Bir saatlik adaleti sağlamak, 70 yıllık ibadetten daha değerlidir.

Başlıktaki söz bir Hadisi Şerif. Efendimizin kelamı. Baş tacı etmemiz gereken bir söz. Güllerin efendisinin sözünü tekrar edelim: Bir saatlik adaleti sağlamak, 70 yıllık ibadetten daha değerlidir.

Kemale erenin çürümeye başlaması hayatın bir gerçeği. Uzun süreli iktidarların çürümesi de kaçınılmaz bir gerçektir neticede.

Ormanlarımız yanıyor ve orman yangını şehitlerimiz var.

Her güne mafya-çete, bahis operasyonları, milyarlarca lira haberleri ile uyanıyoruz.

Uyuşturucu kullanımı ve kaçakçılık neredeyse sıradanlaştı.

Toplum kaynıyor. Aile içi şiddet, mal, miras paylaşımında anneler, babalar, evlatlar, amcalar, dayılar ya katil oluyor ya kurban.

Taciz, tecavüz, vahşice katledilen kızlar, boşandığı eşince öldürülen kadınlar, çağdaşları tarafından zorbalanan katledilen çocuklar hep gündemde.

Yolsuzluk ve yargı süreçleri insanımızı bıktırdı.

Nitelik desen hak getire. Ülkedeki rektörlere bakın. Yarısını asistan bile yapmazsınız. Liyakatsiz yandaş ve candaşlarla dolmuş üniversite ve tüm devlet kurumları. Bu arada 400 akademisyenin diploması sahteymiş yeni işlem yapılmış. Hali pür melalimizin haline bak. Her taraf yalan dolan.

Borçluluk meselesi gelsek had safhada. Haziran 2025 itibarıyla vatandaşların kredi ve kredi kartı borçları toplamda 4 trilyon 691 milyar lirayı aşmış durumda.

Sadece 2024 yılında vatandaşların bankalara ödediği faiz 856 milyar lira. Rakamın bu yıl 1 trilyon lirayı aşması bekleniyor.

Haliyle 86 milyonluk Türkiye'de her dört kişiden biri yasal takipte. 2025 yılının ilk iki ayında yasal takibe düşen kredi tutarı 328 milyar 754 milyon TL'ye ulaşmış durumda.

22 bin lira asgari ücret, 16 bin lira emekli maaşı. İnsanımız temel ihtiyaçlarını karşılamaktan mahrum. Beslenemiyor, barınamıyor, tedavi göremiyor.

Enerjide ithalatçıydık! AK Parti ile tarımda, gıdada da ithalatçı olduk. Yazın ortasında domatesi 50 TL ye satın almak nedir Allah aşkına!

Türk Hava Kurumu 8 yangın uçağını satışa çıkardı. Son 2 yılda yangın söndürme uçak ve helikopter kiralama bedeli olarak 7 Milyar 863 Milyon TL ödenmiş.

Eski Bakan Vahit Kirişçi 4 Temmuz 2022'de, "10 gece görüşlü helikopter aldık, envanterimize giriyor" demişti.

Hani nerede, sorusuna cevap yok.

Orman Genel Müdürlüğü 2024 yılında orman yangınları için 67 milyon alım, 670 milyon temsil, konaklama yeme yedirme işlemi yapmış. Güler misin ağlar mısın? Bir dakika orada oturtulmamalı o yetkililer!

Diğer taraftan Buca'da 15 bin kişilik eğitim kapasitesine sahip, 16 ayrı parkurda yangına hızlı müdahale eğitimi veren Orman Yangınları İşçi Eğitim Merkezi 2019 yılında kapatılmış.

Tarım ve Orman Bakanlığı'nın, yoğun ormanlık alanların bulunduğu Aydın Koçarlı Belediyesi'ne verdiği yangın söndürme aracını belediyenin AK Partiden, CHP'ye geçmesiyle beraber geri aldığı ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan ne diyordu?

"Türkiye savunma, güvenlik, dış politika başta olmak üzere birçok alanda son asrın en parlak dönemini yaşıyor. Devletimizin tüm birimleri tam bir uyum içinde millete karşı görevlerini layıkıyla yerine getiriyor. Biz de hükümet olarak gündemimize en üst seviyede hakimiz."

Uluslararası Tahkim Mahkemesi 2014-2023 yılları arasında AK Parti, Irak Merkezi Hükümeti'nin onayı olmadan, Türkiye-Irak ham petrol boru hattından (Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'yle anlaşarak) petrol taşıyıp, Ceyhan'da Irak petrolü yüklemesi yaptığı için, 1.471.390.486 Dolar ceza veriyor. Yaklaşık 60 Milyar Lira!

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı iddia sahibi CHP Vekili Deniz Yavuzyılmaz'ı yalanlayarak, "Yavuzyılmaz'ın açıklamaları, hukuki süreçleri tamamlanmamış bir konuda, teknik gerçeklikleri görmezden gelen davada, Türkiye lehine hükmedilen tazminat miktarını göz ardı eden, Türkiye'nin tezlerini karartmaya çalışan ve Türkiye ile Irak arasına nifak tohumları ekmek isteyen bir karalama kampanyasıdır" açıklamasını yapıyor.

Ama bahsi geçen 1.471.390.486 Dolar cezayı yalanlayamıyor.

Külliyeye iktidarı kaybetme korkusu bir kâbus gibi çökmüş, önüne çıkan her gündemi simsiyah güneş gözlüklerinin arkasından bu gözle ele alıyor. Geri dönüşü olmayan 19 Mart operasyonundan sonra, bir çıkış yolu bulamadığı için stratejik hamle yeteneğini bütünüyle kaybetmiş vaziyette. Asa ve mühür elinde olmasına rağmen, sert esen rüzgârlara ve akıntıya karşı koyamıyor, istikamet tutturamıyor.

Arjantin’deki gibi bir delibozuk Milei çıkıp seçimlerle millet iradesiyle iktidarı devralmadan bataklığa dönmüş, çakıllarla bezenmiş çorak ve verimsiz araziye dönmüş, her açıdan çürümüş işlevsiz kalmış kurumlarla kalakalmış, milletin kaynaklarını sülük gibi emen sadakatleri dışında meziyetleri olmayan, dar oligarşik elit kadronun beyinsizlikleri ve niteliksizleri nedeniyle dibe vurmuş tükenmiş devletin ve ülkenin ayağa kalkma şansı yok.

Sözün anlamını yitirdiği bir çağdayız. Kelimeleri ve hitabeti, konuşmayı mecburen içimizi dökmek için kullansak da artık anlamını yitirmiş durumda.

Bizde kâğıda yazılan ilim, hayatı değiştirmiyorsa, mürekkep kadar kıymeti yoktur. Türkiye mecburen erken seçime gidecek ve bir vatan sevdalısı babayiğit deli seçilecek ve icraatlar o zaman başlayacak ve söz anlam taşımaya tekrar başlayacak. Bakalım o delibozuk seçilmiş kim olacak!

Son söz: Hüzün müminin yitik malıdır. Aynı zamanda adam olanın sermayesi hüzündür. Hüzün bizim gibi adamların süsüdür.

Tadımlık: Dostla hasbihalden daha heyecan vericisi yoktur, gecenin çığlık çığlığa karanlığa koşan hüzünlerinde..

Ustalardan: "Ehil ve atanmışın vezir edebildiği bir halkı, işinin ehli olmayan bir seçilmişin rezil edebildiği sır değildir..."

Alev Alatlı

Uyarı: Kaç kişi farkında bilmiyorum ama Interstellar filminin ilk 20 dakikalık kısmını yaşıyor gibiyiz. Ortalık cehennem gibi sıcak, barajlarda su yok, ormanlar cayır cayır yanıyor, ekinler kuruyor ve hiç meyve yok.. Bu işin sonu nereye gidiyor?

Realite: Burada defalarca yazdım. Hazinenin %41 faizle borçlandığı ülkede enflasyon %29'a DÜŞEMEZ çünkü o faizi halktan alınan vergilerle ödemek zorunda. 2 yıllık tahville enflasyon arasında hemen her ülkede 1'e 1 korelasyon var. Nitekim stopaj artışları, otolarda ÖTV artışı bunun işareti.

Hakikat: Türkiye'nin Gazze konusunda somut adım atma zamanı bence geldi hatta çoktan geçti. Yüzbinlerce kişi açlık ve susuzluktan ölmek üzere. Bunu seyretmeye devam edersek neler olacağını görüyoruz. İlk adım olarak Bakü-Ceyhan boru hattı acilen kapatılmalı.

Not 1: Şimdi de kronik hastalıkların tedavisinin ekonomiye yükünden şikayet ediyorlar.
Batı medyasında bu haberler çoktan boy göstermeye başladı.
Yakındır...
Açık açık yaşlılar ve kronik hastaları bertaraf etmeye kalkışırlar.
Sağlık sektörünü karlılık üzerine inşa etmenin sonunda gelip dayanacağı yer buydu, belliydi...
Şimdi bu adamların Gazze'yi, Filistinlileri önemseyeceğini ve devletleri bir çözüme doğru iteceklerine inanır mısınız?

Not 2: Zaman geçip gidiyor... Birisi gerçekten özel bir hap bulmalı... Erdem hapı, onur hapı. O zaman bile, o hapı insanlara zorla yutturmak gerekecek. (ROMAIN GARY / Cennetin Kökleri)

Not 3: Kurdun öfkelendiğini anlarsın. Demek insana yakınlığı var. Yılanın öfkesi anlaşılmaz! (KEMAL TAHİR / Kurt Kanunu)

Not 4: Batı Ortaçağı’nın en büyük sembolü cennetten arsa satmaktı (Endüljans).

Modern maddî Amerikan hayatı ise endüljansı dünyevîleştirdi: Binlerce amatör ruhaniyet girişimcisi Instagram’da her gün milyonlarca “bakış açısı” satıyor.

Not 5: Psikolog Harriet Lerner şöyle der: “İlişkilerde gerçek yakınlık, risk aldığımızda ortaya çıkar; dürüstlük ve açıklık olmadan, yakınlık yalnızca bir yanılsamadır.” Birine kendinizi açmak, “Bu beni incitti,” demek cesaret ister. Ve o anda karşınızdaki kişi sizi anlamak yerine savunmaya geçiyorsa ya da sizi suçlayarak ya da uzaklaşarak cezalandırıyorsa, orada sevgi değil, kontrol vardır.

Birçok kadın ve erkek, çocukluğunda öğrendiği gibi, sevgiyi elde tutmak için sessiz kalmayı tercih eder. Çünkü bir zamanlar ağladığında ilgi değil, yalnızlık görmüştür. Şimdi de bir ilişkide huzuru korumanın yolunun kendi gerçekliğini bastırmak olduğunu sanır. Ama bu bastırmalar birikir. Ve sonra bir gün, “Ben bu ilişkide kendim olamıyorum” cümlesi, içsel bir çığlık olarak ortaya çıkar.

Not 6: Gerçekten sevildiğiniz yerde, duygularınız tehdit değil davettir. Kırılganlığınız sizi yalnızlaştırmaz; yakınlaştırır. Eğer uzaklaşıyorsa, belki de onu sevmek değil, serbest bırakmak zamanıdır.

Not 7: Çankaya'da 26 katlı binada çıkan yangın haberini belki duydunuz. Burası orası. Alacaatlı Mahallesi. Bilenler bilir, Eskişehir yolunda dağ başı bir yer. Şimdi soruyorum. Ankara'da dağ başında 25-30 katlı binaların ne işi var? Arsa sıkıntısı mı var dağ başında?

Not 8: Vakıf ticarethanelerinin (üniversitelerinin) ücretleri daha hala açıklanmamış. Bu bize ne söylüyor? Halkın enflasyon beklentisinin hala ne kadar bozuk olduğunu. Bir ürünün fiyatı satıştan 1 ay önce belli değilse o ülkede enflasyon resmi verilerin çok üstündedir.

Not 9: Türkiye'de trafik ışıklarıyla kontrol edilen kavşaklarda arabalara yeşil ışık yanarken yayaların yaya geçidinde geçiş üstünlüğü yoktur. Bunu birilerinin halka duyurması lazım. Arabalara yeşil, yayalara kırmızı yanarken yayalar kendini yola atıyor.

Not 10: Anamı çok özledim.
Var mı bu duruma uygun bir ayet?

Not 11: Kendimizin celladı olduk hep ama, hüküm ömrümüzü aldı....

Not 12: Gelecektim.
Ama bir kötü hatıram olsun istemedim.

Not 13: Herkes aynı anda geceyi yaşar ama herkesin karanlığı farklıdır.

Not 14: Ve biz,
Kaderimizdekini yaşarız,
Yüreğimizdekini değil.

Cahit Zarifoğlu

Not 15: Bir toplumun serveti o toplumun geçmiş dönemlerdeki tasarruflarının toplamıdır. Bir toplumun sermayesi ise o toplumun geçmiş dönem yatırımlarının toplamından amortismanın farkına eşittir.
Türkiye ekonomisi, 2001-2012 yılları arasında dış borçla desteklenen sermaye birikimiyle hızlı bir büyüme süreci yaşamıştır. Bu dönemde, doğrudan yabancı yatırımların yanı sıra özel sektörün dış borçlanması sermaye stokunu önemli ölçüde genişletmiştir. Ancak yatırımların önemli bir kısmı, Marx’ın üretken olmayan sektörler olarak tanımladığı finans, inşaat ve turizm alanlarına yönelmiş, sanayi ve tarım gibi üretken sektörlerdeki büyüme sınırlı kalmıştır.
2013-2024 döneminde ise bu yapısal dengesizliklerin finansal maliyeti ortaya çıkmaya başlamış, yatırımların getirisi dış borç faizlerini karşılamakta yetersiz kalmıştır. Bu durum, ekonomik büyümenin yavaşlamasına, finansal sıkışıklığa ve kişi başı refah düzeyinde gerilemeye yol açmıştır. Türkiye’nin sermaye birikimindeki dışa bağımlılık, küresel finansal dalgalanmalara karşı kırılganlık yaratmış, mali piyasalarda oynaklığı artırmıştır.
Bu süreç, sermaye birikimi ve servet dinamiklerinin küresel entegrasyonun etkisiyle yerel ekonomilerde nasıl kriz ve dengesizlik ürettiğinin somut bir örneğidir. Türkiye’deki sermaye stokunun büyümesi, büyük oranda mali sermaye stokunun artışına dayanırken, bu sermayenin fiziki sermayeye dönüşümündeki aksaklık, ekonomik sürdürülebilirliği zorlamaktadır.

SONUÇ

Yukarıdaki analize bağlı olarak birkaç sonuç belirleyebiliriz:
1. Türkiye’de 2001 - 2012 arası dönemde (ilk 5 sene haricinde) doğrudan dış yatırım yerine daha çok dış borca dayalı bir finansman ve yatırım süreci gerçekleşmiştir.
2. Dış borçla gelen kaynaklar büyük oranda üretken olmayan sektörlere aktarılmıştır.
3. 2013 – 2024 arası dönemde ise dış sermaye ülkeye geleceğine ülkeden çıkmıştır. Üretken olmayan sektörlere aktarılan kaynaklar düşük artı değer yarattıkları için dış borç faiz yükü iç ekonomide artmıştır.
4. Üretime dayanmayan bir ekonomide sermaye birikiminden daha hızlı bir servet birikimi süreci olmuş, bu da iktidarın uyguladığı politikalarla pekişmiştir.
5. Artan gelir dağılımı adaletsizliğin temel sebebi, bu yüzden planlı ekonomiden vazgeçme, sanayi ve tarım yerine hizmetler sektörüne öncelik verme ve kontrolsüz bir şekilde dış sermayeye açılma olarak özetlenebilir.

Not 16: Dünyada sevdiğini alamayanlar ahirette sorgu sual olur mu!

Not 17: Vedalar ancak güzel yürekleri acıtır..

Not 18: Hazine’nin dış borcu ile döviz cinsinden iç borcunun toplamı 154,6 milyar dolar. Bu tutarın anlamı çok basit:
“Dolar kurundaki her 1 liralık, yalnızca 1 liralık artış, Hazine’nin iç ve dış borç yükünde 154,6 milyar liralık artış demek.”
Sizce de kur artışından en çok korkması, endişe duyması gereken kurum Hazine değil mi?
Alaattin Aktaş

Not 19: Allah bir şeyi umduruyorsa verecektir.

Not 20: Sen kim bilir rüzgarlı eteklerinle kim bilir
Hangi iklimdesin./ Ben sensiz bu sessizlikte deliler gibiyim.

Not 21: Muazzam bir ihtimalsin, gökyüzüne dokunmak gibi, tüm maviliklerin sahibi olmak gibi; hani nasıl desem mutlu olmak gibi..

Not 22: Çok acımasız, kıyıcı ve yok edici bir zamandayız. Değerler aşınıyor, erozyona uğruyor kıymet verdiğimiz ne varsa. İnsan tabiatı bu çetin zamanın bıçağından geçiyor. İnce bir işçilikten ve tecrübeli bir ustanın elinden çıkan ürünün farkını kim bilir? Altının kıymetini sarraf bilir. Ne güzel sözdür bu. Ne var ki kıymetli olanın üzüldüğü, çekindiği, içine kapandığı bir zamandayız. Çünkü kaba kuvvetin, pervasız ve patavatsız olanın ortada olduğu, sesinin çıktığı, meydanı doldurduğu bir zamanda yaşamak kolay değil. Anlayanınız yoksa çok ağlarsınız. Üzülürsünüz, hep kendinize dönüp çekilirsiniz. Ne zaman aynı dili, aynı seviyeyi, aynı duyarlılığı, aynı hassasiyeti, aynı inceliği, aynı bakışı bulmuşsanız bir umut doğar, sönmez bir ışık vurur yüzünüze, içinizdeki kor tekrar alevlenir. Tutunursunuz en güçlü dala ve dersiniz: “İyi ki varsın.”

Sun’î ilişkilerin ağında çırpınan ruhlarımızı çekip kurtaracak sahih bir iradeye muhtacız. Çıkar mı o irade? Bu sahte yüzlere, bulanık suda balık avlamaya çalışan kişiliksizlere, tabasbus karakteriyle içimizi oyan ve hepimizi aldatan bu tiplere, ortaya çıkıp kılıcını çekecek, kalemini kırıp adaletin son hükmünü verecek bir irade çıkar mı? Çıkar bir gün ama büyük hesaplaşmalar olmadan olmuyor. Gerçi mahkeme olsa ne yazar, muhakeme yoksa. Gelip dayanır bıçak, kan bile akmaz. Dilimizde yine bir cümle, şükürle söyleriz: “İyi ki varsın.”

Not 23: İyi olanın, güzel olanın imtihanı zordur. Tahammül gerek, sabır dağlardan yüksek, gönül ovalardan engin olmak zorunda. Güzele çirkin, iyiye kötü, dürüste sahtekâr, sağlama çürük… Ne tezat değil mi? Öyledir hayat. Taşı yontar eser çıkarırsınız ama insan öyle mi?

Maya bozuksa ne yaparsanız yapın elinizde kalır. Emek verdiğiniz, sahip çıktığınız, koruyup kolladığınız insanlardan çektiğinizi kimden çekmişsinizdir, kimlerden bu kadar muzdarip olmuşsunuzdur? Emek ve ömür verdiğiniz insandan eliniz boşa çıkmışsa büyük bir yatırımcının iflasından daha beter, daha fecî. Ancak tüm bu menfî şartlara rağmen kendini muhafaza etmiş bir dostunuz varsa Allah’ın sevgili kulusunuz ve şöyle dersiniz: “İyi ki varsın.”

Not 24: “Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!” diyordu Ahmet Telli. Ölümünü kimin kucağında ister insan, son nefesini kimin gözüne, yüzüne bakarak vermek ister? Muhakkak sevdiğinin. Dünyaya son bakışta kimi kimi görmek, kime sarılmak ister insan? Ömür tartılır, elenir tüm yaşanmışlıklar. Bir daha gelinecek olunsa dünyaya ve onunla yaşamak ihtimali varsa gelmek istersiniz. Çünkü hayatı ve fâni dünyayı anlamlı kılan ve güzelleştiren gerçek, sonsuz bir sadakatle söylenecek şu sözde saklıdır: “İyi ki varsın.”

Not 25: İnsanlar zalimin zulmünü görüp de zulme engel olmaya çalışmazlarsa Allah o duyarsız topluluğun başına bir genel felaket getirecektir.

Hadisi Şerif (Cuma Hutbesinden)

Not 26: Çocukluğum beni çabucak terk ettiğinde anlamıştım; Dünya acımasız bir misafirhaneydi.

Cahit Zarifoğlu

Not 27: Türkiye’de ister dini, ister etnik ölçüler esas alınsın, iki millet yaşıyorsa bunları birbirini kırmaya yeltendirmek zor olmayacaktır. Batılılar Türk’ü Türk’e kırdırmak için fırsat kolluyor.

İsmet Özel, Cuma Mektupları-II
(Batılıların İnsafından İbaret Bir Güvence)

Not 28: Kimse birbirine güvenmiyor ama herkes güvenli bir ilişki (eşlik, arkadaşlık, iş ortaklığı, vs.) arıyor.
Nasıl olacak?

Karbon ayak izini takip etmek mi?
Bunun yerine...
Yağmur suyunu toplamak ve atık suyu geri kazanmak için yeni projeler peşinde koşsak, diyorum...
Ve içme suyu...
Mutlaka kamulaştırılmalı, yabancı sermaye içme suyundan çok ötelere uzaklaştırılmalı..

Not 29: Dört ayağı olduğu ve siz bitirdiğinizde sağlam şekilde ayakta durduğu sürece, masanızın hangi ayağını önce yaptığınız önemli değildir. (EZRA POUND/Okumanın Alfabesi)

Not 30: Futbol böyle bir şey, takım tutmak falan...
Fena oyalıyor, sıkıntını unutturuyor, hülya bile kurduruyor...
Hiçbir şeye heyecana mecalin yokken bir bakıyorsun coşmuşsun falan...
O yüzden en çok alt sınıflar ve onları oyalayan "yukarılar" seviyor futbolu...
Bu yanı pek insanca, kabul!
Ancak "Dünyayı hiç sallamayan fakat futbola tapan" adamlara gıcığım baştan söyleyeyim...
Kendi çocuklarına katlanamayıp bin türlü eziyet eden ama sevdiği futbolcu türlü rezilliklere imza attığında "hoş görmek gerek, ne de olsa genç adam" diyen tiplere ise hiç tahammül edemiyorum...

Not 31: “Kendi içimde kayboldum. Ve kimse beni aramadı.”
Tezer Özlü.

Not 32: "Serin karanlığıma bir çingene düşerdi
gökyüzünde birikirdi hazineleri kışın
dağların dağlarda birikirdi gölgeleri
ürkütülmüş gölgeler kapımda çoğaldıkça
yüreğime o tedirgin çocuklar da düşerdi
kar yürürdü gözlerime tüyden ayaklarıyla"
(İsmet Özel/Kaçış)

Not 33: "Ey mü’minler! Siz öylesine kalpleri arı duru, herkesin iyiliğini isteyen kimselersiniz ki; o düşmanlarınızı bile severseniz ama onlar sizi sevmezler. Siz Allah’ın indirdiği kitapların hepsine inanırsınız. Onlar ise ancak sizinle karşılaştıkları zaman: “İman ettik!” deyip geçerler; fakat birbirleriyle baş başa kaldıkları zaman ise size olan kin ve düşmanlıkları yüzünden parmaklarını ısırırlar. Onlara, “Kininizden çatlayın!” de. Doğrusu Allah, sinelerde gizli tutulan bütün sırları bilir." (Âl-i İmrân, 119)

Not 34: “Bizim pencereler yele garşıdır
Muhabbet dediğin karşı karşıdır”
“Ziyaret olmuşsun, kurban istersin
Kurban bulamadım candan ileri
İleri, candan ileri...”
Anadolu’nun rüzgârı bol coğrafyasında, rüzgâra bakan evler vardır. Rüzgârın yönüne değil, yüreğin yönüne kurulur bu evler. O evlerin pencereleri her zaman açık kalmaz; ama bir kez açıldığında, dışarıya sadece hava değil, bir ömrün hüznü, bir sevdanın yangını da sızar. Rüzgâra karşı açılan pencere, aslında kalbe açılan kapıdır.

Not 35: İnsan, kendi içine döndüğünde çoğu zaman orada kaos bulur. Ancak bu kaos, potansiyelin ilk hâlidir. Çünkü her karanlıkta bir ışık ihtimali, her boşlukta bir yaratım alanı saklıdır. Hayatın yükünü yalnızca omuzda taşımak değil mesele; aynı zamanda o yükü dönüştürmek. Bir yara, seni yok etmesin diye değil; seni bir üst basamağa taşıyacak köprü olsun diye vardır.
Kendine sahip çıkmak, dünyaya meydan okumak değil; kendine adanmak demektir. Bu, en sessiz ama en köklü başkaldırıdır. Çünkü sonunda ne kadar insanla temas edersen et, günün sonunda tek bir kişiyle baş başa kalırsın: Kendinle. Ve eğer o kişiyle barışık değilsen, hiçbir kurtarıcı seni oradan alıp başka bir yere götüremez. Kendi kayığını çekmek, işte tam da bu yüzden bir varoluş eylemidir. Hoşça bakın zatınıza…

Not 36: Geçen haftalarda Eskişehir bölgesinde yangın ortasında kalıp canlarını feda eden insanların ve bu hafta Bursa'da yangına su yetiştirmeye çalışan tankerci kardeşlerimizin adlarının ormanlarımıza verilmesi konunun ne türden sahiplenildiğinin gösterilmesi yönünden ışık olacaktır. En azından Sakarya, Bilecik, Bursa ve İzmir bölgesindeki ormanlar onların adıyla tekrar yeşerebilir.

Not 37: Kendi dünyamızdan çıkmamızın çeşitli yolları vardır. Bunlardan biri sevgidir. Kıskançlık ve sahiplenme duygusundan arınmış, gerçek ve sağlıklı sevgi bizi kendimizin dışına çıkarır. Başkalarına hizmet etmek, adalet veya özgürlük gibi bir ideali benimsemek, dua ve tefekkür etmek, hapishane duvarlarımızın ötesine geçmenin yollarıdır. Güzellik ise belki de en kolay olan başka bir yoldur. Güzellikte kendimizi unuturuz. Ve aşkınlık. Yüce olanla temas. Aşkınlıkta, alışılmış düşünce ve duygu biçimlerimizden kurtulmak anlamında kendimizi unutmayı başarırız.'

Piero Ferrucci. Beauty and the Soul

Not 38: Sevgisiz güç pervasız ve saldırgandır; güçsüz sevgi ise duygusal ve zayıf. Gücün en iyi hali, adaletin gereklerini yerine getiren sevgidir ve adaletin en iyi hali, sevgiye karşı duran her şeyi düzelten güçtür.

—Dr. Martin Luther King, Jr.

Not 39; Kendisini değersiz hisseden kişi, bazen bu ıstıraptan, her şeyi ve herkesi değersizleştirerek kurtulmak ister. Bunlar hasetçilerdir, ‘bende olmayan şey onda da olmasın’ diyenler. Allah huzursuz ruhlarına huzur, faydasız hayatlarına fayda versin.

Not 40: Bir kanepeye sığardık, sevgiyle.
Ne zaman, dünyaya kapıldık biz?

Not 41: Hayat korttan daha büyüktür.

Not 42: Emek yoğun sektörlerin vakti geçti ülkede Başkanım. Yeterince genç nüfus yok zaten emek yoğun sektörleri besleyecek, zamanla hepsi az gelişmiş ülkelere kayacak mecbur. Zamanın ruhu.

Not 43: Dünyaya, hokkabazın oyun hilesini yakalamaya çalışan bir küçük çocuk gibi hem kurnaz hem dalgın bakıyordu. (KEMAL TAHİR / Esir Şehrin Mahpusu)

Not 44: İleriye atılan anlar, akan anlar... İnsanlar halen hayatta olduklarını kendilerine sürekli hatırlatmak zorundalar... (DON DELILLO / Sessizlik)

Not 45: Şimdi kabul edelim ki...
Madalyonun bir yüzünde...
Toplumu çepeçevre saran MÜTECAVİZ bir samimiyet dalgası var...
Sınır mınır hak getire...
Hemen "Vay vay vay, ablam hoş gelmiş" hâlleri...
Şarkıyı deli gibi sevmemizden belli...
"Gökçeada'ya gel verim daireyi" havalarından çok kısa süre sonra yüz göz olunmuş iştahlar ve kankaların birbirine kurduğu tuzaklar falan, gırla... ***Ülke insanını resmeden madalyonun öteki yüzünde ise...
Bir türlü "gelişememiş" ama bütün "kişisel gelişim" terimlerini ve önerilerini sular seller gibi ezberlemiş tipler var.
Daha doğrusu, "sınır koymak" adına, her türlü iyilik hissi ve dayanışmayı çöpe atmış tipler...
Beyaz yakalı çalışma ortamlarını esir alan hoyrat bir bencillik yani...

Not 46: Geçen hafta sosyal medyada bir video dönüp duruyordu, görmüşsünüzdür...
İzlemeyen kaldıysa, izlesin, derim, ibretlik çünkü...
Genç bir kadın, kendisini arayıp "Sizin şirkette açık bir pozisyon varmış, CV'mi göndersem insan kaynaklarına aktarır mısın?" diyen arkadaşını anlatıyor...
"Yapamam" diyor, "Ben sana yardım edemem, senin ne faydanı gördüm ki sana faydam olsun... Ben geldiğim yeri tırnaklarımla kazıdım...
Benim o şirkete girmem senelerimi aldı, bunu seninle paylaşıp neden kendi değerimi düşüreyim ki..." ***Bunlar nasıl havalar yahu!
Çok kararlıysan, azıcık nazik bir dille "yapamam" mesajı ver, bitsin, niye uzatıyorsun?
Her şeyi "fayda"ya bağlayan kafa yapısı, bu derme çatma şirket pozisyonlarına acayip değerler atfetmek, kendi değerini bu hâllerle belirlemek neyin nesidir?
Bu kadar incelikten yoksun biçimde çizilmiş sözde "sınırlar"ın gerçek "benlik" kavrayışıyla ne ilgisi var?