Bir kilo soğan neden birden bire 10 kat 20 kat pahalanır. Mesele savaş sanayine aktarılan pay mıdır, küresel ısınma mıdır, hasadı vuran fırtınalar mıdır? Yoksa hepsini de içeren, tetikleyen ama onları kat kat aşan neo-liberalizm dediğimiz kapitalizmin en vahşi formu ve bu mekanizmanın adamları/kadınları mıdır? Neo-liberalizmin sülale devri ile buluşması mıdır?

Geçtiğimiz günlerde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun soğan açıklamasının karşısına, Tayyip Erdoğan’ın savaş gemisi ile çıkarma yapmaya çalışmasına bakarak, soğanın yalnızca evlerin değil siyasetin de mutfağında ne kadar stratejik bir ürün olduğunu anlayabiliriz.

30 yıl kadar geriden takip ettiğimiz Filipinler’e bakalım, Türkiye’yi görmeyi deneyelim.

Şu anda ülkeyi yönetmekte olan Ferdinand Marcos Jr.’ın babası olan Ferdinand Marcos 60’lı yıllar boyunca Filipinler’de önemli bir siyasi figürdü. Sonrasında başbakanlığa kadar yükseldi ve ikinci seçimini kazandıktan sonra, 1972 yılında “yıkıcı güçler”i gerekçe göstererek sıkıyönetim ilan etti. Hatırlayalım, tam da bu yıllarda Friedmancılık (sonra Teatcher-Reagan doktrini, sonra neo-liberalizm olacak) ABD kapitalizminin merkezi formu haline gelir, sosyal devlet ve her türlü hak talebi tasfiye edilecektir. 1971’de Türkiye’de sıkıyönetim, 1973’de Şili’de darbe ve 12 Eylül 1980 Türkiye’de darbe. Bütün bu 10 yıl içerisinde, dünya çapında ABD’nin desteklediği 50 civarında darbe ya da darbe girişimi olur.

Baba Marcos 1972’den 1981’e kadar sıkıyönetim ile yönetir ve kendisini mutlak tek adam haline getirir. 16 Haziran 1981’de kendi inşa ettiği göstermelik muhalefet karşısında yeniden bir mutlak galibiyet kazandı ve güçlerini daha da arttırdı.

Marcos’un eşi Filipinler’in 1955 Güzellik Kraliçesi Imelda Marcos’da devlet işlerinde eşine yardımcı oluyordu. Imelda Marcos, Manila Valiliği, sonrasında Konut ve Çevre Bakanlığı başta olmak üzere pek çok önemli devlet görevinde bulundu. Karı-koca birlikte, tarihin gördüğü en nepotik devlet örgütlerinden birisini kurdular.

Bu nepotizme büyük bir hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk ve soygunun da eşlik ettiğini, yapılan sarayları başka sarayların takip ettiğini söylemeye elbette gerek yok.

80’lı yıllar boyunca gerçek muhalefet güçlendiyse de, muhalefetin önemli isimlerinden Benigno Aquino Jr. 1983 yılında ülkesine döndüğü uçaktan inerken vurularak öldürüldü.

Öldürülen Benigno Aquino’nun bayrağını eşi Corazon Aquino devraldı ve 1986 seçimlerinde muhalefeti kendi etrafında birleştirmeyi başardı. 7 Şubat 1986’da gerçekleştirilen seçimlerle ilgili pek çok şaibe ortadayken Marcos galibiyetini ilan etti ve bu durum yalnızca sokakları değil orduyu da ikiye böldü. Sonrasında, ABD Marcos ailesinden desteği çekmek zorunda kaldı ve Marcos’un 25 Şubat 1986’da Havai’ye gitmesinin ardından olaylar sona erdi.

Marcos, Havai’ye geçtikten iki yıl sonra 22 Ekim 1988 yılında ABD federal hükümeti tarafından Filipin hükümetinden zimmetine 100 milyon dolardan fazla para geçirdiği ve bu para ile New York’ta üç tane bina satın aldığı gerekçesiyle suçlandı ve hakkında bir dava açıldı.

“Yıkıcı güçler” bahanesi ile OHAL, sülalenin devletleşmesi, hırsızlık, usulsüzlük, haraç çetesi kurma, seçimlere hile karıştırma, halk isyanı ile sürgüne gitme, Manhattan’da mülk edinme, ABD’de bir silah tüccarı ile birlikte yargılanma, tüm bu soygun/talana eşlik eden neo-liberal sistem ve bu sistemi yerli-milli hale getirmeye yarayan “milli güvenlik” söylemi…

Ferdinand Marcos’un oğlu olan Marcos Jr, bir başka Filipinli diktatör olan Duterte’nin kızıyla masalsı bir düğünle evlenerek harika bir hanedanlık kurdu (onların kurduğu bu düzen elbette memleketimizde birilerinin hayallerini süslüyor). Fakat bu hayal, Filipinler’deki yoksulların karabasanı. Onlar 70 pesoluk soğanı, 700 pesoya alıyorlar, düğünlerde altın yerine soğan hevengi takıyorlar ve eğer 30 kilo soğanı ülkeye gümrüksüz sokmaya çalışırlarsa, kaçakçılıkla yargılanıyorlar.

Babası hırsız ve katil olan biri şimdi yine ahlaksızca Filipin’i yönetiyor. Soylarını kurumazsa hep bir yolunu buluyorlar tüyü bitmemiş yetimlerin haklarını zimmetlerine geçirmek için. Düzen de değişmiyor düzülen de, değişen sadece düzenler. Düzenlerin soyu da çoğu zaman aynı sülale. Baba hırsızsa çocuğu da kesin hırsız oluyor. Milletin başına bir kez bela olunca da gitmek bilmiyorlar. Kendileri geberse evlatları musallat oluyor. Tek çözüm soylarını kurumak kötülerin..

Yaşam sevgisi:

Yaşam sevgisi bir kültürdür. Tıpkı çiçek sevgisi, tıpkı müzik sevgisi, tıpkı yüzme sevgisi gibi...

Bu sevgi ya vardır, ya yoktur.

Böyle bir sevgi pekişmemişse; orada insanlar, ne yaratıcı bir yaşama, ne sağlıklı bir aşka, ne keyifli bir yücelmeye fazla kulaç atamazlar.

Kafası yarım kesik bir horoz gibi, çırpınır, bunalır, önüne geleni suçlar; ne istediğini, ne aradığını, daha doğrusu ne halt edeceğini bir türlü tam kestiremez ve kendilerini de, canım yaşamı da ziyan zebil ede ede, sönüp giderler.

Yaşam sevgisi; enerjinin, yaşam zevkini kuşaklar boyu ortaklaşa yoğurmasından oluşur.

Enerji yoksa orada sadece kurnazlık vardır. Kurnazlık da, yaşam sevgisiyle yaşam zevkinin en amansız celladıdır.

Son söz: Aç ayı oynamaz..

Not 1: Kolaya kaçarak geçiştirmeye çalıştığımız her zorluğun biraz sonra daha büyük bir çetinlikte önümüze çıkacağını, belki de artık geri dönülmez bir hâle geleceğini unutmamak... (KEMAL TAHİR / Notlar-8)

Not 2: Tanıdığım gençler var, bu yıl evleneceklerdi, birer birer erteliyorlar...

Uygun fiyata kiralık iki göz oda bulanların üç gün üç gece bayram yaptıklarını duyuyorum.

Hemen her kesim iftar sonrası dışarıda içilecek çayların hesabını yapıyor; çayın 15 lira olduğu yerlerde sahura kadar çay içtin mi, yandın!

Camekânına "çay 5 lira" yazan yerler, emeklilerin gözdesi...

Not 3: Bir erkek cinsel gücünü veya bir kadın orgazm olabilme yeteneğini sergilemek için ne kadar uğraşırsa, o kadar başarısız olur. Zevk, bir yan etki veya yan üründür ve öyle kalmalıdır; bir hedef haline getirildiği ölçüde kaybolur veya bozulur.

İnsanın Anlam Arayışı, V. E. Frankl

Not 4: “George, dünyanın bir şaka olduğunun farkına varmalısın. Adalet yoktur, her şey rastgeledir. Bunu anladığın zaman kendini bu kadar ciddiye almanın ne kadar aptalca olduğunu anlayacaksın. Dünyada büyük bir hedef yoktur. O sadece öyledir. Bugün nasıl davranacağına ilişkin verdiğin hiçbir kararda özel bir anlam yoktur.”

İnsanın Anlam Arayışı, V. E. Frankl

Not 5: Orucun onu kaldı/ İnsanın gönü (derisi) kaldı..

Not 6: Oysa büyük umutlar, hayaller yeşertmişti içinde, çocukluğunda ve ilk gençliğinde. Ne olursa olacak, herkes gibi olmayacaktı. Dünyayı değiştiremese de kendisini ve etrafını değiştirecek, annesinin tabiriyle "büyük adam" olacaktı...

Not 7: Nüfusun hızlı arttığı toplumlarda, EMLAK pahalı olur.

Bazen balon da yapar evet, bazen satmak da gerekebilir, ama uzun vadede emlak gittikçe pahalanır.

Türkiye'de gelecekte, UCUZ EMLAK diye bir şey asla olmayacak. Hayal o.

SERMAYE RANTI gittikçe artacak.

O sebeple RANT edinin.

Not 8: MÜŞTERİ TEMSİLCİLİĞİ işi bitmek üzere.

CALL CENTER işi de bitecek.

Muhtemelen, bilgi aramak için ulaştığımız temsilciler tamamen ROBOT olacaklar.

2 tane nitelikli insan alırlar. Altlarına 1000 tane robot temsilci. Bütün CALL CENTER döner.

TARIM ARAZİSİ almanızı öneririm.

Not 9: Zengin ülkeler, icabında her vatandaşına HARÇLIK atar.

Ama, bizim gibi ülkelerde gelecek, KOMÜNİZME benzeyecek.

S.S.C.B. gibi yaşayacak halk.

Rusya değil, ama biz öyle yaşayacağız.

(Rusya, sadece tabii kaynaklarıyla ile bile yaşar. Bizde ne var? Tarımımız dahi yetmiyor.)

Not 10: Türkiye böyle giderse, gün gelir, ABD nüfusunu yakalar.

Bürokrasideki zihniyet bir tuhaf.

ABD, sadece 400 Milyon kişiyle, Dünya'yı parmağında oynatıyor.

8 Milyar kişi, 400 Milyon kişi tarafından yönlendiriliyor.

NİCELİK, üretimde önemli.

Nüfusta NİTELİK önemli.

Not 10: Bugün RUSYA'ya yerleşmek çok zor.

TÜRKİYE'ye yerleşmek çok kolay.

ABD ve RUSYA'nın bilmediği, bizim bildiğimiz ne var acaba?

Not 11: Kentsel dönüşüm rant alanlarını yeniden üretim şeklinde değil, riskli binaları ve kırılgan dokuları yenilemek şeklinde olmalı..

Not 12: TCMB'nin uzlaşmalı işlemlerde uygulayacağı vade farkı TL faizi;

3 aya kadar %38

6 ay üstü %40

1 yıl %42

TL Mevduat faizleri %30-%35

Tüketici kredi faizi %40+

KKM görünümlü $ faizi %12

Neyse ki birisi sorarsa TCMB faizi hala %8.50..

Not 13: “Işık figürlerini hayal ederek değil, karanlığı bilinçlendirerek aydınlanır insan. Bununla birlikte, bu prosedür nahoş ve bu nedenle de popüler değildir.’’

-Carl Jung

Not 14: Kuzey Kore, ABD ve Güney Kore’ye sözde kafa tutmak için önceki gün kıtalararası balistik füze fırlattı. Nitekim ülke bütün kaynaklarını askeri ekipman geliştirme işine ayırıyor. Nükleer silah, roket ne ararsan var. Oysa ülkede ağır bir gıda krizi yaşanıyor. Halk aç. Kişi başına gelirin 1.700 dolar olduğu Kuzey Kore’ye Çin yardım etmese açlıktan sürünecekler yerlerde… Pardon, sürünmek yasaklanmıştı daha önce…

Sovyetler dünyanın en iyi silahlarını üretirken, halkın giyeceği giysiyi, yiyeceği soğanı üretemiyordu. Nitekim uzaya çıkarken halkı açtı. Yıllar içerisinde dayanamadı ve dağıldı. Gün gelecek AK Parti’li adam TOGG’un yenilen bir şey olmadığını anlayacak. Soğan bile alırken zorlanan bir insan nasıl TOGG alacak? Yogg ki? Togg açın halinden anlamaz ama biraz empati…

Not 15: Hakkından gelemeyeceğim sorumluluktan korkarım ben! (KEMAL TAHİR / Kurt Kanunu)

Not 16: Muhalif seçmenler Kerem Kınık'ı ve Kızılay'ı protesto edip, kan vermeyince, Kızılay'ın kan stokları tükenmiş!

Demek ki Kızılay'a sadece, Erdoğan'ın her fırsatta, "hain, sürtük, çürük, illet, zillet..." dediği kişiler kan veriyormuş!

Kim bu milleti daha çok seviyormuş anlayın!

Not 17: İmam kadrosunda görev yapan bir kişi sınava girmeden zabıta müdürlüğüne, 40 gün sonra işletme müdürlüğüne, ardından destek hizmetlerine atanmış.

Amin, ecmain...

Not 18: “Yalanlamak ve reddetmek için okuma!

İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!

Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!

Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!”

Francis Bacon

Not 19: "Bu topraklarda aşk ve mutluluk kutsanmaz, ayrılık ve acı kutsanmıştır. Yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre aitiz biz"

Meral Okay

Not 20: Dışarıda koskoca bir dünya vardı,

Yürüdüm, kendimi aradım içinde.

Yoktum…

Not 21: Yurtdışında yaşayan vatandaşlar oylarını iki hafta öncesinden kullanmaya başlıyor. Kullanılan oylar torbalarla saklanıp seçim günü sayılıyor. Yurtdışından gelen torbaların YSK’ya ulaştırılana kadarki güvenliği tamamen emniyetin insiyatifinde. Yani Soylu’nun. Bu konuda mutlaka önlem alınmalı.

Not 22: Akademik ünvanların en az %70inin haksız verildiği iddia edilen güzide ülkemizde 208 (sözde) üniversite 8.3 milyon öğrenci var. Neresinden tutsan elinde kalıyor..

Not 23: Serbest piyasa dolar kuru 20 lirayı görürken serbest/interbank oranı ilk defa %3.6ya çıktı. Bu duruma artık ülkede ikili kur oluştu diyebiliriz sanırım.

Merhaba Arjantin!

Not 24: İktidarın değişmesi isteniyorsa ilk turda muhalif aday büyük farklı kazanmalı.

AK Parti’li birinin, açıklama doğruysa, kaçak kafesini mahkeme kararına rağmen polis gücünü kullanarak yıktırmayan iktidar seçim akşamı az farkla kaybedeceğini anladığında pek çok şey yapabilir.

Not 25: Çocuklarımızın yetiştiği ahlak ortamı temiz mi? Sağlıklı mı? Özü ile sözü bir olmak. Dürüstlük. Yalan söylememek. Çalmamak. Güvenilir bir insan olmak. Allah'ın bildiğini kuldan gizlememekten, gizlemek zorunda kalacağınız şeylerden kaçınmaktan söz ediyorum.

Not 26; Maddenin kirliliğini temizlersiniz. Sosyal ahlakın kirliğini de temizleyebilirsiniz. Geri dönülmez noktaya gelene kadar. Nedir geri dönülmez nokta? Toplumun, 'sosyal ahlaksızlığı artık ahlaksızlık kabul etmediği çürüme düzeyi'dir. Belki o noktaya kadar ahlaksızlık yapmak tehlikeliydi. O noktadan sonra ahlaksızlığa ahlaksızlık demek tehlikelidir.

Mesela toplum, bütün siyasetçilerin yalan söylediğine, hepsinin yolsuzluk yaptığına inanmaya başlarsa. İnanmanın ötesinde, her gün böyle olduklarını görürse. En vahimi, "Siyaset böyledir. Herkes yapıyor. Çalıyor ama çalışıyor. Yalancı ama bizden" diye düşünmeye başlarsa… Ya toplum bu düşünceyi de benimseyip normal sayarsa…

Mesela toplum, ticarette ve iş hayatında yalan söylemenin, hile yapmanın, insanları kandırmanın normal olduğuna; bütün iş insanlarının bu ahlaksızlıkları yaptıklarına, aksi takdirde başarılı olamayacağına inanmaya başlarsa! Bir büyüğümüzün, "Zenginse çaldığındandır. Fakirse çalmayı bilmediğindendir" vecizesini hatırlıyorum. Bu anlayış yerleşirse… Hırsızların genel savunması, "Ama herkes çalıyor"dur. İnanmazsanız hırsızlık masasından bir polise veya bir ceza hâkimine, avukatına sorun. Hırsız buna inanır. Ya toplum da buna inanmaya başlarsa!..

Mesela toplum, adaletin haklıdan değil, güçlüden yana olduğuna inanmaya başlarsa. Hatta parayı verenin mahkemede de düdüğünü çaldığına inanmaya başlarsa… Bir ülke için, "Davalar açık arttırmaya dönüştü" diye yazıldığını hatırlıyorum. Açık rüşvet arttırmasına veya açık siyasi güç bilek güreşine… Ve bu kanıksanırsa. Artık o mahkeme, mahkeme midir? O hâkim hâkim midir? O devlet, devlet midir?

Makamlara kopyayla, intihalle, torpille gelinebilir. Dünyanın her yerinde olur. Fakat çoğu toplum bunları bulur, basın bunlara işaret eder ve bunlar hızla topluma zarar verebilecekleri yerlerden uzaklaştırılır.

Fakat bir nokta vardır ki o nokta geçildiğinde artık hırsızlar, sahtekârlar, kişiliksizler uzaklaştırılamaz. Tam tersine, hırsız olmayanlar, dürüstler, şahsiyet sahipleri ahlaksızların hışmına uğrar. Buna kimse ses çıkarmamaya, bunu kanıksamaya, olağan görmeye başlar.

O noktadan sonra ahlaksız değil, ahlaksıza ahlaksız diyen cezalandırılır.

İşte kritik nokta odur. İşte ülkenin batışı seçtiği nokta o noktadır. İntihar ettiği nokta o noktadır.

Not 27: Steve Bannon, 2017'de "Güney Çin Denizi'nde veya Ortadoğu'da, gelecek 5 ya da 10 yıl içerisinde kesinlikle savaşa gireceğiz" dedi. Fransa da, Almanya da, Çin'le bütünleşip PARA üzerinden ABD'yi tasfiye etmek istiyordu. Macron bunu geçtiğimiz hafta değişik bir ifadeyle ilan etti. Dünya belli ki bir ameliyatla karşı karşıya... PARA'yı ele geçirmek isteyenlerle elde tutmak isteyenler sahada... Büyük oyuncuların hem borçlardan kurtulmak hem de yeni sistemi sıfırdan kurmak gibi bir amaçları var. Bilek güreşi başladı. Bakalım masadan kalkan kim olacak... Türkiye mi? Biz de bu mücadelenin sonunda galip gelenlerle aynı noktada buluşacağız.

Not 28: 20 Nisan Perşembe günü Karadeniz doğalgazının ulusal sisteme bağlanacağı gün, doğalgaz fiyatlarında indirim yapılması bekleniyor.

Not 29: Her birimizin, hiç var olmadığı ve sadece var olma numarası yaptığı uzun dönemler vardır. ( THOMAS BERNHARD / Sarsıntı )

Not 30: Jacques Attali “En geç Ağustosta dünya ekonomik krizi gelecek. Tedbir alırsak, önleyebiliriz” diyor

- Normalde aklı başında bir ekonomist-düşünürdür

- Yazı yazmış:

+Sorun ABD’de. Borçlanma Tavanı Temmuza kadar. Sonra uzatılır/uzatılmaz. Siyaset kilit durumda.

+ Uzatılsa bile günü kurtarır. ABD tüketicisi ve konut piyasası borçtan patlamak üzere. Bankalar bu borcu yüksek faizle çeviremez

+ ABD siyasi krize kolayca girebilir. Bu da ABD’yi ve dünyayı kilitler.

+ Aşırı borçlu Avrupa resesyona girer. İhracat pazarı kapanır, iç talep telafi edemez. Çin de benzer durum.

+ Sadece Rusya bu durumdan kazanabilir. Geçen ay Kaliforniya bankacılık krizinde Ruslar siber saldırılarla durumu alevlendirmeye çalıştı. (ciddi bir ayrıntı)

Sonra kendince çareleri sıralamış:

- radikal ekonomiler (sadece sıkıntıyı artırır)

- parasal genişleme (az zaman kazandırır)

- savaş (evet yaw. Savaş diyor !!)

- Mülkiyet ve tüketim yapılarının değişeceği yeni bir ekonomik sistem (Mösyö Lenin ?!)

Şimdi: Teşhis, tamam ama çareler şinanay … Böyle olmaz. Savaş telaffuzu ürkütücü. ABD’nin aklını başına alacağına dair bir işaret yok.

Bu tablo sadece: Dış dünyanın çok daha karışacağına bir başka işaret. Adam -sadece ben değilim, başkaları da bunu söylüyor- diyor. Doğru.

Dünya daha da karışacak ise… ki “Düzelecek” ihtimali bu tabloda yok… Herkes, her ülke; kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacaktır.