Büyük İskender yardımcısını şöyle fırçalar (mealen): Bunca yıldır yanımdasın, hiçbir hatamı göremediysen CAHİLSİN, görüp de örtbas ettiysen HAİNSİN. 

Türkiye, gerçekleri söyle(ye)meyenler yerine gerçekleri söyleyenlere HAİN demeye başladığından beri kaybediyor.

Bu gerçekten söylenmiş midir söylenmemiş midir bilinmez. 
Ama önemli olan bu değil. 
Önemli olan, kıssadaki hissedir. 
Çıkarılması gereken derstir.

Düşüncenin serbest olması, ifade özgürlüğü ve eleştireye tahammül bir toplumu muasır medeniyet seviyesine çıkaran temel unsurdur. İfade özgürlüğü olmadan hiçbir ulus maddi ve manevi gelişemez. Ülkenin elit insanları aklını başına almalı. Üç günlük dünya, değmez bu kadar kavgaya, koltuğa makama paraya tapmaya. Ülke bizim. Dünya bizim.

Doğrusu: Dünyanın ve vatanımızın kaç kişiyi adil bir paylaşımla barındırabileceği, bu kapasitenin ve kaynakların nasıl sürdürülebileceği, doğrudan üretim ve bölüşüm ilişkilerine bağlıdır. Bugün içinde bulunduğumuz varlık, gelir, değer ve kaynak dağılımındaki eşitsizlik sermaye birikimine bağlanmış ve emperyalist stratejilerle şekillenen kapitalist üretim ilişkilerinin sonucudur. Küresel ölçekte alarm veren çevre, enerji ve doğal kaynaklar krizinin nedeni, tek tek konutlardaki buzdolapları, klimalar değil, Dünyanın her köşesine yayılmış yıkıcı, enerji, sanayi, inşaat, bilişim- iletişim, gıda, finans, turizm sektörlerinin birikimli arsızlığıdır. Bu küresel talanın kaynağı bir Amerikalının bir Hintliden ne kadar daha fazla ürün ya da hizmet tükettiğinin değil, uluslararası tekellerin ve bir bütün olarak sermaye sınıfının ürün ve hizmetlerdeki değerin yaratıcısı işçi ve emekçilerin payından el koyduklarının hesabını yapmakla anlaşılır.

Dünyanın asıl sorunu kabak gibi ortada: Neoliberal emperyalist kapitalist sistem ve neticesinde  dayanılmaz hale gelen gelir dağılımı adaletsizliği.Durum o hale geldi ki, ha patladı ha patlayacak sosyal patlamalar. Hala aymazlık içinde yöneticiler ve zenginler. Hem dünyayı hem de ülkemizi kritik ve zor bir kış bekliyor.

Dünya ve Türkiye ısınıyor, büyük bir değişime doğru ilerliyor, ve evet belki de bir tür kıyamet yaklaşıyor. İşte burada sözün sonunu büyük usta Ruhi Su’ya bırakayım, saygıyla…

Dinleyin arkadaşlar/ Bir atasözümüz var/ Biri yer biri bakar/ Kıyamet ondan kopar; 
Kıyamet dedikleri/ Ha koptu ha kopacak/ Yoksuldan halktan yana/ Bir dünya kurulacak; 
Görmüşler ileriyi/ Atalarımız demek / Herkese yeter dünya/ Herkese yeter ekmek.

Son söz: Üç günlük dünya. Yarin yanağından gayrı her şeyi paylaşın. İnsan olmak bunu gerektirir.

Not 1: Enflasyonu döviz şoklarından bağımsız hale getirecek (koruyacak) net rezerv milli gelirin en az %25'idir. 

Yani en az 200 milyar dolardır.

Not 2: Ben, gıda ve ulaşımın enflasyon içinde büyük payı olduğunu düşünerek, bu konu ile ilgili aklıma gelen bir kaç öneriyi sıralamak istiyorum.
1-Tarla ile tüketici satış fiyatları arasında sebze meyvede 6-7 kat artışı önlemek için, devlet son yılda akaryakıttaki yüzde 500’e yakın artırdığı vergi yükünü indirmeli. Mümkünse akaryakıtta vergi, gıda taşımacılığında sıfırlanmalı.
2-Tarla ürünü taşıyan kamyonların, otoyollardan geçiş ücreti sınırlandırılmalı.
3-Kentlerde belediyeler, tarladan gelen ürünlerin aracısız satılabileceği alanlar oluşturmalı. Bu alanlarda kullanmak için belediyeler, gıda alışveriş fişleri dağıtarak, dar gelirlilere destek olabilirler.
4-Tabi asıl yapılması gereken, daha önce yazdığım gibi, büyük kentlerin çevresinde sebze-meyve üretilmesini sağlamak. Kamyon taşımacılığını azaltmak ve maliyetleri düşürmek.
Baz etkisiyle yılbaşında enflasyon rakamları gerileyebilir veya aynı kalabilir. Aksi halde TÜİK’te bile TÜFE’de yıllık yüzde 100’ün üzerini görebiliriz.

Not 3: Kuğular genelde beyazdır. ‘Siyah kuğu’ nadiren vardır. Gerçekleşme ihtimali düşük ama gerçekleşirse yaratacağı etki büyük gelişmeleri temsil eder. Siyah kuğuyu tahmin edecek model icat edilemediğine göre en iyi seçenek kur korumalı mevduattır ya da döviz dolar almaktır. CDS’e dikkat edin!

Not 4: zaman iki senaryo var. İlkin, 3 aydır savunduğum gibi bireylerin döviz hesaplarına da kısıtlamalar. İkincisi de ödemeler dengesi krizi, yani, dış borçlarda temerrüte düşmek. T.C. temerrüte düşmez, ama vatandaşın servetini gasp etmekten  tarih boyunca hiç çekinmedi. Tek soru şu.  RTE’nın bireylere sermaye kontrolünü göze alması için dolar/TL hangi düzeye fırlamalı?   Bence bu düzey 22-24 arasında. Ehh, dolar/TL 22-24’e çıkarsa da enflasyon 3 haneye sprint atar.
Kafanızı ve totonuzu ıslatan yaz yağmuru değil, Ey Vatandaş. Siyasi  İklim Değişikliğinin sonucu olan Değişim Musonları. Bunlar kış aylarında dondurucu soğuğa dönecek.

Not 5: Bir şeyin olma ihtimali varsa o şey olur..

Not 6: 2013 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, yüklendiği sosyal sorumluluk projeleri vesilesiyle övgüler dizdiği Ahmet Katıksız, geçtiğimiz günlerde memuriyetten çekildiğini duyurdu. Katıksız’ın, liyakatsizliğin adeta fotoğrafını çeken şu ifadeleri kelimenin anlamıyla bir ibret vesikası niteliğinde. "Beni yönetenlerin liyakatsiz bir şekilde atandığı kadroların altında kendimi tüketeceğime dünyanın bambaşka bir coğrafyası olan Belçika'dayım. Buyurun koltuklar sizin!"
Hiç komplekse kapılmadan itiraf edelim, bu yaşadığımız çürümüşlük hali devlette liyakatin, kalitenin buharlaşmasının bir sonucudur. Eğer iktidarlar ‘hesap verilebilirlik’ kriterinden muaf hale gelmişlerse, o toplumda kirlilik ve çürüme kaçınılmazdır.

Not 7: Çocuklukta öğretmenin verdiği ev ödevini annesine yaptırmakla başlayan giderek ülke yönetme ahlakına dönüşme potansiyeli taşıyan bir sıkıntıdır bu.
Ya da internetten indirirsiniz ödevinizi. Bedava ödevler var internette.
“Anne bana doktora tezi al.”
“Ne demek yavrum, profesörlük tezi alayım.”
Şöyle de olabilir.
Tezinizi ahbabınız olan bir profesöre yazdırırsınız.
Bakın iş nereye varacak…
Sonradan o profesöre olan minnet hissinizi profesörü itibarlı bir makama, bir şirketin yönetim kurulu üyeliğine falan getirerek ödersiniz.

Not 8: K Parti ekipleri, sorunlarını tespit için halkın arasına tebdili kıyafetle karışmaya devam ediyor mu, bilmiyorum.
Ben, fırsat buldukça turist kılığında fiyat denetimlerine çıkmayı sürdürüyorum.
Az önce 1915 Çanakkale Köprüsü'nden geçtim.
Yola, köprüye edilecek tek lafım yok.
Bu şahane hizmetten yararlanan biri olarak nankörlük, şükürsüzlük edecek değilim. Öncelikle emeği geçenlere teşekkür ederim. Sağ olsunlar.
Köprüyü kaça geçtiğime gelince...
Artık mart ayındaki gibi 200 liracık değil. 272 lira 50 kuruşçuk olmuş. Ödemek suretiyle zamandan çok güzel tasarruf ediyorsunuz.
Gerçi paralı yol ve köprü, biraz tenha geldi gözüme. Tek tük araç sayabildim.
Ama bardağın dolu tarafından bakarsanız, trafiğe takılma riskiniz yok.

Not 9: 2008 krizi, sonra pandemi, yetenek savaşında ateşkese gidilecek derken, araştırmalar öyle söylemiyor. Her gaileden sonra yetenek arayışı ve yetenek kıtlığı bir daha, bir daha gündeme geliyor. Kıtlık artıyor, artışı da hızlanıyor. Bir İnsan Kaynakları şirketi, gerçek anlamda global bir şirket, The Conference Board (“Konferans Kurulu” mu desek?), Yetenek Savaşı’nın ekonominin baş meselesi olma eğiliminden bahsediyor. 15 Haziran 2022 tarihli raporlarının başlığı, Küresel Yetenek Tsunamisinde Rota Bulmak (Navigating the Global Talent Tsunami). “Yetenek bulma sıkıntısının size verdiği acı, 10 puan üzerinden kaçtır?” diye sormuşlar. Üç kıtada yöneticilerin verdiği cevaplar birbirine çok yakın. Asya’da 6,9, Avrupa’da 6,6 ve Amerika’da 6,8. Acı skalası, daha ziyade tıpta kullanılır. Doktor hastaya sorar, “Hissettiğin acı 10 üzerinden kaçtır?” diye… Yetenek kıtlığının ısdırabı “dayanılmaz” düzeyinde.

Biz, Endüstri 4.0’tü, robotlar ve yapay zekâydı, insanlara gerek kalmayacaktı diye beklerken, dünya çapında bir yetenek krizi, bir başkasına göre tsunamisi kopmakta. Belki teknolojideki gelişmeler ilerde insan talebini azaltır, ama şu andaki eğilim bunun tam zıddı. Mesela ABD, tarihinin en düşük işsizlik oranını yaşıyor. Gelişmiş ülkelerde iş dünyası işlerini çeşitlendirdikçe, iş menzillerini, pazar alanını arttırdıkça, daha fazla yeteneğe ihtiyaç duyuyor. Belki vida sıkacak, çivi çakacak eleman aramıyorlar; aranan hekiminden, hemşiresinden, üst düzey yöneticisine, bilgisayar programcısından pazarlama uzmanına kadar yetenek, yetenek, yetenek.

Not 10: ABD’de “Büyük İstifa” diyorlar… Geçen yıl, her ay birkaç milyon kişi, işlerinden istifa etmiş. Ruh hâlleri, “elimi sallasam ellisi” gibi. Bunlar 20- 30 yaş arası genç, işe yeni başlayan insanlar değil. İş hayatlarının sonuna yaklaşmış, 50-60 yaş aralığı da değil. Bunların tam ortası, 30- 50 yaş nesli. Bu yeteneğin arz tarafındaki kıtlık. İş piyasasının talep tarafındaki firmaların üst düzey yöneticileriyle yapılan anketler, %58’inin 2022’de geniş çaplı yeni eleman alımına girişeceklerini gösteriyor.

Not 11: Şimdi hatırlayalım, 18., 19. asır sömürgecilerinin peşine düştükleri bir kaynak daha vardı: Afrikalı köleler. İnsan o gün de kıymetliydi bugün de kıymetli. Ancak şimdi altlarında çalıştıracakları adamların değil, yan yana çalışacakları, hatta başlarına geçirecekleri adamların peşindeler.
İngiliz gemilerinin Afrika’dan köle devşirdiği döneme kadar gitmeye gerek yok. Bundan çok sonra, Batılı imparatorlukların sömürgelerden üstün yeteneklileri devşirip onları kalkınmaları için ihtiyaç duydukları insan kaynağından mahrum bıraktıkları söylenir. Batı’daki Hintli hekimlere, Bilişim Teknolojisi uzmanlarına bakınız. Hatta şimdiden, epey bir Türk de var.

Not 12: “…dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe de aşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor.”
“Bir Arap atasözü der ki ‘Sana anam babam feda olsun’ ben de Erdoğan için diyorum ki ona; anam, babam, eşim çocuklarım feda olsun” (E.Sancak)

Not 13: Altını 1050 liradan çevirdiler. Petrol böyle düşerken altın nereye 2000 lira oluyor ? Ben size demiştim "Petrol böyle düşerken o yükselemez" diye. Altın asla mazottan değerli değil. Altın kadınlarda güzel.

Not 14: Özüne ve anlamına göre doğum neyse ölüm de odur; bu, iki yönde çizilmiş aynı çizgidir. Öteki, hiçlikten kaynaklanan gerçek bir oluşum ise, bu da gerçek bir yok ediliştir. İnsanın yoktan yaratıldığı varsayımı zorunlu olarak ölümün onun mutlak sonu olduğu varsayımına götürür.

Not 15: “Kitle nedir?” diye sorsanız bana. Söylemiştim, yine söyleyeyim: “Kitle cehennemdir!”

Etkileşim takibi, takip çok izlenmeyi, çok izlenmek çok kitap satmayı, çok kitap satmak çok konferans vermeyi, bütün bunların toplamı da şanı ve şöhreti getirdiğinde âlimden geriye ilim değil “fenomen görünürlüğü” kalır ki işte bence sıkıştığımız, canımızın yandığı yer tam burasıdır.

Not 16: Hep söyledim, yine söyleyeceğim. Çok sevdiği amcasının hidayetine vesile olamayan lakin İran’dan gelmiş Selman’ın (r.a.), Habeş’ten gelmiş Bilal’in (r.a.), Bizans’tan gelmiş Süheyb’in (r.a.) hidayetine vesile olan Peygamber’in (s.a.v) azamet, izzet ve üslubundan lazım bize. Defineye malik viraneler olduğunu bilen, viraneleri yerle yeksan etmek yerine onarmaya talip adamlar.

Not 17: “Sen miras deyince; babamın bize bırakacağı tek miras arkasında bırakıp gideceği boşluk olacak.” olacak dedi saçlarını değirmende dökmeyen adam saçları jöleli olana..

Not 18: Kimi derdin izi kalır, dert yürekten sökülmezmiş..