Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır’a konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kampanya direktörü Necati Özkan, İstanbul – Sancaktepe Belediyesi’nde seçimi CHP’li Alper Yeğin’e kaybeden AKP’li Şeyma Döğücü’nün başkanlık katında jakuzi olduğunu iddia etti. Bunun üzerine Döğücü, Özkan’a tepki göstererek kanıt istedi ve “hodri meydan” dedi. Yeni başkan Yeğin de Döğücü döneminde başkanlık katında herhangi bir tadilat işlemi yapılmadığını, bahsi geçen lüks banyonun önceki belediye başkanının zamanından kalma olduğunu söyleyerek “lüks ve batırılan bir belediye hikayesini yakın zamanda sizlerle paylaşacağım” duyurusunda bulundu.

Özkan, yeni başkan Alper Yeğin’i kutlamak için gittiği belediye binasının başkanlık katının altı bin metrekare olduğunu, katta jakuzi ve 200 metrekarelik mutfak bulunduğunu söyledi, “Bu nasıl olabilir? Kamu nasıl böyle yönetilebilir? Aşağıda millet büyük fakirlik çekerken, çadırda iftarlık almak için insanlar varken, bunu nasıl yapabilir bir siyasi yönetim. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kaybetmesi boşuna değil” dedi. Özkan’ın bu iddiaları sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.

Enteresan zamanlar. Serdar Ortaç'ın binlerce dansöz var şarkısındaki gibi olmuş ülkenin hali. Belediye değil Firdevs cenneti.

Biz 110 metrekarelik eve 3 kişi, 10 metrekarelik ofise 2 kişi sığmaya çalışıyoruz. Eyvahlar olsun.

İslâm Dininde temel kaynaklarda yöneticilerin aşağıdaki özelliklerden kaçınması gerektiği bildirilir: Kibir, tefrika, taaddi ve israf. Hepsi var maşallah mevcut iktidarda ve Ak Parti cenahında.

Kibir, tefrika (ayrılık), israf bilinen kelimeler aynı zamanda son yıllarda hamdolsun iktidarca yaşatılarak öğrendik. Peki taaddi nedir? Aslında bizim ülkeye çok uzak değil.

Taaddi: TDV İslâm Ansiklopedisinde ilgili başlıkta İbrahim Çelik Hoca “taaddiyi” şöyle tanımlamış: 
“Sözlükte ‘hızlı koşmak, sınırı aşmak, tecavüz etmek’ anlamındaki adv kökünden türeyen taaddî terim olarak, advin ‘hedefine ulaştığı halde hızını kesemeyen kimsenin daha ileri noktalara gitmesi’ mânasından hareketle ölçüyü ve sınırı aşmayı, taşkınlık yapmayı, haklılık sınırını geçmeyi, başkalarına saldırmayı ifade eder. Dargınlık ve anlaşmazlığın kin, nefret ve silâhlı çatışmaya vardırılmasına adâvet ve udvân, bu tutum içinde olana adüv denir (Râgıb el İsfahânî, el-Müfredât, “ʿadv” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ʿadv” md.).” 

İslam’da haddi ve sınırı aşmak ve taşkınlık yapmak her şeyden önce Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmek, Allah’ın sınırlarını aşmak anlamına gelir. İkinci olarak insanları toplum içinde aşırıya kaçması, kendisine çizilen hudut ve sınırların dışına çıkmaya çalışması ve taşkınlık içine girmesi anlamına gelir. İnsanların toplumsal kurallara uyması devlet gücüyle sağlanır, pekiyi devlet gücüne hakim olanları kim kontrol edecektir? İşte bir yöneticiye görev verilirken dikkat edilmesi, onun kendisi için çizilen görev tanımının dışına çıkmayacak, görevini kötüye kullanmayacak, kendisini seçen halkın karşısında haddini bilecek bir insan olmasına dikkat edilmesi gerekir. 

Parayı verenin düdüğü çaldığı, kiralık kalemlerin medya tetikçiliği yaptığı bir medya, besleme STK’lar, derin yapıların yapılandırdığı ya da para/menfaat ilişkiler ile siyasetin arka bahçelerinde konumlandırılan kapı kulu cemaat yapıları ile ancak böyle ve bu kadar olabiliyor bu işler.

Siyaset, YAP İŞLET DEVRET tipi işler için, ihale kurumu değil ki! Siyaset İlahlık ve Rablik kurumu da değil, Halka hizmeti, Hakka hizmet vesilesi bilenlerin meselesi olması gerek.

Siyasetin gayesi Maslahattır, o halk arasındaki “idare-i maslahat” değil. İnsanın aklı ile vicdanını barıştıran, insanı insanla barıştıran, insanı fıtratla/Tabiatla/Hava-Su-Toprakla/bitki ve hayvanlarla barıştırma sanatıdır. Bu 3 barış sonuçta bizi Allah’la barışa, esenlik yurdu cennete kavuşturacak bir yolculuktur. Değilse insan savaştadır. Değilse yöneticiler İlahlık ve Rablik iddiasına kalkışır, zulmeder, halk da ya korktukları veya menfaat umdukları için onların peşine takılır, ya da itiraz ettikleri için zulme uğrarlar ve o zaman da Allah’ın gazabı onlara ulaşır.

Belediye ve Merkezi Hükümet olsun, bir yöneticinin en önemli hasletleri taaddiden uzaklaşması, mütevazi olması, haddini bilmesi, müsrif olmaması ve muktesit yani tutumlu olması gerektiğidir. Çünkü yöneticinin harcadığı para kendi parası değildir, milletin parasıdır. İslâm insanların kendi paralarını harcarken bile sınırlara dikkat etmelerini tavsiye ederken, başkasının parasını har vurup harman savurmayı hiçbir şekilde kabul etmez. Bir yönetici israftan kaçınmalıdır, yönettiği kaynakları en uygun ve etkin şekilde kullanmalıdır, her şeyden önce gösterişten kaçınmalı ve itibardan tasarruf etmelidir. 

Bayramımızı şimdiden tebrik ediyorum. Dilerim bu günler nefs muhasebesi ve tövbe için bir vesile olur. Hadi gelin sevgimizi, merhametimizi, cesareti kuşanalım. 

Selam ve dua ile…

Son söz: Ak Parti seçmeni Erdoğan’ın ekonomiyi bozduğunu daha önce de biliyordu ama ona oy vermeye devam ediyordu; çünkü “o bozdu, o düzeltir” algısı vardı.

Son seçimlerde sandığa gitmemelerinin, gidenlerin Ak Parti’ye oy vermemesinin nedeni Erdoğan’ın ekonomiyi düzeltemeyeceğine emin olmalarıdır.

Tadımlık: Eğitim, aile terbiyesi, adaleti temin eden hukuk, insancallaştıran sanat ve kültür faaliyetleri; ülkeleri var eden dört ayak..

Aforizma: Tecrübe en zor öğretmendir. Önce sınav yapar, sonra öğretir.

Not 1: M1 para arzı Mart 2024 sonunda 5.52 trilyonla rekor kırdı. Son bir senede M1 artışı 2.05 trilyonla başka bir rekor kırarken, sadece Mart ayında M1 para arzı 467 milyar lira (bir önceki ay M1 para arzının %9.25i kadar) arttı. Önemli..

Not 2: Tapu müdürlükleri, kaymakamlıklar, belediye binaları vs. neden çok şatafatlı ve gereğinden büyük?

Yapımının kimlere ihale edildiğine bakarsanız, olayın sadece lüks düşkünlüğü olmadığını, aynı zamanda işin içinde çok büyük yolsuzlukların ve rantın olduğunu görürsünüz.

Not 3: Dolar baskılandıkça hazır giyim sektörü ve tekstil sanayi eriyor.

Not 4: Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
şu son dönemecini de aşınca gecenin
doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
bu ağartı ancak yürekle karşılabilir.
Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
ve balyozla vursalar, mısralarına
soylu bir demir sesi yükselir
soylu büyük ve mavi bir demir sesi.
C.S.

Not 5: En saklı yerlerinden en güzelliğin çıkıyor. Ansızın doğan hayvanlar gibi güzel
bakınca bir şiir canlıyorum dünyaya
yapılan bir şeydir şiir; yuvarlak, kırmızı, geniş
en genişi en kırmızısı o ezilmişler katında, Şimdi bir gizliyi kovuşturuyor
gözlerinden içeriye üç kişi
deli ediyor onları mısralarımda
bir karanfil az
bir karanfil çoğala çoğala.
Edip C.

Not 6: Kim ne derse desin ben bugünü yakıyorum / Yeniden doğmak için çıkardığım yangından.
Edip Cansever

Not 7: Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
gölgesi yüreklerimizin
öfkemiz sevgiye benziyor şimdi.  Sevgimiz öfkeye
ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
çıplak ölüler
birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.

Not 8: Ey benden sızan aşklar
Bu dünyaya kan taşıyorum ben
Ispanaklardan, menekşelerden
En aşırı, ama en aşırı şeylerden
Aşırı duygululuktan bir de
Şimdi soruyorum; mutluluk nedir!

Not 9: Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukça düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış. Titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazan. 
Bazan iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor. Gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever. Çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse,
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur. Elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
Yaşamanın her bir yerinde.
E. C.

Not 10: Yüreğimde bir sancı keskin bir akasya kokusundan
avuçlarımda bir yanma
büyüyen bir ürpertiyim sanki, kayıp gidiyorum üstünde sabahın
oldu olacak.
Eğilip bir taş alıyorum yerden, fırlatıyorum denize
ufacık bir gülüş geçiyor suyun üzerinden.
Bir çocuğun gülüşü gibi
aşkların, nice aşkların ayrılık günü gibi.
Bir sokağın ucunda kaybolup solan
daha çok solan, aşkların solgunluğu suyun üzerinde
korularda yoğun bir erguvan sisi.

Not 11: Ben doğduğum günkü kadarım
sense bir ölüm sonrası güzelliğinde
basaraktan geçeceğiz. Yeniden
yeniden yeniden yeniden. Daha öfkeli
Yenikken bıraktığımız ayak izlerimize.
Edip Tansever

Not 12: Çürümüşlük, yolsuzluk, yoksulluk, görgüsüzlük, ahlaksızlık, adam kayırma, kara para aklama, dolandırıcılık, mafya, terör: Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını tamamlayıp ikinci yüzyılına geçerken elimizde olanlar ne yazık ki bunlar. Her gün yeni bir faciayla uyanır olduk. Kara para aklayıcıları, uyuşturucu kaçakçıları, fon vurguncuları, din tacirleri ülkenin her yanını sardı. Diyanetinden futboluna, siyasetinden bürokrasisine, eğitiminden denetimine, yargısına kadar her alanda lime lime dökülen bir yapı var karşımızda. İşin en acı yanı bunların hesabı sorulmuyor. Örneğin bütün bu kara para, uyuşturucu işlerine niçin göz yumulduğu sorusunun üzerine gidebilen yok. Hatta bu soruyu basında birkaç kişiden başka soran da yok. 
Netflix’de son zamanlarda izlediğim üç dizide (Undercover, Ferry ve Berlin) Türkler, Avrupa’da uyuşturucu ticaretini yöneten, kara para aklayan insanlar olarak geçiyor. Eskiden Türklerin adı bu tür işlerle anılmazdı. Ama gerçek bu olduğu için şimdi filmlerde Türkler, Bulgarların, Sırpların, Kolombiyalıların yerini almış görünüyor. 
Bütün bunların nedeni siyasetin teknik konulara karışması: Siyasetin merkez bankasından, TÜİK’den, futboldan, polisten, adliyeden, üniversiteden elini çekmesi lazım. Çünkü siyaset, bizde, bu tür yerlere atamaları liyakate değil sadakate göre yapıyor. Eskiden bu kadar feci bir durum yoktu. Teknik konulara siyaset karışmadığında başarının nasıl peş peşe geldiğini bize voleybolcu kızlarımız gösterdi. Eskiden basketbol kadın takımımız da başarı yolunda ilerliyordu. Ne yazık ki oraya da siyaset girdi ve başarı düştü.
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında geldiğimiz noktada Türkiye gri listede yer alan, uygar ülkelerin kendi çıkarları söz konusu olduğunda aralarına aldığı, onun dışında dışarıda tutmaya çalıştığı, yurt dışına giden insanlarının son derecede kötü muamele gördüğü bir ülke konumuna düşmüş görünüyor.
100 yılda geldiğimiz yer ne yazık ki berbat bir yer. 
Mahfi Eğilmez

Not 13: Netflix’in “3 Body Problem” dizisinde şöyle bir sahne var.

Bir soruşturmayla ilgili “ne buldun?” sorusuna,  dedektif “Beklenilenden fazla, istenilenden az şey buldum” diye cevap veriyor.

Muhalefet açısından son seçimin sonuçları gibi.
Beklenilenden fazla, istenilenden az.

Not 14: Anayasa değişikliği Gazi Meclis'ten geçmez eğer milletvekilleri satılık değilse ama referandum yeter sayısına ulaşılırsa bu açıklamasından sonra Sayın Cumhurbaşkanımız yine de referanduma gitmeyecek. Anayasaya değişikliğinden vazgeçmiş olacak. Başka türlü 4 yıllık seçimsiz dönem olamaz zaten.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "4 yıllık seçimsiz dönemi, ekonomik program hedeflerimizi gerçekleştirmek için kullanacağız."

Not 15: Mehmet Şimşek yanlış ihbar ekibi kurmuş. Asıl kurması gereken kamuda israf ihbar ekibi olmalı. 

Kamu kurumlarında israf edenler, örneğin bir aracı satın alıp yıllarca kullanmak yerine sürekli yeni modelleri kiralayanlar tespit edilmeli. 

Bu kişiler görevden affedilmeli ki bir daha yapmasınlar.