğu Türkiye Cumhuriyeti’dir. Kimsenin babasının malı değildir.

Hangi görüşte olursanız olun Haksızlığa susmayın.

Not 2: Türkiye'de bence insanlar artık ikiye ayrılır... (Deprem zamanı) Orada olanlar ve olmayanlar... Benim için böyle... Artık asla eski ben olamam... Kim oradaydı, kim yoktu kriterim bu... Orada olanlar kardeşimdir, anamdır, babamdır... Sonsuza kadar...

Not 3: George Orwell, "bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder" der. geçinemiyoruz diyenlerden, ekonomik kriz var diyenlerden, eve ekmek götüremiyoruz diyenlerden, ülke kötü yönetiliyor diyenlerden nefret etmeleri bu yüzden.

Not 4: Hâlâ biz gidersek CHP gelir diye korkutuyorlar halkı. CHP gelirse en fazla yolsuzluk yapar, akrabayı kayırır, yandaş medya yaratır, yandaş iş adamlarını ihale zengini yapar, adaleti sarsar, yeşil alanları imara açar. Bunların da hepsini siz yaptınız zaten. CHP’ye bir şey kalmadı.

Not 5: Yaklaşık 25 yıldır çalışıyorum, tüm sermayemi satsam, Buket Aydın'ın kolundaki saati alamıyorum daha. Vay benim emeklerim. Güzel ve mahir kadın olmanın gücü ve bereketi… İnsan bazen insan olduğuna utanıyor.

Not 6: Var olan ekonomik düzende kredi kartları ve krediler üzerinden yaşamın her aşamasında ağır borçlar altına sokulur, müesses nizamın çerçevesini kafalarımıza kakmakla mükellef medya tarafından yönlendirilir, aynı müesses nizamın o medya üzerinden pompaladığı güvenlik tehditleriyle paranoyaklaştırılır ve çözümü hep oylarımızla o parlamentolara yollayacağımız temsilcilere bağlarız.

Mesela ben şimdi sizi ikna etsem. Desem ki, “yollayın beni meclise ya da cumhurbaşkanı yapın, bu sorunları çözemezsem beni hücrelerime ayırarak yok edin.” Sonunda beni yok etmeniz gerekir. İstediğim kadar iyi niyetli olayım, hatta siyasi açıdan dâhi olayım, ben bu sorunları çözemem. Tek başına bir iktidar da çözemez. Bir parti ve hatta tüm bir meclis de çözemez. Çünkü temsili demokrasi bu sorunların çözülmemesi üzerinden temellenip işliyor.

Yol bulunmaz mı? Bulunur elbet. Meclisi siyasetin tek mercii olarak görmezsek, toplumsal ve siyasal özneler olduğunu idrak eden yurttaşlar haline gelirsek, siyaseti bizi temsil edenlerin işi olmaktan çıkarır ve müşterek alanımız, agoramız haline getirebiliriz. İdeal bir Eski Yunan doğrudan demokrasi hayali değil derdim. Fakat her biçimde farklı kimliklerimiz ve çıkarlarımızla siyasetin daha çok içinde olmamız lazım. İşyerlerimizde, okullarımızda, sokak ve mahallemizde, tüm yerel ve ulusal yönetimlerde, dernek ve sivil toplum oluşumlarımızda ve elbette deprem bölgesinde…

Deprem geçmedi, kendimizi kandırmıyoruz, değil mi? Kendimizi temsili demokrasi hayaline kaptırırsak, şu veya bu hükümetlerle biz daha pek çok deprem ve başka türlü felaket yaşayacağız. O yüzden, altını çizerek sona erdireyim: Bu seçim için her tür emeğe amenna. Fakat işin bununla bitmeyeceğini, başka türlü bir siyasal alan için meydana çıkmamız gerektiğini de hep aklımızda tutmalıyız. Bunun yolu, sokakta birbirimize değmekten geçecek. Birbirimize bakmak, görmek, dinlemek ve birbirimizle konuşmaktan. O zaman sanal oyundan çıkacak ve gerçeği görebileceğiz. Bunun için gecikmiş değiliz.

Not 7: Bülent Arınç:

“Eskiden 70 TL’ye doldurduğunuz file bugün 500 TL’ye dolmuyorsa bir şey var kardeşim bunu görmezden gelmeyin. Sorunu kabul etmek lazım. Bu dürüstlüktür."

Sorun var evet.

Ekonomist olduğunu iddia etmesine rağmen ülkede enflasyon artarken tüm dünyanın aksini yaparak politika faizini indirtip enflasyonu arşa çıkartan bir Cumhurbaşkanımız var.

Mevcut hayat pahalılığında, bu durumu görmezden gelmiyoruz zaten.

Not 8: Mansur Yavaş: "Seçim gezilerimiz başlayacağı için Pazartesi gününden 14 Mayıs'a kadar belediyeden maaş almayacağım."

Abi bu kadar dürüstlük bizim bünyeye fazla. Yıllardır oturdukları yerden 8 maaş alan adamlara alışmışız. Lütfen, al o maaşını.

Not 9: Seçimden sonra TBMM’de iki AK Parti olacak. Biri mevcut AK Parti, öteki de CHP listelerinden girecek olan eski AK Parti.

Not 10: Şimdi düşünelim:

Kadıköy Vapur İskelesi’ne uzaklığı yaklaşık 7 deniz mili olan adanız var. Yani sabah iş için İstanbul’a gelip, akşam iş çıkışı adanıza dönebilirsiniz, hızlı deniz taksilerle bir sigara içimi mesafe.

Üzerine 140 milyon dolarlık tesis yapmışsınız ve aldığınız kira yıllık 215 bin dolar!

Bu parayla Bodrum’da orta halli bir yazlık sitede ev tutmak isteseniz 22 evi sadece bir aylığına kiralayabilirsiniz.

İlle de lüks site derseniz 10 evi bir aylığına tutabilirsiniz.

“Yok ben Kemer Maxx Royal’de yayılacağım” diyecek olursanız erken ödeme indirimiyle bir ay için ödemeniz gereken fiyat 1 milyon 95 bin liradan başlıyor.

Albayrakların bir yılda ödeyeceği kira tutarıyla 4 odayı 1 aylığına tutabilirsiniz anlamına geliyor bu ki 4 oda tuttuğunuz için küçük bir ek indirim uygulandığını da varsayarak!

Ticaret bu işin neresinde, şeytan neresinde?

Not 12: Aslında tarımdan sanayiye, çevreyi talan etmekten rant sistemine, çocukların aç kalmasından sağlık sistemindeki bozukluklara, eğitimdeki sefalete kadar her alanda geriye gitmiş, tükenmiş bir ülke var. Kutuplaşma... Tarikatlar... Adalet ve adalet... Kurumların çöküşü... Bir deprem ve sel felaketinde, orman yangınlarında varolan devlet kurumlarının nasıl işlevsiz hale getirildiğini hep birlikte yaşıyoruz. Hepsinin toplamında... Bugünkü iktidarı değişmesi şart ve şart. Dolayısıyla... Listelere takılmak, içinize, içimize sinse de sinmese de, doğru değil.
Bu iktidarı değiştirmek için gidip oy vereceğiz.

Not 13: Muharrem’in Bolu mitinginde CHP’ye saydırmasına niye şaşırdınız, adamın amacı cumhurbaşkanı olmak değil, görevi Kemal Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı yaptırmamak. Erdoğan’ın önceliği her zaman kendini güçlendirmekten önce muhalefeti zayıflatmaktır bunu da içerden satın aldığı Truva atlarıyla yapıyor.

Not 14: Birine karşı duygusal bağınızı kaybettiğinizde, onların ne kadar sıradan olduklarını anlıyorsunuz, onları özel gösteren şey, sizin sevginiz ve enerjinizdir.

Not 15: İnsanlığımdan utanıyorum; babasının taksiye bindirdiği kız çocuğuna taksici tecavüz ediyor, komşusu küçük bir kıza tecavüz edip öldürüyor, ülkenin her bir yerinden hayvanlara şiddet görüntüleri geliyor, bu çürümüşlük, ahlaksızlık hep var mıydı, sosyal medya daha mı görünür kıldı?

Not 16: Tek hurmayla beslenen peygamber ve yamalı cübbe giyen Ömer hikayeleriyle halkı kandırıp, kendileri için saray ve villalar inşa ettiler…

Not 17: YASA YOKSA ÖZGÜRLÜK YOKTUR!

Sıradan-bilinç genellikle "başına buyrukluk" ile özgürlüğü birbirine karıştırır, tıpkı bugün devlet ölçeğinde yaşadığımız gibi.

Başına buyrukluk yasaya (ortak usa) hürmet etmez, kendi öznel arzularına ve öfkesine dayanır, çünkü yalnızca kendi çıkarlarının/heveslerinin peşinden gider.

Yasa, ortak ustur, bir halkın istencidir, bu nedenle özgürlüğün biricik teminatıdır.

Yasa bir kural veya kararname değildir, tıpkı özgürlüğün başına buyrukluk olmadığı gibi.

Ey talib, yasaya, yani özgürlüğüne sahip çık!

Dücane C.

Not 18: insanlardan beklentiyi azaltmak dertleri azaltmak demektir; beklenti demek dert demektir çünkü.

Not 19: Şu an haklı olarak “iğrendiği” için siyaset yapmayan herkes siyasete girmeli. Yoksa bu düzen değişmeyecek ve her seferinde listelere bakıp "yine mi bunlar" demeye devam edeceğiz. Aynı adamlar devamlı "sizi kurtarmaya geliyoruz" deyip duracaklar.

Not 20: Nurettin Canikli (Rabia Naz)

Şirin Ünal (Nadira Kadirova)

İbrahim Halil Yıldız (Şenyaşar Ailesi)

Tolga Ağar (Yeldana Kaharman)

Olcay Kılavuz (Sinan Ateş)

yeni dönemde milletvekili olmayacaklar. en adil şekilde yargılanmaları dileğiyle..

Not 21: Yeni adaylara bir hatırlatma: Milletvekilleri onları seçen bölgeyi değil, bütün milleti temsil eder. (Anayasa madde 80) Herkes tv’de “seçim bölgesine en iyi hizmeti yapacağını” söylüyor da :) Seçim bölgenize değil tüm ülkeye hizmet için seçiliyorsunuz.

Not 22: Listelere bakınca söyleyecek çok şey var. Ama seçim sonrasına saklıyorum.

Ama tek cümle şu; Bu listeler genel olarak bir neslin, kendi nesline yaptığı son kıyak... İstisnalar kaideyi bozmuyor!

Not 23: Show TV ve Habertük’ün sahibi Ciner Grubu bildiğiniz üzere, özellikle deprem dönemi yaptığı haberler nedeniyle, iktidarın hedefinde. Bu öfkeyi kenarda tutalım ve asıl konuya gelelim. Şimdi sizi biraz geriye götüreyim. 2003 yılında Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ve Reyyan Uzuner’in düğün törenine. Görücü usulü evlendirilmelerine rağmen nasıl tanıştıkları, nelerden hoşlandıkları, birbirleriyle ne kadar uyumlu oldukları medyada günlerce konuşulmuştu. Hatta bugün Kızılcık Şerbeti’ne bayıldığını söyleyen Ayşe Arman o dönem Hürriyet’te anne Reyhan Uzuner’le “yılın röportajını” yapmıştı. Dönüp bugün tekrar okuduğunuzda Kızılcık Şerbeti’nin bir sahnesi gibi. Şimdi ne oldu da ‘Müslümanlar öyle bildiğiniz gibi değil, çok bilgili, anlayışlı hoşsohbet insanlar’dan Nursema’nın cenazeden beter düğününe geldik?

Popüler kültür doğası gereği güncel olandan besleniyor, hangi çatışmayı soluyorsa eserine de onu çatıyor. Bu vesileyle 2003’teki hikayenin bittiğini bize gösteriyor. Dizilerde bir kısmı ne iş yaptığını öğrenemediğimiz holdinglerde, villalarda geçen ayak oyunlarına alışmıştık da zengin Müslüman bir ailedeki din, ticaret ve aile ilişkilerinin dokunduğu güncel bir sinir ağı var. İzleyicinin, AK Parti İstanbul Kadın Kolları yöneticisi Elif Başgöze'nin şişelerin üzerinde Erdoğan'ın imzası ve Cumhurbaşkanlığı forsunun bulunduğu mum, oda kokusu ve kolonyalarını AK Parti'li belediyelere ve de Kızılay'a satmasının Abdullah Bey’in zenginleşmesiyle alakasını kurması gayet mümkün. Bir kadının gelinlikle kaldırıldığı devlet hastanesinin kapısına, polisin bile giremediği, özel koruma dikebilmesiyle de…

Tam da seçim öncesi, örneğin seccade durduk yere simgeleştirilip kutsallaştırılırken arkasında yatan kurnazlığın köpüğü bir diziyle tahta kaşıkta toplandı. Bunu Habertürk’te tahlil olarak dile getirseniz bu kadar etkili olmaz. Dizi buna niyet etmese de bir nevi “aşılama” yaparak, yani seçmeni karşısına çıkacak sembollere, mesajlara karşı uyararak AK Parti’nin seçim stratejisini bozdu. Üzerinde çizgi filmden esinlenmiş domuz karakteri olduğu için bebek odasının duvar kağıtlarını söken Pembe Hanım’a Abdullah Bey’in “hanım böyle mi tepki verilir, konuşur münasip bir dille anlatırsın” tepkisi; niye yerde olduğu belli olmayan seccadeye yanlışlıkla bastığını belirtip özür dileyen Kılıçdaroğlu’na gösterilmeyince kafaların karışması ihtimali doğdu. “Kötü gelin” Nilay hamile olduğunu öğrendikten sonra ejder meyvesi isteyince bu insanlara bir şeyler hatırlattı. Soğan oldu 30 lira.

Başka bir zaman olsaydı belki yalnızca para cezasıyla geçiştirilirdi, ama seçim öncesi beş hafta (seçim haftasına dek sürecek) yayın durdurmanın altındaki niyet buydu, ama o da olmadı. Sermaye reytingi tercih etti. Eh, bütün seçim stratejinizi Nursemaları feda edip evde karısına, kardeşine kaplan; muktedire el pençe Fatihlere bırakırsanız, o da en bilindik yöntemle, amcasını arar gibi RTÜK Başkanı’nı arayıp diziyi yasaklatmaya kalkar. Geçmiş olsun.

Not 24: Erdoğan şiddetle kendisine muhalefet edip sonra kendi safına katılanlara vefa gösterir.

Numan Kurtulmuş

Süleyman Soylu

Savcı Sayan

Mehmet Ali Çelebi

Tuğrul Türkeş

İsmail Ok

Abdulhamit Gül