Zamanın Durduğu Şehir…

Tallinn’in merkezine çok yakın konumda bulunan Lennart Meri Havaalanına İstanbul’dan yaklaşık 3.5 saatlik bir yolculuk sonrasında indiğimizde ülkemizdeki yazın o kavurucu sıcaklığında bu kuzey ülkesine bu mevsimde gidilmesindeki tercihteki isabetimizi daha iyi anlıyoruz. Üşütmeyen bir serinlik ve yağmur bizi karşılıyor. Sonra aklıma havaalanının ismi takılıyor. Gittiğim ülkelerdeki havaalanlarının isimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Kimdir bu Lennart Meri? Diye kısa bir araştırma yaptığımda kendisinin hem yazar hem film yönetmeni hem de Estonya’nın ikinci Cumhurbaşkanı olduğunu öğreniyorum. Havaalanından indikten sonra merkeze sadece üç km uzakta olduğumuzdan yaptığımız kısa bir otobüs yolculuğuyla kentin merkezine hemencecik geçiyoruz.

kamuran kaya tallinn (1)

BAĞIMSIZLIK ÖZLEMİ…

Tallinn gezilmesi oldukça kolay şehirlerden. Kesinlikle şehir içinde herhangi bir vasıtaya ihtiyaç duyulmaksızın kolaylıkla şehrin tüm önemli yerleri yürüdüğünüz esnada karşınıza zaten çıkıveriyor. Old Town bölgesi UNESCO Dünya Mirası listesinde olduğu için yapıların durumu sizi ortaçağa ışınlanmışsınız hissini veriyor. Uzun süre pagan inancın etkisinde kalan Estonya coğrafyası, sonraki Katolik saldırılarla Katolikliğin etkisinde kalmış. Haçlı seferleri sürecinde ülkenin kuzeyi Danimarka tarafından dukalık olarak kontrol altına alınırken, güney kesimleri ve bugünkü Letonya topraklarında beş küçük devletçikten oluşan Livonya Birliği kurulur. Uzun süre Rus saldırılarına maruz kalan Estonya coğrafyasında Danimarka kontrolünün de dönem dönem arttığını görüyoruz. 1700’lü yıllarda ise tamamen Çarlık Rusya’nın egemenliğine giren Estonya’nın bağımsızlık mücadelesi 1917 yılındaki Bolşevik Devriminin ardından Çarlık Rusya’sının dağılmasıyla 1918 yılında başarıya ulaşır. 1920 yılında imzalanan Tartu Barış Anlaşması ile Ruslar Estonya’nın bağımsızlığını kabul etmişlerse de, Rusya’nın etkisi hep devam eder. Hatta günümüzde dahi bu etkilerin çeşitli izleri bulunmakta. İkinci Dünya Savaşı sırasında ise Nazi Almanyası tarafından işgal edilen bölge, ardından 1944 yılında tamamen Sovyet egemenliğine girer. 1991 yılında ise Rusya’nın dağılması ile bağımsızlığını ilan eder. Bu kısa tarihçeden de anlaşılacağı üzere Estonya başta Danimarka, Rusya ve Alman etkisi olmak üzere uzun yıllar bağımsızlığa hasret kalır. Bu nedenle bayraklarındaki siyah renk bir nevi bu uzun süreli sömürü altında kalmanın simgesi olarak yer alır. Estonyalılar özgürlüklerine çok önem vermekteler. Bu nedenle Tallinn’in önemli meydanlarından birisi “Özgürlük Meydanı” olarak anılmakta. Meydanda bulunan haç görünümlü anıt, Rusya’ya karşı verilen özgürlük mücadelesi adına yapılmış. Arkasında yer alan park ise önemli bir dinlenme alanı. Bağımsızlıktan sonra insanlar kendilerine uğraş alanı olarak bilişimi seçmişler. Estonya başta internet programları olmak üzere bu sektörün tartışılmaz lider ülkelerinden. Ayrıca kendi halkına internet ücretsiz ve ağları da çok hızlı.   

kamuran kaya tallinn (2)

DÜNYANIN EN İYİ KORUNAN ESKİ ŞEHRİ…

Tallinn rahatlıkla iki tam gün gezilecek şehirlerden. Gezimize ilkin bahsettiğim gibi mutlaka önünüze çıkacak olan Old Town ile başlıyoruz. Dünyanın en iyi korunan bu eski şehrine Viru kapılarından giriş yapıyoruz. Burası eski şehrin giriş kapısı. Sanki ortaçağda bir kalenin içinden geçiyorsunuz. Öncesinde ise şehir sizi çiçekçilerle karşılıyormuşçasına boylu boyunca yaşlı kadın satıcıların başlarında olduğu çiçekçi dükkânları bulunuyor. Çiçek, Estonya toplumu için olmazsa olmazlardan. Çoğu buluşmada arkadaş, eş, dost mutlaka birbirlerine çiçek hediye ediyorlar. Bu güzel alışkanlık kentin doğayla uyumlu haline de çok yakışıyor. Artık Viru kapısından içeriye giriyoruz ve taşlı caddeler bizi bekliyor. Hemen karşımızda popüler ve artık çok turistik bir yeme mekânı olan “Old Hansa” çıkıyor. Tarihi 1600’lü yıllara kadar uzanan, koruma altında olan Pakkpoone binasında hizmet veren bu restoran, geç saatlere kadar açık. Sizi “lordum/my Lady” diye karşılayan ortaçağ kıyafetli görevliler, loş ışık altında, ortaçağa özgü mutfak gereçleri ve müzik eşliğinde doyasıya bir ortaçağ ambiyansı yaşatıyorlar. Burada kendilerine has peynir ve lezzetli ekmekle servis edilen mantar çorbasını öneririm, oldukça lezzetliydi. Karnımızı doyurduktan sonra karşımıza 8. yüzyıldan beridir şehrin en hareketli meydanı konumunda bulunan Town Hall Meydanı çıkmakta. Bu meydanda çok sayıda restoran, hediye eşya satan dükkânlar var. Ayrıca Noel döneminde pazarlara da ev sahipliği yapmakta. Görenler en iyi Noel Pazarlarının burada kurulu olduğunu belirtirler. Meydanda yer alan devasa bina ise bir dönem belediye binası olarak kullanılmış. Merkezi bir konumdan şehri kuşbakışı görmek isteyenler binanın tepesine de çıkabilirler. Meydanda aynı zamanda dünyanın en eski eczanesi olan “Town Hall Pharmacy” 1422 yılından beri açık olması itibariyle bu unvanı korumaya devam ediyor. Eczanenin girişinde modern ilaçlar alabildiğiniz gibi, iç kısımda gerek binanın tarihi gerekse de yapılan ilaçlara ilişkin müze kısmını da ücretsiz gezebilirsiniz. Burada göreceğiniz şifa olarak kullanılan kirpi tozları, kurutulmuş hayvan ölüleri kısmını başka yerde görmek çokta mümkün değil. Buradan çıktıktan sonra şehri öncelikle tam olarak kavrayayım diyorsanız iki tepe önereceğim. Yine Old Town bölgesinde yer alan birbirlerine yakın mesafedeki Kohtuotsa ile Patkuli tepeleri sizlere eşsiz bir Tallinn manzarası sunacaklar. Özellikle kışın gidenler açısından kar altında Tallinn’i görme düşüncesi bile büyüleyici. Buralardan çıkışta seyyar satıcılardan çeşitli meyvelerle marine edilmiş bademlerden alabilirsiniz. Yine yükseklerden bahis açılmışken akla gelen yerlerden biri de St Olav’s Kilisesinin etkileyici kulesi oluyor. Şehrin en büyük ortaçağ kilisesi olan St Olav’s ismini Norveç Kralı Olav 2. Heraldsson’dan almış. 1267 yılına uzanan tarihi kilise özellikle gotik görünümüyle oldukça etkileyici. Bir diğer önemli dini yapı ise önemli Rus Ortodoks kilisesi olan Alexander Nevsky Katedrali. Toompea tepesinin en iyi yerlerinden birine konumlanan ve bir dönem Rus etkisini silmek adına ciddi ciddi yıkılması bile gündeme gelen ihtişamlı kiliseye ücretsiz girebilirsiniz. Yanında özellikle matruşka gibi Rus mamulü eşyaları da bulabileceğiniz kiliseyi gezmeden dönmeyin. Kilisenin karşısında yer alan, şimdi ise Estonya Parlamentosu olarak hizmet veren binayı görebilirsiniz. Buradan 46 metrelik Pikk Hermann Kulesini de görebilirsiniz. Bu ikonik yapıları gördükten sonra artık bir türlü başlamayan akşamı ağırlamadan kenti gezmeye devam ediyoruz. Ve birden karşımıza ortaçağ halini aynen gösteren Vena Sokağı ile Müürivahe Sokağını birbirine bağlayan St. Catherine geçidine geliyoruz. Duvarlar arasında gizlenmiş pasaj, fotoğraf çekimi için de oldukça uygun bir mekân. İçinde çok sayıda seramik stüdyosu ile çömlek atölyelerinin bulunduğu pasaj Tallinn’in olmazsa olmazlarından. Bir diğer ziyaret ettiğimiz önemli kilise de Aziz Mary Katedrali oldu. Geçmişi 13. yüzyıla dayanan katedralin karşısında ise Estonya Evanjelist Luteriyen Kilisesi Kardinaller Kurulu binası yer almakta. Tallinn uzun süre pagan etkisinde kalınca pagan hikâyeleri de tarihten süzülerek önümüze gelebilmekte. Rataskaevu Sokağında bulunan “kedi kuyusu” işte bunlardan birisi. Burasının yakın zamana kadar cadıların ayin yaptığı ve hatta kedilerin kurban edildiği kuyu olduğuna inanılıyor. Arkasında yer alan Rataskaevu Apartmanı ise hayalet odası ile turistlerin ilgi odağı haline gelmiş durumda. Burada insanların kurban edildiğine ilişkin çok çeşitli rivayetler bulunmakta.

kamuran kaya tallinn (3)
 
Tallinn’in eski bölgesinde kayalıklar üzerine kurulu Toompea Kalesi bir zamanlar tepede yaşayan kral ve ailesi ile soylulara mekânlık yaparken şimdi Tallinn’in en iyi gezi yerlerinden birisi konumunda. Yönetim merkezi olan kale ilk olarak Alman şövalyeleri tarafından inşa edilir. Daha sonra kim yönetime hâkimse onlar tarafından kalenin idaresi ele alınmış. Kale içerisinde yer alan “Kiek in de Kök Müzesi”nde Tallinn şehrine ilişkin savaş aletlerinden kentin gelişimine dair birçok ürünü görmek mümkün. Bizim gittiğimiz pazar günü müze ücretsizdi. Kalenin surları boyunca yürüyebildiğiniz müzede ayrıca üst katlarda tarihi kafeler de bulunmakta.  Kafe demişken önemli bir dinlenme duraklarından birisi tarihi 1864 yıllarına kadar uzanan ve tatlı dudak olarak çevrilebilecek “Cafe Maiasmokk” olmalı. İki katlı kafede zengin tatlı ve kahve çeşitleri ile yorgunluğunuzu atabilirsiniz. Kafenin camlarından görülen Rusya Büyükelçiliği binasında Ukrayna Savaşı aleyhtarı çok sayıda bez afişe denk geldik.  Ayrıca kafe girişinde mekânın tarihini anlatan görselleri inceleyebilir, badem ezmesinden yapılan çeşitli figürlü ürünü de hediyelik olarak satın alabilirsiniz. Yine burada bulunan Danimarka Kralı Bahçesi ise bahçedeki üç cellat heykeli ile ilgiyi üzerine çekiyor. Avlu, Danimarka Kralı tarafından yapılmış ve cellatların da günahlarının affı için kiliseden af dilediklerine inanılıyor.

kamuran kaya tallinn (4)

Tallinn’de birçok müze bulunmakta. Bunların bir kısmı örneğin işkence müzesi gibi başka ülkelerde de görülen birbiri benzeri müzeler. Estonya gibi denizcilikle ünlü bir ülkede mutlaka iyi bir deniz müzesi vardır diyerek Deniz Müzesine gittik ve buranın beklentimizi de karşıladığını gördük. Özellikle yeni çıkartılan tarihi bir gemi kalıntısı ve gemiciliğe dair ne ararsanız bulabileceğimiz zengin eserlerle Tallinn’de müze gezmek isteyenler için mutlaka gidilmesi gereken bir yer burası. Müzenin üst kısmında ise yine şehri hâkim bir noktadan gören bir kafe ile de soluklanabilirsiniz. Çünkü müze beş katlı ve gezilmesi oldukça zaman alıcı. Bunun yanı sıra Estonya Sanat Müzesi de ziyaret edilmesi gereken müzelerden.

kamuran kaya tallinn (5)

BÜYÜK PETRO VE ÇİFTÇİ YAŞANTILARI…

Tallinn gezimizde mutlaka gezilmesi gereken yerlerden birisi de Kadriorg Sarayı. Kadriorg aslında bir alan ismi. Burada çok sayıda park ve tarihi evlere denk gelebilirsiniz. Saray ise barok tarzda 18. Yüzyılda inşa edilmiş. Saray şu anda Estonya Sanat Müzesinin bir kolu olarak geçici ve devamlı sergilere mekân olmakta. Örneğin bizim gezimiz esnasında Finli Çağdaş ressamlara ait bir sergiyi de dolaşma imkânı bulduk. 1719 yılındaki Reval kuşatmasından sonra Rus Çarı Büyük Petro ile karısı Catherine için bu sarayın inşasına başlandı. Sarayda bazı zamanlarda kalan Çara ilişkin görseller ve tablolar da yine sarayın içinde görülebilir. Saray kadar ihtişamlı bir kısım da sarayın bahçesi. Çeşitli heykeller ve havuzlarla bezeli bu bahçe bana kısmen Versailles Sarayını hatırlattı. Bu arada unutmadan saraydan çıkmadan en alt kattaki kafenin iç kısmının oldukça otantik olduğunu belirteyim.

Tallinn’de son durağımız Açık Hava Müzesi oldu. Rocca Al Mari kısmında yer alan 80 dönümlük arazi üzerindeki bu açık hava müzesinde Estonya’nın en eski dönemlerinden günümüze çiftçilik hayatına ilişkin çiftlik evleri, eşyalar sizi karşılıyor. Evlerin içerisinde sizi karşılayan dönemin yerel kıyafetlerini kuşanan müze görevlileri size zaman yolculuğu yaşatıyorlar. Gezi esnasında karşınıza değirmenler, küçük şapeller de çıkıyor. Bu gezimizde ilginç sürprizlerle de karşılaştık. Özellikle Rus evlerinde ikram edilen semaver çayı ya da bir kafe görevlisinin Türkçe öğrenme gayreti bunlardan bazılarıydı. Beni bu açık hava müzesinde etkileyen en önemli yapı Sovyet dönemi kolektif evleri oldu. Sovyet öncesi dönemi ve sonrasına ilişkin karşılaştırmalı ev gezisi dönemi anlamak için önemliydi.

kamuran kaya tallinn (6)

Estonya’ya gittiğinizde şayet biraz daha zamanınız varsa çok yakın mesafede yer alan Helsinki’ye de gidilmesini öneririm. Daha önce de belirttiğim gibi başkent Tallinn gezilmesi çok kolay olan ve çok da zaman gerektirmeyen bir yer. İnsanların görünümüyle tam bir Baltık havası sunan, çoğu insanın biraz mesafeli göründüğü Tallinn’e giderken havanın soğukluğunu hesap ederek uygun tarihlere gezinizi denk getirmeye çalışın. Ayrıca yazın günlerin çok uzun olduğunu da unutmayalım. Estonya’da özellikle geyik çorbası ya da çeşitli av yemekleri gibi başka yerde yemeniz zor yemekler yenilebileceği gibi çok çeşitli tatlılıları da deneyebilirsiniz. Geyik çorbası ve çeşitli av yemekleri için yine ortaçağ havası ile meydanda yer alan Kolmas Dragon tercih edilebilir. Ayrıca sanatçıların duvar resimlerini sergiledikleri Telliskivi Sokağında oturarak güzel bir Baltık ezgisi eşliğinde bir şeyler içebilirsiniz.

Doğası ve tarihi muhafaza eden o eşsiz mimarisi ile Tallinn sizleri bekliyor. Eminim her giden bir şeyler bulacak burada ve bu Baltık şehrine neden daha önce gezme konusunda şans vermediğine şaşıracak. Bazı şehirler vardır, hemen orayı benimsersiniz ve kesinlikle yeniden görmeliyim dersiniz, benim için Tallinn işte böyle bir yer oldu…