Max Weber’in “Bir Meslek Olarak Siyaset” kitabı, siyasetçi ile sıradan insanın “ahlak” farklılığına yaptığı vurgu açısından önemlidir. Kitaptan alıntılarla devam etmek istiyorum:

“Weber’e göre, siyaset yapan herkesin iktidar olma isteğinin de olduğu kabul edilmelidir. Neden ve hangi amaçla istediği değişebilir; fakat iktidar olma, iktidara gelme isteğinin kabul görmesi gerektiğine inanır.”

Weber’e göre 3 tip siyasetçi vardır:

1. Ara sıra siyaset yapan kişiler.

*Kişiler gerektiğinde oy kullanır, siyasi katılım sağlar ama hayatlarının merkezinde siyaset yoktur. 


2. Siyaseti ikincil bir faaliyet olarak yapanlar.


*Asıl olarak başka işleri ve uğraşları olan ama aynı zamanda parti üyelikleri bulunan kimselerdir. 


3. Asıl mesleği siyaset olanlar.

Weber bu kişileri ikiye ayırır:

A- Siyaset için yaşayanlar: İktidardan haz alanlar ya da hayatlarının amacı olan bir davanın peşinde koşanlardır. İlgili kişiler, ekonomik olarak bağımsız olmalıdırlar.

B- Siyasetten yaşayanlar: Siyasetin sırtından geçinen kişilerdir. Siyasetten ekonomik gelir elde ederler.

Siyaset kimine göre meslek, kimine göre hizmet için araç, tartışmasız “siyaset bulaşıldığında kopmanın zor olduğu bir alan” bana göre ise; vücuda giren bir virüs, öldürmüyor ama vücut onu atamıyor. Diyebiliriz ki bir ömür taşıyıcı oluyorsunuz. Evet, bu birazda işin nüktesiydi.

“Benim mesleğim siyaset.” Bu ifade eksik bir tanımlama. Çünkü biz siyasetin bir meslek değil belirli bir süre ile yapılan bir halka hizmet görevi olduğunu biliyoruz. Siyasetçi siyaset yaparken onun esas mesleği ne ise odur. Şöyle ki; bir siyasetçi eczacı iken siyasetçi olmuşsa mesleği eczacılıktır, bir siyasetçi asker iken emekli olup siyasete girmişse mesleği askerliktir, bir siyasetçi mesleği hukukçu iken siyasete girmişse onun mesleği avukatlıktır.

Uluslararası görüşmelerde dikkat ederseniz, iki ülkenin meslektaşı görüştü denilmiyor, iki mevkidaş görüştü denilmekte, yani siyasetin meslek olmadığı vurgulanıyor.

Bir işçi, bir esnaf, bir zanaatkâr, kamu görevlisi, avukat veya doktor, herkes milletvekili veya belediye başkanı olabilir.

Önemli olan bu kişilerin toplum için yararlı projelerinin olmasıdır. Mevki ve makamların elbet bir gün biteceği, bu görev sürelerinde “Hakka ve Halka” hizmet için gayret göstermelidirler. Bu mevkilerin hizmet için bayrak yarışı olduğunu unutmadan, arkadan gelebilecek kişilere örnek bir miras bırakarak günü geldiğinde bayrağı devretme bilincini yitirmemesi gerekir.

Yani, milletvekilliği meslek değildir!

Yazıyı bir hikâye ile bitireyim:

“Günlerden bir gün, memleket sevdalısı, üstün yetenekli ve de çok zengin bir babayiğit, siyasete atılmaya karar verir. Kısa zamanda, onunla aynı yolda yürümeye, aynı yağmurla ıslanmaya istekli bir insan kitlesi oluşur.

Ancak çevresinde bu kadar kısa zamanda bu kadar çok kişinin toplanması, onun içine kurt düşürür. ‘Sakın çevremdekiler bu zorlu uğraşa kişisel çıkar için girmiş olmasınlar?’ diye aklından geçirir.

Sonunda bir toplantı yapıp, bu kuşkusunu gidermeye karar verir, toplantı başlar. Atatürk için saygı duruşu ile İstiklal Marşı'nın söylenmesini müteakip bir imam da Kur’an okur. Dualar eşliğinde bizimki kürsüye çıkar; “Din kardeşlerim, yurttaşlar, yoldaşlar! Bu uzun yürüyüşe çıkmadan önce sizlerden bir söz almak istiyorum. Eğer bu harekete, şahsi, ailevi, mesleki, mezhebi veya mahalli çıkarları korumak amacıyla katılıyorsanız, hiç katılmayın. Sizlerden bu tür isteklerde bulunmayacağınıza söz verip yemin etmenizi isteyeceğim.

Çünkü biz, alacağımız her kararda, milletin tümünün yararını gözeteceğiz. Şimdi ben, yarım saatliğine dışarı çıkıyorum. Dönüşümde herkese tek tek yemin ettireceğim. Bu yemin bana uymaz diyenler lütfen evlerine gitsin. Bunu anlayışla karşılarım. Dürüst davrandıkları için de onlara minnettar olurum!” der ve salondan çıkar.”

Döndüğünde salon bomboştur.

Son söz: Bir mavinin tonlarında dalga dalga sönüp giden, kendi iktidar perspektifini yaratamayan ama iz bırakan, başka türlü bir dünyanın mümkün olduğuna dair yüreklendiren ama ölümüyle heveslerimizi kursaklarda bırakan karşılaştığımız en ilkeli ve ahlaklı siyasetçi Muhsin Başkana rahmet olsun, ruhu şad olsun.

Not 1: Umarım repçi apolitik gençler, Bay Kemal kazanamazcılar, birbirlerinden farkı yokçular, sokak röportajlarında muhaliflere çemkiren şirretler, ben hiçbirine oy vermeyecemciler bu yerli/milli Taliban ittifakı kazanırsa başlarına nelerin geleceğini iyi ölçüp tartıyordur.

Not 2: ““Durmaksızın biraz sonrasını planlamak” içinde koşuştururken “Artık kendime ait hiçbir fikre sahip değilim. Hayatımı açıklamaya çalışmayı bıraktım ve “tam bir küçük burjuva oldum çıktım.” Önceki amaçlarından saptığım, sadece maddiyatla uğraştığım hissine kapılıyorum. “Bu sakin ve konforlu hayata yerleşip kalmaktan, farkına varmadan yaşayıp gitmekten korkuyorum.”

Not 3: Bizi esas bezdirenin ne olduğunu bilmiyorduk, kime daha çok güveniyorsunuz temalı kamuoyu yoklamalarıyla tepeden bakan yorumlarıyla medya mı, siyasetçiler ve işsizliği azaltma, asgari ücreti ve emekli maaşlarını yükseltme vaatleri mi, yoksa metro istasyonunun her daim bozuk olan yürüyen merdiveni, postanedeki ve Carrefour’daki kasa kuyrukları, Suriyeli dilenci kadınlar mı veyahut depremle yıkılan hayaller mi? Bütün bunlar için sandığa oy pusulası atmak, alışveriş merkezinde bir çekilişe katılmak için kutuya pusula atmak kadar beyhudeydi.

Not 4: Neyi yitirdik hakikaten?

Neyi yitirmiş olabiliriz?

“Seneler”in eriyip dağılması, geçmiş zaman kipinde asılı kalan tamamlanmayan, tamamlanamayan, ucubeleşmiş gibi gelen, yarım kalmış, belirsizleşmiş, örtülmüş, gizlenmiş, saptırılmış, sığlaştırılmış ve her şeyden önce alabildiğine saldırıya uğramış, direniş hattına çekilmiş, elimizden akıp giden hayatlarımız ve mücadelemiz mi?

Yoksa alabildiğine, tüm eksik ve yanlışlarına rağmen içtenlikle yüzleşebildiğimiz, durup dinlendiğimiz, soluklandığımız yerden yola devam edecek gücü kendimizde ve ardımıza aldığımız tarihte ve tüm haklılığımızla bulduğumuz o göz kamaştırıcı karar anları mı?

Karanlık mı?

Soğuk mu?

Kış mı?

Işık biraz daha ışık…

Not 5: Ne vardı maksadını aşan ayrılıklara gebe kalmasak

Söyle be Hafız…

Not 6: Gönül eylenir mi?

Yar olmayınca

Ben bu yaylaya yayla mı derim

Başı bölük kar olmayınca…

Not 7: Sistem bozulduktan sonra değişim olmadan dikiş tutmaz. Bu aile yapısından devlete, bölgesel oluşumdan ülkenin her yerine kadar geçerli bir olgudur.

Not 8: Koltuğa oturduğunda berber sorar? “Saç mı sakal mı?” Sen de cevap verirsin; “hepsi…” Ancak berber yüzündeki her kılı kesmez. Haddini aşmış sakal, haddini aşmış bıyık, haddini aşmış saçı tıraş eder de kaşlarına kirpiklerine dokunmaz. Oysa onlar da kafandakilerdir. Fakat kaş ve kirpik; yüzün güzelliğinde haddini bilenlerdir ve onlara dokunmaz berber…

Tüm bilgelikler ve öğretiler; haddi bilmeye dair öğütler sunar. Fazla gücün sahibine; faydadan ziyade zarar verdiği bilinir. Fazla paranın eğer yönetilmezse yıkıcılığından söz edilir. Fazla tevazu dahi önerilmez. İbni Haldun; “haddini aşmış tevazu gösterirsen, vasat bir hadsizden öğüt alırsın” der.

HADSİZLİĞİN 5 YIKIMI: 1-Haddini aşan, zıddına döner, 2-Hak hukuk tanımaz, zalimledir, 3-Kuralları çiğnemeyi marifet sayar, 4-Şımarmıştır, hata yapacaktır, 5-Hadsizler yasa sayısını çoğaltır.

Not 9: Twitter anketlerinde sadece onaylanmış hesaplar oy kullanabilecek.

Fareli köyün kavalcısı, Katır Musk özgür, demokratik ve eşit paylaşımcı sosyal medyayı, sadece mülk sahiplerinin oy kullanabildiği modern öncesi zamanlara geri götürüyor.

Not 10: AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş: “7 bin 500 liranın üzerindeki maaşlar aynı şekilde kalacak.”

Emeklilerin büyük çoğunluğunu, açlık sınırın altında, “asgari” emekli maaşında eşitliyorlar.

Not 11: Uzaklarda bekleyeni olan yalnızlık duyar... İçindeki hasarı tespit edemez, hiçbir cihaz ölçemez yüreğin yorgunluğunu…

Not 12: Tütün uzaklara bakılarak içilir

Derinlere dalmadan olmaz çünkü…

Çiçek açmış bir kayısı ağacının altında otururken

Senin yaprakların dökülür belki de içinde

Kimse bilmez bunu

Sermayesi hüzün olanların tomurcuklanmış budakları olmaz

Mahzuni’nin dediği gibi bize de kalan sermayemiz dert keder

Neşeyi mutluluğu başkaları satın almış olmalı

Bizim gücümüz kirasına bile yetmiyor mutluluğun

Yaşamın gayesi mutluluksa es geçmiş olmalı bizi

Yaşama suçu asılı kalmış üzerimizde..

M.A.

Not 13: Sevmek sevilmek ikisi de güzel de; zor olan ilkine talip olmak..

Not 14: Sokak röportajında konuşan AK Parti'li bir kadın, etrafındakilere küfürler ederek ağzından zehir saçtı: ''Nankör köpekler sizi! Teröristler!''

KRİZE rağmen, kadın kendi koşulları konusunda haklı.

AK Parti tam bir SOL parti.

Yer yer KOMÜNİZME varan uygulamaları var.

Kendi kitlelerini fonluyorlar.

Ekonomik kriz, daha çok orta ve üst sınıfı vurdu.

Not 15: İnsanlar, karınlarını yardırıp, midelerini bağlatıyorlar.

CESARET ilginç.

Zorda kalmadıkça, vücudunuza BIÇAK değmemeli.

Not 16: AK Parti'nin seçimde HİLE yapabilecek bir kapasitesi yok.

O işin erbabı FETHULLAHÇILAR idi.

Ekrem İmamoğlu'nun kazandığı seçime inanmamaları, bilakis, sandıklara hakim olmadıklarını da ispatladı.

Not 17: BORSA sağlam süzülüyor yalnız haa...

Hızlı da veremiyorlar ki, hemen İŞLEMLER İPTAL EDİLSİN geyiği başlıyor.

Kafalar daha BORSA nedir, onu almamış, düşen borsa istemiyorlar.

Not 18: İş Bankası, ALIŞVERİŞ sitesi kurmuş.

Adresi PAZARAMA()COM

Her türlü dijital kod da satılıyor ayrıca.

Ve en önemlisi, bol bol dağıttıkları MAXIPUAN harcaması buradan kolaylıkla yapılabiliyor.

Şiddetle öneririm.

İş Bankası, aslında bir de YEMEK SİPARİŞ sitesi kursa, hiç fena olmaz.

POS sahibi her işletme, otomatik katılır.

Not 19: kamu kurumları, parti teşkilatı gibi çalışıyor. Gazete ve televizyonlar, bir partinin haber bülteni gibi çıkıyor. Vali ve kaymakamlar, bir partinin il ve ilçe başkanı gibi davranıyor. Bunlar sorun değil ama Gülbin Tosun’un taraf tutması büyük bir sorun! Şu hassasiyete bakın!

Not 20: şu kişisel gelişim palavralarını sevemedim oldum olası. Neden her şeyi başarayım, tanrı mıyım ben? Neden her istediğimi yapayım, sınırlarım yok mu hiç? Neden işe dans ederek gideyim, manyak mıyım? İnsanım ben. Eksiklerimle, kusurlarımla, hatalarımla, sıradan bir fani…

Not 21: Vahşi, Nobran, nezaketsiz, kaba küfürbaz, iri yarı adamların, cahil bırakılmış toplum insanlarının algısında güçlü ve karizmatik görüldüğü, kibar, nezaketli, eğitimli kişilerin ise zayıf ve yazık görüldüğü bir ülke.

Not 22: Suriye ve Afganistan'da insanlar savaştan kaçıyor. Venezuela'da ekonomik krizden ve aklı yitirmiş bir diktatörden kaçıyorlar.

Altımızdaki Kolombiya'da uyuşturucu kartellerinden kaçıyorlar.

Peki, cennet yurdumuz Türkiye'de neyden kaçıyor bu insanlar?

Biraz kafa yoralım mı?

Not 23: Hakan Şükür AK Parti'de vekilken:

"Muharrem İnce'yi mahkemeye verecekken, Bakan ve vekillerin huzurunda Tayyip Erdoğan "Sakın verme Muharrem İnce karşı tarafta bizim adamımız" dedi.

Not 24: Perinçek: Cumhur İttifakı, bütün olanaklarını kullanarak, bölücü HÜDA PAR’ı parlatmakla meşguldür.

Cumhur İttifakı, çıkmaza girmiştir... Kullanılıp atılan Selpak ruh hali.

Not 25: Bu seçimde isimlerin önemi yok. Onun için hiç kimse kendini kandırmasın. Mazeret aramasın. Milleti aptal yerine koymasın.

Her kim ki tek adam rejiminin değişmesi için çalışmaz ve hakka, hukuka, adalete aykırı, vatana, millete, insana zarar veren bu düzenin devamına en ufacık bir katkı sağlar, değirmenine su taşırsa hesabını tarih önünde bir gün muhakkak verir.

Bu seçim iyilikle kötülüğün seçimi işte o kadar.

Bu da böyle biline.

Not 26: Yumurta altın olmuş, çocuğuna protein aldıramıyor… Onun bu yoksulluktan kurtulması için mücadele edenlere hain diyor… 2009’da tedavüle girdiğinde 200 TL ile 12 kg et alınabiliyordu

Şimdi 200 TL ile 1 kilo et alınamıyor.

Not 27: Seçim dönemine girdik; yer sofrasında poz vereni, türbe ziyaret edeni, el açıp dua ederken foto çektireni… Midemizi tuta tuta izleyeceğiz çaresiz. Böyle başa baş seçimlerde bilinç düzeyi en düşük, apolitik, oyunu son dakikaya kadar nazlayan seçmeni avlamak gerekiyor.

Not 28: Be mübârekler, kırk paranızı emanet edemeyeceğiniz adamlara nasıl oluyor da kafanızı, düşüncelerinizi emanet edebiliyor, kendinizi emanet edebiliyorsunuz? ( TARIK BUĞRA / Firavun İmanı)

Not 29: Nevşehir gibi bir şehirde bile rastgele mikrofon tutulan insanlar üst üste Afgan çıkıyor, ülkeyi bir sonraki dönem yönetmeye talip en kuvvetli iki aday da kaçak ve sığınmacıları kesin geri yollamayı taahhüt etmiyorsa daha ne söylenebilir? Geçmiş olsun!

Not 30: İran Riyali 2018de alınan sermaye kontrolü kararlarından sonra iflah olmadı. Martta Suudlarla anlaşma görüşmeleri sırasındaki toparlanma da kalıcı değil. Zengin doğal kaynakları olan ülkede bile sürdürülmesi zor, Türkiye için iki değil on kere düşünmek lâzım!

Not 31: Bürokratlar bir sadistten daha az utanç duymalarına rağmen, onlardan daha tehlikelidirler”

Sahip Olmak ya da Olmak,

Erich Fromm